• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM: KAPİTÜLASYONLAR ve TARİHSEL GELİŞİM

2.1. Tarihsel Gelişim

2.1.5. Avrupa Devletleri ve Kapitülasyonlar

XIII. yüzyıldan itibaren Avrupa iktisadi yaşamında merkantalist ilişkilerin yoğunlaşması, devletler arasındaki hukuki ilişkilere de yansımış ve bu minvalde kapitülasyon uygulamaları yaygınlık kazanmıştır. Ülkedışılık sistemi Ceneviz, Venedik, Pisa, Milan, Bologna, Roma ve Floransa’nın İtalyan kökenli tacirler ve başta Fransız siteleri ile ticaret yapan ve orada yerleşik diğer ülkelerin tacirleri tarafından bilinen bir uygulama idi. Kapitülasyon niteliği taşıyan uygulamalar bu dönemde hukukları ve gelenekleri aynı olan İtalyan Site Devletleri arasında bile uygulanmıştır. XIII. yüzyılın sonlarında Sicilya Kralı II. Frederic, önceden Norman prensleri tarafından Cenevizliler’e bağışlanan hukuk ve ceza davalarında ulusal yargıdan bağışık olma ayrıcalığını ve muafiyetleri teyit etmişti. Başka bir Sicilya Kralı I. James ise 1265’te, egemenliğindeki topraklarda ikamet eden Katalan tacirlere kendi hukuklarına tabi olma hakkını içeren bazı muafiyetler bağışlamıştı3.

1174’te Toulouse kontu Raymond V, büyük suçlar dışında yerel hukuktan muaflık bahşederek Ceneviz konsolosunun yargı yetkisini kabul etmiştir. Fransız siteleri de 1252-1268 seneleri arasında benzer imtiyazları İtalyan sitelerinden almıştı. Bu nitelikte imtiyazlar ilk olarak Montpellier konsolosuna verilmiştir. İngiltere’de Edward I döneminde (1303) verilen Carta Mercatoria, ölüm cezasını gerektiren cezalar müstesna olmak üzere bütün tacirlerin yargılanmalarında jürinin yarısının yabancıların kendi milliyetinden olan kimselerden teşekkül etmesini düzenlemiştir. Bu hak, Naturalisation Act tarafından kaldırıldığı 1870 senesine kadar devam

1 G. BAER, “İmtiyâzât”, Encyclopeida of Islam, 1193-1195.; ALTUĞ, Yabancıların…, 72-75. 2Kapitülasyonların özellikle 19. yüzyılda Mısır’daki tarihi seyrine dair çalışmamızın ileriki başlıklarında sık sık yer vereceğiz. Zira bu dönemde her iki devletin hukuk sistemindeki modernleşme serüveni bize karşılaştırma yapma mecburiyetini hissettirmektedir. Mısır’ın hukuk sistemindeki reformlar başta konsolosluk mahkemeleri ve karma mahkemeler olmak üzere bir çok açıdan mukayeseli yorumlar yapma imkanı vermektedir. Bu sebeple söz konusu mahkemelerin kuruluşu, çalışma usulleri ve süreç içinde uğradıkları değişimlere yeri geldikçe değinilecektir.

3 MILTITZ, Manuel des Consuls…,Vol. II, part I, 32. (Naklen: SOOSA, Historical Interpretaion Of

etmiştir. 1402’de hukuk ve ceza konularında İtalyanlar üzerinde yargı yetkisini kullanmak üzere Hollanda ve İngiltere’de İtalyan konsoloslukları kurulmuştur. Benzer şekilde İngiltere Kralı Richard III, 1485’te, İtalya’da yerleşik bütün İngilizler üzerinde yargı yetkisine sahip bir otorite olarak Larent Strozzi’yi atamıştır. 1490 senesinde İngiltere Kralı Henry ve Danimarka Kralı Jean arasında yapılan barış anlaşması ile Danimarka’daki İngiliz tacirlere, İngilizler arasındaki bütün hukuk ve ceza davalarının görülmesinde kendi hakimlerini seçme hakkı verilmiştir1.

1555’de, Rus İmparatoru, Moskova ve Novogorod grandükü Iwan Wassiliwitch, İngiliz tacirlere Rusya’daki dominyonlarında tamamen kendi ulusal hukuklarına tabi olma hakkını veren bir imtiyaz bahşetmiştir. Benzer imtiyazlar Avrupada’ki diğer devletler tarafından Alman sitelerine de sağlanmıştır2. Zira söz konusu şehirler, Avrupa’da ulus devlet sisteminin ortaya çıkması sürecinde önemli ticaret ve sanayi merkezleri haline gelmiştir. Bu Alman şehir devletçikleri, Hansa Birliği (Hansa

Verein) olarak bilinen Dortmund, Bremen, Köln, Lübeck, Hamburg, Braunschweig, İsveç’te Visby şehirlerinden oluşuyordu3.

Bazı Batı ülkelerinde XIX. yüzyılın sonuna kadar kapitülasyon uygulamalarının devam ettiği görülmektedir. 1810 tarihli Rio Janeiro anlaşması ile Portekiz’deki İngiliz vatandaşlarına, kapitülasyon rejimi muafiyetlerine çok benzer özel imtiyazlar verilmiştir. Portekiz Kralı’nın egemenliğindeki sitelerde ve farklı limanlarda, İngiliz vatandaşları tarafından ileri sürülen bütün davaları görmeye yetkili, İngiliz sakinler tarafından seçilmiş hakimlerden oluşan özel İngiliz mahkemeleri vardı. Söz konusu mahkemelerin faaliyetlerini düzenleyen bu anlaşma, 1842 tarihine kadar devam etmişti4.

Fransa ve ABD arasında imzalanan ve 1798 senesinde ABD federal kanunu ile ilga edilmiş olan 1788 tarihli anlaşma, her iki tarafa da diğerinin topraklarında özel yargı yetkisi imtiyazı sağlıyordu. Söz konusu anlaşmanın XII. Maddesi, hangi tür uyuşmazlıklarda imtiyaz hükümlerinin uygulanacağını düzenlemişti. Buna göre ABD’deki Fransız vatandaşları ve Fransa’daki ABD vatandaşları arasındaki bütün uyuşmazlıklar ve özellikle gemi tayfalarının ücret alacakları ve sözleşme şartlarına ilişkin olanları gerek tayfların kendi aralarında ve gerekse değişik gemi kaptanları

1 ALTUĞ, Yabancılar…, 46-47.; SOOSA, “The Historical Interpretaion Of The Origin Of The

Capitulations…”, 366.

2 SOOSA, , “The Historical Interpretaion Of The Origin Of The Capitulations…”, 366-367. 3 ORTAYLI, Türkiye İdare…,126-127.

arasında ortaya çıksın, konsolos ve konsolos yardımcıları tarafından halledilecek ve bulundukları devletin sivil veya askeri herhangi bir makamı bu konuda müdahale edemeyecektir. Ayrıca konsolosluk mahkemelerinin kararlarına karşı itirazlar kendi ülkelerinin mahkemelerinde görülecektir. Anlaşmanın XIII. maddesinde ise her iki taraf topraklarında, ticari içerikteki davalara bakmakla yetkili özel mahkemelerin kurulması hususunu düzenliyordu. Son olarak dikkat çekmek gerekir ki kapitülasyon hukuku, egemen bir devlet olarak tanınmış Bulgaristan’da, I. Dünya Savaşı sonrasında bile varlığını devam ettirmiştir1.

Tüm bu örneklerden anlaşılıyor ki kapitülasyonlar sadece Müslüman ve

Hıristiyan devletlerin arasında değil, bizatihi Hıristiyan devletlerin arasında da mevcut olmuştur. Fakat söz konusu anlaşmalar çerçevesinde tanınmış olan adli ayrıcalıkların, klasik anlamda kapitülasyon olup olmadığı hususiyet arzetmektedir. Çünkü bu uygulamaların kapitülasyon mu yoksa uluslararası hukuktaki klasik ayrıma göre karşılıklı birer anlaşma mı olduğu tartışmalı bir noktadır. Biz bu tartışmaya kapitülasyonların hukuki niteliğine ilişkin başlıkta yer

vereceğimiz için burada dikkat çekmekle yetiniyoruz. Bununla beraber yukarıda işaret ettiğimiz taraflar meselesi, kapitülasyonların hukuki niteliğinin tespitinde ve sınırlarının belirlenmesinde bize yardımcı olabilecek niteliktedir.

2.1.6. Uzak Asya Devletleri ve Kapitülasyonlar

Kapitülasyon uygulamaları XVII-XIX. yüzyıllar arasında Doğu ve Güney Asya coğrafyasında yoğunlaşmıştır. Özellikle Hindistan, Çin ve Japonya kapitalist iktisadi ilişkilerin hukuksal boyutunun eşitsiz bir şekilde kurumsallaşmasına sahne olmuştur. Bu dönem kapitülasyonları niteliği, kapsamı ve uygulaması bakımından söz konusu ülkelerin yerel hukuk sistemlerinde, eski dönem kapitülasyonlarına göre daha büyük boyutta olumsuzluklara yol açmıştır. Öyle ki her üç ülkenin de ekonomik, siyasi ve hukuki bakımdan giderek sömürge ya da yarı sömürgeye dönüştüğü söylenebilir. Fakat belirtmek gerekir ki hukuksal açıdan sömürge hukuku ile kapitülasyon hukuku arasında bir ilişki mevcut olmakla beraber, tümüyle özdeş statüler değillerdir. Bu açıdan iki sistemi aynı düzlemde ele almaktan kaçınıyoruz.

Hindistan, XVI ve XVII. yüzyıllarda önce Portekizliler daha sonra Hollanda, İspanya ve İngiltere’nin kurduğu Doğu Hindistan Şirketi’nin ticari hegemonyası

altına girmiştir. 1600’lü yılların ilk çeyreğinden itibaren İngiltere’nin bölgenin hakimi olması sebebiyle İngiliz Doğu Hindistan Şirketi çok önemli imtiyazlar almıştır. Şah Cihangir’in 1624’te verdiği imtiyazlara göre İngilizler, Babürler’in egemenliği altındaki Hindistan’da serbest ticaret yapabilecekler, limanlara indirilen gemiler gümrüklerde alıkonulmayacak, vergilerden muaf tutulacak, İngilizler aleyhindeki davalar “mütesaddi” ve şirket başkanı tarafından sonuçlandırılırken kendi aralarındakine şirket başkanı bakacak, İngilizler diğer Avrupalıların işledikleri suçlardan sorumlu tutulmayacak, ölüm halinde ülkedeki mal varlıkları ilgililere teslim edilecekti. Hindistan’ın bir İngiliz sömürgesi olması ile tamamlanan kapitülasyon anlaşmaları, sömürge hukukunun resmileşmesi ile farklı bir boyut kazanmış ve ülkenin hukuk sistemi yüzyıllar boyunca bu minvalde biçimlenmişti1.

Japonya, kapitülasyon niteliği taşıyan ayrıcalıkları diğer Uzak Asya devletleri gibi öncelikle dört devlete tanımıştır; İngiltere, Hollanda, Portekiz ve İspanya. Bu dört devletin ticaret filoları, kendileri açısından güvenli ticaretin hukuki alt yapısını sağlamak amacıyla kendi ülke kanunlarının yargı yetkisi içinde kalmak istiyorlardı. Fakat daha sonra başka ülkelere de verilerek genişletilen kapitülasyonlar konusunda hata yaptığını anlayan Japonya, kapitülasyonları kaldırma girişimlerinde bulunmuştur. 1882’de ilgili devletlerle Tokyo’da konferanslar yapılmışsa da bir sonuç alınamamıştır. Bu nedenle ülkelerle tek tek müzakere etme yolunu seçen Japonya, ilk başarıyı 1888’de Meksika kapitülasyonlarını kaldırarak elde etmiştir. 1894 senesinde İngiltere, Japonya ile bir anlaşma imzalayarak beş yıldan az olmayan bir süre sonunda kapitülasyonları bırakmayı taahhüt etmiştir. Diğer devletlerle yapılan anlaşmalarla da kapitülasyonların, Japon hukuk reformunun getirdiği kanunların yürürlüğe gireceği 1899 tarihinde kaldırılması kararlaştırılmış ve bu tarihte de bütünüyle kaldırılmıştır2.

Çin, ilk kapitülasyonları 1689 senesinde Rusya’ya tanımıştı. Daha sonra Çin’in başta Kanton (Canton) liman kenti olmak üzere başka ülkelere de ticari ve adli nitelikte imtiyazlar verdiğini görüyoruz. İngiltere ile yapılan Afyon savaşının 1842’de kaybedilmesi üzerine ise 1843’te İngiltere’ye kapitülasyonlar tanınmıştı3.

1 KALLEK 244-245.

2 ALTUĞ, Yabancıların…, 76.

3 1842 senesinde meydana gelen Afyon Savaşı, Çin’in Batılılarla ilk defa çarpıştığı savaş olmuştur. Bu savaş nihayetinde yapılan anlaşma ile artık bir dönem olarak nitelendirilebilecek boyutta kapitülasyonlar devri başlatmıştır. İngiltere’ye verilen kapitülasyonların Çin için en zararlı noktası “mahzar-ı müsaade” maddesi idi. Buna göre Çin başka bir devlete imtiyaz verse bile bu imtiyaz otomatik olarak İngiltere’ye de şamil olacaktı. Afyon savaşı sonrasındaki gelişmeler ve genel olarak

Bu kapitülasyonlar 1858 ve 1876’da Chefoo anlaşması ile genişletildi. 1880 tarihli Pekin anlaşması ile aynı ayrıcalıklar ABD’ye de tanındı. Özellikle 1858 tarihinden sonra bir çok devlete sistematik bir şekilde kapitülasyon hakkı tanınmıştır1. Çin’de geçerli olan mahmilik sistemi bir süre sonra kapitülasyon hakları olmayan ülkelerin vatandaşlarına kapitülasyon tanımak için kullanılan bir yönteme dönüşmüştür. XVIII. yüzyılda başlayan bu uygulamanın 1930 senesine kadar devam ettiğini görüyoruz. Çin’de kapitülasyonların kaldırılması hemen mümkün olmamış, uzun seneler süren müzakereler sonucunda ancak II. Dünya savaşı sonrasında bütünüyle kaldırılabilmiştir. Görüldüğü üzere bir çok kapitülasyon veren ülkelerde olduğu gibi kapitülasyonları tümüyle kaldırıp, bağımsız ve kendine ait hukuk sistemini yerleştirmek Çin devleti için de oldukça sıkıntılı olmuştur. Nitekim kapitülasyon sahibi ülkeler, Çin’in kendi topraklarında yargı yetkisini tesis etmek yönündeki hukuki reformlarına karşı, kendi lehlerine olan eşitsiz konumlarını koruma yönünde güçlü bir direnç göstermişlerdir2. Bu itibarla Çin, kendi aleyhine olan bu hukuksal konumdan kurtulmak adına hukuk sistemini batıdaki prensipler doğrultusunda yeniden düzenleyen çok köklü reformlar yapmak durumunda kalmıştır. Fakat vurgulamak gerekir ki Çin, hukuk sistemini modernleştirmek ve yabancılar hukukunu batı ülkelerindeki çağdaş uygulamalar ile uyumlu hale getirebilmek için bu ayrıcalıklardan istifade eden çoğunluğu batı ülkelerine karşı siyasi ve hukuki cepheden zorlu bir mücadele vermiştir3.

2.2. Osmanlı Kapitülasyonları

2.2.1. Genel Olarak

Çin tarihi için ülkemizde de bulunmuş ve çalışmalar yapmış ünlü Sinolog Wolfram EBERHARD’ın eserleri oldukça aydınlatıcıdır. Wolfram EBERHARD, Çin Tarihi (Ankara: TTK, 1995) 316-318. 1 Bu ülkeler şunlardır: Fransa (1844), İsveç (1847), Alman Hansa Birliği (1861), Danimarka (1863), Hollanda (1863), İspanya (1864), Belçika (1865), İtalya (1865), Avusturya-Macaristan (1869), Brezilya (1881), Portekiz (1887), Japonya (1896), Meksika (1899) ve İsviçre (1919). Harold Scott QUIGLEY, “Extraterritoriality in China”, AJIL, Vol. 20, (1926) 47-51.

2 Çin’deki hukuk reformu özellikle 1907 senesinden sonra Manchu döneminde başlamıştır. Reformlar kapsamında öncelikle sınırdışı etme, işkence ve Çin’e özgü bir cezalandırma usulü olan “cangue” uygulamaları kaldırıldı. Bu bağlamda bir “Hukuk Reformu Komisyonu” kuruldu ve bu komisyon ilk olarak bir ceza kanunu tasarısı hazırladı. Daha sonra Avrupa ülkelerinin kanunları kodifiye edildi ve 1912 senesinde yeni bir ceza usul kanunu ilan edildi. Reformlar sonraki dönemde yeni bir medeni kanun ve ticaret kanunu hazırlanması çalışmaları ile devam etti. QUIGLEY 61-68.; ALTUĞ,

Yabancıların…, 77- 78.; EBERHARD 345-347.

3 1840’larda Çin artık yarı sömürgeye dönüşmüştü. Bu dışa bağımlılıktan kurtulmanın yolu olarak içerde hukuki ve siyasi reformlar yapıldı. Fakat tüm bunlar 1930’lara kadar temelde bir değişiklik yaratmayı başaramadı. Bkz. Karl August WITTFOGEL, Oriental Despotism (New York: Vintage Books, 1957) 433-435.

Osmanlı kapitülasyonlarının tarihsel seyri ve mahiyeti hususunda dönemlendirme bakımından değişik görüşler ileri sürülmektedir. Bizce değişik tarihli dönemlendirmelerin yapılması kapitülasyonların kurumsal gelişimine ilişkin bakış farklılıklarından kaynaklanmaktadır. Kimi yazarlar çeşitli gerekçelerle ancak Osmanlı Devleti tarafından verilmiş kapitülasyonları esas alırken kimileri de Osmanlı Devleti’nin egemenlik kurduğu bölgelerde daha önce verilmiş olan kapitülasyonları da nazarı dikkate almaktadır. Meseleye dönemin hakim hukuk ilkeleri ışığında ve kurumsal açıdan yaklaştığımızda ikinci yaklaşımın daha sağlıklı olduğunu görüyoruz. Bu minvalde aşağıda çeşitli görüşlere yer vermek suretiyle meseleyi irdelemeye çalışacağız.

Osmanlı dönemi hukukçularından CEMALEDDİN ve ASADOR’a göre kapitülasyonların tarihi gelişimi üç dönemde incelenebilir. Birincisi, Kanuni Sultan Süleyman devrinden başlayıp Tanzimat’ın ilanına kadar olan dönem; ikincisi, Tanzimat’tan başlayıp 1295 (1879) Berlin Anlaşması’na kadar olan dönem; Üçüncüsü ise 1295’ten sonraki dönem olarak tarif edilmiştir1. Londra Üniversitesi tarafından Lozan Konferansı görüşmeleri sırasında İngiliz heyetine sunulan raporda2 ise Osmanlı kapitülasyonları, “en çok istifade eden devlet” ölçütü esas alınarak dörde ayrılmıştır. Buna göre:

I- 1535-1782, Fransa’nın başı çektiği dönem II- 1783-1837, Rusya’nın başı çektiği dönem III- 1838-1860, İngiltere’nin başı çektiği dönem

IV- 1861’den zamanımıza (Lozan Konferansı’na kadar)

İNALCIK, iki dönem tespit etmiştir. Birincisi, 1352 senesinde Cenevizliler’e kapitülasyonlar verilmesiyle başlamıştır. İkinci dönem ise 1517’de Yavuz Sultan Selim’in Memluk kapitülasyonlarını yenilemesi ile başlayan dönemdir3. BİRSEN, Osmanlı kapitülasyonlarını ortaya çıkış kaynağı bakımından değerlendirmek suretiyle üç döneme ayırmıştır. Birincisi, Doğu Roma yani Bizans İmparatorluğu’ndan Osmanlı İmparatorluğu’na intikal eden özellikle Venedik ve Ceneviz kapitülasyonları. İkincisi, Osmanlı İmparatorluğu idaresine girmiş Müslüman ülkelerde, daha önce verilmiş kapitülasyonların Osmanlılar tarafından kabulü ya da tecdit edilmesi yoluyla ortaya çıkan kapitülasyonlar. Üçüncüsü ise

1 CEMALEDDİN/ASADOR 5.

2 Memorandum by the Institute of Historical Research (London University) on the Capitulations, PRO/FO: 424/255, 466

Osmanlı padişahları tarafından doğrudan doğruya verilmiş olan kapitülasyonlar1. Kaynak bakımından yapılan bu tasnifi aynı zamanda kapitülasyonların tarihsel dönemlendirmesi olarak görmek de mümkündür. Elbette kapitülasyonları şekli açıdan ele alarak tasnif etmek de mümkün olabilir. Örneğin tek taraflı işlemle kurulup kurulamaması, geçerlilik süresi gibi hususlar bu dönemlendirmede ölçüt alınabilir. Biz Osmanlı İmparatorluğu’nun İstanbul’u alması sonrasında kurumsal örgütlenmesi ve ideolojisi bakımından bir imparatorluk olmasını ve kapitülasyonların hukuki niteliğinde meydana gelen değişimleri esas aldık. Bu itibarla ilk olarak Osmanlı’nın imparatorluk olmasından önce ve sonra olmak üzere iki dönem tespit ettik. Üçüncü olarak da kapitülasyonların hukuki niteliğinde esaslı değişimlerim meydana geldiği ve son dönem kapitülasyonları olarak kategorize ettiğimiz bir tasniflemeye gittik.

2.2.2. İlk Kapitülasyonlar

Ders kitaplarında ve bazı yerli ya da yabancı kaynaklarda ilk Osmanlı kapitülasyonunun Kanuni Sultan Süleyman tarafından Fransızlar’a verilen 1536 kapitülasyonu olduğu yazmaktadır ki bu sıkça rastladığımız bir yanlışlıktır. Oysa ki söz konusu tarihten önce Osmanlılar tarafından çeşitli ülkelere kapitülasyonlar verildiği bilinmektedir. Bu hatanın sebebi kapitülasyonların çoğu zaman Osmanlı Devleti’ni yok eden bir ucube sistem veçhesinde değerlendirilmesi ve bu zafiyetin de doğal olarak imparatorluğun “duraklama dönemi”ne yakıştırılmasından kaynaklanmaktadır. Ancak mesele gerek hukuki gerekse kurumun tarihsel kökenleri ve gelişimi bakımından Osmanlı’nın çöküş mitini inşa etmeye indirgenemeyecek kadar kapsamlıdır.

DEMİRGİL, ilk Osmanlı kapitülasyonlarına iktisadi açıdan yaklaşmış ve kapitülasyonların Osmanlı Devleti’ne Bizans’tan miras kaldığını ileri sürmüştür. Bu nedenle kapitülasyonların başlangıcını İslam dinine ya da Osmanlı hukuk düzenine indirgemek doğru değildir2. ARMINJON, Osmanlı kapitülasyonlarının kaynağını imparatorluğun kurucusu olan I. Osman’a kadar götürüyor. Buna göre Osmanlılar, Ege kıyılarına ulaşır ulaşmaz komşuları ile Fransız kapitülasyonları ile tanınanlarla

1 BİRSEN 130-136.

2 Demir DEMİRGİL, “Lozan Andlaşmasında İktisadi Bağımsızlık Çabaları ve Başarıları”, BTTD, sayı 34, Temmuz (1970) 50-51.

aynı özellikte ayrıcalıklar içeren anlaşmalar yapmıştır1. İNALCIK, TURAN ve DELİLBAŞI gibi yazarlara göre Osmanlı’dan önce Anadolu beylikleri tarafından bazı Hıristiyan devletlere XIII. yüzyılda kapitülasyonlar verilmiştir. Buna göre ilk imtiyazlar Anadolu Selçuklu sultanlarınca 1207’de Kıbrıs Krallığı ve Venedikliler’e tanınmıştır2. İmtiyaz tanıyan belgelerin en eskisi I. İzzettin Keykavus tarafından Kıbrıs Kralı’na gönderilen mektuptur3. Fakat bu imtiyazları gösteren belge mevcut değildir. Elde olan belgelerden en eskisi İNALCIK’a göre 1210, TURAN’a göre 1220 tarihlidir. Söz konusu belge, Alaeddin Keykubat’ın tahta çıkışından hemen sonra Venedikliler ile 8 Mart 1220 tarihinde yaptığı antlaşma mucibince tanınan imtiyazları içermektedir. Bu antlaşmada ticari ve hukuki nitelikte bir çok hüküm yer almaktadır4 . Benzeri nitelikteki antlaşmalar bununla sınırlı değildir. Nitekim Anadolu’da, XIII ve XIV. yüzyıllarda, özellikle ticaret yolları üzerinde etkin konumda bulunan çeşitli Türk Beylikleri tarafından Latin Denizci Cumhuriyetlere kapitülasyonlar verildiği bilinmektedir5.

Osmanlılar, 1352 senesinden itibaren Rumeli bölgesinde hakim konuma gelmeye başlamış ve diplomatik ilişkiler yoluyla çeşitli ittifaklar kurmaya çalışmıştır. Bu çerçevede, o dönemlerde Venedik’le savaş halinde olan Cenevizliler ile sıkı münasebetler kurulduğunu ve ilk Osmanlı kapitülasyonunun verildiğini görüyoruz6.

1 Mahmud Esat BOZKURT, Osmanlı kapitülasyonları Rejimi Üzerine, Çeviren: Ahmet ÖYLEK, (Ankara: Türk Hukuk Kurumu yay., 2008) 37.

2İNALCIK, “İmtiyâzât”, 247-248.; Osman TURAN, Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi

Vesikalar (Ankara: TTK, 1958) 139-146.; Melek DELİLBAŞI, “Ortaçağ’da Türk Hükümdarları

Tarafından Batılılara Ahidnamelerle Verilen İmtiyazlara Genel Bir Bakış”, Belleten, Cilt

XLVII, TTK, sayı 185, Ocak 1983, 95-103.

3 Anadolu Selçukluları’na ait bu belgeler Osman Turan tarafından aynen çevrilmiş ve belge kritik edilmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. O. TURAN 139-143.

4 Antlaşmaya göre Venedik tacirlerine Selçuklu topraklarında ticaret serbestisi, mal ve can güvenliği sağlanmakta, gemilerine de gerekli durumlarda sığınma hakkı tanımaktadır. Bu hükümler karşılıklı olarak taahhüt altına alınmıştı. Fakat başka bir hükümde tek taraflı bir imtiyaz olarak Venedikliler’e, Anadolu’da mahkeme kurma hakkı tanınmıştır. Bu hükme göre Venedikliler’den seçilecek mahkeme üyeleri, Türkiye’de ticaret yapan Latinler arasında bir anlaşmazlık olması durumunda açılacak davada yargı yetkisine sahiplerdi. Ancak hırsızlık ve cinayet davaları Sultan’ın mahkemelerinde görülecektir. Daha önceki bölümlerde verdiğimiz örneklerden anlaşılacağı üzere kapitülasyon anlaşmalarında cinayet ve hırsızlık gibi suçlar çoğu zaman yargı muafiyetinden istisna tutulmuştur. Bu durum eski bir gelenek olarak dikkat çekmektedir. Bu noktada yerel otoritelerin egemenliğin tesisi bağlamında cezalandırma yetkisini devretmedeki çekimserliği söz konusudur. Söz konusu anlaşmada Sultan’ın adamlarından birinin Latin topraklarında zarar görmesi durumunda bu zararın tazmin edilmesi hükmü de yer almaktadır. TURAN 139-143.

5 Osmanlı Devleti’nin Anadolu’da mutlak egemenliğini tesis etmeden önce Anadolu Türk Beylikleri tarafından özellikle Venedik ve Ceneviz Cumhuriyetlerine kapitülasyonlar verildiği görülmektedir. Bu kapitülasyonların diplomatika bakımından akıbetlerinin ne olduğu ve daha önce yapılmış olan antlaşmaların devamlılıkları hususunda Osmanlı Devleti’nin nasıl bir uygulama içinde olduğu tetkik edilmesi gereken bir husustur. Konu hakkında genel bir değerlendirme için bkz. DELİLBAŞI 95-103. 6 İNALCIK, “İmtiyâzât”, 247.; Bülent ARI, “Osmanlı Kapitülasyonlarının Tarihçesi ve

Bu metin kayıp olmakla birlikte 7 Haziran 1387 tarihli ahidname mevcuttur. SEVİĞ’e göre Kanuni devrine kadar Osmanlılar, yalnız mevcut olan kapitülasyonları tanımakla yetinmiştir. Doğrudan doğruya verilen ilk Osmanlı kapitülasyonu ise Kanuni döneminde Fransa’ya verilen kapitülasyonlardır1. KÜTÜKOĞLU bu görüşün aksini savunarak ilk kapitülasyonların bunlar olmadığını ileri sürmüştür. Fransızlar’a