• Sonuç bulunamadı

Balkan Savaşlarına Giden Süreçte Osmanlı Devleti’nin Hataları

BÖLÜM 3. MECLİS-İ VÜKELA MAZBATALARI IŞIĞINDA SİYASİ TARİH SİYASİ TARİH

3.5. Savaşa Giden Süreçte Balkan Devletleri İle İlişkiler

3.5.5. Balkan Savaşlarına Giden Süreçte Osmanlı Devleti’nin Hataları

Osmanlı Devleti’nin dört küçük Balkan Devleti ile yaşadığı Balkan Savaşları, Osmanlı Devleti’nin Avrupa topraklarının %83’ünün, Balkanlarda yaşayan nüfusun ise büyük kısmının kaybına sebep olmuştur. Bu savaşlar neticesinde yarım milyona yakın Türk, Rumeli’den göç etmek durumunda kalmıştır. Osmanlı Devleti toplamda 130 bin km kareye yakın bir arazi kaybederken, bu topraklarda yaşamakta olan 5 milyon vatandaşı da Osmanlı Devleti’nden ayrılmıştır697. Yaptığımız belge ve kitap okumaları dikkate alındığında Osmanlı Devleti gibi büyük bir imparatorluğun dört küçük Balkan Devleti’ne yenilmesindeki ilk sebep olarak Meşrutiyet’in ilanıyla gelen iç sorunlar kabul edilebilir. Meşrutiyet ilan edilmiş, Meclis-i Mebusan açılmış, 1909’da Anayasa tadilleri yapılarak padişahın Meclisi kapatma yetkisi kısıtlanmış ancak buna rağmen sorunlar bitmemiştir. Meclis-i Mebusan’da çoğunluğu sağlayan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin çoğu zaman Meclis-i Vükela’da çoğunluk ve ağırlık sağlayamamış olması ülke yönetiminde kimin söz sahibi olacağına dair bir karmaşa yaratmıştır. İttihat ve Terakki Cemiyeti hükümette yer alamadığı ya da çoğunluğu sağlayamadığı dönemlerde hükümetin işlerine sürekli şekilde dışarıdan müdahale etmiştir. Bu durum ülkenin dengeli bir dış politika sağlamasını engellemiştir. Meşrutiyet’in ilanından Balkan Savaşları’nın çıktığı 1912 Ekimi’ne dek, Osmanlı Devleti 7 hükümet deneyimlemiştir. 4 sene içinde 7 tane hükümetin varlığı istikrar açısından olumlu bir örnek değildir. İktidarda olmayan taraf, iktidarda olanı düşürmek için elinden geleni yapmıştır. İttihat ve Terakki’ye tepki olarak muhalefetin 31 Mart Vakıası’nı desteklemesi, ya da İttihat ve Terakki’nin Girit Meselesi ve Yunanistan konusunda kamuoyunu hükümet aleyhine çevirmesi, 1912 seçimlerini baskıyla aldığı söylenen İttihat ve Terakki’ye karşı muhalefetin Hizbi Cedit Grubunu desteklerken ayrıca İttihat ve Terakki ağırlıklı

696 MV. 139/50.

185

hükümeti düşürmek için Arnavut isyanlarını çıkarması ya da desteklemesi karşısında İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Balkan Savaşları esnasında kaybedilen topraklar sebebiyle “Edirne elden gidiyor” bağırışlarıyla hükümete savaş baskısı yapması ya da en sonunda Babıali Baskını ile hükümeti ele geçirmesi gibi…

Savaşa giden süreçte dış politika doğru değerlendirilememiş, gerek Trablusgarp’a giden süreçte gerek Balkan Savaşları’na gidilen süreçte bu net biçimde görülmektedir. Devlet dışarıda bulundurduğu memurlarının uyarılarını dikkate alıp değerlendirmek yerine üst düzeyde görevlendirmiş olduğu personeli vasıtasıyla, savaş açacağı iddia edilen devlete sorulması yoluna gitmiştir. Dolayısıyla karşı devletler tarafından rahatlıkla aldatılmış, üstelik o bölgeler de savunmasız bırakılmıştır. Trablusgarp Savaşı öncesi eski Roma elçisi olmasına rağmen Sadrazam İbrahim Hakkı Paşa’nın Tarblusgarp’ı savunmasız bırakması, İtalyanların hiçbir biçimde saldırmayacağını söylemesi, Balkan Savaşları öncesi dış temsilciliklerden raporlar geldikçe -İtalyanlara Osmanlı Devleti aleyhine istihbarat vermekle suçlandığı halde bir sonraki kabinede dış işleri bakanı atanan- Naradokyan Efendi’nin Ruslarla görüşüp Balkan Savaşı çıkmayacağına dair hükümete teminat vermesi gibi, ciddi hatalar söz konusu olmuştur.

Nisan 1912’de Kosova Vilayeti’nden hükümete gönderilen tezkerede Balkan Devletleri’nin askerinin yiyecek ihtiyacını karşılamak amacıyla, Selanik’ten bu bölgelere yapılan yiyecek ihracın men edilmesi istendiğinde Said Paşa hükümeti buna gerek olmadığını, ticaretin aksamaması gerektiğini söylemiştir. Hâlbuki 9 Nisan 1912’de Balkan İttifakı’na dair hükümete istihbarat gönderilmiş ancak buna rağmen hükümet Kosova Vilayeti’nin yaşadığı endişeyi gereksiz görmüştür. Aynı şekilde Meşrutiyet’in ilanından neredeyse Balkan Savaşları patlayana dek, Sırbistan Osmanlı topraklarından patlayıcı vb. askeri mühimmat geçirmiştir. Hükümetler “bir daha

olmamak kaydıyla” ibaresini kullanmış olmasına rağmen bu mühimmatların her

seferinde geçirilmesine izin vermiştir. Mühimmatların geçirilmesi ilginç şekilde Hüseyin Hilmi Paşa kabineleri ile Said Paşa’nın son kabinesine denk gelmiştir. Hüseyin Hilmi Paşa kabineleri İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ağırlıklı yer aldığı kabineler olurken, sonuncu Said Paşa kabinesi ise İttihat ve Terakki eğilimli olarak adlandırılmıştır. Sırbistan tarafından Osmanlı topraklarından geçirilen bu mühimmatlar, Balkan Savaşlarında Osmanlı Devleti’ne karşı kullanılmıştır.

186

Sultan II. Abdülhamid Dönemi itibariyle vergiden muaf tutulan Arnavutların Meşrutiyet idaresi ile birlikte vergiye tabi tutulmaları bölgede isyanların çıkmasına sebep olmuş, isyanları oldukça şiddetli biçimde bastıran devlet, yeni bir isyanın çıkmasını engelleyemediği gibi buradaki Arnavutların silahlarını toplamakla bölgeyi Balkan Devletlerine karşı savunmasız bırakmıştır.

Bulgar ve Rumlar arasında çok uzun yıllardır süren kilise ve mektepler konusunun İttihat ve Terakki tarafından çözümlenmiş olması, İttihat ve Terakki’nin asla bir araya gelebileceğine inanmadığı Bulgaristan ve Yunanistan’ın Osmanlı Devleti aleyhine bir ittifakta birleşmesine neden olmuştur. İttihatçılar, bu sorunun Sultan Abdülhamid tarafından özellikle çözülmediğinin farkındadır. Buna rağmen sorunu çözümlemek istemişlerdir. Çünkü onlara göre “ittihadı anasır” için, Osmanlı Devleti’nde yaşayan tüm milletlerin kardeşçe bir arada yaşayabilmesi için “kilise ve mektepler” sorunu çözülmelidir, üstelik bu sorunun Sultan Abdülhamid’in politikası olması da onların gözünde çözümü gerektiren bir nedendi.

Karadağ ile uzun süredir çatışma halinde olan Osmanlı Devleti, Yunanistan, Sırbistan ve Bulgaristan ile ayrı ayrı anlaşma yapma imkânına sahip olmasına rağmen bu imkânları doğru değerlendirememiş698 var olan fırsatlar İttihat ve Terakki Cemiyeti ile mevcut hükümetler arasındaki iktidar çekişmesi nedeniyle harcanmış, sorunların dinmesi bir tarafa var olan çekişme sebebi ile krizler tırmandırılıp Osmanlı Devleti aleyhine bir neticeye sebep olmuştur. İttihatçı hükümeti devirmek için Arnavut isyanı çıkarttıran muhalif mebusların Arnavutların bağımsızlığına sebebiyet vermesi, toprağında Osmanlı bayrağı dışında hiçbir hakkı bulunmamasına karşın İttihat ve Terakki’nin “Girit bizim canımız, feda olsun kanımız” propagandası ile Yunan mallarına boykot başlatıp hem de Yunanistan ile sağlanabilecek anlaşmayı engellemesi gibi… Özetle tüm bu başarısızlığı yalnızca İttihat ve Terakki’ye ya da onun muhaliflerine yüklemek doğru değildir. Bu başarısızlıkta İttihat ve Teraki Cemiyeti’nin, Muhalif Fırkaların ve ülkede uzun yıllar sıkıyönetim ilan eden Mahmut Şevket Paşa’nın ayrı ayrı payı mevcuttur.

698 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Şeyhülislam Cemaleddin Efendi, Siyasi Hatıralarım; Tahsin Paşa’nın Yıldız Hatıraları; Kuran, İnkılâp Tarihimiz ve Jön Türkler.

187