• Sonuç bulunamadı

1.6. Diğer Bazı Kamu Politikası Analiz Modelleri

1.6.4. Komüniter Yaklaşım (Advocay Coalition Framework)

Liberalizmin homo economicus (Marshall, 1948) olarak tanımladığı pek te gerçekçi olmayan birey tanımından hareketle ortaya çıkan herhangi inanç, değer ve ideolojiden bağımsız, sadece kendi çıkarı doğrultusunda biraraya gelen insan topluluğunu ifade eden grup tanımı siyasal hayatı tanımlamada yetersiz kalmıştır. Daha sonraki yıllarda grup yaklaşımı Sabatier ve Jenkins-Smith (1988) tarafından revize edilerek ve advocacy coalition framework olarak yenilenmiş şekilde politika analizinde kullanılmaya başlanmıştır. Bu çalışmada söz konusu model, Türkçeye komüniter

yaklaşım olarak çevrilerek ele alınmaktadır. Komünite terimi sosyolojik manada

“topluluk üyelerinin ortaklaşa paylaştıkları bir şeye --ortak bir kimlik duygusuna--

dayanan, özel olarak oluşturulmuş toplumsal ilişkiler bütününü ifade etmektedir. Komünite, sosyal hayatla ve çıkarlarla ilgili olup sınırları net olarak çizilemeyen kapsamlı bir dayanışma ilişkisini anlatmak üzere sıkça kullanılan kavramdır”

(Marshall, 2005).

Komüniter yaklaşım ilk olarak 1988 yılında Sabatier ve Jenkins-Smith (1988) tarafından ortaya konulmuş ve birçok akademik çalışmada model olarak kullanılmıştır.

Komüniter yaklaşım, uzun vadede politikalardaki değişimleri ve toplumsal grupların farklı çıkarlarını ne şekilde uzlaştırdıkları, grupların birbiriyle kurduğu etki ağlarını ve etkileşim modellerini analiz etmede oldukça önemli rol oynamaktadır (Kraft ve Furlong, 2013: 75).Komüniter yaklaşım, politika analizinde farklı komünitelerin birbiriyle rekabet eden çıkarları çerçevesinde yaşanan etkileşim ve ilişkilere odaklanmaktadır. Komünitelerin rekabeti, genellikle yönetim şekli gibi ana siyasal sistemden ziyade tarım, telekomünikasyon ve çevre politikaları gibi alt-siyasal sistemlerde yaşanmaktadır. Komüniteler; farklı toplumsal tabakalardan, mesleklerden, bürokratlardan ve siyasetçilerden oluşan topluluğun belli inançlar ve değerler çerçevesinde biraraya gelerek benimsedikleri değerler çerçevesinde hükümetin kararlarını etkilemek için kollektif bilinçle hareket etmektedirler. Örneğin, çevrecilerle endüstri burjuvazisi arasındaki çekişmede ana hedef hükümeti ve kamuoyunu kendi görüşleri çerçevesinde etkilemek ve istenilen kamu politikalarının hayata geçirilmesini sağlamaktır. Komüniter yaklaşımda, kamu politikalarında yaşanan değişim belli bir sürecin sonunda gerçekleşir. İlk etapta, gerek hükümet gerekse kamuoyu kendi görüşleri çerçevesinde ikna edilmeye çalışılır ki bu çaba belli bir süreyi gerektirir. Her bir komünitenin kendi görüşlerini siyasî alana taşıma kapasitesi; siyasal aktörlerle bağlantıları, kamuoyu desteği ve ekonomik güçle yakından alakalıdır. Aynı zamanda karşı tarafı da ikna etmek için gayret gösterilir. Örneğin, çevreciler iş çevresini ikna etmek için sürdürülebilir kalkınma terimi dâhilinde kaynakların daha verimli kullanılmasını önerirken, iş çevreleri kendilerine ilave yük getirecek çevreci önlemlerin hayata geçirilmesi noktasında hükümetten ekonomik teşvikler talep etmektedirler (Kraft ve Furlong, 2013: 74-75).

Bu yaklaşıma göre kamu politikası yapım süreci genellikle politika alt-sisteminde cereyan eder. Politika alt-sisteminden kasıt, hemen her derece hükümet ve bürokrasi kanadından katılımcıları, farklı çıkar gruplarını, araştırma enstitülerini, akademisyenleri ve medyayı içine alan ve bunları birbirine sıkıca bağlayan ve sınırları belli olan politik alandır. Bu alan yani politika alt-sistemi içinde katılımcılar --komünite üyeleri-- kamu politikalarını etkiyebilmek amacıyla komünite içi müttefikleriyle ahenkli bir tavır ve duruş geliştirerek kamu politikasını etkilemeyi amaçlarlar. Her ne kadar sınırlı bir politik alan içerisinde faaliyet gösteriyor olsalar da bazen daha geniş manada tüm

toplumu etkileyecek veya toplumsal bir gelişmeden etkilenecek tavır geliştirebilirler (Weible ve Sabatier, 2007: 123-124). Kamu politikasını kendi amaçları doğrultusunda etkin bir şekilde yönlendirebilmek amacıyla komünite üyeleri grup içi faaliyetlerde uzmanlaşıp kendilerini geliştirdikleri gibi amaçlanan hedeflere ulaşabilmek için uzun vadeli bir katılım ve beraberlik sergilerler (Sabatier ve Jenkins-Smith, 1993: 132). Komüniter yaklaşım, bireyi liberal bakış açısında olduğu tek başına çıkarını azami derecede artırmaya çalışan bir varlık olarak görmekten ziyade Herbert Simon’un8 ifadesiyle “sınırlı bir muhakeme yeteneğine” sahip bir varlık olarak görür. Birey, sınırlı aklı ve duyularıyla son derece karmaşık olan dünyayı tam olarak kavrayamaz ve anlayamaz. Birey sınırlı aklı ve duyularıyla mükemmel algılama yeteneğine sahip değildir, bu da bireyin yeni bilgileri öğrenip değerlendirmesi önünde büyük bir engel oluşturur. Sınırlı aklıyla kavrayamadığı bilgi yığınını inançları doğrultusunda filtreleyerek anlamaya çalışır. Kendi inançlarıyla çelişen bilgileri görmezden gelerek reddederken kendi inançlarını destekleyen bilgileri hemen kabul etmeye eğilimlidir. Bu bilgiler, yüksek seviyede teknik bilgiler içeriyor bile olsa eğer bireylerin inançları ile çelişiyorsa şüpheli şekilde yaklaşılır. Bu durum paralelinde bireyler, kendi inançlarını taşımayan diğer bireylere de şüpheli ve temkinli şekilde yaklaşırken kendi inancına yakın kişilerle birlik olma eğilimindedir. Daha önce yaşanan politik yenilgiler, rakiplerinin gücünü fazlasıyla abartmaya yol açtığı gibi aynı düşünceden kişilerin arasındaki bağları güçlendirerek bir nevi onları sıkı müttefik haline getirir. Yani bireyler, politik alanda kendileri gibi düşünen kişileri müttefik olarak ararken bu müttefiklik bir süre sonunda komünite yapısının doğmasına yol açar (Weible ve Sabatier, 2007: 127).

Komüniter yaklaşım, bireylerin inançlarının üç temel seviyede yerleştiğini ifade etmektedir.

 Birinci seviyede, en derindeki çekirdek inançlar yer alır. Bunlar birden fazla politik alt-sisteme kadar uzanırken değişmesi çok zordur. Bu derin çekirdek

8 Herbert Simon (1985). “Human nature in politics: The dialogue of psychology with political science”,

inanç silsilesi; temel insan hakları, sosyal haklar gibi değer önceliklerinden din, etnik köken gibi sosyo-kültürel kimlik tanımlamalarına kadar uzanır.

 İkinci seviyede, çekirdek politik alana ilişkin inançlar gelmektedir ve bu inançlar belli bir politik alt-sistemin tümüne aittir. Çekirdek inanç alanındakiler kadar olmasa da çekirdek politik alana ilişkin inançların da değişmesi oldukça zordur. Politik çekirdek alana dair inançlar şu şekilde sıralanabilir; var olan problemlerin sebepleri, bu sorunlara yol açtığına inanılan karşı tarafa yöneltilen suçlamalar ve müsamahasızlık, politik alana ilişkin belli başlı atfedilen değer öncelikleri, politika araçlarının yarattığı etkilere dair algılar, hükümet ve vatandaş arasındaki güç dengesi ve otoritenin kullanımına ilişkin meşruiyet algısı.

 Üçüncü seviye ise politika alt-sisteminin belli bir alanına ilişkin tecrübeyle edinilen inançlar ve politika tercihlerinden oluşmaktadır. Bunlar, hükümetin belli bir alanda belli amaçları gerçekleştirmek için uygulayacağı araçlara ilişkin tercihleri içermektedir. Yeni gelişmeler ve edinilen yeni bilgiler ışığında üçüncü seviye inançların değişme olasılığı diğer inanç gruplarına karşı oldukça yüksektir.

Bireylerin politik arenada elde edeceği başarılar, çekirdek politik alana ilişkin beklentilerinin gerçek bir kamu politikası uygulamasına dönüşmesiyle mümkündür. Bunu başarmak içinde çekirdek politik alana ilişkin aynı inanç ve beklentileri taşıyan diğer bireyler veya gruplarla müttefiklik ilişkisi kurmak ve izleyecekleri tutum ve faaliyetlerini koordine etmek zorundadırlar. Diğer deyişle aynı inanç, düşünce ve beklentilere sahip komünite yapısı oluşturup beraber hareket ederlerse, politik alanda başarı şansları bir o kadar yükselir (Weible ve Sabatier, 2007: 127-128). Komünitelerana siyasal sistemin kendisinden ziyade belirli bir politika alanında etkin olup kamu politikalarına nüfuz etmeyi amaçlarlar ve aynı alt-politika alanında aynı anda birden fazla komünite yer alabilir. Bu komünitelerin çıkarları, görüşleri ve değerleri her zaman çatışmaz. Diğer bir deyişle farklı komüniteler benzer inanç ve değerler sistemine sahip olmaları durumunda, belirli bir politika alanında işbirliğine giderek etkileşime girebilirler. Bu farklı gruplar, benimsedikleri temel değerler çerçevesinde politika

alanına ilişkin tartışmalara, anlaşmalara ve uzlaşmalara taraf olabilirler (Birkland, 2006: 228). Politika aracıları; her iki tarafında güvendiği belli oranda resmî yaptırım gücü olan seçilmiş politikacılar, bürokratlar veya mahkemelerden oluşabilir (Weible ve Sabatier, 2007:128). Bu noktada, farklı komünitelerin uzlaştırılmasında bu uzlaşmadan kendiside yararlanacak olan politika aracıları rol oynarlar. İkna yolu olarak sağlam temellere dayanan görüşler öne sürdükleri gibi bizzat mevcut sistemin uyum içerisinde yürümesinin herkesin çıkarına olduğunu savunarak her iki tarafı uzlaşmaya iterler. Bu aracıların başarısının temel anahtarı, önerdikleri çözümlerin her iki komünitenin benimsediği temel değerlere aykırı olmamasıdır. Her iki komünite arasında kutuplaşma var ise ve müzakere için odaya girmeyi bile kabul etmiyorlarsa bir uzlaşmadan söz etmek mümkün değildir (Birkland, 2006: 228).

Komüniter yaklaşım, kamu politikasını kendini yenileyen ve yineleyen uzun dönemi içeren bir süreç olarak ele aldığı gibi bu süreçte gerek grupların gerekse de bireylerin önemli rol oynadığı görüşünü içermektedir. Bu uzun sürecin sonunda politikanın uygulanması ve uygulama sonunda görülen eksikliklerin bir düzeltme mekanizması şeklinde politika değişikliğine yol açtığı ifade edilmektedir. Politika değişiklikleri ve politika yapımı büyük oranda siyasal sistemin sabit unsurlarından ve sistemde yaşanan dinamik olaylardan ve gelişmelerden etkilenmektedir. Söz konusu sabit/değişmez unsurlar; problem alanının temel niteliği, toplumdaki ekonomik güç ve kaynak dağılımı, temel inanç ve değerler silsilesi, mevcut sosyal yapı ve devletin temelini oluşturan anayasal yapıdır. Sistemin dinamik unsurları ve değişkenleri ise; sosyo-ekonomik şartlarda ve teknolojide yaşanan değişimler, kamuoyu algısında yaşanan değişim, hükümeti oluşturan koalisyonda yaşanan değişim, politika kararları ve diğer alt politika alanlarından gelen etkilerdir (Birkland, 2006: 228). Dinamik unsurlardaki değişimleri izleyen politika alt-sistemlerindeki komüniteler bu değişimlere karşı hazırlıklı olmak için çeşitli politika alternatiflerini hazır tutarlar. Bu komüniteler içerisinde yer alan resmî ve gayri-resmî aktörler, aynı inanca ve değerler sistemine sahip oldukları komünite üyesi diğer birey ve kurumlar ile birlik olarak hükümetin kararlarına nasıl etki edebileceklerini planlamakta ve süreç içinde uygun şartlar oluştuğunda harekete geçmektedirler. Komüniter yaklaşıma göre; geri besleme ve değerlendirme mekanizmalarının aktif kullanımıyla ortaya çıkan öğrenme süreci, benimsenen

değerlerin uygun bir anda hayata geçirilmesini sağlayabilecek politik değişim süreci ve kamu politikalarının oluşturulması süreci mevcut politik ortamı etkilediği gibi aynı zamanda politik ortamdan da bilfiil etkilenir.