• Sonuç bulunamadı

Devletlü Bir Hanım Sultan:

Belgede KONYA VAKIFLARI (sayfa 191-199)

SELÇUKLULAR DÖNEMİNDE KONYA’DA HATUN/KADIN

KHATUN FOUNDATIONS IN KONYA DURING THE PERIOD OF SELJUKS

1) Devletlü Bir Hanım Sultan:

Raziye Devlet Hatun ve Vakıfları

Türk tarihinin en büyük zaferlerinden biri olan Malazgirt Zaferi sonrasında Anadolu’ya ya-pılan büyük göç hareketi pek çok Türk boy ve aşi-retinin bu coğrafyaya gelmesine vesile olmuştu.

Bu çerçevede Dânişmendli aşireti de, Dânişmend Gazi önderliğinde Anadolu’ya gelen aşiretler arasında yer aldı. “Melik-i Muazzam” unvanıy-la anıunvanıy-lan Dânişmend Gazi, Sultan Alp Arsunvanıy-lan’ın önde gelen emirlerinden olup onun maiyetinde Malazgirt Savaşı’na katılmıştı.4 Alp Arslan’ın, maiyeti erkânına Anadolu’nun fethi emrini verme-si üzerine, kendiverme-sine iktâ edilen Sivas’ı fetheden Dânişmend Gazi, burayı hanedanlığının merkezi edindi. Daha sonra maiyetindeki emirlerle beraber Kızılırmak ve Yeşilırmak bölgelerinde fetihlerde bulunarak hâkimiyetini genişletti. Kayseri, Sivas, Tokat, Niksar ve Amasya havalisinde Dânişmendli Beyliği’ni kurdu.

Yaptığı fetihlerle Anadolu’nun bir Türk yurdu haline gelmesinde büyük rol oynayan Dânişmend Gazi’nin, aşağı yukarı 1085 yılına kadar5 yaşadı-ğını anlıyoruz. Yerine geçen oğlu Gümüştekin Ah-med Dânişmend Gazi’nin bu tarihlerde kesilmiş sikkeleri6 onun aynı yıl tahta geçtiğini gösterir. Gü-müştekin döneminde I. Haçlı Seferi’nin meydana gelmesi, Dânişmenlilerin Anadolu savunmasında da önemli görevler üstlenmelerine vesile olmuş-tur. Nitekim Haçlıların 1101’de gerçekleştirdikleri ara sefer sırasında Dânişmendliler, Selçuklular ile birlikte hareket edip Haçlılar’a ağır kayıplar ver-dirmişlerdir. Gümüştekin’in kısa bir süre sonra

4 Faruk Sümer, “Malazgird Savaşına Katılan Türk Beyleri”, SAD, IV (1975), s. 197-207; Mükrimin Halil Yinanc, Türkiye Tarihi I Selçuklular Devri, Bürhaneddin Matbaası, İstanbul 1944, s. 80;Ab-dülkerim Özaydın, “Dânişmendliler”, DİA, c. VIII, s. 469.

5 Suryanî Patrik Mihail, Vekainâme, TTK Kütüphanesi, (Çev.:

Hrant D. Andreasyan), 1944, II. Kısım, s. 30.

6 Bk., Ahmed Tevhid, Meskukat·ı Kadime-i İslâmiyye Kataloğu, İstanbul 1321, s. 84-85.

Malatya’yı ele geçirmesi, Selçuklular ile aralarının açılmasına neden olmuş ve bundan sonra iki hane-dan birbirleri ile rakip hale gelmişlerdi. Esasen bu rekabetin altında yatan gerçek; Türkiye Selçuklu sultanlarının kendilerini Anadolu’nun tek hâkimi olarak görmelerinden kaynaklanıyordu. Nitekim Selçuklu sultanı I. Kılıç Arslan, 1103 yılında Gü-müştekin Ahmed Dânişmend Gazi’nin üzerine yü-rüyerek, Maraş yakınlarında onu ağır bir mağlubi-yete uğratmış ve elinden Malatya’yı almıştı.7 1105 veya 1106 yılında Gümüştekin’in ölümü üzerine yerine geçen Emir Gazi döneminde, I. Kılıç Ars-lan’ın 1107 yılında Büyük Selçuklu emirlerinden Çavlı ile giriştiği mücadele sonucunda yenilip geri dönüş yolunda Habur Nehri’nde boğulması üzeri-ne Dânişmendliler durumunu güçlendirdi ve Ana-dolu’da Türkiye Selçukluları’ndan daha önemli bir güç haline geldiler. Bu süreçte I. Kılıç Arslan’ın oğullarından I. Mesud’un Emir Gazi’nin kızı ile evlenerek Dânişmendliler ile akrabalık tesis et-tiğini görüyoruz. Mesud’un Selçuklu tahtını ele geçirmesinde ve kardeşleri ile giriştiği taht müca-delesinde başarılı olmasında Emir Gazi önemli bir rol oynamıştı. Buna karşılık Sultan Mesud kayın-pederine duyduğu minnet borcundan dolayı ilk dö-nemlerde Dânişmendlilere tâbi bir şekilde saltanat sürüyordu. Bu durum 1134 yılında Emir Gazi’nin ölümüne kadar devam etti. Emir Gazi’den son-ra Dânişmendli hanedanlığının başına onun dört oğlundan biri olan Muhammed geçti. Emir Ga-zi’nin Yağıbasan, Yağan ve Aynüddevle adlarında üç oğlu daha vardı. Muhammed Gazi döneminde Mesud durumunu güçlendirdi. Dânişmendli-Sel-çuklu münasebetleri, başlangıçtaki bazı meseleler istisna edilmek suretiyle, dostane bir şekilde de-vam etti. Muhammed Gazi devrinde Dânişmendli hanedanlığı kendi içinde taht mücadeleleri yaşasa da Haçlılar ve Bizans tehlikesine karşı Selçuklular ile ittifak içinde oldular.

7 A. Özaydın, “Dânişmendliler”, s.470.

Muhammed Gazi’nin 1143 yılı sonlarına doğru ölümünden sonra Dânişmendli hanedanlı-ğı üç kola ayrıldı. Bu durum onlar için bir dönüm noktası oldu. İşin tabiatı gereği onların bölünüp parçalanmaları Selçuklular’ın işine yaramıştı.

Dânişmendliler’den Muhammed Gazi’nin kar-deşlerinden Nizameddin Yağıbasan Sivas’ta, Ay-nüddevle Malatya’da, oğlu Zünnun ise Kayseri’de hâkim oldu. 1155 yılında babası Mesud’un ölümü üzerine Selçuklu tahtına geçen II. Kılıç Arslan’ın yaşadığı iç mücadeleler8 ve edindiği acı tecrübe-ler “Anadolu’da Selçuklu hâkimiyeti altında Türk birliğini sağlama politikası”nı benimsemesine yol açmıştı. Bu çerçevede Dânişmendliler üzerine yürüyerek önce Sivas’ta hâkim olup 1164 yılında ölen Yağıbasan’ın mülkünü, ardından Kayseri’de hâkim olan Zünnun’un mülkünü ve nihayet Ma-latya’da hâkim olan Aynüddevle’nin oğlu Zülkar-neny’in mülkünü ele geçirerek 1178 yılında Dâ-nişmendliler’in bütün kollarına son verdi. Büyük bir siyaset dehası olan II. Kılıç Arslan, kendi soy-daşı ve hattâ akrabaları olan bu aileyi bütünüyle ortadan kaldırmadı. Sivas hâkimi Yağıbasan’ın oğullarından Muzafferiddin Mahmud, Bedrüddin Yusuf ve Zahirüddin İlli’yi Selçuklu Devleti’nin ve Anadolu Türklüğü’nün yüce menfaatine bir görevle görevlendirip onları devletin batı ucları-na gönderdi. Hattâ onlardan Zahirüddin İlli’yi batı uc komutanı tayin etti.9 Yağıbasanoğulları ve bu soydan gelenler daha sonra Selçuklu Devleti hiz-metinde çeşitli kademelerde görev almaya devam ettiler .10

8 Bu konuda bk. Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, Boğaziçi Yay. İstanbul 1993, III. Baskı.

9 İbn Bibi, el-Evâmirü’l Alâ’iyye fi’l-Umuri’l- Alâ’iyye, (Sel-çuk-nâme), (çev. Mürsel Öztürk), Ankara 1996, c. I, s. 100; Ayşe Dudu Kuşçu, “Dânişmendli Yağıbasanoğulları ve Selçuklu Devleti Siyasetindeki Rolleri”, Cappaddocia Journal of History and Social Science, V. XI, Germany 2018, s.104.

10 Bu konuda detaylı bilgi için bk. M. Ali Hacıgökmen, “Selçuk-lu-Danişmendli İlişkileri Çerçevesinde Kadınhanı’na Adını Veren Raziye Devlet Hatun”, Vakıflar Der., S.44 (2015), s. 37-48.

Konya’da Selçuklular döneminde ilk vakıf kurucusu hatun olarak tespit edebildiğimiz Raziye Devlet Hatun, işte bu Dânişmendli Yağıbasan’ın üç oğlundan biri olan Muzefferüddin Mahmud’un kı-zıdır.11 Raziye Hatun, hem bir hanedana mensup ol-ması hem de Selçuklu sultanlarından muhtemelen II. Kılıç Arslan’ın oğlu I. Gıyâseddin Keyhüsrev’in eşi olması sebebiyle –tıpkı amcası Zahireddin İlli gibi- devlet sahibi, mülk sahibi hatun anlamına ge-len “Devlet Hatun” lakabıyla anılmıştır. İbrahim Hakkı Konyalı bu konuda; “Türk geleneğine göre birçok vakfiye ve kitabelerde bilhassa hükümdar ailesine mensup kadınların isimleri yerine, sitti, devlet, hant (huand/hunad) gibi umumî kelimeler kullanılır.” yorumunu yapar.12 Benzer bir yorumu daha önce Halil Edhem Bey “Kayseriyye Şehri”

adlı eserinde yapmıştır.13 Ancak biz bu yorumu eksik bulmaktayız. Zira Halil Edhem Bey’in ve İ.

Konyalı’nın bahsettiği hanedan mensubu hatunla-ra ait bu genel ifadeler, her daim onların isimleri yerine kullanılmayıp, zaman zaman da isimlerinin önünde veya yanında bir sıfat ve saygınlık ifadesi olarak kullanılmıştır.14 Gerek Selçuklu, gerek Zen-gi ve hattâ Eyyûbîler’den kalma eserlerin vakfiye ve kitabelerinde bu saygınlık ifadelerini görmemiz mümkündür.15

11 Raziye Devlet Hatun’un babasının Muzafferiddin Mahmud olması konusundaki kesinlik, onun banisi olduğu Devlet Hatun Mescidi’nin minaresinin batı tarafında bulunan mavi bir çerçeve içindeki kitabesi ile Kadınhanı’ndaki kitabeden anlaşılmaktadır.

12 İbrahim Hakkı Konyalı, Abideleri ve Kitabeleriyle Konya Tarihi, Konya 2007, s. 135.

13 Halil Edhem, Kayseriyye Şehri, İstanbul 1334, s. 32.

14 Buna en güzel örnek yine Raziye Devlet Hatun’un 1223 yı-lında Said-İli’nde yaptırdığı ve banisine nispetle “Kadınhanı”

olarak anılan Konya- Akşehir yolundaki hanın kitabesinde mevcuttur. Bk. Konyalı, Konya Tarihi, s.138. Aynı şekilde Kay-seri’de II. Kılıç Arslan’ın kızı Gevher Nesibe adına yaptırılan Darü’ş-Şifa’nın kitabesinde de Gevher Nesibe Hatun’un ismi yazılıdır. H. Edhem, a.g.e., s.31. Bu konudaki kullanımlar için ayrıca bk. Müjgan Cumbur, “Selçuklu Dönemi Kadın Hayra-tı” 1996, Erdem Dergisi, S. 26 (Aydın Sayılı Özel Sayısı – II), s. 585-620.

15 Sitti: Seyide, hanımefendi, Devlet: Devletli, hanedan mensubu,

Raziye Devlet Hatun, Konya’da Alâeddin Tepesi’nin doğusunda Selçuklular döneminde en eski adı “Biremanî”, ardından Minare Mahallesi, sonraları meşhur Selçuklu veziri Celâleddin Kara-tay’ın evinin burada bulunmasından16 dolayı “Ka-ratayî”17, bazı vakfiyelerde Esediye18, günümüzde ise, Mihmandar Mahallesi olarak bilinen, 364 nu-maralı Kınacı Sokağı’nın sonunda bulunan “Dev-let Hatun Mescidi” ve minaresi ile Konya-Akşehir yolu üzerinde eski Said-İli’nde bulunan “Kadınha-nı”nın banisidir.

Raziye Devlet Hatun’un hayatı hakkında elde mevcut kaynaklarda detaylı bilgi bulunmamakta-dır. Ancak tarihi olayların akışına baktığımızda;

O’nun, Yağıbasanoğullarını Selçuklu Devleti hiz-metine alan II. Kılıç Arslan tarafından küçük oğlu ve veliahdı, Uluborlu meliki I. Gıyâseddin Keyhüs-rev ile evlendirildiğini tahmin ediyoruz. Belki de İ. Konyalı’nın dediği gibi Raziye Hatun, İzzeddin Keykâvus ve Alâeddin Keykubâd’ın anneleri idi ve I. Gıyâseddin ile İstanbul’daki gurbet hayatında beraber idi.19 Bu sebepten olmalı ki 1204 yılında II.

Hond/Hunad: Hatun, hanedan mensubu hatun anlamlarına gelir.

Bunların anlam bakımından sıfat olduğu açıkça ortadadır.

16 Konyalı, Konya Tarihi, s.138.

17 Bk. Özer Ergenç, XVI. Yüzyılda Ankara ve Konya, Ankara 1995.

18 Zeki Atçeken, “Güdük Minare ve Hatuniye Mescidi”, DİA, c.XIV, s.215.

19 Konyalı, Konya Tarihi, s.138. Şurası bir gerçek ki, Raziye Devlet Hatun, İzzeddin Keykâvus’un eşi değildir. Bunu biz hem Selçuklu tarihinin önemli bir kaynağı olan İbn Bibi’den hem de İzzeddin Keykâvus’un vefatından sonra yerine kardeşi Alâeddin Keyku-bad’ın geçmesinden anlıyoruz. İbn Bibi, 1211 yılında Alaşehir Sa-vaşı’nda şehid olan I. Gıyâseddin’den sonra Malatya meliki olan oğlu I. İzzeddin Keykâvus’un Selçuklu tahtına geçmek üzere Kay-seri’ye geldiği sırada kardeşi Tokat meliki Alâeddin Keykubad’ın kendisini müttefikleri ile kuşattığı sırada, yanında Zahireddin İl-li’nin de olduğunu öğrenince ona şu beyitleri içeren bir mektup yazmıştır.

“Ben vücudu kalbine kadar eriyen bir mumum. Daha önce gülen yüzümün ağlamayan bir gecesi kalmadı.”

“Senin samimi dostun benim diyen Pervane (Zahireddin İlli) de boynumun vurulmasına razı oldu.”

Alâeddin Keykubad dönemi tarihçilerinden olup bu dönemi çok

Rükneddin Süleyman-şah ölünce, aralarında Razi-ye Hatun’un babası Muzafferiddin Mahmud’un da bulunduğu yukarıda isimlerini zikrettiğimiz Yağı-basanoğulları, İstanbul’da bulunan I. Gıyâseddin Keyhüsrev’i yeniden tahta geçirmek için bir plan hazırlayıp, Hacib Zekeriya’yı İstanbul’a göndere-rek I. Gıyâseddin’i kurtarıp yeniden Selçuklu tahtı-na geçmesini sağlamışlardı. Gıyâseddin ikinci kez tahta çıktıktan sonra (1205-1211) Raziye Hatun’un babası Muzafferiddin Mahmud’a Niksar ve Koyul-hisar’ı20 vermiş, amcalarından Bedreddin Yusuf’u Aksaray valiliğine21, diğer amcası Zahireddin İl-li’yi de “Pervanelik22” görevine getirmişti.23

II. Kılıç Arslan bundan başka iki aile arasındaki bağlılığı güçlendirmek için kendi kızlarından birini veya hanedandan başka bir kızı da Muzafferiddin Mahmud’un oğullarından Bedreddin Biremunî ile

yakından bilen İbn Bibi’nin verdiği bilgilerden anlaşılan şudur: İz-zeddin Keykâvus ile Raziye Devlet Hatun’un amcası olan Zahired-din İlli arasında önceleri bir dostluk söz konusudur. Ancak İzzed-din Keykâvus şayet Raziye Hatun ile evli olsaydı Zahiredİzzed-din İlli ile aralarında sıhriyetten de olsa amcalık yani akrabalık söz konusu olurdu. Kanaatimiz odur ki, İbn Bibi de böyle bir şeyi atlamadan zikrederdi. Kaldı ki, Zahireddin İlli’nin Keykubad tarafında yer alması, ilerleyen dönemde İzzeddin’in ona büyük bir kin besleyip Halep seferi sırasında meyyitinden bile intikam alarak, kemiklerini yaktırmasına kadar gitmiştir.İbn Bibi, a.g.e., c. I, s. 135 ve 206).

Öte yandan Raziye Devlet Hatun, 1213 tarihli vakfiyesinde banisi olduğu mescidinin mütevelliliğini kendisi hayatta iken kendisinin, vefatından sonra da erkek ve kız çocuklarının yapmasını şart koş-muştur. (İ. Konyalı, Konya Tarihi, s. 137.) Yani Raziye Hatun’un oğlu ve kızı vardır. Oysa 1219’da vefat eden I. İzzeddin Keyka-vus’un oğlu olmadığı için veya küçük olduğundan yerine kardeşi Alâeddin Keykubad tahta geçmiştir. Bu durumda İzzeddin Keyka-vus’un Raziye Devlet Hatun’un eşi olması mümkün değildir.

20 V. Gordlevski, Anadolu Selçuklu Devleti, Onur Yay., Ankara 2018, II. Baskı, s. 46.

21 İ.Konyalı, Âbideleri ve Kitabeleri ile Niğde Aksaray Tarihi, Fatih Yay., İstanbul 1974, c. I, s.1308-1309. Bedreddin Yusuf, va-lilik yaptığı Aksaray’da kendi adıyla anılan bir medrese de inşâ ettirmiştir. Bk. Eşref Temel-Yusuf Küçükdağ, “Hurufât Defterle-ri’ne Göre Aksaray Kenti Medreseleri ve Darülkurraları”, Karatay Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2018, S.1, (Güz), s.61.

22 Pervane: Türkiye Selçukluları döneminde iskân işlerinden so-rumlu makamın sahibi bk. Muharrem Kesik, “Pervane”, DİA, c.

XXIV, s.243-245.

23 İbn Bibi, a.g.e., c. I, s. 134.

evlendirmiş olabilir. Zira buna ilişkin Vakıflar Ge-nel Müdürlüğü Arşivi’nde bulunan Devlet Hatun’a ait bir vakfiyenin istinsahı olduğu düşünülen Hicrî:

610 / Miladî: 1213 tarihli Arapça vakfiyede:24 “Sa- hibü’n-Nefsi’l-Kudsiyyeti’s-Salihiyyeti’l-Müşfike-ti’l-Hasibiyyîn ve Nesebiyyîn” denilerek onun temiz ve asil bir soydan gelen şefkatli, salih ve kutsal bir ruha sahip olduğu belirtildikten sonra devamla, bi-rinci satırının sonu ile ikinci satırının başında yer alan . . . “Müsemmat bi-Devlet Hatun bint-i Ahmed el-Arusî min-Âl’i Selçuk” …ibaresi bahsettiğimiz Selçuklu-Dânişmendli akrabalık ilişkisinde önemli bir ipucu gibi gözükmektedir. Burada geçen “el-A-rusî” kelimesi, Arapça’da “damat” demektir ve Arapça gramer yapısına göre yazılış tarzı bakımın-dan “müzekker” yani erkeği niteleyecek şekilde ya-zılmıştır. Dolayısıyla bu sıfat Raziye Devlet Hatun’a değil Ahmed’e döner. Bu şartlarda İ. Konyalı’nın yorumu akla yatkın gözükmektedir. Yani Devlet Hatun Mescidi’nin yanındaki minarenin batı tarafın-daki mavi bir çini çerçeve içerisindeki kitabede de adı geçen Bedreddin Biremunî bin Hacı Mahmud ile Ahmed el-Arusî aynı kişidir. Buna ilaveten Bedred-din Biremunî’nin adı BedredBedred-din Ahmed-i Biremunî olabilir ve kitabe yazarı bu ismi ihtisar etmek için burada sadece Bedreddin Biremunî şeklinde yazmış olabilir. Ayrıca Selçuklu hanedanına damat olduğu için de “el-Arusî” şeklinde anılması muhtemeldir.25

Raziye Devlet Hatun’un Selçuklular ile bağını bu şekilde ortaya koyduktan sonra onun banisi ol-duğu eserlerin vakfiye ve kitabelerini daha yakın-dan inceleyelim. Zira bu vakfiye ve kitabeler onun hem Selçuklu ve Dânişmendli ailesi ile iltisakını hem de vakıfların mahiyetini göstermesi bakımın-dan önemlidir. Ancak bu vakfiye ve kitabelerdeki bazı farklı kayıtlar son derece dikkatlice incelen-melidir. Çünkü bu farklılıklar yanlış anlaşılma ve yorumların temel kaynağını oluşturmuşlardır.

24 VGMA, d.2178, s. 436.

25 İ . Konyalı, Konya Tarihi, s. 138.

Öncelikle şunu belirtmekte fayda var. Elimiz-de Raziye Devlet Hatun’un banisi olduğu mesciElimiz-de ait H.610/M.1213 ve H.621/M.1224 tarihlerinde tanzim edilmiş, asıllarından istinsah edilmiş iki Arapça vakfiye, bir kitabe, mezar taşı çok sonra-dan dikilmiş bir mezar ve Said-İli’nde bulunan han (Kadınhanı)’a ait diğer bir kitabe bulunmak-tadır. Farklı tarihlerde düzenlenmiş bu vakfiyeler hemen hemen benzer içeriktedir fakat vakfiyeleri işin uzmanı olmayan ve Arapça bilmeyen kişi-ler istinsah ettiği için yanlışlıklar söz konusudur.

Öte yandan bu eserler ve vakfiyeleri hakkında Osmanlı sultanlarından Fatih Sultan Mehmed ve II. Bayezid dönemlerinde Karaman İli Evkafı’nın kaydedildiği defterler ile Tahrir Defterleri’nde de bilgi verilmiştir.26

Bu vakfiyelerin H. 610/M. 1213 tarihli ola-nı yani ilkinde; Raziye Devlet Hatun’a “Sahi- bü’n-Nefsi’l-Kudsiyyeti’s-Salihiyyeti’l-Müşfike-ti’l-Hasibiyyîn ve Nesebiyyîn” şeklinde duadan sonra Selçuk (Hanedan) ailesinden Ahmed el-Arû-si’nin kızı Devlet Hatun’un Konya’nın içinde Ese-diye Mahallesi’nde beş vakit namaz kılınmak için minare ile beraber bir mescid ve Konya’ya bağlı Seyrekviran Mezrası’nda yolcular için bir ribat/

han yaptırdığı belirtilir. Bu açık ifadeden sonra pek çok kişiye adetâ kaynaklık eden İ. Konyalı’nın bile yanlış okuduğu ve dolayısıyla bazen de yanlış anladığı geneli Arapça, ancak araya Osmanlıca da serpiştirilmiş ifade ve ibareler yer alır. Buna rağ-men kanaatimizce bu vakfiyeleri doğruya en yakın okuyan ve konuya vukufundan dolayı tahmin ede-bilen yine İ. Konyalı olmuştur. Vakfiyede bu ha-yır eserlerinin masrafları ve devamı için Konya’ya bağlı Said Vilayeti’nde (Kadınhanı) mezkûr Sey-rekviran ve Kalamış mezralarıyla ismi yazılmayan başka bir mezrayı, Konya’da altı dükkânı ve yine Konya’da Esediye Mahallesi’nde müştemilatlı se-kiz odalı iki tavan kemeri işlemeli (tak-ı menkuş),

26 Ankara Kuyud-ı Kadime Arşivi, d. 255.

iki ahır ve samanlığı ve helâları ihtiva eden ve dört tarafı yol ile sınırlandırılan bir evi vakfetmiştir. İ.

Konyalı bu evi pek çok odası ve müştemilatı ğu için Selçuklu sarayı zannetmiş ve nerede oldu-ğu konusunda kafasındaki soru işaretlerine cevap bulamamıştır. Vakfiyede bu evin Esediye Mahalle-si’nde olduğu kesin olarak bellidir. Ancak bu evin bir saray olduğuna dair hiçbir ibare yoktur.

Vakfiyede mezraların ve dükkânların sınırları ve yönleri bütün ayrıntılarıyla gösterilmiştir. Yine İ. Konyalı’nın anlattığına bakılacak olursa istinsah eden, bir çiftliğin ve dört dükkânın muttasıl bulun-duğu bir caminin adını atlamış ve bazı yerleri de karıştırmıştır. Zannımızca bu cami de vakfedilen yerlere sınır olan bir camidir. Öyle ise, vakfedi-len yerler bir mescidden diğer bir mescid aralığı-na kadar uzaaralığı-nan oldukça geniş bir alanı içine al-maktadır. İ. Konyalı, vakfiye metninde vakfedilen şeyler sayılırken “Konya’da bir hamamı bulunan Ahi Murad’ın evi de geçmektedir” der. Ancak biz vakfiyede ismi geçen Ahi Murad’ın evinin vakfe-dildiğini değil, vakfedilen yerlerin bittiği sınır ola-rak tespit ettik. Öte yandan Ahi Murad ismi bize vakfiyenin tanzim edildiği dönem hakkında ipucu vermesi bakımından çok daha mühimdir. Şöyle ki, vakfiyenin aslının yazıldığı dönem Kütük Mina-re’nin batısında bulunan kitabede de kaydedildiği üzere Alâeddin Keykubad dönemidir. Bu dönemde Anadolu’da ahiliğin tam anlamıyla yaygınlaştığı ve yerleştiğinin belki de en güzel ispatı bu ibaredir.

Bir diğer husus yine vakfedilen yerlerin sınırları belirtilirken Mülkü Şeyh Bahâeddin ibaresi geçer ki, bize göre; bu Şeyh Bahâeddin, Sultan Alâeddin Keykubad’ın son derece saygı duyduğu Bahâeddin Veled (Mevlanâ’nın babası)’den başka biri değil-dir. Bahâeddin Veled’in 1219 yılında Belh’den ay-rıldığını ve Sultan Alâeddin döneminde Konya’ya geldiğini27 düşündüğümüzde bu vakfiyenin aslının düzenleniş tarihinin H.610/M.1213 olması

imkân-27 Nazif Şahinoğlu, “Bahâeddin Veled”, DİA,, c. IV, s. 460.

sızdır. Üstelik burada H.620/M. 1223 tarihinde, yani daha sonra, yapılan bir ribat (Kadınhanı)’ın da vakıf gelirleri arasında sayılması tam bir garabettir.

Bu durumda ya vakfiyenin aslının tanzim tarihin-de bir yanlışlık var ya da istinsah etarihin-den vakfiyeyi yanlış tarihlendirmiştir. O zaman birinci vakfiyenin aslının tanzim tarihi, Said-İli’ndeki ribat (Kadın-hanı)’ın yapımından sonra ve Kütük Minare’nin yanındaki kitabedeki H. 627/M. 1230’a yakın bir tarih olmalı.

Bu yüce gönüllü Selçuklu Hatun’u, hayatta iken vakfın mütevelliliğini kendisine, öldükten sonra erkek ve kız çocuklarına ve çocuklarının çocuklarına eşit olarak istifade etmek üzere şart koymuştur. Eğer sülalesi bütünüyle son bulursa vakfın tevliyet hakları Konya Hâkimi’nin kararı-na kalmıştır. Ayrıca vakıf gelirleri sekiz hisseye bölünmüştür. Bunlardan iki hisse imama, iki his-se mütevelliye, iki hishis-se ribatın tamirine, bir hishis-se müezzine ve bir hisse de mescidin kandil yağına, hasırına ve tefrişine ayrılmıştır. Vakfiyede görev-lendirilecek imam için namaz erkânına vâkıf olmak ve her gün öğle namazından sonra birer cüz Kur’an okuyarak Seyyidü’l-Mürselin ve Hâtimü’n-Nebiy-yîn Muhammed Resullah’a ve öldükten sonra da kendisinin ruhuna bağışlama şartı getirilmiştir.

Eğer mescid ve han yıkılırsa yeniden yapılacak, yapılmaları mümkün olmaz ise, vakfın gelirleri Müslüman fakirlere dağıtılacaktır.28

H. 621/M. 1224 tarihli ikinci Arapça vakfiye birincisine göre biraz daha okunaksızdır. Bunun da sonradan istinsah edilmiş bir nüsha olduğu an-laşılmaktadır. Zira buradaki yanlış okumalar daha da çoktur. Raziye Devlet Hatun’dan Selçuk (Ha-nedan) ailesinden Abdullah’ın kızı Devlet Hatun şeklinde bahsederek Kütük Minare kitabesinde geçen Bedreddin Biremunî bin Hacı Mahmud adı ile hiç alakası olmayan farklı bir isim ortaya

H. 621/M. 1224 tarihli ikinci Arapça vakfiye birincisine göre biraz daha okunaksızdır. Bunun da sonradan istinsah edilmiş bir nüsha olduğu an-laşılmaktadır. Zira buradaki yanlış okumalar daha da çoktur. Raziye Devlet Hatun’dan Selçuk (Ha-nedan) ailesinden Abdullah’ın kızı Devlet Hatun şeklinde bahsederek Kütük Minare kitabesinde geçen Bedreddin Biremunî bin Hacı Mahmud adı ile hiç alakası olmayan farklı bir isim ortaya

Belgede KONYA VAKIFLARI (sayfa 191-199)