• Sonuç bulunamadı

Koruma Sisteminin Ortaya Çıkışı ve Özellikleri

2. BÖLÜM: KAPİTÜLASYONLAR ve TARİHSEL GELİŞİM

3.2. Kapitülasyon Hukukunun Uygulama Alanı

3.2.2. Koruma (Protège) Sistemi ve

3.2.2.1. Koruma Sisteminin Ortaya Çıkışı ve Özellikleri

Koruma ya da Mahmîlik sistemi (protègè system), çoğunluğu gayrimüslim olan Osmanlı tebaasının, çeşitli siyasi ve ticari amaçlarla yabancı devletler tarafından himaye altına alınması usulüne denir. Bu sistemin temel hukuki dayanağı kapitülasyonlardır. Başlarda mahmî’si olmak şeklinde gelişen koruma ilişkisi daha sonraları kapitülasyonlar sahibi devletin “tebaası” olma halini almıştır. Koruma

1 LIEBESNY, “The Development of Western Judicial Privilige”, 311. 2 ŞAKİROĞLU 44.

3 ŞAKİROĞLU 44. 4 ŞAKİROĞLU 46.

sistemine göre kapitüler bir devlet, Osmanlı Devleti’ndeki Osmanlı ya da yabancı bir devlet tebaasını himaye etme hakkına sahipti. Bu yolla koruması altına aldığı Osmanlı tebaası ya da Osmanlı ülkesinde mukim yabancı, Osmanlı mahkemelerinin yargılama yetkisinin dışında kalıyordu1. Fakat bu sistemin doğurduğu neticeler sadece adli alanda ortaya çıkmamıştır. Aynı zamanda ticari alanda da muafiyet ve ayrıcalıklardan faydalanma imkanı sağlıyordu. Nihayetinde 19. yüzyıla gelindiğinde koruma sistemi, Osmanlı Devleti ile tebaası arasında uyrukluk bağını zedeleyen mutlak bir egemenlik sorununa dönüşmüştür.

Koruma sisteminden doğan mahmîlik statüsü ya doğrudan doğruya kapitülasyon sahibi devletin diplomatik temsilcisi (büyükelçi veya konsolos) ya da onun uyruğu olan yetkili bir memur veya tüccar tarafından sağlanıyordu. Yabancı devlet temsilcilerine mahmileri koruma yetkisi ise Osmanlı Devleti tarafından düzenlenmiş beratlar aracılığı ile veriliyordu2. Fakat bir süre sonra, kapitülasyonların sağladığı ayrıcalıklardan istifade etmek isteyen herkese, konsoloslar ve berat sahipleri tarafından para karşılığı bu beratlar satılır hale gelmişti. Özellikle Osmanlı Devleti’nde ticaretin yoğun olduğu şehir ve kasabalarda, ortalık “beratlı” diye bilinen ayrıcalıklı ve varlıklı kişiler ile dolmuştu3. En çok bulundukları yer ise imparatorluğun başkentindeki Galata ve Beyoğlu semtleriydi4. Berat alan bir kişi adli, ticari ve mali imtiyazlar elde ediyordu. Bunun sonucunda Osmanlı kanunlarına tabi olmuyor ve yerli tebaanın ödediği vergileri ödemiyordu. Gümrük vergilerini ise daha az ödüyordu. Üstelik koruması altına girdiği devlete de vergi vermiyordu. Askerlik mükellefiyeti de kalmadığı için cizye ödemekten kurtulmuş oluyordu. Adi ve siyasi suçlardan ötürü sorumlu tutulmuyorlardı5.

Koruma sisteminin hukuki dayanağı kapitülasyonlardır demiştik. Örneğin 1740 Fransız kapitülasyonlarının 47. maddesi şöyle demektedir: “Devlet-i Âliyyemin

1 BOOGERT 10.

2 Örneğin 09 N. 1249 H. tarihli belgede, “Beratlı Avrupa, Acem ve Hindistan tüccarından İstanbul’da

gebeciler Hanı’nda oturan Abraham veledi İrmeyan nam tüccarın tebaadan Karabet veledi Seriz Yani hizmetinde istihdam etmek üzere emr-i âli verilmesi…” hususu dile getirilmiştir. BOA, C. HR. no:

6845.

3 Koruma sistemi o kadar çok kötüye kullanılıyordu ki 1793’te Halep valisi, şehirde tümüyle vergiden muaf olan ve ticaretle uğraşan 1500 civarında konsolosluk tercümanı bulunduğunu belirterek Babıâli’ye yakınıyordu. Bunun üzerine İstanbul’dan gönderilen özel bir komisyon vaziyeti tetkik etmiş ve altı kişi dışında tüm beratlıların gerçek ya da sahte beratlarını geri almıştır. Beratlarının alınmaması için komisyona rüşvet önerenler ise cezalandırılmak üzere İstanbul’a gönderilmiştir. Salâhi SONYEL, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Koruma (Protègè) Sistemi ve Kötüye

Kullanılışı”, Belleten, TTK, Cilt: LV, sayı: 213, Ağustos (1991) 360-361.

4 SONYEL 359.

reayasından olup elçinin sarayında hizmet edenlerden yalnız on beş nefer hademe tekaliften muaf olup rencide olunmayalar”1. Burada dikkat çekici husus, koruma sisteminin kapsamının kişiler bakımından sınırlandırılmış olmasıdır. 38. maddede kapitülasyonlardan istifade edemeyen yabancıların Fransız bayrağının altında kaldıkları taktirde himaye görecekleri belirtilmiştir. Böylece yabancılar için koruma sisteminin hukuki dayanağı gösterilmiş oluyordu2. Aynı kapitülasyonların 50. maddesinde, konsolosların meskenlerinin güvenliğini sağlamak üzere yasakçı istihdam edebilecekleri ve bunların her türlü vergiden muaf tutulacakları belirtilmiştir3. 65. maddede ise Fransızlar ya da Fransa tarafından himaye edilen bir kişinin suç işlemesi halinde bunun davasına ancak büyükelçi, konsolos veya vekillerinin nezaretinde kapitülasyon hükümlerine göre bakılacağı hükme bağlanmıştır4. Bu maddedeki dikkat çekici nokta ise kadının ceza davasına bakarken kapitülasyonlara aykırı hüküm ve uygulama içine girmemesi için soruşturmayı dikkatlice yürütmesi gerektiğinin vurgulanmasıdır. Dolayısıyla Osmanlı mahkemesinde hukuku uygulayacak kadının kapitülasyonlara aykırı hüküm vermesinin önü tıkanmış oluyordu. Son olarak ifade etmek gerekir ki en az kapitülasyonlar kadar beratlar ve fermanlar da koruma sistemin hukuki dayanağını teşkil etmektedirler. Zira koruma sisteminin genişlemesi ve giderek suistimali temelde beratlar aracılığı ile mümkün olan bir süreci ifade eder5.

Kişiler bakımından uygulama alanına baktığımızda koruma sistemine başlıca şunlar dahildir: Dragomanlar, yabancı elçiliklere aylık karşılığı hizmet veren gayrimüslim çevirmenler, konsoloslar, tüccarlar ve yabancı topluluklarla ilişkilendirilen diğer Osmanlı tebaaları. Bunlar mahzenciler, simsarlar ve sarraflardır. Başka bir grup ise elçilik ve konsolosluk hizmetkarları ile onların çocuklarıdır. Fakat bunların ayrıcalıkları ilk saydığımız gruba göre daha fazladır6. Elçilik ya da konsolosluklarda görevli olan mahmilerin sayıları sınırlıydı. Fakat zamanla Osmanlı ülkesinin bir çok yerinde konsolosluk müessesesi kurulduğu için bu uygulama kapsamındaki kişi sayısı artmıştır. Hatta Osmanlı tebaası olanlar arasından konsolos, konsolos vekili, konsolos muavini veya ajanı olarak seçilenler dahi olmuştur.

1 Macar İSKENDER/Ali REŞAD 148. 2 Macar İSKENDER/Ali REŞAD 147. 3 Macar İSKENDER/Ali REŞAD 149. 4 Macar İSKENDER/Ali REŞAD 152.

5 Örneğin 240 numaralı dipnotta verdiğimiz 09 N. 1249 H. tarihli belge. BOA, C. HR. no: 6845.; BOOGERT 63.

Konsolosluklar bunlara görevli olduklarını gösterir beratlar veriyorlardı ve görevlerinden ayrılsalar dahi beratla elde ettikleri bu hukuki statüyü muhafaza edebiliyorlardı1. Bu kişilerin aile üyeleri de koruma sistemine dahildi. Böylece

“hereditary protègè”, yani “irsi koruma” adı altında yeni bir sınıf doğmuş oluyordu2. Koruma sisteminin kapsamı ticari ilişkilerin 18 ve 19. yüzyılda olağanüstü yoğunlaşması sebebiyle genişlemiş ve başka çeşit yerli mahmîler ortaya çıkmıştır. Bunlar yerli ve yabancı mahmînin yanında simsar adı ile istihdam edilmiş Osmanlı tebaası gayrimüslimlerdi. Fakat yerli mahmîler gibi her türlü gümrük resminden ve tekaliften muaflardı3.

Koruma sisteminin hukuki egemenlik açısından yarattığı zafiyet açıktır. Mahmîler, adeta yabancı devlet vatandaşı gibi konsolosluk mahkemesinin yargı yetkisine tabi oluyorlardı. Bununla beraber koruma sisteminin imparatorluğun siyasal birliğini ortadan kaldıran sürece de tetiklediği söylenebilir. Zira 19. yüzyılın ortalarında Avrupa kapitalizminin yerli işbirlikçileri olarak niteleyebileceğimiz mahmî sınıfına dahil tüccarlar, ki bunlar daha sonra Avrupa tüccarları adını almıştır, korunmayan ya da imtiyaz sahibi olmayan Osmanlı tebaası rakiplerinin mallarının fiyatlarına kıyasla, kendi mallarını daha ucuza satabiliyorlardı. Böylelikle bir yandan Osmanlı ekonomisinin kapitalist ekonomi ile entegrasyonunu sağlamışlar, diğer yandan da imparatorluk içindeki toptan ticareti ele geçirerek ciddi bir sermaye birikimi yaratmışlardı4. Gayrimüslim tüccar sınıfının elinde toplaşmış olan bu sermaye ise ileride Osmanlı egemenliğinden ayrılmak isteyen ulusçu akımları ve milli kiliseleri finanse etmekte kullanılacaktır. Bu itibarla denilebilir ki, gayrimüslim mahmîler, zaman sonra bağımsızlığını ilan edecek olan bir çok devletin “milli

burjuva”sını meydana getirmiştir.