• Sonuç bulunamadı

1.4. İZLEYİCİNİN AKTİFLİĞİ TEZİ VE İZLEYİCİ MERKEZLİ İLETİŞİM

1.5.4. Kullanımlar ve Doyumlar Açısından Yeni Medya

Kullanımlar ve doyumlar kuramına ilişkin analizlerin ağırlıklı olarak 60'larda

ve 70'lerde yapıldığı, dolayısıyla ilk dönem araştırmalarının bugünkü durumu tam olarak yansıtmadığı görülmektedir (Güngör, 2011b:110). Bu nedenle 1990’lı yıllardan itibaren kullanımlar ve doyumlar bakış açısıyla yeni medyanın izleyiciler üzerindeki etkisini keşfetmek için bir dizi araştırmalar yapılmaktadır.

Günümüzde giderek gündelik yaşamın her alanında yaygın kullanım pratikleri bulan, gündelik yaşam biçimlerini dönüştüren ve toplumsal yaşamın birtakım gerekleri nedeniyle kullanım yoğunluğu giderek artan tüm dijital teknolojiler yeni medya başlığı altında değerlendirilmektedir (Binark, 2007:21). Bu çerçevede yeni medya olarak değerlendirilen özellikle internet ve sosyal medya ortamının sunduğu görüntülü ve sesli iletişim olanakları ile bugün insanlar gereksinimlerini geleneksel medyadan çok daha etkin biçimde karşılayabilmektedirler. Hatta birtakım gereksinimler medya dolayımlı olmakla birlikte kurmacayla gerçekliğin bir arada olmasına da imkân vermektedir. İnternet ortamında insanlar karşılıklı yazışmakta, konuşmakta, sohbet grupları kurarak sosyal bir ortama aktif biçimde katılım gerçekleştirebilmektedirler (Güngör; 2011b:110).

Dolayısıyla geleneksel medyada bireyler pasif (edilgen) bir durumda iken yeni medya ile aktif (etken) bir duruma gelmektedir. Bu sayede, kaynaktan alıcıya gönderilen bilgi akışı çift taraflı bir boyut kazanmakta ve alıcı da kaynak durumuna geçerek bilgi akış sürecinde aktif bir konuma gelmektedir (Aydoğan, 2013:218).

Ayrıca yeni medya ortamı insanlara heyecanlarını tatmin etme olanağı da tanımaktadır. İnternet ortamında ulaşılan çeşitli oyunlara etkin katılım, video oyunları, atarilerle insanlar bugün artık sanal ortamda etkin katılımlı olmak üzere kendileri için oldukça heyecan verici kurmaca ortamlar oluşturabilmektedirler. Atari

salonlarının dolup taştığı günümüzde özellikle genç insanların bu yönde ne denli yoğun eğilimler sergiledikleri gözlenmektedir (Güngör, 2011b:110).

İşte yeni medyanın hayatımızı kuşatıcı bu özellikleri düşünüldüğünde, özellikle internet ve sosyal medyanın ortaya çıkması kullanımlar ve doyumlar araştırmalarında önemli bir dönüm noktası olmuştur. İnternetin geleneksel iletişim araçlarından farklı olarak etkileşime olanak vermesi nedeniyle izleyicinin aktifliğini temel kavram olarak alan kullanımlar ve doyumlar yaklaşımı, bu aracın incelenmesinde en etkili kavramsal temellerden biri olarak kullanılmaya başlanmıştır. Birçok araştırmacı insanların interneti neden kullandıklarını, bu kullanımdan elde ettikleri doyumların neler olduğunu, internet kullanıcılarının psikolojik ve davranışsal eğilimlerini ortaya koymaya çalışmıştır. Araştırmacılar, ayrıca yeni medya konusundaki araştırmalar ile geleneksel medya araştırmalarının sonuçlarını karşılaştırarak da aradaki farkı anlamaya çalışmışlardır (Uzun, 2013:95).

İnternetle benzer biçimde cep telefonlarının hayatımıza girmesi de iletişim araştırmalarında, özellikle kullanımlar ve doyumlar çalışmalarında önemli bir yer oluşturmaya başlamıştır. Cep telefonunun gerek kullanıcı sayısı, gerekse teknolojik alt yapısının günden güne artmasıyla bireysel ve toplumsal iletişimdeki dönüştürücü etkisi merak uyandırmıştır. Dolayısıyla yakın dönemde gerçekleştirilen çalışmalarda, hem bireysel hem de kitlesel bir iletişim aracı olarak değerlendirilen cep telefonlarının kullanım motivasyonları ve bunlardan sağlanan doyumlar değişik sınıflandırmalarla ortaya konulmuştur.

Özetle yeni iletişim teknolojilerinin farklı kulvarlarında gerçekleştirilen kullanımlar ve doyumlar perspektifli araştırmalarda, son dönemde yeni medya ile ilgili olarak özellikle şu konularda çalışmalar yapılmaktadır:

 YouTube’u izleme motivasyonları,

 Kullanıcı kaynaklı (user-generated) medyanın sağladığı doyumlar,

 Sosyal medyanın (Facebook, Twitter, İnstagram, vd.) kullanımları ve doyumları,

 E-posta, cep telefonları ve anında mesajlarla (SMS) ilgili doyumlar (Uzun, 2013:95).

İKİNCİ BÖLÜM

YENİ İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİ VE CEP TELEFONLARI

2.1. TEKNOLOJİ KAVRAMI

Üretim sürecinde yer alan her türlü alet, araç-gereç ve makineler ile bunların mal ve hizmet üretiminde istihdam edilmesiyle ilgili bilgiler bütünü olarak ifade edilen teknoloji kavramı, belli bir kullanım değeri üretebilmek için gerekli olan tüm yöntem ve teknikler anlamına gelmektedir (Demir ve Acar, 1997:275). Sözcük, Antik Yunanca’dan gelen “tekhne” kelimesine, karşılığı bilgi olan “logos” son ekinin eklenmesiyle oluşmuştur. Antik Yunanca’da zanaat, beceri gibi anlamlarda kullanılan tekhne kelimesi, daha sonra Hint-Avrupa dillerinde “yapmak, elde etmek, üretme becerisi” anlamını kazanmıştır. Bu nedenle teknik, bir şeyi yapmanın, üretmenin ya da elde etmenin bilgisi, becerisi anlamına gelmektedir. Teknik kelimesi ile teknoloji kelimesi çoğu zaman eş anlamlıymış gibi kullanılmaktadır. Teknik ile teknoloji arasındaki fark, söz konusu yapma, üretme bilgisinin toplumsallaşması noktasındadır. Teknolojiden bahsederken, herhangi bir şeyi elde etmenin, üretmenin bilgisinin toplumsal bir bağlamda oluştuğu ve kullanıldığı vurgulanmaktadır. Bu nedenle söz konusu bilginin, dolayısıyla da teknolojinin üretimi, transferi, mülkiyeti gibi toplumsal düzeyde varlık bulan bir takım olgular söz konusudur (Atabek, 2001:17-18).

Tekniğin sonucu olarak elde edilen birikim, toplumsal süreçlerle uygulamalı birimlerin beraber kullanılması ve tekniğin bilimle hareket etmesi, üretim başta olmak üzere tüm toplumsal süreçleri etkilemiştir (Ayhan, 2007:295). Dolayısıyla tarihsel süreç içerisinde toplumsal yapıyı değiştiren en önemli dinamiklerden biri olarak karşımıza çıkan teknoloji olgusu, insanın doğayı denetim altına alma mücadelesinde insan ile doğanın bir etkileşimi olarak değerlendirilmektedir. Teknoloji, insanı, öteki canlılardan ayıran ve doğaya uyumunu sağlayan bir öğedir. Günümüzdeki gelişmeleri de göz önüne alan bir teknoloji tanımı şöyle verilebilir:

"Teknoloji, uygulamalı amaçların gerçekleştirilmesi için örgütlenen bilgidir". Bu tanım her türlü araç gereç ve makineleri olduğu kadar, dilleri ve matematik teknikler gibi zihinsel bilgileri de kapsamaktadır (Özçağlayan, 1998:16).

Teknolojik gelişme ile doğaya egemen olma savaşı veren insanoğlu, sürekli yeni teknolojiler keşfetme ve üretme uğraşı içindedir. Bu nedenle ülkelerin ekonomik gelişme veya kalkınması, bir yönüyle yeni teknolojileri bulma, geliştirme, üretme, uygulama ve sosyo-kültürel boyutları ile bunlara uyum gösterme süreçleri anlamına gelmektedir (Özçağlayan, 1998:17). Bu bağlamda değerlendirildiğinde teknolojiler, toplumsal üretim süreçleriyle yakından ilişkilidirler. Bu ilişki, hem teknolojilerin mal ve hizmet üretimindeki en üst düzeydeki rolü, hem de teknolojinin kendisinin üretiminin karmaşık yapısı nedenleriyle dikkat çekicidir. Dolayısıyla teknolojileri üretimde kullananlar ve teknolojiyi üretenler açısından teknolojinin mülkiyeti konusu önem arz etmektedir. Bu nedenle, patent, fikri haklar gibi konular giderek ön plana çıkmakta ve modern toplumlar bu alanda birçok yasal düzenlemeye gitmektedirler. Teknolojik gelişmelerin giderek hız kazanması karşısında da yapılan düzenlemeler sürekli yenilenmek durumunda kalmaktadır (Atabek, 2001:19).

Timisi (2003:39)’ye göre teknolojiye, makine ve aletlerin heterojen bir toplamından çok bir toplumsal kurum olarak bakıldığında, bir toplumun teknolojisinin egemen eylem ve etkileşim tarzlarıyla örtüşecek biçimde yapılandığı söylenebilmektedir. Her ne kadar bu eylem ve etkileşim tarzları çoğunlukla teknolojik etkenler tarafından sürdürülüyor ve destekleniyorsa da öncelikle bir toplum içindeki iktidar ilişkilerinin ve dolayısıyla bu ilişkilerin dile getirildiği ekonomik etkenlerin tarihsel bir ürünüdür. Teknoloji yalnızca makineleriyle, bir toplumun kendi iktidar yapısını koruduğu ve desteklediği fiziksel araçları sağlamakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal bir kurum olarak tasarımıyla bu toplumsal yapıyı yansıtır. Bir toplumun teknolojisi, hiçbir zaman siyasal bakımdan tarafsız görülemez.

Öte yandan siyasal bir unsur olarak teknoloji, aynı zamanda kamusal ya da özel mülkiyete konu olan önemli bir ekonomik değerdir. Bu değerin realize edildiği ve dönüştüğü işlem de teknoloji transferidir. Teknoloji transferi, yeni bir teknolojinin

kullanılmak üzere üretimi için bir bedelin ödenmesini içermektedir. Genellikle daha ucuz ve kaliteli bir üretim için yapılan bu transfer, söz konusu teknolojiyi üreten ile kullanan arasında bağımlılık ilişkisinin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Uluslararası boyutta, azgelişmiş ülkelerin sürekli gelişmiş ülkelerin eski teknolojilerine “mahkum” olmaları gibi şikayetleriyle sıkça karşılaşılmaktadır. Makro ekonomik düzeyde, ülkelerin ekonomik kalkınmışlık düzeyleri ile teknolojik seviyeleri arasında dolaysız ve doğrusal bir ilişki olduğu kabul edilmektedir. Bu kabulün İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra giderek bir kalkınma ideolojisine dönüştüğü ve gelişmiş ülkeler tarafından az gelişmiş ülkeler için bir model önerisi olarak sunulduğu görülmüştür. Özellikle iletişim teknolojilerinin ekonomik kalkınma ile dolaysız ve doğrusal bir ilişki içinde olduğu görüşü akademik çevrelerde yaygınlık kazanmıştır (Atabek, 2001:22-23).

Özetle, bilgi teknolojileri ve telekomünikasyon olanakları tüm dünya ülkelerini birbirleriyle eklemlemekte ve küreselleştirmektedir. Bu teknolojilerin sağladıkları olanaklar üzerinde, kapitalizmin küreselleştirici dinamikleri, merkez ülkeleri, bilgi sektörünün gelişmiş olması nedeniyle üretici, çevre ülkeleri de tüketici haline getirmektedir (Önür, 2002:134).