• Sonuç bulunamadı

Darü’l-hadis Medresesi ve Külliyesi Medrese, mescit ve minareden müteşekkil

Belgede KONYA VAKIFLARI (sayfa 148-151)

VEZİR SÂHİB ATA FAHREDDİN ALİ VE KONYA’DAKİ VAKIF ESERLERİ

HIS FOUNDATION IN KONYA ABSTRACT

A. Sahib Ata Fahreddin Ali’nin Konya Vakıfları

2. Darü’l-hadis Medresesi ve Külliyesi Medrese, mescit ve minareden müteşekkil

olarak inşa edilen bu külliyenin içindeki medrese, vâkıfının hadis ilimleri okutulmak üzere inşa ettir-diği, aynı zamanda Sultan-ı Kâmil Nasruddin Mu-hammed’in Kahire’de kurduğu ve hadis enstitüsü sayılan ihtisas medresesinden sonra (622/1225) Anadolu’da bu amaçla açılan ilk darü’l-hadis’tir128 . Medresenin yapılış tarihini belirleyen kitabesi bu-lunmasa da vakfiyesinden hareketle 1264-1265 tarihinde tamamlanmış olduğu tahmin edilmekte-dir129. Binanın banisi, vakfiyesinde “Ali bin Hüse-yin el-Hac Ebu Bekir Konevî” şeklinde anılan Tür-kiye Selçuklu Devleti veziri Sahib Ata Fahreddin Ali’dir. Külliye, Fahreddin Ali’nin Selçuklu hiz-metinde genel vezir olarak görev yaptığı dönemde inşa edilmiştir. Taç kapıyı süsleyen yazı bordürü-nün üstte saçak yaptığı bölümün hemen altında, her iki yanda, birer dairesel madalyonun içinde

126 VGMA. 3327. 35.

127 VGMA. 3327. 36.

128 M. Bilge, İlk Osmanlı Medreseleri, İstanbul 1984, s. 13.

129 VGMA. 1967.

bina mimarının adı yazılıdır. Kuzeydeki madalyon-da “Amel-i- Kelük, güneydekinde ise “bin Abdul-lah” yazmaktadır. Binanın günümüze ulaşabilmiş vakfiyesi orijinal olmayıp, 1899 yılına ait kopya nüshadır. İlk tanzim tarihi, 1262 olan vakfiye, 1266 ve 1268 yıllarında yapılan ilavelerle son halini al-mış130, 1899’da ise Gök Medrese vakfiyesi ile bir-likte aynı deftere kaydedilerek tek nüsha haline getirilmiştir. Vakfiyeye göre medrese Odun Pazarı yakınında Sultan kapısına giden yolun üzerine İç kalenin önündeki hendeğin hizasına kurulmuştur.

Selçuklu veziri Sahib Ata Fahreddin Ali’nin 1281 tarihli külliye vakfiyesi dönemin Konyası-nın fiziki yapısı hakkında önemli bilgiler içermek-tedir. Buna göre, şehirde iç kale hendeği dışında biri medrese civarında olmak üzere üç pazar131, iki mescit132, üç mahalle133 ve bir han bulunmaktadır.

Ayrıca vakfiyeden, iç kalenin çevresinin bir hen-dekle kuşatılmış olduğu, iç kale etrafında bulunan bir yolun “Sultan Yolu” olarak adlandırıldığı da anlaşılmaktadır.

a) Medreseye Vakfedilen Gayrimenkuller Sâhib Ata Fahreddin Ali, medresede eğitim ve öğretimin aksamaması, görevlilerin ihtiyaçlarının karşılanması ve medresenin bakım ve onarımı için gelir getirmesi amacıyla bağ, bahçe, tarla, arazi, köy ve ev gibi birçok gayrimenkulü buraya vak-fetmiştir. Ayrıca bunların gelirlerinin nereye, nasıl harcanacağı, kimlere, ne kadar ücret verileceği, bu kişilerin tayini ve hangi işlerde, ne sıfatlarla görev-lendirileceği hususları belirli esaslara bağlanmıştır.

Sâhib Ata Medresesi’nin gelir kaynakları için-de öncelikle arazilerin yoğunlukta olduğu dikkat

130 Bunların dışında bir de 1377 tarihli vakfiye vardır ki, çeşitli za-manlarda yapılan vakıfların tamamını içine almaktadır.

131 Eski Pazar, Yeni Pazar/çarşı ve Odun Pazarı’dır.

132 Kara Arslan, Kemahlı ve Şerefüddin Mescitleri.

133 Aksaray Kapısı Mahallesi, Marendi Mahallesi ve Attar Armağan Şah Mahallesi.

çekmektedir. Bunlar, vakfedilen köyler, çiftlikler, bağlar, tarlalar, bahçeler ve sebzeliklerdir. Ayrıca iktisadî ya da farklı amaçla inşa edilmiş olan dük-kânlar, imaretler ve evler de vakfedilen kaynaklar arasında yer almaktadır134. Buna göre medreseyi ayakta tutan akarlar arazi ve bina olmak üzere iki kısımdan meydana gelmektedir. Sâhib Ata Fah-reddin Ali’nin 1264 tarihli vakfiyesi ve daha sonra yapılan eklemeler ile medrese, mescit ve minareye vakfedilen gelirler açıkça belirtilmiştir. Buna göre Kırşehir’e bağlı Kılıcan köyünün tamamı, Arazar köyünün tamamından hisseli yarı hissenin tama-mı, Konya dışında Ahmed Han köyü yolu üzerinde Nizamü’d-din Hurşidi’l-Burul sebzeliği olarak bi-linen sebzeliğin tamamından hisseli yarı hissenin tamamı, Konya dışında Baba Mehilas adlı mevki-inin yakınında bulunan bin adet üzüm bağının bu-lunduğu bağın ve buradaki imaretin tamamı, Kon-ya dışında İdris oğlu köyü adıyla bilinen MelisKon-ya135 köyünde bulunan arazinin tamamı, Konya dışında Konyalı Zekeriya Tercümanoğlu Bedreddin Yahya arazisi adı ile bilinen arazinin tamamı bütün hak-ları ile birlikte şer’î olarak vakfedilmiştir. 1265 ta-rihinde ise vâkıf 4 dükkânın tamamı ile Konya’da Mecdüddin Mütetabbib136 adlı yerde bulunan bir ev ve Konya dışında Aksaray kapısı mahallesinde bir ev ile 2 dükkânın tamamını vakfetmiştir. Yine aynı vakfiyede Konya’da Merendi137 mahallesinde 2 ev, Attar Armağanşah mahallesinde Ermenha-ne’de 1 ev138, Yeni Çarşı’da külahçılar sırasında

134 VGMA. Defter No. 592, s. 100-103; Sadi Bayram, Ahmet Ham-di Karabacak, Sahib Ata Fahrü’d-Ham-din Ali’nin Konya İmaret ve Si-vas Gökmedrese Vakfiyeleri, Ankara 1981, s. 38-40.

135 Sille’de Sur Dirhemi’ne bağlı bir köydür.

136 Dış kalenin dahilindedir. Bk. Tuncer Baykara, Türkiye Selçuklu-ları Devrinde Konya, Konya 1998, s. 35

137 Dış kalenin dahilindedir. Bk. Baykara, Türkiye Selçukluları Devrinde Konya, s . 35 .

138 Şehir içerisinde Ermen-han yani Ermeni Hanı adı verilen 10-20 hücreli bir han bulunmaktadır. Burada daha ziyade Ermeniler ikamet ettiklerinden “Ermen-han” adı verilmiştir. Konya’daki iki Ermen-han’dan biri Konya içinde Attar Armağanşah

mahallesin-5 dükkân, Eski Çarşı’da 3 dükkân ve Karaarslan ile Kemahlı Şerefeddin’e mensup cami hizasında 3 dükkânın tamamı139 ile Cami Çarşısı’nda 1 dükkân vakfedilmiştir. 1281 yılında düzenlenen vakfiyede, öncelikle 1264 tarihli vakfiyede vakfedilmiş olan Arazar köyünün hisseli yarı hissesi tekrar edilmiş, onun dışında Kırşehir’de Karahüyük140’e tabi Şi-gon köyünün tamamı vakfedilmiştir. Nakit olarak 1000 dirhem para da vakfedilenler içindedir.

1264 tarihinde vakfedilen gayrimenkulle-rin çoğu köy, sebzelik, üzüm bağı ve arazilerden oluşurken aralarında bir de imaret bulunmaktadır.

1265 tarihli vakfiyede ise 18 dükkân ve 5 evin vak-fedilmiş olması, medresenin gelir getirici unsurla-rının büyük ölçüde bina nitelikli olduğunu göster-mektedir. Medrese ve cami ile şehirleşme, din ve eğitim hizmetlerine önemli ölçüde katkısı bulunan Darü’l-hadis medresesinin diğer bir işlevi de zirai gelirleri aracılığıyla ticari hayatı destekleyecek ta-rımsal gelirleri kent ekonomisine aktarmaktır. Vak-fedilen dükkânlarla ise sınai üretim ve ticari hayat desteklenmiştir.

Türkiye Selçukluları döneminde Konya ve çevresinin sadece kuru ziraate elverişli olup, hubu-batın başlıca zirai mahsul ve köylünün esas geçim kaynağı olduğu bilinmektedir141. Bunun yanında bağcılık ve sulak topraklarda ise meyve ve sebze ziraati yapılıyordu142. Bu dönemde şehir ile mevkû-fatın bulunduğu kırsal alan arasında belirgin bir

de olup 10 hücrelidir. Bk. Baykara, Türkiye Selçukluları Devrinde Konya, s . 32 .

139 Bugün Karatay Lisesi’nin bulunduğu yerdedir. XVI. yüzyılda buraya büyük bir bedesten inşa edilmiştir. Bk. Özer Ergenç, XVI.

Yüzyılda Ankara ve Konya, Ankara 1995, s. 35. Çeşitli esnaf dük-kânları ile çevrili bulunması ve Şerefeddin Camii yakınında olma-sı, burayı her yönden şehrin merkezi haline getirmiştir.

140 Karahüyük, Selçuklu döneminde birçok köy ve çiftliğin bağlı olduğu en büyük köylerden biridir.

141 Zekeriya b. Muhammed b. Mahmud Kazvinî (681/1282), Âsâ-ru’l-Bilâd ve Ahbâru’l- İbâd, Beyrut, t.y., s. 121.

142 Süha Göney, Türkiye Ziraatinin Coğrafî Esasları, I , İstanbul 1987, s. 23.

ayrımın olmadığı ve şehirlilerin büyük bir oranının aynı zamanda tarım ile uğraştıkları görülmekte-dir143. Nitekim vakfiyelerde bu gelir kaynaklarının sınırlarının bağ, bahçe, bostan, tarla ve çayır şek-linde tarif edilmiş olması bir kısım vakıf akarlarının şehir ile iç içe olduğunu göstermektedir144 .

Dârü’l-hadis medresesi vakfına ait Osmanlı dönemindeki en eski kayıt 881/1476 tarihli vakıf tahriridir145. Burada listelenen gelir kaynakları daha sonraki tahrirlerde tekrarlanmış, ancak dönemler arasında köylerden ya da bina nitelikli akarlardan elde edilen gelir oranları değişme göstermiştir.

Medresenin vakfiyesinde bu vakıfla ilgili olarak medrese, mescit ve minareden bahsedilmektedir.

Oysa ki Sahib Ata’nın bir başka eseri olan Sivas Sahibiye Medresesinin vakfiyesinde ise medrese-nin yazlık, kışlık odaları ve abdestliği, minare ve mescidiyle beraber inşa edildiği yazılıdır. En eskisi 1476 yılına ait Osmanlı kayıtlarında binadan “Vak-f-ı dârü’l-hadis ve mescidi maa minare ve mektep-hâne-i Hoca Fahreddin sahib-i Sultan Alâeddin...”

şeklinde bahsedilmesi ve vakfiyedeki mescit, med-rese (Dârü’l-Hadis) ve minareden oluşan birimlere bir de mektephâne eklenmiş olması dikkat çekici-dir. Bu durum XV. yüzyılda görülen lüzum üzerine binaya, mektephâne bölümünün eklenmiş olabile-ceğini, söz konusu vakfın da bu bölüm olabileceği ihtimalini akla getirmektedir.

b) Mescit

Külliye, Alâeddin Tepesinin batısında yer al-maktadır. Vakfiyesinde “Sultan Kapısı yolunda Odun Pazarı yakınında ve hendek hizasında” şek-linde tarif olunan vakıf eser, dış sura bitişik olan ve bir takım askerî hizmetlerin görüldüğü Ahmedek

143 Hasan Yüksel, “Anadolu Selçukluları’nda Vakıflar”, Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi Uygarlığı, I, Ankara 2006, s. 317.

144 Osman Turan, “Selçuklu Devri Vakfiyeleri III, Celâleddin Kara-tay, Vakıfları ve Vakfiyeleri”, Belleten, XII/45 (1948), s. 141-149.

145 TTD., No. 564.15, s. 2 a-b.

kalesinin batısında yer almakta idi146. Vakfiyede geçen Sultan Kapısının şehrin kuzeyinde olduğu ve Karatay Medresesine açıldığı Celaleddin Kara-tay’a ait olan medrese vakfiyesinden anlaşılmak-tadır147. Türkiye Selçukluları döneminde yönetim merkezi olan sarayın yer aldığı Alâeddin Tepesi-nin şehre açılan kapısı Sultan Kapısıdır. Bu durum, külliyenin şehrin en önemli ekonomik ve politik alanlarından biri üzerine kurulduğunu göstermek-tedir. XIII. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Kon-ya’daki yapılaşmanın surların dışına taşmaya baş-ladığı görülmektedir148. Sahib Ata Medresesinin bu dönemde sur içinde ve hem ticari hem de siyasi öneme sahip bir bölgede inşa edilmiş olması, vezir Sahib Ata Fahreddin Ali’nin çok yönlü gücüne işa-ret etmektedir.

Vakfiyesinde “...birbirine bitişik bulunan medrese, mescit ve minare” ifadelerinden, mesci-din medrese ile aynı tarihte yani 1261-1262 yılla-rında inşa edilmiş olduğu anlaşılmaktadır149. 1910 yılında mescit içinde bulunan antika 3 halı secca-de, 1 kilim ve bazı çiniler çalınmış ve bu konuda soruşturma başlatılmıştır150 .

c) Medresenin Giderleri

Medresenin eğitim düzeyini olmasa da yakla-şık kapasitesini ortaya koyan önemli faktörlerden biri medresede görev yapan toplam personelin sayısıdır. Türkiye Selçukluları döneminde medre-selerin akademik, idari ve hizmetli personel yö-nünden oldukça zengin oldukları görülmektedir151 .

146 Tanyeli, “Anadolu Türk Kentinde Fiziksel Yapının Evrim Süreci (11.–15. y.y.)”, Anadolu Türk Kentinde Fiziksel Yapının Evrim Süre-ci (11. – 15. yy), İTÜ Mimarlık Fakültesi Yay., İstanbul 1987, s. 55.

147 Turan, “Karatay Vakfiyeleri”, s. 81.

148 Tanyeli, “Anadolu Türk Kentinde Fiziksel Yapının Evrim Süreci (11.–15. y.y.)”, s. 56.

149 VGMA. Defter No. 592, s. 100-103; VGMA. Defter No. 592, s.

100-103; Bayram-Karabacak, a.g.m., s. 39.

150 VGMA. 4188. 95.

151 İbrahim Balık, “Sivas Gök Medresenin Türkiye Selçuklu

Eği-Bu durumun, vâkıfın kendi yakınlarına istihdam oluşturabilme amacını gütmesiyle ilgili olduğu dü-şünülebilir. XIII. yüzyılda Darü’l-hadis Medresesi-nin toplam personel sayısı 11 kişidir. XVI. yüzyıl kayıtlarında ise muid ve kâtip medrese personeli arasında yer almamış, dolayısıyla medresede gö-rev yapan kişi sayısı 8’e düşmüştür. Darü’l-hadis Medresesinde yüzyıllar içerisinde meydana gelen görev değişiklikleri ise dönemin ihtiyaçlarına göre kurumun personel istihdamı ile açıklanabilir.

Türkiye Selçukluları dönemi vakıflarının ge-nelinde, vakıf gelirlerinin nakit olarak tahsis edil-mediği ve daha çok 1/3, 1/5, 1/6, 1/10 gibi hissele-re ayrılarak, vakıf göhissele-revlilerine ödenen üchissele-retlerin bazen aynî bazen de hem aynî hem de nakdi olarak ödendiği görülmektedir. Görevlilere ücretlerinin yalnızca nakit olarak verilmemesini, 1243 Kösedağ yenilgisinden sonra Türkiye Selçuklularının içinde bulunduğu mali kriz ile açıklamak doğru değildir.

Çünkü bu tarihten sonra da Anadolu’da birçok va-kıf eserin vücuda geldiği ve vava-kıf gelirlerine nakit para ödendiği bilinmektedir152. İlhanlı hakimiyeti döneminde Anadolu’da vakıfların gelir durumunu etkileyecek derecede bir ekonomik kriz görülme-miş olmalıdır. Zeki Velidi Togan bu durumun 1277 yılına kadar devam ettiği görüşündedir153. Vakıf mallarına amacı dışında dokunulamayacağının toplum tarafından kabul gördüğü düşünülürse, İl-hanlılar’ın en azından bu sebeple vakıflara müda-hale etmedikleri varsayılabilir. Darü’l-hadis Med-resesi vakfı görevlilerine maaşları hem aynî hem de nakdî olarak ödenmiştir.

Belgede KONYA VAKIFLARI (sayfa 148-151)