• Sonuç bulunamadı

Hüseyin Hilmi Paşa Hükümeti (6 Mayıs 1909 – 28 Aralık 1909 )

BÖLÜM 2. 1908 -1914 YILLARI ARASINDA MECLİS-İ VÜKELA

2.1. Divan-ı Hümayun’dan Meclis-i Vükela’ya

2.3.5. Hüseyin Hilmi Paşa Hükümeti (6 Mayıs 1909 – 28 Aralık 1909 )

Hüseyin Hilmi Paşa’nın ikinci sadaretinde şeyhülislamlığa Sahib Efendi, Harbiye Nezareti’ne Salih Paşa, Hariciye Nezareti’ne Rifat Paşa, Şura-yı Devlet Riyaseti’ne Raif Paşa, Dâhiliye Nazırlığı’na Ferid Paşa, Maliye Nezareti’ne Rifat Bey, Evkaf-ı Humayun Nezareti’ne Halil Hemade Paşa, Bahriye Nezareti’ne Arif Hikmet Paşa, Maarif Nezareti’ne Nail Bey, Ticaret ve Nafia Nezareti’ne Gabriel N. Efendi, Orman Maadin ve Ziraat Nezareti’ne Aristidi Paşa atanmıştır230. Bu kabineye ilerleyen tarihlerde Necmeddin Molla Bey, Talat Bey, Cavit Bey ve Hallaçyan Efendiler dâhil edilmiştir231. Yaklaşık 8 ay görevde kalan Hüseyin Hilmi Paşa Kabinesi döneminde, aralarındaki soğukluğa rağmen İttihat ve Terakki Cemiyeti etkili bir konuma geçmiştir. Çünkü kabineye sonradan dâhil olan İttihatçı liderlerden Talat Bey Dâhiliye Nazırı, Cavit Bey ise Maliye Nazırı olmuştur. İttihatçılara yakın bir başka isim Necmeddin Molla Bey Adliye Nazırı olurken yine İttihatçılara yakınlığı ile bilinen Rıfat Paşa232 da kabinede Hariciye Nazırı olarak yerini almıştır233. Üstelik Sultan Mehmed Reşad’ın cülusu ile İttihatçı olarak bilinen Lütfi (Simavi) Bey padişahın yanında başmabeyinci, Halit Ziya

228 Lütfi Simavi, Sultan Mehmed Reşad’ın ve Halefinin Sarayında Gördüklerim, Sevda Şakar (hzl.). İstanbul: Şehir Yayınları, 2007, s.23-24.

229 Türkgeldi, s.40-41.

230 Abdurrahman Şeref Efendi Tarihi, s.51.

231 Güneş, Türkiye’de Hükümetler, s.92.

232 Bir gün mecliste müzakere yapılırken memleketteki karışıklıklardan laf açılır, Şura-yı Devlet Reisi Raif Paşa “Bu haller hep cemiyetler arasındaki muhasemattan ileri geliyor; memlekette sükun ve asayişin temini için on sene olsun siyasi cemiyetler teşekkülüne müsaade edilmemli” der. Bunun üzerine Maliye Nazırı Rifat Bey “İttihad ve Terakki Cemiyetinin bu son zamanda memlekete ettiği hizmeti unutuyor musunuz? Ben böyle müzakereye iştirak edemem” diyerek çıkıp gider. Raif Paşa da “Maliye Nazırı ne kadar İttihadcı imiş” der. Ayrıntılı bilgi için bkz. Bayur, C.I, K.II, s.44-45.

79

(Uşaklıgil) Bey de başkâtip olarak görevlendirilmiştir234. Abdurrahman Şeref Efendi de anılarında bu duruma yer vererek “Hüseyin Hilmi Paşa’nın tercihinde cemiyetin ve

Ahmed Rıza Bey’in medhali olduğu söylenmiştir. Birkaç ay sonra Ferid Paşa ile Gabriyel Efendi istifaya mecbur edilmeleri ve Necmeddin Molla’nın Adliye Nezareti’ne getirilmesi cemiyetin bu misullu işlerde tesiri olduğunu ima eyliyor.”235 sözleri ile

İttihat ve Terakki’nin etki ve müdahalesini göstermiştir.

İlk kabinesi 31 Mart İsyanı sebebiyle son bulan Hüseyin Hilmi Paşa’nın ikinci sadareti 31 Mart Vakıası sebebiyle Hareket Ordusunun başında İstanbul’a gelen ve sıkıyönetim236 ilan eden Mahmut Şevket Paşa’nın gölgesinde geçmiş, Mahmut Şevket Paşa’dan dolayı Hüseyin Hilmi Paşa bağımsız hareket etme imkânı bulamamıştır237. 8 aylık sadareti sırasında günleri, İstanbul’da 31 Mart Vakıasından, Adana’da ise Ermeni olaylarından kalanlarla ilgilenmek, İstanbul ve vilayetlerde asayişi sağlamak, Divan-ı Harplerin kararlarını uygulamak, Bosna - Hersek ve Bulgaristan meselesini kesin şekilde çözümlemek ve son zamanlarında da umumi tensikat meselesini çözmekle geçmiştir238.

Sadareti döneminde nezaretlerde düzenlemeye de yönelen Hüseyin Hilmi Paşa, bu iş için âyandan ve mebusandan birer kişi görevlendirmiştir. Ancak resmi dairelerde bu düzenleme birçok karışıklık, haksızlık ve şikâyete sebep olmuştur. Ancak bu şikâyetlerin sebebi Hüseyin Hilmi Paşa olarak gösterilmiştir. Çünkü bu iş için görevlendirdiği iki kişi düzenleme işi ile ilgisi olmayan kişiler olup üstelik bu işi yaparken kimse ile fikir alışverişi yapmadan değişikliğe gitmişlerdir. Hüseyin Hilmi Paşa’nın bu işi âyan ve mebusandan birine havale etmesi ise sözlerinden de anlaşılacağı üzere “Düzenlemeyi icra kuvveti yapsa Meclis-i Milli azasının bin türlü itirazlarına

234 İttihat ve Terakki’ye yakın olduğu bilinen Rifat Paşa Sadrazam ve Raif Paşa ile konuşup ardından bu iki ismi göreve getirmiştir ayrıntılı bilgi için bkz. Türkgeldi, s.34-35.

235 Abdurrahman Şeref Efendi Tarihi, s.51.

236 Sıkıyönetim 25 Nisan 1909’dan 15 Temmuz 1912’ye kadar 3 yıldan biraz daha uzun sürmüştür. Önce 31 Mart’ı sebep gösteren Mahmut Şevket Paşa daha sonra ise ülkenin çeşitli yerlerinde ortaya çıkan Yemen, Suriye, Arnavutluk ayaklanmaları, Girit sorunu, Trablusgarp Savaşı gibi durumları bahane göstererek yetkisini gerek İstanbul gerek tüm Rumeli’yi kapsayacak hale getirttirerek kendisini yeni yarattığı 1.2.3. Ordular Müfettişliği Umumiliği’ne atayarak, sıkıyönetimi bu vesileyle elinde tutmuştur. Bkz. Akşin, Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, s.226-227.

237 Ahmad, İttihat ve Terakki, s.90.

80

uğrar. Binaenaleyh bu muameleyi Meclis-i Milli’ye bıraktım.”239 Meclis-i Milli

azasından itiraz duymamak için olmuştur240.

İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin, II. Meşrutiyet’in ilanından itibaren iktidarı ele almak yerine kurulan hükümetlere dışarıdan müdahalede bulunması her kesim tarafından sorumsuzluk olarak nitelendirilmelerine sebep olmuştur. Cemiyet bu haklı eleştiri karşısında, siyasi tecrübesizliklerini yok etmek için İngiltere’de uygulanan bir yöntem olan “siyasi müsteşarlık” usulünü denemek istemiştir. Eğer siyasi müsteşarlık formülü kabul ettirebilirse Vükela Meclisi’ne katılmak için gerekli tecrübeyi elde edebilecekleri gibi hükümeti denetleme işini de yakından ve resmi yolla yapmış olacaklardı. Bu yüzden Talat ve Cavit Beyler Hüseyin Hilmi Paşa hükümetinin kurulduğu gün gidip bu tasarılarını Mahmut Şevket Paşa’ya ve Hüseyin Hilmi Paşa’ya açmış ama ikisinden de destek alamamıştır. Yalnız ikisi değil Dâhiliye Nazırı Ferit Paşa ve kurulan yeni kabine de bu fikre karşı çıkmıştır241. Bu görüş ayrılığı İttihat ve Terakki’nin daha kabinenin ilk günlerinde Hüseyin Hilmi Paşa ile arasının soğumasına sebep olmuştur. Bu yüzden kabine kurulduktan sonra kendi adamları olan Cavit Bey’i Rifat Bey’in yerine Maliye Nazırı, Talat Bey’i ise Dâhiliye Nazırı Ferit Bey’in (İttihat ve Terakki tarafından yapılan baskı sonucu istifa etmiştir) yerine Dâhiliye Nazırı olarak kabineye sokmuşlardı. İttihat ve Terakki ve Hüseyin Hilmi Paşa arasındaki gerilimin bir önemli sebebi de Bulgaristan ile yapılmak istenilen ittifak tasarısıdır, İttihat ve Terakki Bulgaristan ile yapılacak ittifak tasarısını engellemiştir242.

Hüseyin Hilmi Paşa, kabineyi kurduğu ilk günlerde İttihat ve Terakki Cemiyeti ile karşı karşıya geldiğinden ilerleyen tarihlerde İttihatçıların ısrarı ile kabineye Talat ve Cavit Bey’i dâhil etmiştir. Kabineye Talat ve Cavit Beylerin dâhil edilmesi ile yetinmeyen İttihat ve Terakki, yönetim açısından kabineyi zorladığından bu durum zamanla Hüseyin Hilmi Paşa’yı yormuştur. Üstelik 31 Mart Vakıasını bastırmakla övünen küçük subayların had safhaya ulaşan taşkınlıkları da sorun olurken, bütçeyi243 ve bazı

239 Simavi, s.52.

240 Buna karşın Lütfi Simavi’nin İttihatçı olarak adlandırıldığı ve Hüseyin Hilmi Kabinesi kurulduktan hemen sonra Hüseyin Hilmi Paşa ile İttihat ve Terakki’nin karşı karşıya geldiği ve İttihat’ın Hüseyin Hilmi Paşa’yı sadaretten indirmek istediğini unutmamak gerekir bkz. Akşin, Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, s. 269-271.

241 Akşin, Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, s.269

242 Akşin, Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, s.270

81

kanunları meclisten geçirmek konusunda da başarı sağlayamamıştır244. Bunlara ek olarak siyasi müsteşarlıklar, Atina’da ortaya çıkan Ermeni meselesi, Dicle ve Fırat’ta vapur işleten İngiliz Lynch Kumpanyası’nın imtiyazlarının uzatılıp genişletilmesi meseleleri Hüseyin Hilmi Paşa’yı fazlasıyla yıpratmıştır245.

İngilizlerle “Lynch İmtiyazı” konusunda mukaveleyi imzalayan Hüseyin Hilmi Paşa bu mesele yüzünden arada kalmıştır. İmtiyazı isteyen İngilizlere bu imtiyazı vermesi konusunda usulen bir problem olmamasına karşın, milli çıkarlar açısından bu imtiyazı vermek tehlike arz etmektedir. “Lynch İmtiyazı” ile İngilizlerin Irak’ta daha fazla yayılması mümkündür ve bu olasılık gerek Arap mebuslar gerekse Irak’ta korku ile karşılanmıştır. Konu mecliste tartışmaya başlandığında Bağdat’ta İngilizlere bu imtiyazın verilmesi aleyhine protestolar yapılmıştır. Lynch Şirketi’ne bu imtiyazı tanımanın tehlikeli olacağının farkında olan Hüseyin Hilmi Paşa, birçok konuda İngiliz desteğine ihtiyaç duyduğundan bir açmaz içinde kalmış. Bu açmazdan kurtulmak için de istifanın daha uygun olacağını düşünmüştür. Çünkü kendinden sonra gelen hükümet kendi hükümetinin kararlarına uymak durumunda değildir246. Böylelikle Hüseyin Hilmi Paşa 28 Aralık 1909’da247 padişaha istifasını sunmuş248 ancak yerine yeni biri atanan kadar vekâleten görevini sürdürmeye devam etmiştir.

244 Mahir Aydın, “Hüseyin Hilmi Paşa”, TDV İslam Ansiklopedisi, C.18, İstanbul: TDV Yayınları, 1998,

s.550-551.

245 Lütfi Simavi’ye göre birçok hatasının dışında Hüseyin Hilmi Paşa mebusların esiri olmuş durumdadır, bu yüzden başarılı olamayacağı da muhakkaktır. Bkz Simavi, s.104-105.

246 Ahmad, İttihat ve Terakki, s.91-92.

247 Hüseyin Hilmi Paşa’nın istifası Meclis-i Mebusan’da İstanbul Mebusu Kirkor Zöhrap Efendi’nin kabinenin

istifasına dair verdiği bir beyanat ile tartışmıştır. İşin ilginç yanı Kirkor Efendi’nin dile getirdiği “Makamı Hilâfete o şey takdim olunmakla beraber Meclis-i Mebusana da tebligat icra edilmek lâzımdır. Yalnız gazetelerden malumat alıyoruz. Bu, doğru bir vaziyet değildir” sözleri olmuştur. Meclis Reisi Ahmet Rıza buna cevaben “Benim malumatım, dün akşam Sadrazam Paşa Hazretleri istifasını yazdı ve Zâtı Hazreti Pâdişâhîye takdim etmek üzere Mabeyni Hümâyûna götürdü. Kabul olundu mu, olunmadı mı, bundan haberim yoktur.” demiştir. Söz alan Kastamonu Mebusu Ahmet Mahir Efendi, Mebusan Meclisi olarak kendilerinin haberi olmadığına göre bunun şahsi bir istifa olabileceğini, bunun Meclis-i mebusnada âdemi itimat neticesi alınmadığını söyleyerek, bize ne vakit bildirirse o vakit istifa etmiş sayılır, deyince Ahmed Rıza Sadrazamın resmen istifa ettiğini, Vükela tayin olunana dek görevi devam ettirdiğini söylemiş ama konu burada kapanmamıştır. MMZC, D.I, C.I, İ.S.II, 16 Kanunuevvel 1325, s.393.

248 Hüseyin Hilmi Paşa kabinesine tam manası ile söz geçirebiliyor değildi, kabinenin yaptıklarını mantık dışı buluyordu, bu yüzden her ne kadar padişaha istifası vermişse de padişaha birkaç seçenek de sunmuştu. Bu seçeneklere göre padişah dilerse istifayı reddedebilirdi. Ya da istifayı kabul eder, sonra onu yeniden Sadrazam atar ve ondan yeni kabine kurmasını isteyebilirdi. Kabine mecliste güvenoyu almazsa; padişah Mebusan Meclisi’ni dağıtıp, yeniden seçime gidilmesini emredebilirdi. Öte yandan, istifayı kabul etmeden ve yeni Sadrazamı seçmeden önce Âyan ve Mebusan Meclislerinin başkanları ile görüşüp, bu konuda onların görüşlerini de alabilirdi. Sultan Mehmet Reşad istifayı kabul edip olayların normal akışının doğrusu olacağına karar vermiştir bkz. Ahmad, İttihat ve Terakki, s.91.

82