• Sonuç bulunamadı

MÜLKİYET

B) Kur’an-ı Kerim’de Mülkiyet

2- Kur’an-ı Kerim’de Müessese olarak Özel Mülkiyet ve Kamu Mülkiyeti,

[394] Bkz. Kur’an-ı Kerim IV, 3, 24, 25, 36; XVI, 71; XXIII, 6: XXIV, 31, 33, 58; XXX, 28; XXXIII, 50, 52, 55; LXX, 30.

a) Kur’an-ı Kerim’de Müessese Olarak Özel Mülkiyet

1. Bilindiği gibi Kur’an-ı Kerim zekatı bir mali ibadet olarak emretmektedir:

“Namaz kılınız, zekat veriniz”.[395]

Zekat, İslam’ın binasını meydana getiren beş temel ibadet (şehadet kelimesi, namaz, zekat, oruç ve Hac) ten biridir. Bu ibadetle mükellef olmanın şartı, bir mala malik olmaktır:

“Bizim kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler”.[396]

“Onların mallarında el açma durumuna düşmüş (sail) ve çaresiz kalmış (mahrum) kişiler için belirli bir hak vardır”.[397]

“Onların mallarından sadaka al ve böylece onların (mallarını ve vicdanlarını) temizle”.[398]

Malik olunan malın tamamının değil bir kısmının “zekat” olarak verileceği veya infak edileceği mes’elesi, açıkça ifade edilmiş oluyor:

“... mallarından al...” buyurulmakta, “mallarını al” değil. “Kendilerine rızık olarak verdiklerimizden... infak ederler.” buyurulmakta,

“verdiklerimizi değil.” “Onların mallarında sailin mahrumun hakkı var.” denilmekte, “onların malları sailin ve mahrumun hakkıdır” değil.

Mallardan ödenecek vergilerin miktarı mal sahibinin iradesine bırakılmamıştır. Bir kısmı Kur’an-ı Kerim’de, bir kısmı hadislerde be-lirtilmiştir.

Kur’an-ı Kerim sadece ganimet gelirlerinden alakonulacak mikdarı açıklamıştır; Beşte bir (humus):

“Biliniz ki ganimet olarak ele geçirdiğiniz malların beşte biri (humus), Allah’ındır”.[399]

Diğer malların vergi nisbetlerini hadisi şerifler belirtmiştir. Hadisi şeriflerde bildirildiğine göre “altın ve gümüş”ten (nakd) ve “ticaret mallar”ından ödenecek zekat 1/40 (rub’a’l-uşr) dur: “Mallarınızın kırkta birini (zekat olarak) veriniz.”;[400] Toprak mahsullerinin zekatı -masraflı ve masrafsız tarıma göre değişen oranlarda olmak üzere- 1/10 veya 1/20 (el-Uşr ev nisfu’l-’Uşr) dir: “Yağmur sularının suladığı toprak mahsullerinden onda bir; araçla suladığınız ürünlerden yirmide bir ödeyiniz”;[401] Madenlerin zekatı ise beşte birdir (humus): “Rikaz (maden)’da beşte bir (zekat) vardır”.[402]

2- Kur’an-ı Kerim’de “Miras Hukuku” (ahkamu’l-irs), ayetlerle düzenlenmiştir; “Erkekler için de ana-baba ve akrabanın terkettiğinden (terike) bir nasip (pay) vardır, kadınlar için de ana-baba ve akrabanın terkettiğinden bir nasip vardır. (Terikenin) azından da çoğundan da (bu pay vardır). (Bu paylar öyle ihtiyari paylar değil) farz kılınmış (mefruz) paylardır.”[403]

Görüldüğü gibi ayeti kerimede gerek erkek gerek kadın, ölen kimsenin, geriye bıraktığı “miras” tan söz edilmekte, “terike” denilen bu miras az da olsa çok da olsa, onda gerek erkek, gerek kadın, akrabaya (ana-baba, eş ve çocuklar) yakınlık derecelerine göre belirli birer pay-ları olacağı bildirilmektedir. Daha sonraki ayetler (IV, 11, 12 ve 172. ayetler) de ise, ölenin çocukpay-larına, ana - babasına, karı veya kocasına ve diğer yakınlarına ait paylar bir bir açıklanmaktadır.

Bir şeyin, ölen kimsenin terekesi olabilmesi için her şeyden önce o şeyin, ölen kimsenin, sağlığında kendine ait mülkü olması yani onun mülkiyetinde bulunmuş olması gerekir.

3- Yine Kur’an-ı Kerim’de “Ticaret ve Borçlar Hukuku”nu düzenleyen ayetler vardır:

“Allah alım-satımı (bey’) helal; faizi (riba) haram kılmıştır”.[404]

“Ey iman edenler, Muayyen bir va’de ile borçlandığınız vakit onu yazın, hem aranızda doğrulukla tanınmış bir yazı bilen (kâtibun bi’l-Adl) yazsın, bir yazı bilen de kendisine Allah’ın öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın da yazsın; bir de hak kendi üzerinde olan (borçlu) adam söyleyip yazdırsın ve her biri Rabbi yüce Allah’tan korksun da haktan bir şey eksiltmesin. Şayet borçlu bir sefih veya küçük veya kendisini söy-leyip yazdıramayacak ise velisi dosdoğru söysöy-leyip yazdırsın, erkeklerinizden iki hazırı şahid de tutun. Şayet ikisi de erkek olamıyorsa o zaman doğruluğuna emin olduğunuz şahidlerden bir erkekle iki kadın ki biri unutunca diğeri hatırlatsın, şahitler de çağrıldıklarında kaçınmasınlar, siz yazanlar da az olmuş çok olmuş onu va’desine kadar yazmaktan usanmayın. Bu, Allah yanında adalete daha muvafık olduğu gibi hem şehadet için daha sağlam, hem şüpheye düşmemeniz için daha elverişlidir, meğer ki aranızda hemen devredeceğiniz bir ticaret olsun, o zaman bunu yazmamanızda size bir beis yoktur. Alım-satım yaptığınız vakit de şahit tutun. Bir de ne yazan ne şehadet eden zararlandırılmasın, eğer ederseniz o mutlak kendinize dokunacak bir fısk olur. Hem Allah’tan korkun. Allah size “ilim” öğretiyor ve Allah her şeyi bilir. Ve eğer seferde iseniz ve bir yazıcı da bulamadınızsa o vakit “kabzedilmiş” rehinler. Yok birbirinize emin olmuşsanız kendisine inanılan adam Rabbi olan [395] Bu emir aynı lafızla olmak üzere Kur’an-ı Kerim’in 11 yerinde tekrar edilmektedir. Bkz. Sûre II, 43; 83, 110; IV, 77; XXIV, 78; XXIV, 56; LVIII, 13; LXXIII, 20. Bir fariza olarak zekât Kur’an-ı Kerim’de 32 yerde zikredilmektedir. Yukarıdaki ayetlere ilaveten bkz. Sûre II, 177, 277; IV, 162; V, 12, 55; VII, 156; IX, 5, 11, 18, 71; XIX, 31, 55; XXI, 73; XXII, 41.

[396] Bakara Sûresi, 3; VIII, 3; XXII, 35; XXVIII, 54; XLII, 38.

[397] Ma’âric Sûresi, 25; Zariyât Sûresi, 19.

[398] Tevbe Sûresi, 103.

[399] Enfal Sûresi, 41.

[400] Ebû Davud, Zekat, 5; İbn Mâce, Zekat, 4.

[401] Buhâri, Zekat, 55; Müslim, Zekat, 8; Ebû Dâvud, Zekat, 5, 12; Tirmizî, Zekat, 14; Nesai, Zekat, 25; İbn Mace, Zekat, 17; Darimi, Ze-kat, 29; Muvatta’, ZeZe-kat, 33; Ahmed b. Hanbel, I, 145...

[402] Buharî, Musakat, 3; Zekat, 66; Müslim, Hudud 45; Ebu Davud, İmare, 40; Tîrmizi, Ahkâm, 37; İbn Mâce, Lukata, 4; Muvatta’, Zekat, 9, Ukul, 12; Ahmed b. Hanbel, I, 142.

[403] Nisa Sûresi, 7.

[404] Bakara Sûresi, 275.

Allah’tan korksun da üzerindeki emaneti tediye etsin, bir de şehadeti gizlemeyin (ketm), onu kim ketmederse mutlak onun kalbi vebal içindedir ve Allah her ne yaparsanız bilir”.[405]

“Ey iman edenler, mallarınızı aranızda batıl sebep (ve bahaneler) le yemeyiniz, insanların mallarından bir kısmını bile bile günah ile ye-mek için o mallan hakimlerin önüne sürmeyiniz...”[406]

Ey o bütün iman edenler, mallarınızı aranızda batıl bahanelerle yemeyin, kendiliğinizden “rızalaşarak” akdettiğiniz bir “ticaret” olmak başka, kendinizi öldürmeyin de. Allah size cidden bir rahim bulunuyor.”[407]

İşte, insanların bir şeyi alıp satmalarından; alım-satım akdinin tarafların “rıza”larına bağlı olduğundan ve insanlar arasında bir “borç”

ilişkisinden, borcun vadesinden; senede bağlanmasından ve bu muamelelere doğruluğuna güvenilen insanların şahit tutulmasından söz edildiğine göre, bu muamelelelerde “taraf” olan kimselerin bu muamelelerin konularına (mal, semen, deyn) malik oldukları açıktır.

4- Faizi yasaklayan ayette “eğer faizden tevbe ederseniz, anaparanız sizindir.” (Bakara, 279) buyurulmak suretiyle, açıkça, faizle ödünce verilen “anamal” (kapital)dan söz edilmektedir.

Böylece, bünyesinde:

– En açık ve en teferruatlı şekilde mirasa, – Ticarete,

– Borçlanmaya ve

– Mali mükellefiyete (zekat, infak, sadaka), yer veren sistemin özel mülkiyeti benimsediği açıktır.

b) Kur’an-ı Kerim’de Kamu Mülkiyeti

Özel mülkiyetle ilgili düzenlemelerde de hemen kendisini duyurduğu gibi Kur’an-ı Kerim’de “özel mülkiyet”in hemen yanında “kamu mülkiyeti” yer almıştır. Nitekim ganimetin taksimi ile ilgili ayeti kerim’ede (enfal, 41), ganimet mallarının beşte birinin (humus) “Allah’a ait” olduğunu görmüştük.

Hak ve hukukun taksimi ile ilgili bölümde gördüğümüz gibi, bir hakkın Allah’a aidiyetini ifade etmek, o hakkın “kamu” karakterini açıklamaktır. Allah, bizim muhtaç olduğumuz “mal”dan mülkten müstağnidir. Mal mülk bizim için yararlanma (intifa) ve ihtiyaçlarımızı tatmin konusudur. Allah ise, “ihtiyaç” ve “yararlanma” gibi sıfatlardan yüce (münezzeh, müteal) dir. “Yarar”, “zarar” ve “ihtiyaç” bütün bunlar yaratıklara ait şeylerdir. Allah, Gani ani’l-Alemindir. Yani her şey ona muhtaçtır ama o hiçbir kimseye muhtaç değildir.[408]

Bunun böyle olduğunda şüphe bulunmadığı halde ganimetin beşte biri (humus) Allah’a izafe edilmektedir: “Elde ettiğiniz ganimetlerin beşte biri Allah’ındır.” (Enfal, 41) buyurulmuştur.

Bu ayette, ganimetin bu şekilde “beşte biri” “Allah’ındır” diye buyurulmak suretiyle bazı malların Allah’a izafe edilmesi, çeşitli açılardan açıklanabilir.[409]

1- Malın bu bölümünün “harcama” (sarf) yerleri yine ayette açıklandığı gibi sonuç olarak “yetimler”, “yoksullar” ve “yolda kalmışlar”

dır. Bu kişiler ise, bir “ibadet” olan zekatın da mustahaklarıdır. (bkz. Tevbe, 60) O halde bu malların “Allah”a izafe edilişi, bunların sarf yerlerinin özelliği ile açıklanabilir. Nitekim, “Şüphesiz mescitler Allah’ındır”[410] ve “İbrahim’e ve İsmail’e şöyle ahid verdik: Beytimi (kabe) hem tavaf edenler için, hem ibadete kapananlar için, hem rüku ve sücuda varanlar için, tertemiz bulundurunuz.”[411] ayetlerinde gördüğümüz gibi mescitlerin ve Kabe’nin “Allah”a izafe edilmesi, bu manada bir izafettir.

Bilindiği gibi Kabe’nin bir adı “Allah’ın evi” manasında olmak üzere “Beytullah”tır. Bunun, başta Kabe olmak üzere ibadethanelerin cami ve mescidlerin sırf Allah’a ibadet edilen yerler anlamı ile ilgileri açıktır. Nitekim Cinn ayetinin devamında “... (Allah’a ait olan o mes-cidlerde) Allah’tan başkasına dua ve ibadette bulunmayanız. (Allah’tan başkasına el açmayınız)” buyurulmaktadır (Cinn 18).

Başta Kabe olmak üzere cami ve mescidlerde yapılan ibadetler Allahla ait olduğu için, bu ibadetlerin yapıldığı bu yerlere “Allah’ın” (lil-lah) dendiği gibi, Allah’a ait olan ibadeterin sarf yeri olan kişilere ödenmek üzere ayrılması emredilen beşte bir (humus) e de bu anlamda

“Allah’ındır” denmiştir.[412]

2- Bu izafet, ganimet içinden alıkonulacak beşte birin önemini belirtmek için olabilir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de bu manada izafetler mevcuttur. Kabe hakkında “beytim” (Beyti); Salih Peygamber’in devesi hakkında “nakatullah”[413] denmesi gibi.[414] Gerçekten Kur’an-ı Ke-rim ganimetten beşte birini gazilere dağıtımdan yani özel mülkiyetten istisna ederek ihtiyaç sahiplerine dağıtımı işini Hz. Peygambere ve ondan sonra da Devlet Başkanlarına (otorite) emanet ederek bir kamu mülkiyeti kurmuş bulunuyor. Bunun “ekonomi- politik” teki önemi ile değeri, bugün daha iyi takdir edilebilir.

[405] Bakara Sûresi, 282, 283.

[406] Bakara Sûresi, 188.

[407] Nisâ Sûresi, 29.

[408] Bkz. Bakara Sûresi, 263, 267; III, 97; VI, 133; XIV, 8; XXII, 64; XXIX, 6; XXXI, 6; XXXI, 26; XXXV, 15; XLVII, 38; LXIV, 6...

[409] Bkz. Kâsâni, Bedâyi’, VII, 124.

[410] Cinn Sûresi, 18.

[411] Bakara Sûresi, 125. Benzer ifade için bkz. Hacc, 26.

[412] Kâsânî, Bedayi’, VII, 124.

[413] Şems Sûresi, 13.

[414] Kâsâni, VII, 124.

3- Nihayet bu izafet ganimetin bu bölümünün, kişilerin tasarrufundan çıkıp sırf Allah’ın emrine yani onun emrettiği yerlere sarf edi-leceğini anlatır. Nitekim, dünyadaki ömürleri boyunca kişilere tanınan mülkiyet hakkının da meşru veya fiili saltanatların da fiilen sona erdiği “kıyamet” günü Allah’ın: “Bugün mülk kimindir?” sorusuna karşılık olmak üzere açıkladığı “Bir ve Kahhar Allah’ındır.” (Gafir XL, 16) ayetlerinde görülen tahsis, bu manada yani bu malların kişilerin tasarruf ve mülkiyet alanlarının dışına çıkarılması anlamında bir tah-sistir. Ganimetlerden alıkonularak kişilerin özel mülkiyet ve tasarrufu dışına çıkarılan bu mallar, “Allah’ındır” demek olur.[415] Dağıtım dışı tutularak “kamu” ya mal edilen bu mallar, Allah’ın emrettiği şekilde hak sahiplerine devlet (otorite) eliyle dağıtılacaktır.

Büyük İslam Hukukçusu (Fakih) Alauddin el-Kasani’ye (587 h.) ait Bedayi adlı çok değerli eserin 7. cild 124’ncü safyasından aktardığı-mız bu açıklama göstermektedir ki, ganimet mallarının beşte birinin “Allah’ın) olmak üzere alıkonulması, kısaca, ganimetin bu kısmının kişisel tasarruf alanı olan “özel mülkiyet” dışına çıkarılması; malın bu kesiminin kamulaştırılmasıdır. “Humus”un Allah’a izafe edilmesi, bunu açıkladığı gibi bu izafet ayrıca, Allah’ın rızasına uygun sarf yerleri olan “muhtaçlara” sarf edilmesi emredilen malların büyük bir önemi haiz olduğunu da açıklamış olmaktadır.

Tabii bu arada kaydetmeliyiz ki, beşte birinin özel mülkiyet alanı dışında tutulması ne kadar kesin bir Kur’an hükmü ise, kalan beşte dördün özel mülkiyete konu edilebileceği de hatta netice itibariyle beşte birin bile fakirlere dağıtılmak suretiyle özel mülkiyete konu olacağı da o kadar kesin bir hükümdür.[416]

Kur’an-ı Kerim’de kamu mülkiyetine, ganimetin beşte birinden başka, bir de “Fey” ayetleri ile açık bir şekilde yer verilmiştir:

“Allah’ın Rasülü’ne onlardan tahvil buyurduğu fey’e gelince, siz ona ne at debrettiniz ne rikab ve lâkin Allah Rasülleri’ni dilediği kimselere musallat kılar ve Allah her şeye kadirdir. Allah’ın, Rasülü’ne “kura” (karyeler, ülkeler) ahalisinden tahvil buyurduğu “fey”i Allah için ve Rasülü için ve karabet sahibi ve yetimler ve miskinler ve yolda kalmışlar içindir. Ki sadece içinizden zenginler arasında dolaşır bir devlet olmaya...”.[417]

Bu ayeti kerimelerde “fey” anlatılmakta ve bizzat ayette tarif edilmektedir:

“... siz ona ne at debrettiniz ne rikab...” yani savaşsız olarak devletin eline geçen mallar demektir.

Bu ayeti kerime’lerde özel mülkiyetin yanında kamu mülkiyetine sadece yer verilmekle kalmıyor, bunun sebebi de açıklanıyor:

“... ki servet sadece içinizden zenginler arasında dolaşır bir devlet olmaya...”

Özel mülkiyet ilkesine dayanan ve sisteminde kamu mülkiyetine kural olarak yer vermeyen “kapitalist uygulama”, Kur’an-ı Kerim’in çok önceden işaret ettiği bu ekonomik gerçeğin tecrübe sonucu ispatından başka bir şey değildir. Gerçekten kapitalist uygulama göstermiştir ki, sırf özel mülkiyete dayanan sistemlerde servet, belirli kişilerin elinde toplanmakta, büyük bir çoğunluk ise hatta yaşama ölçüsünde bile servetten mahrum kalmaktadır.

Tek yönlü sistemlerden gerek kapitalist gerek kollektivist sistem, bugün devam eden varlıklarını, ilkelerinden yaptıkları fedakarlıklara borçludurlar. Gerçekten kapitalist ekonominin özel mülkiyet anlayışı gittikçe sınırlanmış ve kamu mülkiyeti uygulama alanını genişlet-miştir. Artık özel mülkiyet hakkı, geçen yüzyıldaki gibi mutlak nitelikli bir hak değildir. “Sermaye mallarına sahip olma, haklar sağladığı gibi vazifeler de yükler.”[418] Bu düşünceden hareketle kapitalist ekonomilerde geniş çaplı millileştirme hareketlerinin uygulanmasına ge-çilmiştir.

Buna karşılık Sovyetler’de de mülkiyet konusunda büyük yumuşamalar göze çarpmaktadır. Sovyet vatandaşının ufak topraklara sahip olması, kendileri inşa etmek suretiyle ev sahibi olmalarının kabulü en belirli örneklerdir. Bu konuda Yugoslavya’da daha ileri uygulamalara rastlanmaktadır.[419]