• Sonuç bulunamadı

3. ESERLERİ

1.2. Çok Zincirli Olay Örgüsü

2.1.2. Sosyal Durumlarına Göre Kadınlar

2.1.2.1. Kasabalı Kadınlar

Tahsin Yücel’in öykülerinde kasabalı kadınlar, ön plandadır. Kadınlar, kasabadan çok bir şehirli gibi düşünen ve davranan kimselerdir. Kadınlar genellikle yardımsever karaktere sahiptir. Ancak bazı öykülerindeki kadınlar olumsuz kişiliğe sahiptir. Bu kadınlar, kendi içlerinden düzenin işleyişini sağlamak için savaşan kadınlardır.

Tahsin Yücel’in öykülerindeki kasabalı kadınlar, genellikle yoksuldur. Geçimlerini sağlamak için, hayatın bütün zorluklarına karşı direnen tiplerdir. Genellikle yaşlı kadınların içerisinde oturduğu kasabalar, kendi sosyal imkânları doğrultusunda kadınlara hükmeder. Kadınlar, kasabalı olmasına rağmen şehirli gibi düşünür. Bu yüzden kasabanın sıcak ve samimi yanı bazı öykülerde bu özelliğini yitirir ve bireysel bir derinlik kazanır.

Kadınlar arasındaki yozlaşmış ilişkiler ve çekişmeler kadınların gözleriyle seyredilir. Özellikle Elbistan Kasabası ve Ötegeçe Mahallesi, öykülerin bu hususta bel kemiğinin oluşturur. Elbistanlı/ Ötegeçeli kadınlar, varlıklarını hayatın çıkmazları ile boyutlu bir hale getirir. “İnsanoğlu, yaşamak ve varlığını için doğa ile sosyal/kültürel çevresiyle savaşmak ve bu amaçlarla örgütlemek zorundadır.” (Güvenç, 1996: 264) diyen Güvenç, kadınların varlıklarını kasabada sürdürebilmeleri için doğa-kültür ve sosyal çevre ile sıkı bir savaş içinde olması gerektiğinin üzerinde durur.

Tahsin Yücel’in öykülerindeki kasabalı kadınlar, o muhitin dışına taşan bir davranış eğrisi göstermesi bakımından çok önemlidir. Kasabalı kadınlar, yokluğun pençesinde kıvranırken cinsel arzularını da keskin bir şekilde ortaya koyar. “Giz” adlı öyküde Tahsin Yücel, yaşlı bir kadının, geç kalmışlığının acısını kasabalıların kulaklarına fısıldaması, kasabalı kadınların psikolojik olarak yaşadıkları macerayı anlatması bakımından önemlidir. Dudu Bacı, kasabada kendi halinde biri olarak bilinmektedir. Kuru zayıf bir kadındır. Ancak kocasının ölmesiyle Dudu Bacı’nın kadınsı yanı ortaya çıkar ve kendini tatmin etmek için durmaksızın koca değiştiren bir canavara dönüşür. Dudu Bacı bu yönüyle mahremiyetin bittiği, iki insan: kadın-erkek arasındaki ilişkiyi kasaba çeşmesinde parmak hesabına döken bir kadın tiplemesi ile karşımızda belirir. Dudu Bacı’nın bu yönü ülkü değerlerinin çözülmesine ve değerleri kendi çıkarları doğrultusunda kullanılmasına neden olmuştur. Biz bu tür kadınlara “wamp kadın” (Korkmaz,1997: 197) diyoruz. Wamp kadınlar, kendi duygularını tatmin

etmek için bütün değerleri kendi çıkarları doğrultusunda kullanan kimselerdir. Kasabada yaşayan Dudu Bacı da kendi cinsel duygularını tatmin etmek için erkekleri kurban eden bir kadındır. Ancak Dudu Bacı’nın bu davranışı, küçük bir kasabanın genel yaşam kurallarına zıtlık teşkil etmektedir. Yazar, öyküdeki kadınları bu zıtlık içinde bir birey konumuna yükseltmek ve bir karaktere dönüştürmek için bu yola başvurur. Dudu Bacı öyküdeki fonksiyonuna göre hem birinci derece başkahraman, hem de yaptığı eylemlerle karşıt değerleri temsil eden bir birey konumundadır.

“Dudu Bacı’nın evliliği uzun sürmüyordu artık adamlar ondan bıkıp gidiyorlar ya da yetersiz oldukları gerekçesiyle Dudu Bacı onlara yol veriyordu. Gene de uzun süre boş kalmadığı olmuyordu hiç.” (Giz: 132).

Yukarıdaki alıntıdan da anlaşılacağı üzere Dudu Bacı kendini tatmin etmek için bütün erkekleri kapı dışarı eden kasabalı bir kadın konumundadır. Yine “Dizge” adlı öyküde Altındiş erkekleri kendi çıkarlarını gözeterek kullanan bir kadın olarak karşımıza çıkar. İki erkek arasında gelip giden Altındiş, kasabada tacı edilen bir kadın görünümündedir. Kasabalılar, onun yatağın üzerinde bir cansız nesne gibi durmasını ve hayatı kendi özlemleri doğrultusunda harcamasını, duyarsızlaşan bir kasabalı kadın dizgesiyle ifade ederler.

“Neden sonra kulağına pek de yabancı olmayan bir ses duymuştu. “Bize yiyecek, içecek bir şeyler getir.” Geriye döndüğü zaman karısının kımıltısız yüzünden önce, yatakta oturan delikanlının çıplak omuzlarını görmüştü Durmuş.” (Dizge: 21). Kadın etrafındaki insanları silen bir kimlikte ortaya çıkmıştır. Bu yönüyle kart bir karaktere sahiptir. Kasabalı erkekler tarafından Altındiş’e gösterilen ilgi “Tepkisel oluşumlara tepkisel eylemlerin yayılması cinsel enerji durgunluğunun gittikçe artmasına” (Reich, 1997: 194) neden olur.

“Besleme” adlı öyküde yoksulluğun amansız kollarında kıvranan Huriye, doktorun temizliğini yapan, kasabalı kadın olarak öykünün başkahramanı konumunda karşımıza çıkar. Çalıştığı evin düzeni ile yaşadığı kasabanın-mahallenin durumu arasındaki tezat amansız bir oyunun sebebi olarak görür. Doktorun karısı ve sürdükleri yaşam, kasabalı (Ötegeçeli) Huriye’yi adeta esir alır. Esirlik süreci evden Ötegeçe Mahallesi’ne kadar devam eder. Kasabanın zenginlerini temsil eden doktor ve eşi yoksulluğun kollarında kıvranan Huriye’yi çatışmalar ikilemine sürükler.

Ötegeçe bir fakir semtiydi. Kupkuru bir dağın eteğinde coşkun bir derenin kıyısındaydı. Ötegeçe serindi de ama bu güneş… Bu güneş Ötegeçe’yi de kavuruyordu. Huriye hala kurduğu hayallerle sarhoştu.” (Besleme: 62).

Kasabanın semtleri arasındaki farklı yaşam biçimlerini anlatıldığı bu öyküde; zenginliğin ve gösterişin tutkulu ateşi kadını sarhoş eder. Ötegeçe kasabasının öte tarafı yaşam biçimi olarak yoksulluğun kapı kapı gezdiği bir muhittir. Huriye’nin beri taraftan, öte tarafa, Öte/geçye geçmesi bütün değerlerinin olumsuz bir duruma dönüşmesini neden olur. Huriye, bu yüzden kendi mahallesine geldiği vakit içinde yaşadığı burukluk orayı kurak bir çöle dönüştürür. Bu yönüyle kasabalı Huriye arzularının peşi sıra yürüyen bir kadın görünümü ile karşımıza çıkar. Öyküdeki aksiyonerliği sürükleyici hale getiren husus Huriye’nin çatışmalar denizinde boğulduğu yaşamın ta kendisidir. “Bit İlacı” adlı öyküde muhit olarak bir kasaba seçilmiştir. Öyküde, Elbistan’ın Ötegeçe semtinde fakirliğin ve bilinçsizliğin kollarında kıvranan genç bir kızın başından geçen olaylar anlatılır. Bitlenen Kevser’in bitlerinden kurtulmak için başvurduğu D.D.T ilacı onun içinde yaşadığı makûs durumu anlatması bakımından yeterlidir. Olaylar öykünün başkahramanı olan Kevser ve bitleri etrafında örülür.

“Bebekler” adlı öyküde kendini yeniden var etmeye çalışan babaanne bütün benliği ile içinde yaşadığı ortamdan uzaklaştırmak ister. Ev sakinleri tarafından hor görülmesi, onun bütün hislerini öldürmüştür. Nitekim bütün her şeye rağmen onun oyuncak bütün bebekler yaparak bunları satması büyük Meryem’e bir kazandırmıştır. Sartre, ”Karakter ya da kahraman olmak insanın elindedir.” (Sartre, 2001: 49) diyerek büyük Meryem’in korkularının üzerine gitmesinin önemini vurgulamıştır. Aile içindeki yozlaşmanın veya yabancılaşmanın ve kadınlar arasındaki geçmişteki ilişkilerin ortaya konması ile büyük Meryem’e norm karakter fonksiyonu yüklemiştir.

Ötegeçe’nin kadınlarının içerisinde bulunduğu düzlem bu şekilde verilir. Kadınlar ya çok iyi ya da çok kötü dür. Örneğin “Nevruz Bacı “Ötesi ”adlı öyküde kasabalı kadınların kinci ve yıkıcı yüzünü sergilerken, yazar bu kadının karşısına yoksulluğu ve kimsesizliği ile Döndü Bacı’yı çıkarır.