• Sonuç bulunamadı

CELÂLEDDİN KARATAY’IN TASAVVUF HAYATINDAKİ YERİ

Belgede KONYA VAKIFLARI (sayfa 63-67)

EMİR CELÂLEDDİN KARATAY VE KARATAY MEDRESESİ

EMIR CELÂLEDDİN KARATAY AND KONYA KARATAY MADRASAH

6. CELÂLEDDİN KARATAY’IN TASAVVUF HAYATINDAKİ YERİ

Anadolu’nun büyük bir kısmının fethinin tamamlanıp siyasi ve sosyal ortamın kuvvetlene-rek istikrara kavuşmasından sonra, XIII. yüzyılın ortalarından itibaren çeşitli tasavvuf akımlarının temsilcileri buraya gelmişlerdir. Anadolu coğraf-yasında kendileri için uygun şartları haiz ve yayıl-maya elverişli bir çevre bulan bu şeyh ve dervişler, siyasi iktidarlar tarafından varlıklarını güçlendirme ve halk nezdinde meşru bir yer edinme konusun-da manevi bir araç olma özelliğini taşımışlardır79 . Dönemin kaynaklarından, Celâleddin Karatay’ın

78 Ebû Abdullah el-Zavzânî (ö. 1093/1094), Kitâb al-Masâdır, Yu-suf Ağa Kütüphanesi, No. 7447.

79 Osmanlı uleması da aynı kaynaklardan beslenmiştir. IX.-XV.

yüzyıllar arasında önemli kültür merkezlerinden olan Maveraünne-hir, Mısır, Irak, Suriye ve Horasan’a tahsil için giden Osmanlı alim-leri medreselerde okutulan ders kitaplarının birçoğunu bu dönemde kaleme almışlardır bk. Mefail Hızlı, Mahkeme Sicillerine Göre Os-manlı Klâsik Dönemi Bursa Medreselerinde Eğitim-Öğretim, Esra Fakülte Kitabevi, Bursa 1997, s. 88-93. Osmanlı ulemasını derin-den etkileyen iki alimderin-den biri Selçukluların ünlü Nizamiye Medre-seleri’nin en tanınmış müderrisi İmam Gazali (ö.1111) ve Fahrüd-din-i Razî’dir (ö.1209). Gazali, Sünni İslam düşüncesiyle tasavvuf arasındaki sürtüşmeleri bertaraf eden önemli bir ilmi ve fikrî perfor-mans göstermiştir. Razî ise aklî ve naklî ilimlerle ilgili birçok eser vermiştir. Dolayısıyla Osmanlı medreselerinin ilmi ve fikri arka planını Razî mektebi oluşturmuştur. Bk. İ. Hakkı Uzunçarşılı, Os-manlı Devleti’nin İlmiye Teşkilâtı, TTK Yayınları, Ankara 1965, s.

75-77; Şehabettin Tekindağ, “Medrese Dönemi”, Cumhuriyetin 50.

Yılında İstanbul Üniversitesi, İstanbul 1973, s. 10-11; Ahmet Yaşar Ocak, “İbn Kemal’in Yaşadığı XV. ve XVI. Asırlar Türkiye’sinde İlim ve Fikir Hayatı”, Din Öğretimi Dergisi, 32, 1992, s. 66; Esin Kahya, “Osmanlılardaki Bilimsel Çalışmalara Genel Bir Bakış”, Osmanlı, VIII, Ankara 1999, s. 25. Ahmet Yaşar Ocak, “Selçuklular ve Beylikler Devrinde Tasavvufi Düşünce”, Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi Uygarlığı, I, ed. Ahmet Yaşar Ocak, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 2006, s. 430.

daima şeyh ve alimlerin sohbetlerine dahil olarak onların hizmetinde bulunduğu anlaşılmaktadır80 . Bu çerçevede Celâleddin Karatay’ın da dönemin bazı mutasavvıflarıyla ilişkisinin bulunduğu dö-nemin kaynaklarında zikredilmektedir. Aşağıda Celâleddin Karatay’ın düşünce hayatında etkileri olan Ahilik, Sühreverdilik, Mevlevilik ve Evhadi-lik üzerinde durulacaktır.

6.a. AHİLİK İLE İLİŞKİLERİ

Süreverdî’nin Celâleddin Karatay ile tanışarak onu ve iktidar çevresini Fütüvvet Teşkilatı’na da-hil etmesi onun, I. Alâeddin Keykubad’ın Türkiye Selçuklu tahtına çıkmasıyla ikinci defa Anadolu’ya geldiğinde (1221) gerçekleşmiştir81 . Celâleddin Karatay bu sayede Anadolu’da kurulan Ahi Teşki-latı mensupları ile de yakın ilişki içerisine girmiş-tir. Bilindiği gibi, 1243 yılında Türkiye Selçuklu Devleti Moğollara karşı ağır bir hezimete uğramış, Moğol saldırılarıyla birçok Ahi öldürülmüş ya da esir edilmiştir. Kayseri’ye yapılan saldırılar sıra-sında Ahilerin piri olarak kabul edilen Ahi Evren’in de hapiste olduğu bilinmektedir82. 1246 yılında II.

Gıyaseddin Keyhüsrev’in ölümüyle, saltanat nai-bi sıfatıyla idareyi ele geçiren Celâleddin Karatay genel bir af kanunu çıkararak hapisteki Ahileri ve Ahi Evren’i serbest bırakmıştır83. Görüldüğü üzere, Konya’da güçlü olan Ahilikle Celâleddin Karatay arasında sıkı bir bağ bulunmaktadır. Onun önem-li bir mevkide bulunması Ahiler açısından olumlu sonuçlar doğurmuş, bundan sonra Konya ve çevre illerde teşkilatın faaliyeti ve üyeleri hızla artış gös-termiştir.

80 Anonim, Selçuknâme, s. 34.

81 İbn Bîbî, el-Evâmirü’l-‘Alâ’iye, I, s. 251.

82 Kirmânî, Menâkıb- Nâme, s. 71; Mikail Bayram, “Baba İshak Hareketinin Gerçek Sebebi ve Ahi Evran ile İlgisi”, Diyanet İlmî Dergi, XVIII/2, 1979, s. 76.

83 Elvan Çelebi, Menâkıbü’l- Kudsiyye fî Menâsıbı’l- Ünsiyye:

Baba İlyas-ı Horasanî ve Sülâlesinin Menkâbevî Tarihi, haz. İ.

Erünsal, A. Yaşar Ocak, TTK Yayınları, Ankara 1995, s. 56-58.

6.b. SÜHREVERDİLİK İLE İLİŞKİLERİ Zühd ile takva anlayışına dayanan Sührever-dîlik Tarikatı’nın Anadolu’daki ilk temsilcisi, Ebû Hafs Şehâbeddin Ömer Sühreverdî (ö. 1234)’dir84 . Sühreverdî, halifesi Nasır li-Dinillah’ın (1180-1224) emriyle, Anadolu’ya Abbasilerin o sırada temel siyaset olarak benimsediği Fütüvvet Teşki-latı’na I. İzzeddin Keykâvus’u dahil etmiştir. Daha sonra tekrar Konya’ya 1221’de gelerek Sührever-diliği yaymaya başlamıştır85. Anadolu’da ilk temsil edilen tarikatlar içerisinde yer alan Sühreverdilik XIII. yüzyılda Şehâbeddin Sühreverdî’den sonra, Fahreddin-i Irakî (ö. 1289) 86 tarafından yayılmış ve Mevlevî çevreleriyle de yakın dostluk içinde bulunmuştur87 .

Şeyh Şehâbeddin Sühreverdî’den sonra oğlu İmadeddin Sühreverdî de Abbasi Halifesi Mutasım zamanında Anadolu’ya elçi olarak gönderilmiştir.

Kirmânî’ye göre Konya’daki medresesinde Celâ-leddin Karatay tarafından misafir edilmiştir88 .

84 İbnü’l-Esir, el-Kâmil fi’t-Tarih (İslâm Tarihi), haz. A. Ağırak-ça, A. Özaydın, XI, Bahar Yayınları, İstanbul 1987, s. 401; Ka-meru’l-Huda, Şehâbeddin Ömer Sühreverdî, Hayatı, Eserleri, Tarikatı, çev. Tahir Uluç, İnsan Yayınları, İstanbul 2004, s. 39;

Vladimir Gordlevski, Anadolu Selçuklu Devleti, çev. Azer Yaran, Onur Yayınları, Ankara 1988, s. 322; Lâmiî Çelebi, Terceme-i Nef-hatü’l-Üns, İstanbul 1270, s. 526-527; Ayrıntılı bilgi için Bk. Franz Taeschner, “İslâm Ortaçağında Futuvva”, İ.Ü. İktisat Fakültesi Mecmuası, XV/1-4, 1953-1954, İstanbul 1953, s. 3- 32; İsmet Ka-yaoğlu, “Halife en-Nasır’ın Fütüvvete Girişi ve Bir Fütüvvet Buy-rultusu”, A.Ü. İlâhiyat Fakültesi Dergisi, XXV, 1981, s. 221-228;

Sühreverdî’nin, Avârifü’l-Maârif-Tasavvufun Esasları adlı eseri H. Kâmil Yılmaz, ve İrfan Gündüz tarafından tercüme edilmiş ve 1989’da İstanbul’da basılmıştır.

85 İbn Bîbî, el-Evâmirü’l-‘Alâ’iye, I, s. 251.

86 Sadreddin-i Konevî’den İbn Arabî’nin eserlerini okuyan Irakî, Konya’da Lemeât adlı eseri kaleme almıştır. Bk. Fahreddin Irakî, Lemaât-Parıltılar, çev. S. Yetkin, İstanbul 1993; Aydın Taneri, Tür-kiye Selçukluları Kültür Hayatı, Menakibü’l- Arifîn’in Değerlendi-rilmesi, Bilge Yayınları, Konya 1977, s. 24.

87 Ocak, Tasavvufi Düşünce, s. 430; Mustafa Kara, Metinlerle Os-manlılarda Tasavvuf ve Tarikatlar, Sır Yayınları, İstanbul 2004, s. 36; Reşat Öngören, “Sühreverdiyye”, DİA, XXXVIII, İstanbul 2010, s. 44.

88 Kirmânî, Menâkıb- Nâme, s . 27 .

Celâleddin Karatay Şeyh Şehâbeddin Sühre-verdî’ye her yıl on bin akçe yardımda bulunmuş-tur89. Ayrıca Karatay, yakın ilişki içinde olduğu Sühreverdî’nin ölümünden sonra Bağdat’ta tür-besini yaptırdığı Anonim Selçuknâme’de zikre-dilmektedir90. Buna göre “emir ve sultanlardan hiç kimseye Bağdat’ta bir hayrat vücuda getirmek nasip olmamışken” Celâleddin Karatay’ın Şeyh Şehâbeddin Sühreverdî ve onun ölümünden sonra oğluyla yakın ilişkileri, Sühreverdîliğe yakınlığını göstermektedir.

6.c. EVHADİLİK İLE İLİŞKİLERİ

Evhadiye, Evhadüddin Kirmânî tarafından kurulmuş bir tarikattır91. Evhadüddin Kirmânî, as-lında Sühreverdilik içerisindeki silsileye mensup bir şeyh olup, Sühreverdiliğin dışında kendi adıyla anılan tarikatın da kurucusudur. Onun bu duru-mu Menâkıbnâme’sinde belirtilmektedir. Kirmânî Anadolu’da önemli ölçüde taraftar bulmuştur92 . I. Alâeddin Keykubad döneminde devletin hima-yesini kazanan Evhadiyye Tarikatı’nın müritleri, bu sultanın iktidarı döneminde devlet hizmetine alınmış ve yüksek makamlara tayin edilmişlerdir.

Bundan sonra Celâleddin Karatay, XIII. yüzyılın başlarından itibaren Fütüvvet Teşkilatı’na bağlı olarak Anadolu’da yayılmaya başlamış olan Ev-hadiyye hareketini tanıma ve dahil olma imkânı bulmuştur.

Kirmânî’ye ait Menâkıbnâme’de Celâleddin Karatay’ın Şeyh Evhadüddin’in müritlerinden olup, aralarında kuvvetli bir bağ bulunduğu; Kir-mânî ile çevresindekilere maddi yardımlar yaptığı

89 Kirmânî, Menâkıb- Nâme, s . 257 .

90 Anonim, Selçuknâme, s. 34.

91 Ahmet Yaşar Ocak, Babaîler İsyanı, Alevîliğin Tarihsel Altyapısı Yahut Anadolu’da İslâm-Türk Heteredoksisinin Teşekkülü, İstanbul 2009, s. 63.

92 Mikail Bayram, Şeyh Evhadü’d-din Hamid el-Kirmânî ve Evha-diyye Tarikatı, Damla Matbaacılık, Konya 1993, s. 60.

ifade edilmektedir93. Bu bağlamda Celâleddin Ka-ratay’ın Melâmîlikle ilişkisi olduğu üzerinde dur-mak gerekir. Evhadüddin Kirmânî aynı zamanda bir Melâmî idi94. Celâleddin Karatay’ın hayatına bakıldığında Melâmîlikle ilişkisi olduğu anlaşılabi-lir. Bilindiği üzere, melâmet meşrebinde kişinin iyi ve güzel davranışları Allah’ın eseri, kötü ve çirkin davranışlar ise nefislerinin eseri olarak kabul edil-miştir. Bu nedenle Melâmiler yaptıkları iyilikler ile hayırlı ve güzel işleri gizlemiş, kötü davranışlarına sahip çıkmışlardır95. Celâleddin Karatay da vâkıfı olduğu kervansaray ve darüssüleha’nın kitabesine tevazu eseri olarak adını yazdırmamıştır. Burada, Melâmet Felsefesi’nin Karatay tarafından güçlü bir şekilde benimsendiği görülmektedir.

6.d. MEVLEVİLİK İLE İLİŞKİLERİ Celâleddin Karatay ile yakın ilişki içerisinde bulunan bir diğer mutasavvıf Mevlânâ Celâled-din-i Rumî’dir96. Horasan Melâmiliği’ne mensup olan Şems-i Tebrizî ile karşılaşmasından sonra mistisizme yönelen Celâleddin-i Rumî, bu biri-kimleri sayesinde hem geniş halk kitlelerine hitap edebilmiş hem de devrin sultanı başta olmak üzere yüksek idari çevreleri ve aydın kesimi etkisi altına alabilmiştir97 .

Celâleddin Karatay ile Mevlânâ arasındaki münasebetlere dair ilk bilgiler Karatay Medre-sesi’nin açılışı sırasına rastlamaktadır. Karatay Medresesi’nin 1251’de açılışında büyük bir tören düzenlenmiştir. Mevlânâ Celâleddin-i Rumî’den

93 Celâleddin Karatay, Şeyh Evhadüddin’e her yıl on iki bin akçe yardımda bulunmuştur. Kirmânî, Menâkıb- Nâme, s . 257 .

94 Kirmânî, Menâkıb- Nâme, s . 50 .

95 Nihat Azamat, “Melâmet”, DİA, XXIX, Ankara 2004, s. 24-25.

96 Mevlânâ Celâleddin-i Rumî’nin biyografisi hakkında bk. Ab-dülbaki Gölpınarlı, Mevlânâ Celâleddin (Hayatı, Felsefî Eserleri), İnkılap Kitabevi, İstanbul 2010; Bedîüzzaman Firuzanfer, Mevlânâ Celâleddin, çev. F. Nafiz Uzluk, MEB Yayınları, İstanbul 1990.

97 Bu konuda detaylı bilgi için bk. Ahmet Yaşar Ocak, “Mevlânâ Dönemi Anadolu’sunda Tasavvuf Akımları ve Mevlânâ”, Türk Sufîliğine Bakışlar, İletişim Yayınları, İstanbul 1996, s. 88-97.

başka Şems-i Tebrizî, Sadreddin-i Konevî, Kadı Siraceddin Mahmud el-Urmevî (ö. 1285) ve Şere-feddin Muslî gibi dönemin birçok alim ve şeyhi bu törende hazır bulunmuştur98 .

Mevlânâ, Karatay Medresesi ile ilişkilerini bundan sonra da çeşitli vesilelerle sürdürmüştür.

Burada müderrislik yapan Şemseddin Mardinî ile çok sık bir araya geldiği, sabah namazlarını bu medresede kıldığı kaynaklarda bahsedilmektedir99 . Yine Mevlevî kaynaklarında Celâleddin-i Rumî’nin Karatay Medresesi’ne çok sık gelerek öğrencilerle yakından ilgilendiğine, burada fıkhî-tasavvufî tar-tışmalarda bulunduğuna100, medresenin fakih adı verilen öğrencilerini mistisizm konusunda etkiledi-ğine101 dair bilgiler yer almaktadır. Karatay Medre-sesi’nin Mevlânâ ve Mevleviler için ayrı bir önemi daha vardı. Medresenin havuzunun zaman zaman Mevlânâ Dergâhı tarafından şerbet yapılmak üzere kullanılması bu anlamda dikkat çekicidir102 .

Karatay Medresesi açısından değerlendirildi-ğinde, Eflâkî’nin bu medresenin birçok öğrencisi-nin Mevlânâ’nın müridi olduğunu kaydetmesi103, ayrıca bu dönemde dinî açıdan heretik olarak de-ğerlendirilebilecek birtakım davranışlarda bulunan bazı derviş gruplarının emirler ve fütüvvet erbabı ile şehrin ileri gelenleri tarafından Karatay

Med-98 Eflâkî, Ariflerin Menkîbeleri, s. 148.

99 Eflâkî, biraz da abartılı olarak Celâleddin Karatay’ın birçok defa Mevlânâ Celâleddin Rumî’nin kerametlerine şahit olduğunu ve et-kisi altında kaldığına eserinin birçok yerinde değinmiştir. Bk. Arif-lerin Menkîbeleri, s. 206, 219, 284-285, 434.

100 Eflâkî, Ariflerin Menkîbeleri, s. 402.

101 Eflâkî, Ariflerin Menkîbeleri,, s. 261.

102 Eflâkî, Ariflerin Menkîbeleri, s. 188. Bu havuzun aynı zamanda Şems-i Tebrizî tarafından Mevlânâ Celâleddin-i Rumî’nin kitapla-rının içine atıldığı havuz olduğu son dönem Mevlevi kaynaklarında yer almaktadır (Bk. Mehmet Ziyâ, Bursa’dan Konya’ya Seyâhat, haz. Ahmet Çaycı, Bayram Ürekli, Selçuklu Belediyesi Kültür Ya-yınları, Konya 2010, s. 356). Ancak bunun doğru olduğuna dair dönemin kaynaklarında herhangi bir kayıt mevcut değildir. Aksine Eflâkî söylenen yeri Altun-Aba Medresesi olarak göstermektedir.

103 Eflâkî, Ariflerin Menkîbeleri, s. 261.

resesi’nde ağırlanmaları104, fıkıh-tasavvuf reka-betine rağmen bu dönemde iki taraf arasında bir yakınlığın bulunduğuna işaret etmektedir. Celâled-din Karatay da, devrin önemli mutasavvıflarından Mevlânâ ile oldukça yakın ilişkilerde bulunmuş, ölümünden sonra müritleriyle birlikte Karatay’ın türbesine gelerek burada ruhuna Kur’an okuyup dualarda bulunmuştur105 .

Dönemin kaynakları, Celâleddin Karatay’ın dini yaşayışının titizliğinde ve ahlâki meziyetle-rinin mükemmelliğinde ittifak etmektedirler. İbn Bîbî eserinde, onun Rum asıllı bir mühtedi olma-sına rağmen, son derece yüksek vasıflarının sahip-liğini ifade ederek Celâleddin Karatay’ın yukarıda zikredilen özellikleri dışında “Eflâtun’un düşün-cesinde yer alan kutsal ruh onun gayb sırlarının mahalli olan kusursuz zâtına inip yerleşmişti”106 ifadesiyle farklı bir boyuta dikkat çekmiştir. Bu dö-nemde Mevlânâ Celâleddin’e yakınlığı ile bilinen Celâleddin Karatay’ın, onun izlediği Eflâtun’un felsefesinden dolaylı olarak etkilendiği anlaşıl-maktadır. Mevlevî dervişlerinin benimsedikleri bu felsefe ile Müslümanlar ve Hristiyanlar dönemin şartlarının da gerektirdiği ölçüde bazı ortak nokta-larda buluşmuşlardır107. Eflâtun’un felsefesi ile her iki dinin öğretilerine göre soyut anlamlar kazanan bu mutasavvıfın kerametleri Hristiyanlar tarafın-dan da kabul görmüş ve gayrimüslimlere karşı gös-terdiği tolerans ile öne çıkan Mevlânâ bu özelliği ile ihtidalara sebep olmuştur108. Dolayısıyla

Hris-104 Eflâkî, Seyyid Ahmed Rifaî’nin oğlu Seyyid Taceddin’in kendi-sini ilâhlaştıran ve kaba ipek kumaş giyen bir grupla birlikte Kon-ya’nın ileri gelenleri tarafından Karatay Medresesi’nde ağırlandık-larını nakletmektedir. Bk. Eflâkî, Ariflerin Menkîbeleri, s. 538-539.

105 Eflâkî, Ariflerin Menkîbeleri, s. 212.

106 İbn Bîbî, el-Evâmirü’l-‘Alâ’iye, II, s. 125.

107 F.W. Hasluck, “Christianity and Islam Under The Sultans of Ko-nia”, The Annual of the British School at Athens, XIX, 1912-1913, s. 193.

108 Mevlânâ taraftarları Saint Chariton Manastırı Keşişinin, Mev-lânâ Celâleddin’in gösterdiği kerametlerden etkilenerek Müslüman olduğuna inanmışlardır. Bu yüzden, Hristiyan geleneği ise

Mev-tiyan kökenli olduğu bilinen ve vakfiyesinin çeşit-li bölümlerinde eski kültüründen ve gayrimüsçeşit-lim yakınlarından uzaklaşmadığı anlaşılan Celâleddin Karatay, İbn Bîbî’nin de ifade ettiği üzere Hristi-yanlık ve Müslümanlığı ortak bazı noktalarda bu-luşturmuş olan Eflâtun’un hikmete dair felsefesin-den etkilenmiştir.

Bu tarikatlarla yakından ilgilenmesine rağmen Celâleddin Karatay gruplar üstü kalarak, bunlar-dan herhangi birinin müfrit savunucusu olmamış-tır. Türkiye Selçukluları döneminde önemli kabul edilen birçok mevkide bulunan bir devlet adamı olarak onlara eşit mesafede durmuştur. Bu yüzden her kesim tarafından yaygın kabul görmüştür. An-cak onun mutasavvıflara verdiği destek, Anado-lu’da Türk-İslam kültürünün yayılmasına şüphesiz önemli katkılar sağlamıştır.

Belgede KONYA VAKIFLARI (sayfa 63-67)