• Sonuç bulunamadı

KELKĠT VADĠSĠ‟NĠN TARĠHĠ COĞRAFYASI

Tarihi coğrafya, tarih ile coğrafya arasında arakesit, bir çeĢit köprü bilim kolu olması nedeniyle ister kaynaklar açısından isterse ilke ve yöntemler açısından her ikisinden de faydalanmaktadır.51

Tarihi coğrafya kavramının çok çeĢitli tanımları yapılmaktadır. Modern bölgesel coğrafya metotları ile tarihi eleĢtirileri birleĢtirmenin yanı sıra geçmiĢin bölgesel coğrafyasını yeniden inĢa etmek olarak da tanımı yapılan Tarihi Coğrafya, arkeoloji ve tarihten topladığı geniĢ çapta bilgiden, eski ve yeni haritalardan, planlar, grafikler ve günümüz coğrafya çalıĢmalarından hareketle, insan aktivitelerini ve dağılıĢlarını fiziki özelliklere bağlı olarak adilce yeniden kuran bir disiplindir.52

Tarihi olayların meydana geldiği ve her medeniyetin üzerinde kurulduğu bir coğrafi mekân bulunmaktadır. Bir medeniyetin yayılıp geniĢlemesinde veya dağılıp yok olmasında en önemli rol zamanın doğal Ģartlarıdır. ElveriĢli iklim Ģartları, verimli topraklar ve su kaynakları açısından son derece zengin bir coğrafi sahada kurulan bir siyasi oluĢumun geliĢeceği kesindir.

Belirtilen bu coğrafi faktörler, insan topluluklarını ve bu toplulukların siyasi, ekonomik, dini ve kültürel hayatlarını olumlu ya da olumsuz olarak etkilemektedir.

Tarihin hiç değiĢmeyen üç ana unsuru olan mekân, zaman ve insan kavramlarından biri olmazsa tarihi olaylar ilmi olarak açıklanamaz. Her insan topluluğu dünya üzerinde bir yer iĢgal eder, baĢka bir ifade ile insan topluluklarının hepsi coğrafi bir mekâna sahiptir. Coğrafi mekân, üzerinde yaĢayan toplulukların maddi hayatlarına değiĢik biçimlerde etkili olmaktadır. Örneğin, deniz kenarında oturan insanlarla yaylalarda oturanların, nehir kenarında oturanlarla bozkırlarda oturan toplumların yaĢantıları birbirinden farklıdır. Bu

51 GümüĢçü 2006: 154.

durumda tarihi olaylar toplumların üzerinde yaĢadıkları coğrafi mekânların toplumlara etkileri çerçevesinde değerlendirilmelidir.53

XIII. yüzyıldan itibaren seyyahlar tarafından gezilip araĢtırılmaya baĢlanan Karadeniz Bölgesinde bilimsel anlamda ilk çalıĢmalar XIX. yüzyılda baĢlamıĢtır. Ġlk ayrıntılı incelemeler ve değerlendirmeler, J.G.C. Anderson54

, E. Cumont55, gibi araĢtırmacılar tarafından yapılmıĢtır. Örnek teĢkil eden bu çalıĢmalardan hemen sonra ise, bölgede birçok araĢtırmacı çalıĢmalar yapmıĢ ve halen bu çalıĢmalar devam etmektedir.

Antik dönemde Greklerin “güneĢin doğduğu taraf” anlamında kullandıkları “Anatolia” adı daha sonra coğrafi olarak bu yarım adaya verilmiĢtir.56

Anadolu‟da ve özellikle de çalıĢma sahamızın da içinde bulunduğu bölgede 1802 ve 1871 yılları arasında iki gezi yapan arkeolog ve gezgin Charles (Felix-Marie) Texier57

bundan yaklaĢık yüz yetmiĢ yıl önce Anadolu hakkında son derece önemli bilgilere değinmiĢtir. Yine ayrıca Kâtip Çelebi,58

seyahatnamesinde çalıĢma sahamızın da içinde olduğu vilayetler hakkında bilgiler vermektedir.

Karadeniz Bölgesi‟nin tarihi M.Ö. 1.000.000-100.000 yılları arasındaki Alt Paleolitik dönemde baĢladığı, araĢtırmalar sonucunda anlaĢılmıĢtır. Bu devre tanıklık eden aletler 1960 yılında Ünye‟nin Yüceler köyü Ceviz Deresi sekilerinde (Achelleen tipte el baltası), yapılan araĢtırmalar sonucu tespit edilmiĢtir.59

1979/1980 yıllarında, Trabzon‟un kuzeyinde, Bayburt‟un 13 km güneydoğusunda,

53

MemiĢ 1990: 7.

54 Anderson 1903: Studia Pontica I. 55 Anderson vd. 1906: Studia Pontica II. 56 Texier 2002: 13.

57

Charles (Felix-Marie) TEXIER. Ġlki 1833 ve ikincisi 1843 yılında olmak üzere Anadolu‟da yıllarca süren seyahat ve incelemeleri sırasında yurdumuzun çok büyük bir kısmını gezip dolaĢmıĢ, kazılar yapmıĢ, araĢtırmalarda bulunmuĢ ve bütün bu çalıĢmalarının sonuçlarını yayınlamıĢtır. Texier, Hititler‟in baĢĢehri HattuĢaĢ (Boğazköy) ile buranın açık hava tapınağı olan Yazılıkaya‟yı bulmuĢ ve dünyaya tanıtmıĢtır.. Gezip dolaĢtığı yerlerde sadece antik devirlere ait değil, daha sonraki devirlere ait (Selçuklu, Beylikler, Osmanlı vb.) de önemli Ģehirlerin, yapı ve anıtların çizimlerini yapmıĢ, uzmanlar tarafından gravürlerle durumlarını tespit etmiĢtir. Bunlarla da yetinmemiĢ, Anadolu‟nun jeolojik yapısı, coğrafî özellikleri, yer altı ve yer üstü kaynakları ve kültür merkezlerinin tarihi ile o günkü halkın etnik, demografik, kültürel ve ekonomik durumu hakkında bilgi vermiĢ, gözlemlerini aktarmıĢtır.

58 Kâtip Çelebi Sehayatnamesi. 59 Kökten vd. 1962: 275 vd. Lev. I-II.

Çoruh ırmağının kollarından biri olan Gez Deresi kıyısındaki Gez Alanı‟nda N. Gündüzalp ve ekibi tarafından Achelleen tipte el baltası, Levalloisien-Mousterien tipte kazıyıcılar ve yonga aletler bulunmuĢtur.60

Bölgede M.Ö. 100.000-10.000 yıllarına tarihlenen Orta Paleolitik safhaya ait aletler Kastamonu Gölköy Enstitüsü yakınında bulunmuĢtur, (Levalloisien tipte aletler).61

M.Ö. 40.000-12/10.000 yılları arasına tarihlenen Üst Paleolitik safhaya ait buluntular Ünye-Tozkoparan mevkiinde yapılan sondaj sonucunda ele geçmiĢtir. Aynı yerleĢmede Kalkolitik ve Ġlk Tunç Çağı buluntuları da görülmüĢtür.

Samsun-Tekkeköy‟de 1940 yılında Fındıcak ve Çınarlık vadilerindeki62 volkanik karakterli arazide iki mağara, otuzdan fazla sığınak ve inler tespit edilmiĢtir. Burada yapılan kazılarda Mezolitik Çağ‟a ait olan aletler de tespit edilmiĢtir.63

Karadeniz Bölgesi‟nde henüz Neolitik olabilecek bir yerleĢmeden söz edemiyoruz. Buna karĢılık az sayıda da olsa, Kalkolitik Çağ yerleĢmelerine ait buluntuları Dündartepe,64

Horoztepe,65 Ġkiztepe66 gibi kazılarda Burney‟in Batı ve Orta Karadeniz Bölgesi‟nde, U.B. Alkım ve ekibinin Samsun ilinde, M. Özsait ve ekibinin Amasya, Ordu ve Tokat‟taki yüzey araĢtırmalarında ele geçmiĢtir.

Bartın‟dan Ünye-Ordu‟ya kadar olan sahil kesiminde az, iç kesimlerde ise çok sayıda Ġlk Tunç Çağı yerleĢmesi tespit edilmiĢtir. Buna karĢılık dağların bir sur gibi uzandığı Ordu-Giresun-Trabzon-Rize sahil kesimini 1945 yılında sistematik olarak araĢtıran Ġ. K. Kökten “...Terme, Ünye, Ordu, HarĢit ve Trabzon

60 Gündüzalp 1981: 49-54. 61 ġenyürek 1944: 349-352. 62 Harmankaya-Tanındı 1996: “Tekeköy/Fındıcak” 63 Kökten 1944a: 361. 64

Kökten vd 1945: 361-394; Kökten 1944a:469 vd.

65 Durbin 1971: 19; Horoztepe eserleri için bkz: Özgüç – Akok, Horoztepe, 201-219; Özgüç 1958: 53- 56; Tezcan 1960: 13-28; Özgüç 1965: 19-25.

gerilerinde de en az 35 km derinliğine (güneye) kadar araĢtırdım. Tarih öncesi çağları aydınlatacak tek bir ize rastlamadım.” demektedir.67

M.Ö. II. binyılın ilk yarısında Anadolu‟da Kızılırmak kavsinde Hitit Krallığının kurulduğunu biliyoruz. Aynı Ģekilde, M.Ö. III. binyılından beri de Anadolu‟nun doğusunda Hurri Devleti bulunmaktaydı.68 Bugün Trabzon - Rize illeri yerleĢim alanlarının Hititler devrinde HayaĢa (daha doğusu Azzi) ismini taĢıdığı bilinmektedir. Buna karĢılık, bugüne kadar Giresun-Rize arasında M.Ö. II. binyıl yerleĢmesinin izine rastlanılmamıĢtır. Muhakkak ki, zamanla, araĢtırmalar ilerledikçe konu birçok yönleriyle açıklık kazanacaktır.69

M.Ö. II. bin yılda Hititler “Bin Tanrı Ülkesi” adı verdikleri Anadolu‟yu coğrafi bölgelere göre adlandırmaktaydılar. Ülke MaraĢĢantiya adı verdikleri Kızılırmak‟tan ikiye ayrılmaktaydı. Kızılırmak‟ın doğusu Yukarı Ülke ve batısı ise AĢağı Ülke olarak adlandırılmıĢtı. Ayrıca belirli dağ sıraları ve ırmakların ayırdığı bölgeler bulunmaktaydı. Bu bölgelere üzerinde oturdukları kavimlerin ve siyasal oluĢumların adı da verilmekteydi. Batıda Arzava, Kuzeyde Kaška, Pala, Tummana, Azzi-HayaĢa, doğuda IĢuva, güneyde Luwiya, TarhuntaĢĢa ve Kizzuvatna etnik isimlerden kaynaklanan coğrafi ve idari bölgelerdi. (Harita 3)

Anadolu‟ya Hititler sonrasında da birçok değiĢik isimler verilmiĢtir. Bir süre Kızılırmak‟ın batısına Phrygia ve Kızılırmak güneyine Tabal ve Fırat‟ın doğusundaki topraklar ise Urartular‟ın yönetimindeydi. Urartular Orta Anadolu‟ya Hatti ve Tabal demeye devam etmiĢlerdir. Asurluların “Uruatri” adını verdikleri Urartu ülkesine Urartular “Nairi” diyorlardı.70

Görüldüğü gibi Anadolu‟ya Eskiçağ‟da birçok isimler verilmiĢti. Bu isimler Anadolu‟nun kültürel çeĢitliliğini yansıtmaktadır.

M.Ö. II. binyıl sonları ve M.Ö. I. binyıl baĢları, ya da genel anlamıyla ilk Demir Çağı‟nda (M.Ö. 1275/1200-700), batıda Phryg Devleti‟nin, Doğu

67

Kökten 1944a: 478. 68 Ünal 2002: 86. 69 Pehlivan 1984: 62.

Anadolu‟da Urartu Devleti‟nin kuruluĢlarını tamamlayıp geliĢmelerinin doruk noktasına ulaĢtığı zaman diliminde, yine Doğu Karadeniz Bölgesi‟yle ilgili yok denecek kadar bilgiye sahibiz.

M.Ö. 9. yüzyılda Ġskitler‟in baskısıyla yerlerinden oynayan bir Kimmer kolu daha sonraki yıllarda Güney Karadeniz kıyılarına yerleĢmiĢlerdir. Bu göç sonucunda Kimmerler, batıda Herakleia Pontika‟dan (Karadeniz Ereğlisi) Sinop dahil, doğuda Trabzon‟a kadar olan kıyı kesimine yayılmıĢlardır.71

Karadeniz Bölgesi‟nin zengin gümüĢ, demir, bakır, çelik vb. madenleri ile kürk, yapağı, gemi yapımı için çok gerekli olan kereste gibi ürünlerinin önemi anlaĢılmıĢ ki, Karadeniz‟in72

zorlu ulaĢımı ve yılın her mevsimindeki tehlikelerine rağmen, bölgeye çok erken devirden itibaren seferler yapılmıĢ ve yerleĢilmiĢtir. Bu seferler sırasında yaĢanan bazı olaylar efsanelerle birleĢtirilmiĢtir. Edebi kaynaklarda Karadeniz‟in güney kıyılarındaki toplumlarla ilgili ilk bilgiyi destan Ģairi Homeros‟un73

eserinden alıyoruz. Burada, Troialılar‟a yardıma gelen ulusları sıralarken Alizonlar için;

“... ta uzaklardan gelirler, gümüşün yurdu AIybe‟den...”

ifadesi bulunmaktadır. Bu ifadeden, Giresun ile Trabzon‟un çevresinde yaĢadıkları söylenen ve çeliğe (Khalybs) adlarını veren Khalybler anlaĢılmıĢtır. Bunlar, M.Ö. 400 yılında bu bölgeden geçen Ksenophon‟da74

KhaIyb ve Khaldia isimleriyle anılmıĢlardır. Strabon‟da75 “Bugünkü Khaldai kavmine eskiden

KhaIybes denirdi...” kaydı bulunmaktadır.

71 Tarhan 1972: 121-126.

72 Önceleri Pontos Axeinos “Misafir Sevmeyen Deniz” olarak bilinen Karadeniz, M.Ö. VIII. yüzyıldan sonra güçlü fırtınalara, dev dalgalara karĢı koyabilen büyük gemilerin yapılması ve bu gemiler ile Grekler‟in Karadeniz‟e yelken açmaları, bölgenin zengin hammadde kaynaklarını sömürmeleri ve kısa zamanda zengin olmaları, bu denize olan bakıĢlarını da değiĢtirmiĢtir. Grekler bu tarihten sonra misafir sevmeyen bu denize “Pontos Euxeinos” yani “Misafirperver Deniz” adını vermiĢlerdir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Strabon VII, 3-6; BıjıĢkyan 1969: 1; IĢık 2001: 1; Arslan 2007: 71 vd.

73 Homeros, Ġliada II, 856-857.

74 Ksenophon: IV 7. 15 - 17; V 5. 1; Ksenophon: IV 3.4; V 5.17 75 Strabon: XII, 3.19

Anadolu‟ya Romalılar döneminde “Asia”(Asya) adı verilmekteydi. Strabon “Geographika” adlı eserinde Romalı yazarların Asya adından Torosların batısında kalan bölgeyi anladıklarını belirtir. Kendisi de bu görüĢe yakın bir Ģekilde Ġssos (Ġskenderun) Körfezi ve Sinope (Sinop) arasında çizilen bir hattın batısını Asia olarak tanımlamıĢtır. Strabon burasını Herodotos‟un76 Halys‟in (Kızılırmak)

batısında Kroisos‟un yönettiği ülkenin tamamı olarak söz ettiğine iĢaret ederek, Asya içinde yaĢayan kavimlerin bir de listesini vermektedir.

“Bu Asia, doğudaki ilk ulusları, Paphlagoniaları ve

Phrygiyalıları ve Lykaoniaları ve ondan sonra Bithynialıları ve Mysiaları ve Epiktetos‟u ve bunların yanında Troas‟ı ve Hellespontos‟u ve bunlardan sonra denizlerde, Yunanlı olan Aiolislileri ve İonialaları ve geri kalanlar arasında Karialıları ve Lykialıları ve iç tarafta Lydialıları içine alır.”77

Yine Strabon bir baĢka yerde bu sınır tanımlamasını doğrularken, kuzeydeki sınır noktası için Amisos‟u (Samsun) da;

“...Berzah söylediğim gibi İssos‟dan Amisos‟a (Samsun) veya bazılarına göre Sinope‟ye (Sinop) uzanan doğrudur…” diye izah

eder.78

Romalılar tarafından sadece Batı Anadolu için kullanılan Asya adı daha sonra büyük Asya kıtası için söylenince Anadolu‟ya “Asia Minor - Küçük Asya” denilmiĢtir.79

KuĢkusuz bu ismin verilmesinde buraya önceden verilen Asya ismi kadar büyük Asya kıtasına coğrafi özelliklerinin benzerliğinin de etkisi olmuĢtur.

Coğrafi konum itibariyle Karadeniz, Ġç Anadolu ve Doğu Anadolu sınırları içerisinde bulunan Kelkit Vadisi‟nin kuzeyinde GümüĢhane, Giresun ve Canik

76 Herodotos, I, 28. 77 Strabon, XII, 534,3. 78 Strabon, XII, 665,1. 79 Atlan 1970: 89, l42.

Dağları, güneyini ise Kızıldağ, Köse Dağları ve Sakarat Dağları sınırı oluĢturmaktadır.

Kelkit Vadisi‟nin günümüze kadar önemini koruması hiç Ģüphesiz, tarihin ilk dönemlerinden itibaren doğal bir yol güzergâhı üzerinde olması, ayrıca yerleĢime elveriĢli coğrafi yapıya sahip olması, su kaynaklarının bol ve temiz olması, bitki örtüsünün insan yaĢamı için uygun olması, vadinin günümüze kadar olan iskân durumunu olumlu yönde etkilemiĢtir.

Antik Kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre vadinin içinde bulunduğu alan Pontos80 olarak adlandırılmıĢtır.81 Vadinin güneyinde ise Kappadokia Armenia Bölgesi, doğusunda Kolkhis Bölgesi 82

bulunmaktadır. (Harita 5)

Yapılan kazı ve yüzey araĢtırmaları sonucunda, Karadeniz Bölgesi Paleolitik döneme ait buluntular verirken Kalkolitik dönemden (M.Ö. 5500) itibaren yerleĢime açık olan Kelkit Vadisi‟nin daha önceki dönemlere ait iskân gördüğü, yapılan araĢtırmaların yetersizliği nedeniyle henüz tam olarak belirlenememiĢtir.

Kelkit Vadisi boyunca özellikle de Erbaa ve Niksar arasında yer alan Tunç Çağı yerleĢmeleri yoğun değildir. Erbaa bölgesindeki Tepecik, Horoztepe, Boğazkesen, Çobantepe ve Untepe, gibi yerleĢim yerlerinin konumu ve Niksar‟ın 15 km batısında yer alan Dönekse höyük Tunç Çağı‟nda esas olarak Kelkit Vadisi‟nin güney kısımlarında yerleĢildiğine iĢaret etmektedir. Büyük höyüklerin olmayıĢı, M.Ö. 2. binyılda burada Orta Anadolu‟ya özgü kasabaların yer almadığına dair bir iĢaret olarak kabul edilebilir, ancak bu kısımlarda yerleĢik toplulukların oturmadığı anlamına da gelmez. Muhtemelen tahrip edildikleri, yeniden inĢa edildikleri, ya da terk edildikleri zaman büyük höyükler yaratmayan,

80 Kelime anlamı deniz olan Pontos, Strabon (M.Ö. 63- M.S. 24) tarafından Karadeniz‟in güney kıyısında yer alan Kuzey Anadolu sahillerini hinterlandı ile birlikte tanımlamak için kullanılmıĢtır. Sınırları, doğuda Kolkhis, batıda Halys (Kızılırmak), kuzeyinde Eukseinos (Karadeniz) ve güneyinde Armenia ile sınırlandırılmıĢ olan ülke olarak geçmektedir.

81 Arslan 2007: 3.

82 Herodotos, II, 104; Kolkhis Bölgesi‟nin doğusu Ġberia (Gürcistan), batısı Pontos Eukseinos, kuzeyi Kafkas Dağları, güneyi ise Doğu Anadolu ile sınırlıdır.

sadece ahĢap ya da dal örgü ve kil malzemeden yapılan evlerden oluĢan köylerde yaĢamıĢlardır.83

83 Yakar 2007: 250.

BÖLÜM III – KELKĠT VADĠSĠ’NĠN PREHĠSTORĠK (TARĠH ÖNCESĠ )