• Sonuç bulunamadı

KARATAY MEDRESESİ’NDE EĞİTİM VE ÖĞRETİM

Belgede KONYA VAKIFLARI (sayfa 78-81)

EMİR CELÂLEDDİN KARATAY VE KARATAY MEDRESESİ

KARATAY MEDRESESİ’NDE EĞİTİM VE ÖĞRETİM

Her medresenin verdiği eğitim ve öğretimin, kurucusu olan vâkıfın inanç, düşünce ve fikirleri çerçevesinde şekillendiği görülmektedir. Örneğin Nizamiye Medreselerinin (1065) yaygın olan here-tik görüşlerle mücadele etme amacıyla kurulduğu ve Nizamülmülk’ün koyduğu şartlar gereğince öğ-retim üyelerinin Şafii Mezhebi’ne mensup kişiler tarafından seçilmesi gerektiği bilinmektedir188 .

185 Kubbe hakkında bk. Selçuk Mülayim, “Konya Karatay Medre-sesi’nin Ana Kubbe Geometrik Bezemesi”, Sanat Tarihi Yıllığı, 11, 1982, s. 111-121.

186 VGMA . 3155 . 103 .

187 VGMA . 4235 . 15 .

188 M. Asad Talas, Nizamiye Medresesi ve İslâm’da Eğitim-Öğ-retim, çev. Sadık Cihan, Samsun 2000, s.61; İbrahim Kafesoğlu,

“Nizâmü’l-Mülk”, İA, IX, İstanbul 1964, s. 332; Bahaeddin Ye-diyıldız, “İslâm’da Vakıf”, Doğuşundan günümüze Büyük İslâm Tarihi, XIV, Çağ Yayınları, İstanbul 1989, s. 45.

Nizamiye Medresesi’nden sonra devlet eliyle kurulan ve vakıflar tarafından beslenen eğitim-öğ-retim müesseseleri devletin gözetiminde kendi geleneklerini oluşturmaya başlamış, daha sistem-li, düzenli ve planlı bir hale gelmiştir189. Büyük Selçuklulardan devralınmış olan eğitim geleneği zaman içerisinde şekillenmiş ve İslam dünyasının büyük bir kısmı ile Osmanlı devrinde de devam ettirilmiştir. Ancak Türkiye Selçukluları dönemi medreseleri metod olarak aynı olmasına rağmen, doğrudan devlet gözetiminde bulunmaları, fakat vakıflar aracılığıyla finanse edilmeleri, müfredatın dinî ağırlıklı konulara tahsis edilmiş ve Sünni ağır-lıklı olması190 bakımından önceki medreselerden ayrılmaktadır.

Anadolu’da ilk kurulan medreseler de bu doğal sürecin bir devamı olarak ortaya çıkmışlardır. Ana-dolu’ya gelen Selçuklular çoğunlukla Hanefi Mez-hebi’nde bulunduklarından Sünni mezhepler arasın-da fark gözetmemişler, ancak müderrislerin Hanefi olmasına özen göstermişlerdir. Öğrenciler için ise herhangi bir ayrım söz konusu değildir. Nitekim Altun-Aba Medresesi’nin vakfiyesinde öğrencilerin Hanefi ve Şafii mezheplerinden olabileceği; Kara-tay Medresesi’nin vakfiyesinde ise burada eğitim görecek olan talebenin dört Sünni mezhepten biri-ne mensup olması gerektiği belirtilmiştir. Burada müderris ve muidin Hanefi Mezhebi’nden olması şartı da yer almaktadır191. Aynı şekilde Atabekiye

189 Nizamiye Medresesi’nden önce Maveraünnehir ve Horasan böl-gesinde birçok medresenin bulunduğu bilinmektedir. Dolayısıyla Ni-zamiye ilk medrese değil, diğer medreselerin devamı niteliğindedir.

Ancak daha önceki eğitim müesseseleri Nizamülmülk tarafından sis-temli bir hale getirilmiştir. Bk. Naci M’aruf, Madâris Kabla al- Nizâ-miya, Bağdat 1393/1973, s. 18; Oktay Aslanapa, “Ortaçağın En Eski Yatılı İlim ve Kültür Müesseseleri”, Türk Kültürü, 12, 1963, s. 34-43.

190 Mehmet Altay Köymen, “Alp Arslan zamanı Selçuklu Kültür Müesseseleri”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi, IV/97, 1975, s. 113.

191 Turan, Şemseddin Altun-Aba vakfiyesinde de müderrisin Hanefi Mezhebi’nden olmasının şart kılınmasını, bu dönemde diğer mez-heplere mensup olanların azlığı nedeniyle ayrıca müderris tayinine gerek görülmediği şeklinde yorumlamıştır. Şemseddin Altun-Aba Vakfiyesi, s. 202.

Medresesi’nin vakfiyesinde de “medresenin mü-derrisinin mutlaka Hanefi ve sofu olup, burada da-ima fıkıh ilimlerinin okunması” şart koşulmuştur192 . Yine 1242 yılında inşa edilen Sırçalı Medrese’nin kitabesinde buranın “Ebu Hanife yolunda olan fa-kihler ve fıkıh öğrenmek isteyenler” için vakfedildi-ği belirtilmiştir193. Sivas Gök Medrese’nin vakfiye-sinde buranın, Sahip Ata Fahreddin Ali tarafından Müslüman gruplardan fakihler, hukukçular, alimler, öğrenciler, yoksullar ve Alevilere vakfedildiği ifa-de edilmiştir. Ayrıca vakfiyeifa-de medresenin, fıkıh ve bunu tamamlayıcı şer’î ilimler ve dinî hükümlerin tahsili için kurulduğu da anlatılmaktadır194 . Burada-ki Alevi sözcüğü ile Hz. Ali’nin Hasan ve Hüseyin dışındaki diğer oğlu Muhammed, Ömer ve Abbas vasıtasıyla gelenler kastedilmiş olabilir. Çünkü esas olarak soyundan gelenler şerif, Hüseyin soyundan gelenler ise seyittir195 .

Karatay Medresesi açısından bakıldığında, öğrenci hariç tutulmak üzere, müderris ve muide Hanefilik konusunda sınırlandırma getirilmesi, vâkıfın bir mezhep taassubu içerisinde olduğunu değil, bunun bir devlet politikası olduğu sonucunu akla getirmektedir. Bununla birlikte, Karatay’ın bir başka vakıf eseri olan kervansaray vakfiyesinde, farklı dinlerden bile olsa insanların yeme ve içme ihtiyaçlarının karşılanması, ayrıca köle olanlara yardım edilmesi şartı196, onun eğitim dışındaki

va-192 VGMA, Defter No. 591, s. 255. Aynı vakfiyede Şafîlere medre-sede yer verilmemesi şartı da yer almaktadır.

193 Metin Sözen, Anadolu Medreseleri Selçuklu ve Beylikler Dev-ri-Açık Medreseler, I, İstanbul Teknik Üniversitesi Yayınları, İs-tanbul 1970, s. 160.

194 Bayram - Karabacak, Sivas Gökmedrese Vakfiyeleri, s . 53 .

195 Hasan Yüksel, “Osmanlı Toplumunda Sâdât-ı Kirâm”, Uluslar arası Osmanlı Tarihi Sempozyumu Bildirileri (İzmir 8-10 Nisan 1999), İzmir 2000, s. 341-361; Rüya Kılıç, Osmanlıda Seyyidler ve Şerifler, Kitap Yayınevi, İstanbul 2005.

196 Turan, Celâleddin Karatay, s. 45-56; Aydın Sayılı, “Ortaçağ İs-lâm Dünyasında İlmî Çalışma Temposundaki Ağırlaşmanın Bazı Temel Sebepleri (Avrupa ile Mukayese)”, A.Ü. DTCF Felsefe Araştırmaları Dergisi, 1, 1963, s. 38.

kıf hizmetleri konusundaki toleransını teyit eder niteliktedir. Bu durum ayrıca Selçuklu toplumunda mezhepler konusundaki genel eğilimin Hanefilik olduğuna işaret etmektedir. Nitekim daha sonra Konya’da Hanefiliğin tek mezhep olduğuna bakı-lırsa, bu tavrın özellikle Türkiye Selçuklularının devlet politikası sonucu ortaya çıktığı söylenebilir.

Türkiye Selçukluları döneminde Anadolu’da esas olarak ne tür bir eğitimin verildiği, buradaki müfredat ve konular ya da ilim dalları hakkında vakfiyelerde yer alan bilgiler yetersizdir. Bu me-tinlerde yer alan bilgiler genellikle müderrislerde aranan vasıflar ile sınırlıdır. Buna göre müderris-lerden çoğunlukla dinî ilimlerin usulünü bilmeleri ya da tefsir, hadis, kelâm ve Hanefi Fıkhına vâkıf olmaları gibi genel özellikler beklenmektedir. Ka-ratay Medresesi vakfiyesinde de burada ders vere-cek olan müderrisin şer’î ilimler, hadis, tefsir, usul ve furû, münazara gibi ilimlerde ehil olması şartı bu medresede adı geçen ilimlerin tedris edildiğini göstermektedir197. Ayrıca medresenin banisi olan Celâleddin Karatay’ın Arapça ve Farsçaya değer verdiği ve Arapça eserleri Farsçaya tercüme ettir-me konusunda hassasiyet gösterdiği düşünülür-se198, bu medresede Farsça gramer derslerinin ve-rilmiş olabileceğini akla getirmektedir.

Medreselerde eğitim bu dönemde kitap esa-sına göre ve münazara yöntemi iledir. Ancak bu bilgilere dayanarak medrese hakkında bir müfredat programı oluşturmak zordur. Dolayısıyla Selçuklu

197 Turan, Celâleddin Karatay, s. 74-75. Bazı kaynaklarda, medre-sede öğrencilere astronomi öğretildiğine dair kayıtlar bulunmakta-dır. Kubbenin altındaki havuzdan faydalanılarak gökyüzü ile ilgili gözlemlerin yapıldığı, dolayısıyla gök bilimi derslerinin öğretildiği söylenti halinde bulunsa da Selçuklu dönemi kaynaklarında bunu teyit eden bir bilgiye rastlanmamıştır. Bk. Osman Yalçın, Konya, Özyürek Yayınevi, İstanbul 1957, s. 17.

198 Terceme-i medh-i fakr ü zemm-i dünya adlı eserin sahibi Ahî Evren, Celâleddin Karatay’a sunduğu bu kitabını kendisi Arap-ça biliyor olmasına karşın, onun emriyle herkesin anlaması için Arapçadan Farsçaya çevirdiğini ifade etmiştir. Bk. Bayram, Ahi Evren, s . 70 .

medreselerinin programları ve buralarda dinî ilim-ler dışında müspet ilimilim-lerin de okutulup okutulma-dığı hakkında kaynakların yetersizliği nedeniyle detaylı bilgiler vermek mümkün değildir199 . Bu-nunla birlikte, Anadolu Selçukluları ve Beylikler dönemi medreselerinde ilimlerin esas olarak aklî ve naklî olmak üzere iki kategoride değerlendiril-diğini Şeyhoğlu Sadreddin Mustafa’nın zamanının ilimlerini tasnif ve değerlendirmesine dayanarak söylemek mümkündür200. Dolayısıyla bu dönem medreselerinde öncelikli olarak dinî ilimler, yani fıkıh, hadis, tefsir, kelâm gibi ilimler tahsil edilmiş-tir. Aklî ilimler konusunda ise beylikler döneminde tıp, riyaziye ve felsefe derslerinin okutulduğu çe-şitli çalışmalarda201 yer alsa da okutulan konuların içeriği ve çerçevesi konusu tartışmalıdır.

Eğitim ve öğretim medreselerde ücretsizdi.

Ancak “fakih” ve “mülazim” adı verilen öğrencile-rin iaşe ve ibate masrafları vakıf gelirleöğrencile-rinden kar-şılanarak kendilerine ücret olarak verilmiş202, böy-lece başarılı öğrenciler ödüllendirilmiştir. Nitekim Konya’da bulunan Altun-Aba Medresesi’nin 1202 yılında tanzim edilen vakfiyesinde, ileri seviyede üç öğrenciye ayda 15’er dinar, orta seviyede 15 öğrenciye ayda 10’ar dinar, başlangıç durumunda

199 Ebu’l-Fazl Kemâleddin Abdürrezzak b. Ahmed b. Muhammed Şeybani İbnü’l-Fuvati, Kitabü’l-havadis, el-Havadisü’l-camia ve’t-tecaribü’n-nafia fi’l-mieti’s-sabia, Kum 2005, s. 60-180. Tür-kiye Selçukluları döneminde mevcudiyeti bilinen Darüşşifa Med-resesi’nde (Yusuf Küçükdağ, Konya Alaeddin Darüşşifası, Konya Büyükşehir Belediyesi, Konya 2008, s. 21) bu ilmin okutulduğu tahmin edilebilir.

200 Şeyhoğlu Sadreddin Mustafa, XIV. yüzyılın ortalarında doğmuş ve Germiyan Oğulları topraklarında büyüyüp yetiştikten sonra Os-manlı dönemine ulaşmıştır. Bk. Fahri Unan, “Anadolu Selçukluları ve Beylikler Döneminde Eğitim”, Anadolu Selçukluları ve Beylik-ler Dönemi Uygarlığı, I, ed. Ahmet Yaşar Ocak, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 2006, s. 398; aynı yazar, “XIV. Yüzyıl Yazarının Kaleminden Çağının İlim ve Âlim Anlayışı”, Koomduk İlimder Jurnalı/ Sosyal Bilimler Dergisi (Kırgızistan-Türkiye Ma-nas Üniversitesi, Bişkek), 3, 2002, s. 359-381.

201 Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, Turan Neş-riyat Yurdu, İstanbul 1973, s. 222.

202 KŞS, No.19, s. 162.

olan 20 öğrenciye de ayda beşer dinar ödeniyordu.

Karatay Medresesi vakfiyesinde öğrencilere veri-lecek burs miktarı belirtilmemiş, ancak medrese-nin masraflarının karşılanmasından sonra devamlı olan öğrencilere eğitim yardımı yapılacağı vurgu-lanmıştır. Eğitimin temeli kitaptır. Yine Altun-Aba Medresesi vakfiyesinde her yıl medreseye 100 di-nar değerinde kitap alınması şart koşulmuştur.

Selçuklu devri vakfiyelerinde, dönemin med-reselerindeki eğitim ve öğretimin süresi kesin ola-rak belirtilmemiştir. Ancak uzun süre başarısızlı-ğından dolayı medreseye devam etmeyenlere bir yaptırım bulunuyordu. Nitekim Altun-Aba Med-resesi vakfiyesinde beş yıllık süre zarfında başarı gösteremeyen ve derslere düzenli olarak devam et-meyen öğrencinin medreseye devam edemeyeceği de açıklanmıştır203. Karatay Medresesi’nde eğitim süresi hususunda herhangi bir bilgi bulunmamak-tadır. Muhtemelen Altun-Aba Medresesi’ndeki beş yıl içinde başarılı olamayanların medreseyle ilişki-sinin kesilmesi burada da geçerli idi. Bununla bir-likte, Osmanlı döneminde eğitim süresine dair bazı bilgiler bulunmaktadır.

XVIII. yüzyılda medresede öğrencilerin uzun yıllar öğrencilik yaptıkları görülmüştür. Bu döne-me ait bir belgede Kıreli Kazasına bağlı Sadık Hacı köyünden Mustafa oğlu Mustafa adlı bir öğrenci-nin, dokuz yıl süre ile Karatay Medresesi’nde eği-tim ve öğreeği-timine devam ettiği tespit edilmiştir204 . Vakfiyede medresede eğitim gören öğrenci-lerin yemek ve konaklama hizmetleri hakkında da herhangi bir bilgi yer almamaktadır. Bu dönemde Anadolu medreselerinin yanında genellikle ima-ret ile mescit gibi yapıların yer aldığı ve buralarda hem öğrencilere hem de dışarıdan gelen ilim erba-bına yemek ikram edilerek misafir edildikleri

bilin-203 Turan, Şemseddin Altun- Aba Vakfiyesi , s. 202-204.

204 Küçükdağ, Konya Alaeddin Darüşşifası, s. 53.

mektedir205. Nitekim Seyyid Taceddin er-Rifaî’nin Konya ziyareti esnasında Karatay Medresesi’nde misafir edildiğinden hareketle206, burada bir misa-firhanenin varlığı tahmin edilse de, vakfiyede bir mutfak ve burada görevli bir personelden söz edil-memiş olmasından aşhanenin olduğunu düşünmek zor görünmektedir. Ayrıca XVI. yüzyıl kayıtların-da Karatay Medresesi öğrencilerine Karamanoğlu İbrahim Bey İmareti’nden yemek verileceğinin belirtilmiş olması da207 medresede bir aşhanenin bulunmadığını teyit etmektedir.

KARATAY MEDRESESİ’NİN

Belgede KONYA VAKIFLARI (sayfa 78-81)