• Sonuç bulunamadı

2. KDV İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

2.7 Katma Değer Vergisi Tarihi

2.7.1 Katma değer vergisi’nin dünya’da uygulanması

KDV kavram olarak XX. Yüzyılda ortaya çıkan bir tüketim vergisi türüdür. KDV’nin ilk uygulamalarına örnek olarak 1950 öncesi Amerika Birleşik Devletinde günümüz KDV uygulamalarından oldukça farklı olarak tek bir eyalette yerel olarak uygulamasını örnek olarak verebiliriz(Nadaroğlu, 1992:380).

KDV’nin bir sistem dahilinde ilk uygulama örneklerine Fransa’da rastlamaktayız. Fransa’da Maliyeci Maurice LAURE yayımladığı 1953 yılında, KDV’nin tanımını yaparak temel esaslarını ortaya koymuştur.

Temelde KDV, Avrupa Birliği (AB) vergisi olarak kabul görmektedir. Avrupa Ekonomik Topluluğu’ndan (AET), AB’ye giden süreçte vergilerin uyumlaştırılması amacıyla, topluluk tarafından maliyeci Fritz NEUMARK’a “Vergi ve Maliye Komitesi Raporu” adı altında çalışma hazırlatılarak yayımlanmıştır. Günümüzde bu rapor “Neumark Raporu” olarak bilinmektedir. Rapor’da o zaman için Fransa’da uygulaması bulunan KDV’nin ortak pazarın sağlıklı işlemesi açısından en uygun vergi örneği olduğu sonucuna varılmıştır. 1962 yılında raporun hazırlanması ile başlayan süreç 1977 yılında yayınlanan 6. Direktif ile ileri düzeyde bir uyumlaştırma gerçekleştirilmiştir. Son olarakta 1991 yılında yayımlanan direktif ile sınırların ve gümrüklerin olmadığı Avrupa Birliği’ne üye ülkeler arasında mal ve hizmet hareketlerinin nasıl vergilendirileceği kararlaştırılmıştır(Bilici, 2013:114).

AB’de KDV’nin uygulama esasları genel olarak üç başlık altında toplanmaktadır.

1993 tarihine kadar olan uygulama süreci; KDV işlemleri sınırlarda yapılırdı, ihracatçı ülke tarafından yapılan KDV iadesi ile ithalatçı ülke tarafından yapılan KDV tahsilatı gümrüklerde gerçekleşmekteydi.

1993 tarihinden itibaren yürürlükte olan uygulama ise; sınırların kalkmasına paralel olarak, KDV işlemlerinin gümrüklerde yapılması işlemi sonlandırılmıştır. Mallar, sınırı KDV ödemeden geçmekte, verginin ödenmesi ithalatçı firmanın bulunduğu yerde yapılmaktaydı. İhraçatçı ülkedeki vergi

iadesi ise, söz konusu malın ülkeden dışarı çıktıının ve ithalatçı ülkede vergisinin ödendiğinin anlaşılması üzerine yapılmaktaydı. Uygulamanın denetimi, üye ülkeler arasında bilgi alışverişini gerekli kılmaktaydı. Bu amaçla onbeş üye ülkenin vergi idareleri arasında güçlü bir bilgisayar ağı oluşturulmuştur(Bakar,2012:41).

Gelecekte geçilmesi planlanan sistem (Clearing System); AB üye olan ülkeler, tek bir ülke gibi değerlendirilmesi yapılacaktır. İhracat işlemi gerçekleştiğinde alıcı, satış fiyatı ile birlikte KDV’yi ihracatçı ülkeye ödemesini yapacaktır. Daha sonra bu malı kendi ülkesinde sattığında, tahsil edeceği KDV’den ihracatçı ülkeye ödemiş olduğu KDV’yi indirecektir. İhraçatçı ülke bu mal ile ilgili tahsil ettiği, ancak gerçekte ithalatçı ülke hazinesinin hakkı olan KDV’yi oluşturan merkezi hesap vasıtasıyla bu ülkeye iade edecektir(Bilici, 2013:123). 2.7.2 Katma değer vergisi’nin ülkemizde uygulanması

AET ile Türkiye arasında 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanmış olan Ankara Antlaşması ile AET ile ortak bir çalışma sistemine geçilmiştir. Yapılan antlaşmanın hedefi o zaman ki adı AET olan topluluğa tam üye olarak katılmaktır. Bu antlaşma ile tam üyeliğe giden sürecin tüm aşamaları belirlenmiştir(Oktar, 2017:1).

Bu antlaşmanın en önemli aşamalarından biri, AET ile Türkiye arasındaki vergi kanunlarının ve sisteminin uyumlaştırılmasıdır. İlk Çalışma 1972 yılında Maliye Bakanlığı bünyesinde kurulan bir komisyonla başlamıştır. Komisyon tarafından 1980 senesine kadar hazırlanmış olan yedi kanun tasarısı meclisten geçmemiştir. Lakin sekizinci olarak hazırlanan tasarı 25.10.1984 tarih ve 3065 sayılı kanun ile meclisten geçerek kanunlaşmış ve 1 Ocak 1985 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanun’un yürürlüğe girmesi ile bu tarihe kadar uygulanan, malların üretiminde ve ithalinde alınan istihsal vergisi ve tüketimlerinde alınan işletme vergisi ve eğlence yerleri için çok sınırlı sayıda olan dolaylı vergiler kaldırılmış ve yerini 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu (KDVK) bırakmıştır. KDVK Alman KDV kanunu ve AB KDV sisteminden esinlenerek hazırlanmıştır(Bağrıaçık ve Yıldırım, 2000:1)

• Gayrı Milli Hasıla Tipi : Yatırım mallar için yüklenilen KDV hiçbir şekilde indirilmeyen KDV türüdür.

• Gelir Tipi : Yatırım malları alımında yüklenilen KDV, yatırım mallarının alındığı yılda değil, yatırım malllarının amortismanı süresinde indirilen KDV türüdür.

• Tüketim Tipi: Yatırım malları için ödenen KDV bir kerede indirilen KDV türüdür (Saraçoğlu,2006:62).

Bu türler arasındaki temel fark sabit varlıkların diğer bir ifade ile yatırım mallarının bedelinin veya amortisman satışlarından düşülüp düşülemeyeceği hususudur (Nadaroğlu,1992:81). Ülkemizde uygulanan KDV türü tüketim tipi KDV türüdür. KDVK md.29/1’e göre amortismana tabi tutulmuş kıymetler için yüklenilmiş olan vergiler genel esaslar uygulamasına tabi olarak indirim konusu içimde değerlendirmesi yapılarak indirim yapılabilmektedir. 1985-1999 yılları arasında amortismana tabi malların KDV’leri üç yıl indirilmesi sebebiyle, gelir ve tüketim tipi KDV kullanılmış olup, 1999 yılında Amortismana tabi iktisadi kıymet edinimi nedeniyle yüklenilen KDV’nin üç taksitte değil bir defada indirimi uygulamasına geçilince gelir tipi KDV türüde sona ermiştir.

25.10.1984 tarihinde yayımlanan 3065 Sayılı Kanun’un gerekçesinde de belirtildiği üzere; KDV’nin diğer harcama vergilerine göre en üstün yönü vergi indirimidir. Vergi matrahının hesaplanmasında satışlar esnasında tahsil edilen ve hesaplanan KDV olarak beyannamede gösterilen vergiden, alışlar esnasında ödenen ve indirilecek KDV olarak beyannamede gösterilen KDV’nin düşülmesidir. (vergiden vergi indirim yöntemi); toplanan vergi ödenen vergiden fazla ise aradaki fark vergi dairesine yatırılmaktadır. Toplanan vergi ödenen vergiden az ise aradaki fark mükellefe iade edilmez, bir sonraki döneme devreden KDV olarak devir eder. (KDVK md.29/2) Bu kural tampon kuralı olarak adlandırılır (Öncel ve diğ.,2013:410).

KDVK’nun yayımlanarak Türkiye’de KDV uygulamasına geçilmesinin temel sebepleri KDVK’nun yayımlanmasının gerekçelerinde aşağıda sekilde belirtilmiştir;

• -KDV sisteminin ekonomik süreçlerin oluşumunda tüm aşamalarda ve tüm taraflara karşı tarafsiz olması sebebiyle yürürlükte olan muamele

vergilerinin ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerinin kaldırılmasını sağlamlanması hedeflenmiştir.

• -Gelir ve Kurumlar Vergisi’nde 1950’li yıllarda yapılmış olan köklü değişimler ile aynı zamanda dilimi içerisinde birbirlerini destekleyen bir biçimde, harcama vergileri üzerinde de düzenlemeler yapıldığından dolayı ve böylece diğer vergiler ile vergi sistemin işleyişi sağlanarak sistemsel bağlar kurularak birlik sağlanması hedeflenmiştir.

• -Uluslararası arenada ticaretin geliştirilmesi özellikle ihracatın artırılması hedeflenmiştir.

• - KDV’nin dünya üzerinde yaygın bir uygulamasının bulunması sebebiyle ve birçok ülkenin KDV tarzı sistemlere geçmesi sebebiyle veya geçiş hazırlıkları yapması sebebiyle, ülkemizin uluslararası ekonomik ve ticari işlemlerimize olumlu bir biçimde katkı yapılacağı düşüncesinin olmasıdır(Sarılı,2010:504-505).