• Sonuç bulunamadı

Kur’an-ı Kerim’de korku kavramı “havf” kelimesiyle karşılık bulmuştur ve bu kökten gelen kelimeler 124 yerde geçmektedir. Havf; korkmak, kaygılanmak, endişe duymak anlamlarına gelmekle beraber, hoşlanılmayan bir durumun başa gelmesinden veya arzulanan bir şeyin elde edilememesinden duyulan kaygı ve korku şeklinde tanımlanır. Dini anlamda bakıldığında havf, özellikle Allah korkusu ve ahiret ile ilgili korkular için kullanılır. Kur’an’da korkunun bu kadar çok yer bulmasının sebebi belki de yaratanın yarattığı varlıkların fıtratını bilmesindendir. Çünkü insanoğlu belirli dozda dengede tutulmaya ihtiyacı olan bir varlıktır. Fıtratında zulüm işlemek, yasakları çiğnemek, taşkınlık yapmak olduğundan kutsal kitabımız da bunları frenlemek adına onu korkuyla uyarır.

2.1.5.1. Allah Korkusu:

Kur’an’da da özellikle üzerinde durulan korku Allah korkusudur ki çoğu ayette Allah’tan korkulması gerektiği vurgulanır.

“Ey insanlar! Rabbinizden korkun! Çünkü kıyametin zelzelesi, pek büyük (korkunç) bir şeydir! Onu göreceğiniz gün, her emziren kadın emzirdiği yavrusunu

24

unutur ve her hamile kadın yükünü düşürür; insanları da sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allah’ın azabı pek dehşetlidir” (22/ Hac, 1-2).

Onlar (o peygamberlerdir ki), Allah’ın (vahyen) gönderdiklerini tebliğ ederler ve O’ndan korkarlar; hem Allah’tan başka kimseden korkmazlar. Hesap görücü olarak da Allah yeter” (33/Ahzab, 39).

“Eğer biz bu Kur’an’ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, doğrusu sen onu Allah korkusundan boyun eğmiş, paramparça olmuş görürdün! Bu misalleri insanlara, ta ki onlar düşünürler diye getiriyoruz” (59/ Haşr, 21).

Kur’an’da belirtilen Allah korkusu aslında O’na duyulan büyük saygının ifadesidir. “Doğrusu Allah katında sizin en üstün olanınız, en takvalı olanınızdır” (49/Hucurat, 13). Allah’ın gazabından yine O’nun rahmetine sığınmak sadece Allah korkusu ile gerçekleşir. Kur’an’a göre gerçek inananlar sadece Allah’tan ve O’nun şiddetinden, kıyamet gününden, cehennem azabından korkmalıdır, bunun dışında kalan bütün korkular gereksizdir. “Kur’an-ı Kerim, nefsini ıslah ederek Hakk’a uyan, kendisini O’na teslim eden, iman edip iyilik yapan Allah dostlarının ikinci hayata yönelik yönetim kaygı ve korkusu taşımamaları gerektiğini, çünkü orada kötü bir sonuca uğramayacaklarını belirtir: ‘ Benim yoluma uyanlar için artık korku (havf) yoktur’” ( Baydar, 1999, 38).

Tanrı fikrini yaratanın da korku olduğu kabul görmektedir. İlkel dönem insanı çevresinde gerçekleşen doğa olaylarını anlamlandırmak ve bu olaylardan duyduğu korkuyu aza indirmek amacıyla tanrılar yaratmıştır. Sonrasında bu tanrı inancı dönemsel olarak değişiklik göstermiş ve dinler ortaya çıktığında tek tanrı inancı yerleşmeye başlamıştır. Dinlerin temelinde yatan korkunun esası ise Tanrı’yı hem sevmek hem de Tanrı’dan korkmaktır. Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de de mü’minler bu iki durumu dengede tutmayı başaran kimselerdir.“Korkarak ve umarak Rablerine dua ederler” (32/Secde, 16). Kur’an’da karşımıza çıkan korku türü çoğunlukla caydırıcı korkudur. İnsanları Allah’a yöneltmek amacıyla telkinde bulunur ve bu telkinler genellikle kıyamet, diriliş, cehennem azabı gibi telkinlerdir. Buradaki amaç insanlarda kötülüklere karşı caydırıcı bir etki oluşturmaktır. İslam’a göre gerçek inanan Allah’ı her yönüyle daha iyi bildiği için ondan en fazla korkandır. Çünkü Allah’tan en çok korkan onu en çok bilendir. Hz. Muhammed, hadise göre şöyle buyurmuştur: “ Ben Allah hakkında sizden daha çok bilgiye sahibim ve benim haşyetim sizinkinden daha fazladır” (Buhari, Edeb 72).

25

Turgay Gündüz’ün “Kur’an’da Korku Motifi” adlı çalışmasında verdiği bilgiler önemlidir: “ Kur’an’da korku, Allah’a nispetle anılıyorsa makbul karşılanır ve sahipleri övülür. Ancak Allah’tan başka herhangi bir şeye nispetle kullanılıyorsa bu uygun görülmez ve sahipleri ikaz edilir. Denilebilir ki Kur’an’daki bütün çaba, Allah’tan kaynaklanmayan bütün korkuları yok etmek ve insanın sahip olduğu bu fıtri duygunun rahmeti her şeyi kuşatan Yüce Yaratıcı tarafından insanın hem dünyevi hem uhrevi mutluluğunu temine yönelik olarak merkezden yönetilmesini sağlamaktır… En çok korkulması gereken şeyin güven duyulmaya en çok layık olan bir varlık olması gerektiği hatırlatılır. Böylece Allah’ın “korkutucu” yanı ile “güven duyulacak bir varlık olduğu” teması birlikte işlenir. Gerçek anlamda korkulması gereken güç, her şeyi elinde tutan güçtür. O halde insan sadece O’ndan korkmalı ve sadece O’na güven duymalı, O’ndan başka hiçbir şeyden korkmamalıdır” (Naskali, 2014, 75).

2.1.5.2. Ölüm Korkusu:

En temel korku aslında ölüm korkusudur. Diğer bütün korkular sadece onun etrafında şekillenen korkulardır. Kişi, çevresinde yaşadığı her ölümle birlikte kendisinin de ölümlü bir varlık olduğunu hatırlar ve bir gün ölümün kendi kapısına da dayanacağının farkına varır. Ölümün her canlı için var olduğu düşüncesi korkuyu tetikler. Osho’nun benzetmesi burada manidardır: “Yaşam ayrımcılık yapmaz… Başkanlar ya da ayakkabıcılar, tuvalet temizleyenler ya da başbakanlar, yaşam için biri diğerinden farklı değil. Ölüm hepsini, aynı şekilde yere yıkar. Ölüm, dünyadaki tek komünisttir; zengin ya da dilenci, eğitimli ya da eğitimsiz fark etmez. İster bir toplumun sayın bir üyesi ol, isterse bir sokak köpeği, fark etmez. Ölüm gelir ve herkesi eşitler” (OSHO, 2010, 20). Aslında bu noktada korkulan ölüm değil, zamandır. Ölümü daha önce yaşamayan kişi bilmediği bir olay olduğu için korkmaz. Burada asıl korku duyulan zamandır. Osho’nun “Korku, sadece bilinen şeylerde vardır” düşüncesi, çoğu düşünürün savunduğu bilinmeyen korkutur teziyle çelişir durumdadır.

Ölüm korkusunun diğer tüm korkuların temelini oluşturduğu fikri çoğu uzman tarafından kabul edilmiştir. İnsanoğlu, nihai sona mutlaka ulaşacağını, bu sonun kendisi için kaçınılmaz olduğunu bilerek yaşamını sürdürür. Yok olma korkusunu zihninin derinlerine iteleyerek unutmuş gibi yaparak gündelik hayatına devam etmek zorundadır. İşte bu noktada baskıladığı, üzerini örttüğü bu korku kendini başka

26

korkulara yönlendirerek yüzeye çıkmaya çalışır. Gregory Zilboorg, ölüm korkusunu anlatırken şöyle der: “ Eğer bu korku sürekli olarak bilinçte kalsaydı, normal olarak işlevlerimizi sürdüremezdik. Rahat bir şekilde yaşayabilmemiz için uygun bir şekilde bastırılması gerekmektedir” (Kızıltan ve Saydam, 2012, 22). Ölüm korkusunu bastırmanın en geçerli yolu ölümü kabullenmekten geçer. Yüzyıllardır ölümü alt etmeye çalışan insanoğlu, onu yenmek, ölümsüzlüğü bulmak adına türlü yollar denese de sonuçta ölüme karşı her zaman yenilmiştir. Evrende insanın kendine yer bulma çabası, ölümü kendinden uzaklaştırma çabasının sonucu olarak bugün bilim ve teknoloji en üst düzeylerdedir. Bu yenilgiyi, ölümün kaçınılmazlığını kabulleniş kişide sükunet yaratan bir tevekkül halidir. Hakan Kızıltan ve Bilgin Saydam beraber kaleme aldıkları “Korku ve Tevekkül” yazısında şu değerlendirmeleri önemlidir: “Canlılığın başka hiçbir türüyle kıyaslanamayacak denli kendinin farkında olmak insani varlığa hayatın bir armağanıysa şayet, ölümün kendisi için nihai kader olduğuna dair ölümlülük bilinci, söz konusu armağanın bedeli olmalıdır” (2012, 20). Kur’an’da insanların ölüm korkusuna şöyle değinilir: “De ki: Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, sizi mutlaka bulacaktır” (62/ Cuma 8). Bir bakıma bu ayetle insanoğluna ölümden kaçmanın boş bir uğraş olduğu, ondan kurtuluş olmadığı fikrini aşılayarak korku duymalarının gereksizliği anlatılmak istenmiştir. Kur’an’a göre ölüm korkusunun sebebi sadece Allah’ın lütuflarından nasiplenememek ve rahmetine ulaşamamak şeklinde olmalıdır. Kur’an’da Allah’a duyulan sağlam temelli bir imanın, insanı ölüm korkusundan kurtaracağı vurgulanır.

2.1.5.3. Ahiret Korkusu:

“Ahiret, “ilk, önce” manasındaki evvel kelimesinin mukabili ve “son” anlamındaki ahirin müennes şekli olup başta İslamiyet olmak üzere ilahi dinlerde “dünya hayatından sonra başlayıp ebediyen devam edecek olan ölüm sonrası hayat” diye tanımlanır” (Yeşilyurt, Taşdelen, 2012, 57).

Kuran'da ahiret, müminler Allah'a kavuşacakları inancı nedeniyle Kavuşma

Günü (Mü'min: 40/15), insanlar ve bütün mahlûkat o günde bir araya toplanacağı

için Toplanma Günü (Teğabün: 64/9), Dünya hayatlarında Allah'a iman etmeyenler ve fâni hayata aldandıklarını anlayacaklar için Aldanma Günü (Teğabün: 64/9), herkes kabrinden çıkıp dirileceği için Çıkış Günü (Kâf: 50/34) ve Dünya'ya geri dönmek isteyenler için Hasret Günü (Meryem: 19/40) isimleriyle anılır (Vikipedi, 2016).

27

Ahiret ile ilgili inanışlar genelde bu dünyanın ötesinde bir hayatın varlığı, kıyametin kopması, öldükten sonra tekrar dirilme, mahşerde toplanma ve hesaba çekilme, cennet ve cehenneme gitme şeklinde kendini gösterir. Ahiret ile ilgili korkuların temelinde bir nevi Allah korkusu yatmaktadır ki Allah’tan korkmak da imanın gereklerinden biridir. Allah korkusunun yanı sıra ölüp tekrar vücuda gelmenin, kıyamet ile ilgili söylenilenlerin, Allah ile karşılaşma anının akıl dışılığı insanları korkutmaktadır. Kur’an’ın bildirisinden başka herhangi bir kanıta imkan olmayan Ahiret hayatı bilinmezliklerle dolu olduğu için kaygı yaratır.

“ İnanan bir insanın ölüm olgusunun yol açtığı korku ya da kaygıyı, ölümün varlığını inkâr ederek, ölüm gerçeği ile kendi zihni arasına duvar örerek değil, ölümden sonra devam edecek bir hayat vadine bel bağlayarak aşmaya çalışması son derece akla uygundur. Ölüm gerçeği ile yüzleşme cesareti gösteren, ölüm düşüncesi ile sık sık karşılaşan, ölümü kabullenen ve belli düzeyde ölümden kaygı duyan inanan bir insan için bu durum dini faaliyetlere güdüleyici bir etki yapar. Böylece, ahiret inancının çift yönlü bir etkisinden söz etmek mümkündür. Ölümü hatırlama, ölüm düşüncesi ile daha çok içli dışlı olma, ölüm gerçeğini kabullenmeye bağlı olarak bir yanda belli bir kaygı yaşanırken, öbür yanda ölüm sonrası için hazırlık yapma, dini görevlerini yerine getirmeye çalışma arzusunu uyandırma bakımından da olumlu bir yönelişe yol açmaktadır. Böylece dindarlık düzeyi ölüm kaygısını, ölüm kaygısı da dindarlık düzeyini etkilemekte fakat sonuçta Allah inancı ve beraberinde Ahiret inancı, ölüm korku ve kaygısını azaltıcı, ölüm ötesi ile ilgili umutları artırarak kişiyi rahatlatıcı bir işlev görmektedir” (Hökelekli, 2016).

Ahiret inancıyla ilgili çoğu ayet de bu dünyanın geçiciliğini vurgulayıp öte dünyanın asıl yaşanacak dünya olduğunu vurgulamaktadır:

"Fakat siz (ey insanlar) âhiret daha hayırlı ve daha devamlı olduğu halde dünya hayatını tercih ediyorsunuz" (el-A‘lâ 87/16-17).

"...Şüphesiz bu dünya hayatı geçici bir eğlencedir. Ama âhiret, gerçekten kalınacak bir yurttur" (el-Mü'min 40/39).

"Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) âhiret yurdunu da iste; ama dünyadan da nasibini unutm." (el-Kasas 28/77).

"...Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve âhiret gününü inkâr ederse o tam mânasıyla sapıtmıştır" (en-Nisâ 4/13).

28