• Sonuç bulunamadı

İLYAS(LIK) ZAVİYESİ VAKFİYESİ

Belgede KONYA VAKIFLARI (sayfa 171-189)

ÖZET

Vakıflar, sosyal yardımlaşma ve dayanışma-dan din hizmetlerine, eğitim öğretimden sağlığa, şehircilikten ekonomiye, kültürden sanata varın-caya kadar pek çok farklı alanda topluma hizmet sunmuş kurumlardır. Müslümanların yaşadığı he-men her devir ve coğrafyada sayısız vakıflar tesis edilmiştir. Vakfiyeler ise vakfı kuran kişi, vakfedi-len mallar, vakıftan yararlanacak kişiler veya te-sisler, vakfın amaçları, şartları, idarî esasları gibi hususlarla ilgili bilgilerin yer aldığı kadı/hâkim gö-zetiminde tanzim veya tescil edilen resmî-hukûkî birer belgedir. Bununla birlikte vakfiyelerin satır aralarında bu bilgilerin yanı sıra düzenlendiği za-man ve coğrafya ile ilgili siyasi, ictimâî, kültürel ve ekonomik birçok açıdan bilgilere de rastlamak mümkündür. Tüm bu bilgilerin ışığında, vakfiye-lerin tahlilvakfiye-lerinin yapılması hem vakıf müessesesi açısından hem de tarihi birer belge olması açısın-dan önemlidir .

Türkiye Selçuklu Dönemi, vakıf müessesi-nin yoğun olarak hayat bulduğu bir dönem olsa da istilalar, karışıklıklar, savaşlar, doğal afetler

vb. nedenlerden dolayı bu döneme ait vakfiyele-rin çoğu günümüze ulaşamamış, ulaşanların da birkaç istisna dışında hemen hepsi daha sonraki dönemlerde istinsah edilmiş nüshalardır. Ana-dolu Selçuklu Devleti’ne başkentlik yapması hasebiyle de Konya şehrine ait vakfiyelerin de-ğerlendirilmesinin de hem Türkiye Selçuklu hem de Konya tarihi, kültürü, mimarisi, şehirciliği vb.

açılardan ayrı bir önemi vardır. Bu nedenle bu ça-lışmamızda Konya’da Türkiye Selçuklu Dönemi-ne ait “Hızır İlyas(lık) Tekke/Zaviye ve Türbesi”

ile bu esere ait vakfın 4 nüsha/kopya vakfiyesini inceleyeceğiz. Dördü de “Hicri 646 senesi Cema-ziye’l-Âhir ayının ortaları”na tarihlenen nüsha-larının ikisi Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’n-de biri Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivi’nArşivi’n-de bir diğeri de Koyunoğlu Müzesi’nde bulunmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Vakıf, Vakfiye, Türkiye Selçuklu Mimarisi, Konya, Hızır İlyas, Zaviye/

Tekke.

EXAMİNATİON of the WAQFİYYE (CERTİFİCATİON of FOUNDATION) of THE KONYA HIZIR İLYAS(LIK) ARCHİTECTURAL WORK of the TURKEY SELJUK PERIOD ABSTRACT

Foundations (Waqfs) are institutions that have served to society in a variety of areas from social assistance and solidarity to religious services, from education to health, from town planning to economy, from culture to art. A great number of Waqfs (foundations) have been established in almost every period and geography where Muslims have been living. Waqfiyye (certificate of foundationa), on the other hand, are official documents issued or registered under the supervision of a judge. These documents include informations about the person establishing the foundation (waqf), the properties endowed, the

people or facilities that would benefit from the foundation (waqf), and the purposes, conditions, and administrative principles of the foundation (waqf). In addition, it is likely to find many political, financial, cultural and economic data regarding the time and geography of endowments. In the light of all this informations, the analysis of the waqfiyyes (certifications of foundation) is important both for the foundation (waqf) establishment and for being a historical document .

Although the Turkey Seljuk era was a period in which the foundation (waqf) establishment came to life intensely, most of the waqfiyyes (certification of foundation) in this period have not survived because of the reasons such as invasions, conflicts, wars and natural disasters.

Almost all of the ones which have survived, with a few exceptions, were copied in later periods. Due to the fact that it was the capital of the Anatolian Seljuk Empire, the evaluation of the waqfiyyews (certifications of foundation) belonging to the city of Konya has a distinct importance in terms of the history, culture, architecture and town planning of Anatolian Seljuk and Konya. For this reason, we will examine the “Hızır İlyas Tekke/Zaviye and Tomb” belonging to the Anatolian Seljuk era in Konya and four copies of the waqf (foundation) belonging to this work in this study. All four copies are dated back to

“the middle of the month of Cemaziye’l-Ahhir in 646 Hijri” and two of four are in the Directorate General of Foundations Archives, one in the Presidency of the Republic of Turkey Directorata of State Archives and the other in the Koyunoğlu Museum .

Key Words: Waqf (Foundation), Waqfiyye (Certification of Foundation), Turkey Seljuk, Architecture, Konya, Hızır İlyas, Zaviye/Tekke.

GİRİŞ:

Vakıfların kuruluş senedi olan vakfiyeler (va-kıfnâmeler) bir yandan, kadı (hâkim) veya diğer devlet görevlileri tarafından tasdik edilip kayıt altına alınan hukuki-resmi birer belge olması yö-nüyle devlet tarafından; bir yandan da vakıf yapan kişinin, vakfa zarar verecek olanlara yönelik kul-landığı beddua ifadelerinin etkisiyle tüm cemiyete dînî ve vicdânî sorumluluk atfetmesi yönüyle top-lum tarafından titizlikle korunmaya çalışılmıştır.

Bazı farklılıklar olmakla birlikte genel hatlarıyla vakfiyelerde vakfı kuran (vâkıf), vakfedilecek mal (mevkuf), vakıftan yararlanacaklar (mevkufun aleyh), vakfın amaçları, şartları, idarî esasları gibi hususlarla ilgili bilgiler yer alır. Bu bilgilerin yanı sıra içerisinde şahıs, şehir ve yer isimleri, makam, mevki, meslek ve görev adları, unvanlar, mimari yapılar ve benzeri birçok bilgi bulunur. Tüm bu bil-gilerin ışığında, vakfiyelerin tahlillerinin yapılması hem vakıf müessesesi açısından hem de içtimaî, iktisadî, kültürel ve sanatsal açılardan geçmişten günümüze ışık tutacak ilmî verilerin elde edilme-sine vesile olurlar .

Dünyanın farklı coğrafyalarında kurulan he-men hehe-men her Müslüman devlet, beylik veya emirlik yaşadıkları coğrafyalarda sayısız vakıflar kurmuşlardır. Anadolu Selçuklu Devleti ve Ana-dolu’da kurulan diğer Türkmen Beylikleri de va-kıf müessesesini Büyük Selçuklu Devleti’ndeki kurallara göre devam ettirip Anadolu’ya yerleştir-mişlerdir1. Gelirlerinin de artmasıyla çok sayıda vakıf kurmuşlar ve özellikle XIII. yüzyıl büyük ve zengin vakıfların kurulduğu bir dönem olmuş-tur2. Bu vakıflar aracılığıyla çeşitli yapı ve yapı toplulukları inşa ederek bunların mütemadiyen devamlılığını sağlamak için vakıf mülk ve

arazi-1 Gönül Cantay, “Türklerde Vakıf ve Vakfiyeler”, Vakıf Haftası Dergisi, S.11, Ankara 1994, s.149.

2 İsmet Kayaoğlu, “Selçuklu Vakıfları’na Genel Bir Bakış”, Vakıf Haftası Dergisi, S.2, Ankara 1985, s.22.

leri tahsis etmişlerdir3. Bu dönemde vakıflar, vâ-kıfların (vakıf sahiplerinin) şartlarına göre, müte-velliler tarafından idare edilmiş, vakıfların tasdik ve murakabesine ait muameleler kadılık teşkilâtı tarafından yürütülmüştür4. Anadolu Selçuklu dö-neminde kurulan vakıf sayısını tam olarak bilmek zor olsa da tarihi belge, bilgi ve kaynaklar çer-çevesinde çok sayıda vakfın kurulmuş olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bu dönemde ku-rulmuş olan vakıflardan kaç tanesinin vakfiyesi-nin günümüze ulaştığı ile ilgili farklı araştırmacı-lar tarafından farklı rakamaraştırmacı-lar verilmekle birlikte günümüze ulaşan belge sayısı oldukça azdır5 . Yurt içindeki ve dışındaki müzelerde, koleksiyonlarda veya şahısların ellerinde bulunması muhtemel belgelerin olabileceği de göz önünde bulundurul-duğunda bu verilen rakamlarda da farklılık olaca-ğı aşikardır.

Türkiye Selçuklu devrine ait vakfiyelerin ta-mamının bir bütün halinde okunup değerlendiril-mesi elzem bir konudur. Çünkü bu vakfiyelerin tümü taranıp incelenmeden Türkiye Selçuklula-rı’nın siyasi, sosyal, ekonomik, kültürel ve mima-ri tamima-rihi tam olarak değerlendimima-rilemez. Bu henüz yapılmamıştır ancak bazı ilim adamları tarafından bazı vakfiyeler müstakil olarak değerlendirilmiştir.

Anadolu Selçuklu dönemine ait Etnografya Mü-zesi ve İstanbul Türk İslâm Eserleri MüMü-zesi’nde orijinal vakfiyeler bulunmakla birlikte çoğunluğu Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’nde defterlere geçirilmiş kopya nüshalardır. Tabiî bunların oriji-nallerinden mi, yoksa ikinci elden belgelerden mi istinsah edildiklerini bilmek güçtür. Osmanlıca ve Farsça olan birkaç istisna dışında hepsi Arapça ile

3 Cantay, agm., s.149.

4 Cantay, agm., s.149.

5 Türkiye Selçuklu dönemi vakfiyelerinin sayısı ile ilgili genel bir değerlendirme için bk.: Hasan Yüksel, “Anadolu Selçukluları’nda Vakıflar”, Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi Uygarlığı I (Sosyal ve Siyasal Hayat), Editör: Ahmet Yaşar Ocak, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayını, Ankara 2006, s.309-310.

yazılmış olan belgelerin bazılarında yıpranmadan bazılarında da iyi bir şekilde istinsah ve kopya edilmemekten kaynaklı okuma ve değerlendirme problemleri ortaya çıkmaktadır

Yukarıda Anadolu Selçuklu döneminde kuru-lan vakıfların adedi, bu vakıfların günümüze ulaşan vakfiyelerinin orijinalliği ve sayısı gibi konularda yaptığımız çıkarımı Konya şehrine ait Anadolu Selçuklu vakıf ve vakfiyeleri için de yapmak müm-kündür. Bununla birlikte Anadolu Selçuklu döne-minde Konya’da kurulmuş vakıflardan 9 tanesinin vakfiyesinin Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’nde bulunduğunu söyleyebiliriz. Bunlar da: Sahip Ata Fahreddin Ali b. Hüseyin b. Ebu Bekr-i Konevi (İnce Minareli Medrese), Kadı İzzedddin (Camii, Mâristân-ı Atik), Cemaleddin b. İshak (Akıncı-A-kıncı Sultan-Arslan Taşı Mescidi), Devlet Hatun (Hatuniye Camii ve Kadın Hanı (Seyrekviran Ri-batı), Şemseddin Altun Apa (İplikçi Medresesi ve Hanı), Fatma Hatun bnt. Keykavus (Ferhuniye, Süt Tekkesi Mescidi ve Türbesi - Keykavus Kızı Türbesi), Karatay b. Abdullah (Karatay Medrese-si), Süleyman b. Karaman (Hatunsaray İlyas Baba Tekkesi) ve Kemaleddin Oğulbey (Ağlabek) (Hızır İlyas-Ayabakan Zaviyesi ve Türbesi) Vakıflarına ait vakfiyelerdir.

Konya’nın siyasi, ekonomik, ictimâî ve kültü-rel tarihinin aydınlatılması açısından değerli birer vesika olan bu belgeler farklı araştırmacılar tara-fından incelenip ilim dünyasına kazandırılmış an-cak bütünsel ve sondajlama olarak daha derinlikli incelemeler yapıldıkça bu belgeler yeni ilmî verile-re kapı aralayacaktır. Biz de bu çalışmamızda Hızır İlyas Zaviyesi (Tekkesi) ve Türbesi ile Kemaled-din Oğulbey (Ağlabek) tarafından tesis edilen Hı-zır İlyas(lık) Vakfı’nın vakfiyesini inceleyeceğiz.

Ancak hem “Hızır İlyas Vakfı” şeklinde isimlendi-rilmesinden hem de bu vakfa matuf mimari eserin

“Hızır İlyas Zaviyesi ve Türbesi” şeklinde isimlen-dirilmesinden dolayı vakfiyeyi değerlendirmeden

önce “Hızır - İlyas” kavramının Müslüman-Türk kültüründeki yeri ile ilgili bazı bilgiler vermek ye-rinde olacaktır.

Kur’an-ı Kerim Kehf Sûresi’nde yer alan kıs-sada6 üç kişiden bahsedilmektedir. Bu üç kişiden ilki adı kıssada zikredilen Hz. Mûsâ, ikincisi adı zikredilmeyen “genç adam”, üçüncüsü de yine ismi zikredilmeyen ve ilâhî rahmet ve ilme mazhar olmuş “Allah’ın kulu” denilen kişidir. Müfessirler, ilâhî rahmet ve ilme mazhar olmuş “Allah’ın kulu”

denilen kişinin Hızır olduğunu kabul ederler. An-cak Hızır’ın velî mi, melek mi veya peygamber mi olduğu konusunda görüş ayrılıkları vardır7. Ayrıca Hızır konusu başta Buhârî ve Müslim olmak üze-re hadis kitaplarında da geçmekte olup bunlardaki bilgilerin bazıları Kehf Sûresi’ndeki bilgilerin tek-rarı, bazıları da diğer başka bilgilerdir.8 İlyas ise iki defa “İlyas”9 ve bir defa da “İlyâsîn”10 şeklinde Kur’ân-ı Kerîm’de geçmekte olup hakkında fazla bilgi bulunmazken Kur’an ve hadis dışındaki bil-giler de çoğunlukla Yahudi (İsrailiyyat) kaynaklı rivayetlerdir .11 .

Kur’ân-ı Kerîm’de ve sahih hadislerde Hı-zır ile İlyâs’ın aynı şahsiyet olabileceğine dair bir işaret bulunmamasına rağmen ikisinin kardeş veya aynı kişi olduğu ile ilgili rivayetler vardır.

Fakat temel İslâmî kaynaklarda Hızır ve İlyâs iki ayrı şahsiyet olarak kabul edilir. Hızır’ın lakap, İl-yâs’ın da isim olabileceğini düşünenler12 olduğu gibi Hızır ve İlyâs’ı sembolik bir şekilde

yorum-6 Kehf Suresi 18/60-82.

7 Süleyman Uludağ, “Hızır”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1998, C.17, s.410.

8 İlyas Çelebi “Hızır”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1998, C.17, s.406.

9 En‘âm Suresi 6/85; Sâffât Suresi 37/123.

10 Sâffât Suresi 37/130.

11 Ömer Faruk Harman, “İlyas”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul 2000, C.22, s.161.

12 Harman, agm., s.162.

layıp, Hızır’ın madde âlemine, İlyâs’ın mânevî âleme yönelik kuvvetleri bünyesinde barındırdı-ğına ve Hızır’ın denizde, İlyâs’ın karada bulunan kişilerin imdadına yetiştiği ile ilgili düşünceler de vardır13 .

Halk arasında Hızır ile İlyâs’ın her sene bir defa mayıs ayının altıncı gününde buluştuğuna inanıldığı için bugün Hızır’ı görmek için genellikle bir yerde toplanılır. Hızır’ın görüldüğüne inanılan yerlere de “Hıdırlık” adı verilir. İslâm âleminde ve Anadolu’da da “hıdırlık” ve Hızır adı verilen pek çok cami, tekke, ziyaret yeri, türbe, mezarlık, dağ, mesire yeri, akarsu ve köy vardır. “Makam” adı da verilen bu kutsal yerlerin Hızır veya Hızır-İlyâs’la bağlantılı olarak Kur’ân-ı Kerîm’deki kıssanın cereyan ettiği, Hızır’ın âb-ı hayât içtiği, muhtelif kişilere göründüğü, onlarla konuştuğu mekânlar veya İlyâs’la buluştuğu mevkiler olduğuna inanı-lır. Buralar saygı ile ve çeşitli usullerle, kurbanlar kesilerek, dualar okunarak ziyaret edilen, dilekler-de bulunulan yerlerdir. Ayrıca Hızır’ın uğradığına inanılan bazı şehir, kale ve cami kapılarına da “Hı-zır kapısı” denilir.14

Bir de Hızır ve İlyâs isimlerinin halk ağzın-da aldığı şekliyle “hıdrellez” denilen bir bayram vardır. Bu bayramın kökü İslâm öncesi eski Tür-kistan, Orta Doğu ve Anadolu yaz bayramlarına dayanmakta olup Hızır yahut Hızır ve İlyâs kav-ramları etrafında dinî bir muhtevaya bürünmüş, 6 Mayıs (eski Jülyen takvimine göre 23 Nisan) günü kutlanmaktadır. Ancak Hızır–İlyas beraber-liğinde İlyas’ın şahsiyeti yaşatılmasına rağmen uygulamada tamamıyla silinerek Hızır motifi öne çıkarılmıştır. Hıdırellez, İslâm dünyasının her tarafında kutlanmadığı gibi kutlandığı yer-lerde de ismi, tarihi ve yapılan merasimler aynı değildir. Bu bayram, merkezini özellikle Anadolu

13 Uludağ, agm., s.411.

14 Uludağ, agm., s.411.

ve Balkanlar’ın, Kırım, Irak ve Suriye’nin teşkil ettiği Batı Türkleri arasında yaygındır. Özellikle 6 Mayıs’ta kutlanması iklim ve tabiat şartlarıyla bağlantılı olup Hicri Takvim’le alakası yoktur ve kışın sona erip yazın başladığı gün olarak kutlan-maktadır.15

Öte yandan “Hıdırellez” ve “Hıdırlık” kültü-rünün oluşmasında genişleyen İslâm coğrafyasın-daki yerli kültürlerden meselâ Yahudilikteki Eli-jah (İlya) ve Hristiyanlıktaki Saint George (Aziz Yorgi) inançlarının etkili olduğu da söylenmekte-dir16. Doğu Hristiyanlığında çok önemli bir yeri olan Aziz Yorgi kültü zaman içinde Hızır-İlyâs kültü ile birleşerek özdeşleşmiş ve bu suretle 6 Mayıs tarihi Orta Doğu ve Balkanlar’da Hristi-yan-Müslüman kültür etkileşimi sonucunda kut-lanmaya başlanmıştır. Hatta Müslümanlarca Hızır ve Hristiyanlarca Aziz Yorgi adına kutlanmasına rağmen bu bayramın İslam’la veya Hristiyanlık-la aHristiyanlık-lakası olmayıp kökünün İslâm ve Hristiyanlık öncesi İlkçağ Anadolu, Mezopotamya ve Türkis-tan kültürlerinde aranması gerektiği de dile geti-rilmiştir17 .

Hızır İlyas(lık) Zaviyesi ve Türbesi Vakfiyesinin Değerlendirilmesi

Ulaşabildiğimiz kadarıyla Hızır-İlyas Vak-fı’na ait dört adet vakfiye belgesi bulunmaktadır:

Dört nüshanın içerdiği bilgiler açısından genel hatlarıyla hiçbir farklılığı yoktur. Sadece istinsah eden katiplerin sehven veya iyi okuyamamaları nedeniyle yazım farklılıkları görülmektedir. Ayrıca dört belgede de tarih “hicri 646 senesinin cemâzi-ye’l-âhir ayının evâsıtında (ayın 11 ile 20’si ara-sında)” şeklinde kaydedilmiş olup miladi olarak 30 Eylül-10 Ekim 1248 tarihine tekabül etmektedir.

15 Ahmet Yaşar Ocak, “Hıdırellez”, TDV İslam Ansiklopedisi, İs-tanbul 1998, C.17, s.313-315.

16 Çelebi, agm., s.48.

17 Ocak, agm., s.314.

Birincisi nüsha, Koyunoğlu Müzesi’nde Yaz-malar Kataloğu 15200/1 numarası ile kayıtlıdır18 . Bu nüsha silindir bir kutu içerisinde rulo halin-de muhafaza edilen 235 cm uzunluğunda 23 cm genişliğinde şahitler kısmı hariç 73 satırlık bir nüshadır şeklen orijinal olduğu intibâı verse de incelendiğinde çok eski olduğu ama orijinal olma-dığı anlaşılmaktadır19. Kuvvetle muhtemel ikinci, üçüncü ve dördüncü nüshalar bu nüshadan istinsah edilmiştir. Ayrıca İ. Hakkı Konyalı’nın Konya Va-kıflar Müdürlüğü’nde rulo halinde20 olduğundan bahsettiği nüshanın bu olduğu ve daha sonra mü-zeye intikal ettiği anlaşılmaktadır. Belgenin so-nunda Şemseddin Mahmud b. Mahmud el-Konevî, Ahmed b. Muhammed el-Mardinî, Osman b. Hü-seyin b. Osman el-Konevî, Muhammed b. Muham-med b. MuhamMuham-med el-Konevî, Ağlebek (Oğulbey) Mahmud21, Muhammed b. ………….22, Ahmed b. Yahya b. Mahmuud b. el-Attâr, İbrahim b. Ebi Bekr Muhammed23, Şeyh Ahmed b. Şeyh Hasan b.

( ) el-Konevî24, Devletşah b. ………… Polat es-Sultânî, İ’mad b. Abduallah es-es-Sultânî, Yusuf b. İs-mâî’l Yusuf el-Attâr25 isimli şahitler

kaydedilmiş-18 Bu nüsha bundan sonra “birinci nüsha” şeklinde ifade edilecektir.

19 Alaattin Aköz, “Türk dünyasının ortak değeri olarak Hızırilyas ve 1248 (h. 646) tarihli bir Hızır İlyas vakfiyesi”, CIÉPO Interim Symposium : The Central Asiatic Roots of Ottoman Culture Au-gust 24-29, 2009, s.533.

20 İ. Hakkı Konyalı, Konya Tarihi, Konya Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları, Konya 2007, s.602.

21 İ. Hakkı Konyalı “Ağlabek (Oğulbey) b. Mahmud”

( ) şeklinde okumuştur. (Konyalı, a.g.e., s.602.)

22 İ. Hakkı Konyalı “Muahmmed b. Siraceddin”

( ) şeklinde okumuştur. (Konyalı, age., s.602.)

23 İ. Hakkı Konyalı “İbrahim b. Ebi Bekr b. Muhammed”

( ) şeklinde okumuştur. (Konyalı,

age., s.602.)

24 İ. Hakkı Konyalı “Şeyh Ahmed b. Şeyh Hasan el-Konevî”

( ) şeklinde okumuştur. (Konyalı,

age., s.602.)

25 İ. Hakkı Konyalı “Yusuf b. İsmâî’l el-Att’arî”

( ) şeklinde okumuştur. (Konyalı, age., s.602.)

tir. Belgenin son kısmından şahitlerin isimlerine geçmeden yazı karakterinden belgeyi yazan kâti-bin yazdığı anlaşılan “belirtilen tarih doğrudur”

şeklinde bir ibare vardır. (Resim 1,2)

İkincisi nüsha, Vakıflar Genel Müdürlüğü Ar-şivi’nde bulunmakta olup 2176 numaralı defterin 224’üncü sayfasında 518 sıra numarası ile kayıt-lıdır26. Bu nüshanın baş tarafında Osmanlı Türk-çesi ile “Hızır İlyas Vakfiyesi Suretidir” şeklinde bir not düşülmüştür. Bu nüshanın İ. Hakkı Konya-lı’nın “Konya Vakıflar Müdürlüğü arşivinde 5 nu-maralı defterin 22. yaprağında bir nüshası daha vardır.” dediği belge olduğu anlaşılmaktadır ki belgenin sol üst tarafındaki sayfa numarasının 22 olması ve Anadolu’daki vakfiyelerin Ankara’daki Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’ne toplandıktan sonra yeniden tasnif edilip farklı kayıt numarala-rı verilmiş olma olasılığı bunu desteklemektedir.

Bu nüsha 39 satırlık bir belge olup asıl nüshaya tam olarak vakıf olunmadan çalakalem hata kimi yerlerinde de hatalar yapılarak istinsah edilmiş ol-duğu anlaşılmaktadır. Sonunda da Ahmed b. Mu-hammed, Muhammed b. Muhammed ve ……….

b. ……….. el-Konevî isimli üç şahidin ismi yazıl-mıştır. (Resim 3)

Üçüncü nüsha, yine Vakıflar Genel Müdürlü-ğü Arşivi’nde 601 numaralı defterin 193’üncü say-fasında 254 sıra numarası ile kayıtlıdır27. Bu nüsha-nın baş tarafında Osmanlı Türkçesi le “Mahkeme-i Evkaf’ın 10 Zilka’de 1321 tarihli i’lâmı üzerine 2 Safer (1)323 tarihinde sudur eden irâde-i a’liyye mûcibince kaydolunmuştur.” yazmaktadır ki Evkaf Mahkemesi’nin 8 Ocak 1904 tarihli hükmünce 8 Nisan 1905 tarihli padişah fermanınca kaydedilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Bu notun altında da kısaca

“Benim huzurumda/nezdimde sabit oldu ve geçer-liğine hükmettim. Ben Muhammed b. Muhammed

26 Bu nüsha bundan sonra “ikinci nüsha” şeklinde ifade edilecektir.

27 Bu nüsha bundan sonra “üçüncü nüsha” şeklinde ifade edilecek-tir .

b. Muhammed Hocendi” şeklinde bir not var ki bu kişinin kadı/hâkim olduğu ve onun tarafından tes-cil edildiği anlaşılmaktadır. Bu nüsha 31 satırlık ve özensiz bir şekilde istinsah edilmişti. (Resim 4)

Dördüncü nüsha, Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı’nda BOA EV.VKF. (Vakfiyeler Evrakı) Dosya/Gömlek No: 14/46 şeklinde kayıtlı bir nüshadır28. Bu nüshanın kayıt tarihi Hicri 01.01.901 olarak ifade edilmiştir. Nüsha 32 satırdan oluşmakta olup diğerlerine göre nispeten daha itinalı yazılmış-tır. Belgenin sonunda Ahmed b. Muhammed, Mu-hammed b. MuMu-hammed, Hasan b. Osman el-Konevi isimli üç şahidin ismi kaydedilmiştir. Şahitlerin isim-lerinden sonra kırmızı mürekkeple de “Berât-ı dera-liye irsal olunmuştur” (?) notu bulunmaktadır.

Vakfın kurucusunun ismi birinci nüshada ve dördüncü Kemaleddin Ağlabek (Oğulbey) (

) şeklinde geçmektedir. Ancak diğer iki nüshada ğayın ( ) harfi noktasız yani ( ) şeklinde yazılmıştır.

Ancak maruf ( ) yani bilinen ismi ile ilgili iba-relerde çok daha farklı yazımlar söz konusudur. Sıra-sıyla birinci nüshada (

) ikinci nüshada: (

) üçüncü nüshada ise harflerin tamamı noktasız ve farklı okumalara açık olmakla birlikte: (

) şeklinde ve dördün-cü nüshada da (

) şeklinde yazılmıştır. Bunların istinsah hatası olma ihtimali aşikar olmakla birlikte dördüncü hariç ilk üç nüshayı da gören İ. Hakkı Konyalı, bu kıs-mı “Sungur b. Tuğrulşah b. Mezid” (

)29 şeklinde, Alaattin Aköz de

“Kuşaksız olarak bilinen Kemaleddin Oğulbek b.

Tuğrulşah b. Ferid” şeklinde okumuştur. Vâkıfın vakfiyedeki sıfatlarından Emir olduğu anlaşılmakla birlikte tarihi kaynaklarda kendisi hakkında malu-mat olmadıkça kesin bir şey söylemek zor olacaktır.

28 Bu nüsha bundan sonra “dördüncü nüsha” şeklinde ifade edile-cektir.

29 Konyalı, age., s.602.

Zaviyenin ismini vakfiyedeki “Hızır İlyas Zaviyesi diye isimlendirilen” ibaresinden anlıyo-ruz. Yerinin ise “Konya’ya bakan, adı geçen

Zaviyenin ismini vakfiyedeki “Hızır İlyas Zaviyesi diye isimlendirilen” ibaresinden anlıyo-ruz. Yerinin ise “Konya’ya bakan, adı geçen

Belgede KONYA VAKIFLARI (sayfa 171-189)