• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM: KAPİTÜLASYONLAR ve TARİHSEL GELİŞİM

2.1. Tarihsel Gelişim

2.1.4. İslam Devletleri ve Kapitülasyonlar

Tarihi gelişimine bakıldığında kapitülasyonların sadece Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasında olmadığını görmekteyiz. Nitekim iki Hıristiyan devlet arasında olduğu gibi iki Müslüman devlet arasında da olabilmektedir. Fakat bazı yazarlar kapitülasyonları, Hıristiyan olmayan ülkelerde yabancıların hukuki durumunu düzenleyen rejim olarak tarif etmekle aksi yönde fikir beyan etmişlerdir3. Bu görüşe

de sonraları eyaletlerdeki askeri aristokrasi galip gelmiştir. Fakat merkezdeki memur aristokrasisinin hakim olduğu dönemde bile eyaletlerdeki feodal aristokrasi konumunu giderek güçlendiriyordu. Bu yükselişin en güzel göstergesi merkeze karşı elde edilen vergi imtiyazları idi. Feodal aristokrasi, vergilerden muaf tutuldukları gibi kendilerine bağlı yarı özgür köylülerin vergileri ve diğer ödemelerini topluyorlardı. Ayrıca köylüleri yargılama ve onlar hakkında hüküm verme yetkisine de sahiptiler. Bu dönemde ortaya çıkan iltizam usulü olarak tanımlayabileceğimiz Pronoia sistemi, merkezi idarenin zayıfladığına dair çok önemli bir göstergedir. OSTROGORSKY 296-306.

1 13 Nisan 1204’te Bizans payitahtı, “bütün şehirlerin kraliçesi”, Latin saldırganlara teslim oldu. Böylece, büyük Konstantin zamanından beri zaptedilmez kimliğini korumuş, Perslerin, Arapların, Bulgarların ve Avarların müthiş saldırılarına karşı koymuş olan şehir, Haçlı ve Venedikliler’e bir ganimet oldu. Kentte üç gün boyunca Latin yağması ve ölüm hüküm sürdü. Haçlı tarihçisi “dünya

yaratılalı beri bu kadar çok ganimet daha hiç bir şehirde kazanılmamıştı” demektedir. Bizans tarihçisi ise “omuzlarında İsa’nın haçını taşıyan bu adamlara nispetle İsmaililer (Araplar) bile daha

insan dostu ve merhametlidir” diyor. OSTROGORSKY 386.

2 Fernand BRAUDEL, “Venedik”, Akdeniz İnsanlar ve Miras, Ed. Fernand BRAUDEL, Çev. Aykut DERMAN, (İstanbul: Metis, 1995) 131.

3 Charles ROUSSEAU, Droit International Public, (Paris: 1953) 233. (Naklen: ALTUĞ,

katılmak mümkün değildir. Evet Darü’l-harb’den, yani İslam’ın egemen olmadığı memleketlerden güvencesiz gelen yabancılar, esir edilir veya öldürülürdü. Fakat İslam hukukundaki Amân/Eman müessesesine göre devlet başkanı veya herhangi bir Müslüman, bu gibi kişilerin canları, malları, ikametleri, dini-ticari faaliyetleri hakkında “amân”, yani sulh verebilirdi. Bağışlanan amândan faydalanan şahıs ya da cemaat, amânın genel şartlarına aykırı hareket etmediği sürece sağladığı imkânlardan istifade edebilirdi1. Görüldüğü üzere kapitülasyonlar sadece Hıristiyanların hukuki durumunu güvence altına almak için tanınmış bir ayrıcalık değildir. Çünkü İslam hukukuna göre Amân müessesesi zaten bu konuda genel bir düzenleme yapıyordu2.

Kapitülasyonlara özellikle İslam devletinin halifeler tarafından egemenlik alanının genişletildiği dönemde rastlanmaktadır. Fakat bu minvalde verilen kapitülasyonlar, ilkel dönem özelliklerini ihtiva etmekle daha ziyade dini hoşgörünün bir uzantısı niteliğindedir. Kudüs’ün zabtı sırasında halife Ömer, kutsal makamları ziyarete gelenlere bir takım müsaadeler tanımış (MS 636) ve Kudüs Ortodoks Patriği Zephirinus’a Hıristiyanların kendi hukukları ve geleneklerine göre yaşayabilme iznini vermişti3. Müsaadeye göre Hıristiyanların kutsal yerlerde ibadet etme hakkı güvence altına alınmış ve Hıristiyanlar her türlü vergiden muaf tutulmuşlardı. Bunlar, Araplar tarafından tek yönlü ve bir bağış olarak verilen ilk kapitülasyonlardır4.

Müslüman olmayan devletler tarafından İslam devletlerine de zaman zaman kapitülasyonlar verildiği olmuştur. IX.-X. yüzyıllarda Çin’in Canton (Kanfou) bölgesinde Arap tacirlerin bir koloni kurmalarına izin verilmiştir. Buna göre aralarındaki uyuşmazlıklara İslam hukuku kuralları uygulanacak ve kadıların yargı yetkisine tabi olacaklardır. Yine aynı yüzyılda Büyük Charlemagne’nin, Sultan Harun Reşid’den Fransız konsoloslarının kutsal topraklarda yargılama yetkilerini tanıyan adli ayrıcalıklar elde ettiği ileri sürülmektedir5. 1230’da Sicilya Kralı II. Frederic ile Müslüman bir Arap prensi olan Abbuissac arasında yapılan antlaşmaya göre, Korsika’daki Müslümanlar kadı idaresine bırakılmışlar ve onun yargı yetkisine

1 Halil İNALCIK, “Osmanlı’nın Avrupa İle Barışıklığı: Kapitülasyonlar ve Ticaret”, Doğu Batı, Sayı 24, (2003) 60-61.; Cengiz KALLEK, “İmtiyâzât”, TDV İslam Ansiklopedisi, Cilt XXII, 242. 2 TWISS, The Law of Nations Considered As Independent Political Comunities, 464.

3Bu belgenin günümüzde varlığı tartışmalıdır. Bununla birlikte Kudüs Rum Patriğinin 1455’te İstanbul’a gelip Hz. Ömer’in verdiği bu fermana dayanarak, hakların Fatih Sultan tarafından da tanınmasını sağladığı ileri sürülmüştür. Bernard Camille COLLAS, 1864’te Türkiye, (İstanbul: Bileşim Yayınevi, 2005) 304-307.

4 TWISS 446-447. 5 TWISS 464-465.

tabi tutulmuşlardır. 1631’de Fransız Kralı XIII. Louis ve Fas Kralı Molla Elqualid 1721’de yaptıkları karşılıklı anlaşma ile birbirlerine kapitülasyonlar tanımışlar ve 1729, 1751, 1760, 1791 ve 1801’de yenilemişlerdir. 1782’de İspanya’dan kapitülasyon alan Türkler’e, 1809’da İngiltere, Malta adası dahilinde kapitülasyon tanımıştır. 1825’de Faslılar’a Sardunya’da kapitülasyon verilmiştir1.

Kapitülasyonlar Eyyubi, Memluk, Endülüs, Mısır ve İran gibi Müslüman devletler tarafından Avrupalı devletlere yaygın olarak verilmiştir2. Ceneviz, Pisa ve diğer İtalyan Denizci Cumhuriyetleri’ne, Salahaddin Eyyubi tarafından 1173, 1177, 1179, 1180, 1207 ve 1215 yıllarında çeşitli imtiyazlar içeren kapitülasyonlar bahşedilmiştir3. Bu husustaki başka bir önemli kaynağa göre Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasında bilinen ilk kapitülasyonlar, Pisa ile Fas ve Valencia’nın Müslüman sultanı arasında 1133 ve 1149 senelerinde yapılmıştır. Kısa bir süre sonra 1154’de Pisa ve Mısır arasında konsolosların koruma ve yargılama yetkilerini kullanma salahiyeti, mülkiyet dokunulmazlığı, kişi özgürlüğü ve Pisalılar’a İskenderiye’de ticaret yapma hakkını düzenleyen ilk kapitülasyon akdedildi. 1215’deki kapitülasyonda, Pisalılar’a Mısır vatandaşlarınca zarar verilmiş olması durumunda İskenderiye emirine, hatta tatmin olmazlarsa sultana bile gitme hakkı verildi. Mısır daha sonra 1238, 1254 ve 1302’de Venedik’e kapitülasyon bağışladı. Bu anlaşmalar çerçevesinde Venedikliler’in mülkiyet ve kişi dokunulmazlıkları güvence altına alınmıştır. Ayrıca Müslüman ve Hıristiyanların, Venedikliler’e karşı açacakları tüm davaların Venedik Konsolosluk mahkemesi önünde görülmesi kararlaştırılmıştır. Bu bağlamda Emir’in yargı yetkisinin önemli suçlarla daraltıldığını görüyoruz. Venediklileri’in, Müslümanlar’a karşı olan davaları Emir’in mahkemesinde görülecekti fakat böyle durumlarda Sultan’ın huzuruna Venedik konsolosunun izniyle getirilebilecekti. Venedikliler’le ilgili hukuk ve ceza davaları esasen yalnızca konsolosun yargı yetkisi altındaydı. Bununla beraber sonraki kapitülasyonlar, ölümle cezalandırılan suçların sadece Venedikliler’i içermiş olsa bile Emir’in yargı yetkisi altında görülmesi şartını düzenlemiştir. Konsolosun aynı zamanda Mısır’da ölen Venedikliler’in terekelerini ve Mısır egemenliğindeki sularda karaya oturmuş Venedik gemilerinde bulunan malları himaye altına alma yetkisi

1 THAYER, “The Capitulations of the Ottoman…”, 208.; ALTUĞ, Yabancıların…, 50-51. 2 Linda T. DARLING, “Capitulations”, The Oxford Encyclopeida of the Modern Islamic World, Eds. John L. ESPOSITO, Vol. I, Newyork, (1995) 257-260.

vardır 1 . Memluk Devleti ile özellikle Venedik ve Ceneviz Cumhuriyetleri kapitülasyon anlaşmaları yapmıştır. Yapılan anlaşmalarda Denizci Cumhuriyetlere kendi vatandaşları ile ilgili adli vakalarda yargılama yetkisi tanınmıştır2.

Suriye ve Filistin’deki Haçlı Krallıkları’nın, Müslüman sultanlar tarafından ele geçirilmesi Doğu ve Batı arasındaki ticareti bir süre aksatmıştı. Fakat kısa bir süre sonra İtalyan Denizci Cumhuriyetleri konsolosluklarını yeniden kurabildiler. Venedik 1415’te Mısır Sultanı’na, Venedik gemileri ile seyahat eden hacılar üzerinde yargı yetkisine sahip bir konsolosluk kurma izni için başvurdu. Sultan, eski Venedik uygulamalarına dayanarak gelen talebi kabul etti. Aynı şekilde Kuzey Afrika ve İtalyan devletleri arasındaki ticaret de canlandı ve anlaşmalardaki kapitülasyon haklarının somutlaştırılması kararlaştırıldı. Esasen Müslüman devletlerin yabancı

tacir kolonilerine extraterritorial haklar vermeleri hususundaki uygulamaları, Akdeniz çevresindeki Hıristiyan krallarca takip edilen uygulamalardan pek farklı değildi. Yasal temelleri hukukun şahsiliği prensibinde bulunan kapitülasyonlar, Arab bölgeleri, İtalya’daki devletler ve Batı Akdeniz arasındaki ticareti teşvik edici ekonomik ihtiyaca dayanıyordu. Bu anlaşmalar özerk/ayrı yargılama yetkisiyle ticari koloniler kurma hakkı verdiği için aynı zamanda diğer ticari meseleleri de düzenleme niteliği taşıyordu. Şüphesiz ki

Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasındaki böyle anlaşmalar her iki tarafta da zorluklar yaratmıştır. Fakat Hıristiyan tacirlerin eskiden kurulmuş ticari imtiyaz ve geçişleri kullanma arzusu ve pazar ilişkileri, anlaşmalarda ortaya çıkmış olan tereddütleri bastırmıştı3.

Burada dikkat çekici olan hususlardan biri de kapitülasyon anlaşmalarının içeriğinde meydana gelen değişimdir. Nitekim iki farklı dinin temsilcileri arasındaki anlaşmaların, bu dönemde dinsel hoşgörüye dair hükümlerden,

1 LIEBESNY 312-313.

2 Döneme ilişkin Venedik ve Ceneviz arşiv kaynaklarından yararlanılarak neşredilen bir makalede, yapılan anlaşmaların aynen tercümesi verilmiştir. Bkz. John WANSBROUGH, “Venice and

Florence In The Mamluk Commercial Priviliges”, Bulltein of the School of Oriental and African

Studies (BSOAS), University of London, Vol. 28, (1965) 483-523.; P.M.HOLT, Early Mamluk

Diplomacy (1260-1290), (Leiden: E.J.Brill, 1995) 140-151. Zaman içinde Mısır ve Hıristiyan ülkeler

arasındaki canlı ticaret her iki tarafta da endişelere yol açmıştır. Bu nedenden dolayı Sultan Salahaddin, 1182’de halifeye, Pisa, Venedik ve Ceneviz’in özellikle savaş malzemelerine dair Mısır’a yaptığı ticaretin Müslümanlar için avantaj, Hıristiyanlar içinse dezavantaj ortaya çıkardığına dikkat çeken bir mektup gönderdi. Öyle ki Hıristiyanlar, doğuda kendilerine dezavantaj yaratan silah ticaretini durdurmak için çaba sarf etmişlerdir. Fakat buna rağmen bu ürünlerin ticareti gelişmiş ve aynı zamanda Hıristiyan tacirler tarafından temin edilen silahlar, Haçlılar ile savaşan Müslüman sultanların üstünlük sağlamasına neden olmuştur. LIEBESNY 314.

ticari ve adli nitelikteki hükümlere evrilen bir içerik kazandığını görüyoruz. Artık tarafların dini misyonları değil, iktisadi kaygıları üzerinden karakterize olan ve bu yönde hükümlerin ağırlık kazandığı kapitülasyonlar söz konusudur.

XVII ve XVIII. yüzyıllarda Avrupa ticareti, İran şahları tarafından kişilere veya şirketlere verilen ayrıcalıklar sayesinde İran’a yönelmiştir. 1566 ve 1568’de Şah I. Tahmasb, İngiltere’de kurulu olan Muscovy Company adlı şirkete ticari imtiyaz ve muafiyetlerin yanında çeşitli adli ayrıcalıklar sağlamıştır1. Şah I. Abbas, İngiliz Doğu

Hindistan Şirketi’nin İran temsilcisi Sir Robert Sherley’e bazı dini ve hukuki imtiyazlar vermiştir. Daha geniş bir hukuki imtiyazlar ise 1629 senesinde Hollanda Doğu Hindistan Şirketi’ne verilmişti2. İran sonraki yıllarda İngiltere, Fransa ve Rusya’ya adli ve idari nitelikte bir çok kapitülasyon tanımıştır. Fakat 1890’lı yıllarda İran ekonomisi ve bağımsızlığını tehdit eder noktaya gelmesi bir çok kesimin tenkidine sebep olmuştur 3 . İran hükümetleri 1918 senesinden itibaren kapitülasyonları kaldırma girişimlerinde bulunmuş ve en nihayetinde devletlere 10 Mayıs 1928’de kapitülasyon ihtiva eden tüm anlaşmaların ilga edildiğini bildirilmiştir4.

Son olarak Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılarak bağımsız olan ya da başka bir devlet yönetimi altına giren ülke topraklarındaki kapitülasyonlara değinmek gerekir. Genel olarak denebilir ki Osmanlı döneminden kalan kapitülasyonlar ayrılan ülkelerin hukuk sisteminde bir süre daha uygulamada kalmıştır. Fakat en nihayetinde bu ülkelerin tamamı kapitülasyonları ilga etmiştir. Yunanistan’da 1830, Balkan ülkeleri olan Romanya’da 1878, Sırbistan’da 1884, Karadağ’da 1880 ve Bulgaristan’da I. Dünya savaşı sonrasında kapitülasyonlar kaldırılmıştır. Ortadoğu ülkelerinden Irak’ta 1934, Suriye ve Lübnan’da ise tam anlamıyla ancak bağımsızlıklarını kazandıkları 1945 senesinde ilga edilebilmiştir. Kuzey Afrika’daki Fas, Tunus ve Cezayir’de buraları işgal eden ülkeler tarafından 1897 ve 1913 senelerinde yapılan diplomatik müzakereler sonucunda kaldırılmıştır. Mısır’daki kapitülasyonlar ise 1875 senesinde adli teşkilatta yapılan reform ile yeniden düzenlenmiştir. Bu düzenleme kapsamında konsolosluk mahkemelerinin yerine karma mahkemeler (mixed court) sistemi getirildi. Öyle ki bu dönemde Mısır’da 17

1 XVI-XX yüzyıllarda çeşitli ülkelerle yapılan kapitülasyon anlaşmalarının tam metinleri için bkz. J.C. HUREWITZ, Diplomacy In The Near And Middle East, A Documentary Record: 1535-1914 (Princeton, 1956) 6-7.

2 HUREWITZ 18-20.

3 HUREWITZ 205-207.; A.K.S. LAMBTON, “İmtiyâzât”, Encyclopeida of Islam, 1189-1193. 4 LAMBTON 1193.

ayrı konsolosluk mahkemesi tipi ve Müslüman olmayan 13 yerli topluluğa ait özerk mahkemeler vardı. Kapitülasyonların Mısır’da tam olarak ilga edilmesi 1949 senesini bulmuştur1. Dikkat çekici nokta, Mısır hukuk sistemindeki modernleşme serüveni ile Osmanlı modernleşmesi arasında kapitülasyonlar bağlamında kurulabilecek ilişkidir. Çünkü her iki ülkede aşağı yukarı eşzamanlı meydana gelen gelişmelerden bir çok mukayeseli sonuçlar çıkarmak mümkündür2.