• Sonuç bulunamadı

1.3. II. Meşrutiyet’in İlanı ve 1909 Kanuni Esasi Değişiklikleri

1.3.1. Kanun-ı Esasi Değişiklikleri

1876 Kanuni Esasi’nin ilanı ile açılan meclisin kısa sürede kapatılması, II. Meşrutiyeti ilan ettirenlerin Sultan Abdülhamid’e güvenmemeleri gibi durumlar Meşrutiyetçileri önlem almaya itmiş, daha Sultan Abdülhamid’in hal edilmesinden evvel, Meşrutiyetçiler 11 Ocak 1909’da Anayasa düzenlemeleri için ilk girişimde

107 Bayur, C.I, K.II, s.212.

35

bulunmuştur. Meclis-i Mebusan’ın 4 Şubat 1909 tarihli toplantısında da Kanun-ı Esasi’de değişiklik yapılması için toplam 30 kişiden oluşan bir kurul oluşturulmuştur109. Ancak 31 Mart Vakıası yapılan çalışmalara ara verilmesine sebep olduğu gibi, vakıanın kendisi anayasada yapılmak istenen değişikliğin ne denli gerekli olduğunun sağlaması gibi olmuş, olaylar yatıştıktan hemen sonra kurul hızlı biçimde çalışmaya devam etmiştir. Kurulun yapmış olduğu çalışmalarla 8 Ağustos 1909’da bir yasa çıkarılarak 1876 anayasasının 21 maddesi değiştirilmiş, bir maddesi kaldırılmış, yasaya 3 tane de yeni madde ilave edilmiştir. Yeni bir anayasa yapılıyor olmasa da yapılan değişikliklerin oldukça önemli değişiklikler olması “1909 Anayasası” söyleminin oluşmasına neden olmuştur. 1909 Anayasası öncekilerden farklı olarak iki yanlı bir anayasa olmuştur. Değişikliği millet temsilcileri yapmış, padişah da kabul edip onaylamıştır110. Değişikliğin kendisinde de padişah değil millet hâkimiyeti (parlamento hakimiyeti) esası ön planda olmuştur111. Bu değişiklikler için diğer meşruti devletlerde olduğu gibi yasama, yürütme ve yargının ayrı birer kuvvet olması, bu kuvvetler arasında denge oluşmasının önemi, mebusların kanun teklif etme haklarının olma gerekliliği, meclis kanun yapamadığı zaman kuvvetler arasındaki dengenin bozulduğu, hükümetin meclise karşı sorumlu olması, yargının bağımsızlığı gibi konular ele alınarak bu doğrultuda düzenlemeler yapılmıştır112.

3, 7, 27, 77 ve 113. maddelerde yapılan değişiklikler padişahın gücünü ve yetkilerini sonlandırırken, 29, 30, 35, 38, 44, 53 ve 54. maddeler Babıâli’yi Meclis-i Mebusan’ın karşısında güçsüz hale getirmiştir. 1876 Anayasa’sının 3. maddesi tekrar ele alınarak Osmanlı hanedanına tanınan kayıtsız şartsız hâkimiyet hakkı değiştirilerek padişah ancak Meclis önünde şeriat ve anayasayı tanıyıp, ülkesine ve milletine sadık kalacağına dair yemin ettiği sürece kendisine egemenlik tanınacaktır formuna getirilmiştir. Padişaha 7. madde ile verilen nazırları aday gösterme ya da azl etme yetkisi kaldırılmış, yüksek makamlara aday gösterme yetkisi devam etmekle birlikte, bunları özel yasalar çerçevesinde yapma koşulu oluşmuştur. Bunun dışında padişahın yetkilerine

109 Meclis-i Mebusan Zabıt Ceridesi, D.I, C.I,İ.S.I, 22 Kanun-i Sani 1324, s.488.

110 Tanör, s.192.

111 Tanin Gazetesi, 6 Şubat 1909.

36

dokunulmamış, fakat eskiden tamamen padişaha ait olan devlet adına anlaşma yapma maddesi Meclisin onayını almak koşuluna bağlanmıştır113.

Padişahın yetkisinde olan, nazırların atanması yetkisi elinden alınmasına karşın şeyhülislam ve sadrazamı seçme hakkına dokunulmamış. Nazırları seçme görevi ise sadrazama verilmiş ancak yapılan atamaların padişah tarafından onaylanması şartı koyulmuştur. Padişah, sadrazam ve şeyhülislam atama hakkına sahip olsa da 30. madde ile Meclis-i Vükela, Meclis-i Mebusan’a sorumlu olduğundan padişahın, istediği kişiyi sadrazam seçme olanağı yoktur, meclisten güvenoyu alabilecek birini seçmesi gerekmektedir114. Mebusan Meclisi’nin başkan ve iki başkan vekili de artık padişah tarafından seçilmeyecektir. En önemlisi ise padişaha sürgün hakkını tanıyan 113. madde, tamamen değiştirilmiş115 maddenin sonundaki “Hükümetin emniyetini ihlal

ettikleri idare-i zabıtanın tahkikat-ı mevsukası üzerine sabit olanları memalik-i mahrusa-i şahaneden ihraç ve teb’id etmek münhasıran zat-ı haziret-i padişahînin yed-i iktidarındadır”116 söylemi çıkarılarak madde;

“Mülkün bir cihetinde ihtilal zuhur edeceğini müeyyit asar ve emaarat görüldüğü halde hükümet-i seniyenin o mahalle mahsus olmak üzere muvakkaten idare-i örfiye ilanına hakkı vardır. İdare-i örfiye kavanin ve nizamat-ı mülkiyenin muvakkaten tatilinden ibaret olup idare-i örfiye tahtında bulunan mahallin suret-i idaresi nizam-ı mahsus ile tayin olunacaktır.”117 Şeklinde bırakılmıştır.

Anayasa maddelerinde yapılan değişikliklerle padişah evet yine vardı, ama artık mutlak güç değildi. Sahip olduğu bazı haklar saklı tutulmuş olsa da, yapılan diğer değişikliklerle bunları doğrudan kullanamaz hale getirilmişti. Padişah “sorumsuz” gibi görünse de artık bakanlar kurulu ona karşı değil, Mebusan Meclisi’ne sorumluydu. Padişah kendine verilmiş tüm yetkileri bu düzenlemede ancak sadrazam ve ilgili bakanın girişimi ve imzasıyla kullanabilecekti. Bakanlar kurulunun bir konuyu görüşmek için padişahtan izin alması gerekliliği maddesi de kaldırılmıştı. Tüm bunlarla

113 Feroz Ahmad, İttihat ve Terakki (1908-1914), Çev: Nuran Yavuz (çev.). 8. Baskı, İstanbul: Kaynak Yayınları, 2010, s.82.

114 Tanör, s.193.

115 Ahmad, İttihat ve Terakki, s.82-83.

116 I. Tertip Düstur, IV. Cilt, s. 19.

37

padişahta olan yürütme yetkisi ondan alınıp bakanlar kuruluna geçirilmiş118 böylece padişahın görevi kabine ya da meclis tarafından alınmış kararları onaylamaktan ibaret hale gelmiştir.

Bazı maddelerde değişiklik yapılarak Babıâli’nin Meclis-i Mebusan karşısındaki gücü de kırılmıştır. 29. madde değişikliği ile sadrazama tanınan karar verme yetkisi kısıtlanmış, nazırlar da Mebusan Meclisi’ne karşı sorumlu tutulmuştur. Bakanlar, hükümetin politikasından kabine olarak kendi bakanlıklarından ise bireysel olarak sorumlu tutulacaktır. Kabine ile meclisin anlaşmazlığında kabine, ya meclisin çoğunluğunun kararını kabul edecek ya da istifa edecektir. Kabine istifa edip kurulan yeni kabine bir öncekinin tavrını benimser, meclis de bu kabineye güvenoyu vermez ise, padişah Meclis-i Mebusan’ı dağıtıp, anayasaya uygun biçimde tekrar seçimlere gidilmesini söyleyecekti. Yeni kurulan Mebusan Meclisi, kendinden evvelki meclisin aldığı kararda ısrarcı olursa, kabinenin çoğunluğunun kararına uymak zorundaydı. Yani son söz meclise ait olacaktı. Meclis, çoğunluğun oyunu topladığı sürece istediği vakit istediği bakan hakkında, konu her ne olursa olsun, gensoru verebilecek, bakan bu gensoru neticesinde güvenoyu alamaz ise bakanlığı düşecekti. Hakkında gensoru verilen ve güvenoyu alamayan sadrazam ise kabinesi ile birlikte düşecekti. Eski kanunda yasa önergeleri kabine tarafından hazırlandığı için hepsi meclisten geçerken şimdi 53. madde ile bu da değişmiş, artık yasa önergeleri her iki meclisten de gelebilecek ve yasama kabinenin müdahalesi olmadan tamamlanabilecekti. Fakat önergenin yasa haline gelebilmesi için padişahın onayı şarttı. Yapılan değişikliklerle yasama organı güçlendirilmiş, yürütme üzerindeki güç hafifletilmiştir119.

Kişi hak ve özgürlükleri konusunda 1876 Kanun-ı Esasi’si kişi özgürlüklerini yasadışı cezalandırmalar karşısında korurken, 1909 değişikliğiyle hem cezalandırmalar hem de tutuklanma açısından yasaya uygunluk koşulu getirilmiştir (10. madde). Padişah kısıtlamasını yazarken bahsettiğimiz üzere padişaha sürgün hakkı veren 113. madde ortadan kalkmış, madde 12 ile basının ön denetime tabi tutulamayacağı, (madde 119) postahanelere verilen evrak ve mektupların yargıç ya da mahkeme kararı olmadan açılamayacağı kararları gelmiştir. Ayrıca 120. madde ile dernek kurma hakkı da getirilmiştir. Tüm bunlara bakıldığında 1909 düzenlemelerinin, Türkiye’de gerçek

118 Tanör, s.193.

38

manada bir parlamenter monarşi kurduğunu, kişi hak ve özgürlükleri bakımından doyurucu maddeler oluşturduğunu söylemek mümkün, ancak uygulamaların aynı yönde olduğunu söylemek doğru olmaz120.

39