• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2. 1908 -1914 YILLARI ARASINDA MECLİS-İ VÜKELA

2.1. Divan-ı Hümayun’dan Meclis-i Vükela’ya

2.3.1. Birinci ve İkinci Said Paşa Hükümetleri

22 Temmuz 1908’de yani II. Meşrutiyet’in ilanından bir gün önce İstanbul’da Said Paşa’nın sadrazamlığında bir kabine oluşturulup hükümet kurulmuştur. Şeyhülislam Cemaleddin Efendi ile birlikte kabine Harbiye Nazırı Mehmet Rüştü Paşa, Dâhiliye Nazırı Memduh Paşa, Hariciye Nazırı Tevfik Paşa, Bahriye Nazırı H.Rami Paşai Tophane Müşiri Zeki Paşa, Adliye Nazırı Abdurrahman Paşa, Maliye Nazırı Ziya Paşa, Ticaret ve Nafia Nazırı Zihni Paşa, Orman ve Ziraat Nazırı Selim Melhame Paşa, Şura-yı Devlet Reisi Hasan Fehmi Paşa ve Kamil Paşa’dan oluşturulmuştur181. Ancak bu esnada Rumeli’de İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından başlatılan anayasalı ve parlamenter rejime dayalı meşrutiyet istemine dayanan başkaldırı sebebiyle 23 Temmuz 1908 günü padişahın irade-i seniyyesi ve onu dayanak alan Meclis-i Mahsus-ı Vükela Mazbatası ile meşrutiyet kabul ve ilan edilmiştir. Said Paşa kabinesi de halk arasında kan dökülmemesi ve yabancı devletlerin ülkenin iç işlerine karışmasını engellemek amacıyla seçimlere gidilmesini ve Meclis-i Mebusan’ın toplanmasına karar vermiştir. Çünkü hükümete sunulan 67 telgraf Rumeli’nin kaynaşma halinde olduğunu göstermektedir182.

Meşrutiyet’in ilanı halk tarafından sevinçle karşılanmış183, yaşanılan sevinç halkın gösteriler yapmasına neden olmuş ancak gösterilerin Yıldız Sarayı taraflarına doğru

181 Pekmen, s.13.

182 Yayınlanan mazbataya göre Kanun-ı Esasi zaten yürürlüktedir, Meclis sadece geçici süreliğine tatil edilmiştir - nitekim Kanun-ı Esasi Devlet Salnamesi’nde her yıl yayınlanmıştır fakat bunu anmak ya da Salname’den çıkarmak suç olmuştur- ancak Said Paşa’nın ikinci hükümeti sırasında kaleme alınan hatt-ı hümayunda, Kanun-ı Esasi’nin tatil olduğu şimdi yeniden yürürlüğe konulduğu yazılarak sorun mantık çerçevesine oturtulmuştur. Bkz. Akşin, Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, s.147.

183 İkdam Gazetesi’nin verdiği habere göre, meşrutiyetin ilanı ile ülkede yaşayan Osmanlıların büyüğünden küçüğüne herkesin muradı yerine gelmiştir, bkz. “Tehlike’nin Büyüğü”, İkdam Gazetesi, 3 Ağustos 1908

67

yayılması Sultan Abdülhamid’de endişe yaratmıştır184. İnsanlar bir yandan sevinç gösterilerinde bulunurken diğer yandan meşrutiyetin ilanı konusunda Sultan Abdülhamid’in samimi olmadığını düşündüğünden bu durum halk üzerinde gerilim ve heyecan yaratmış, durumun farkına varan Babıâli, Sultan Abdülhamid’in samimi olduğunu anlatmak için girişimde bulunmuştur. 26 Temmuz 1908’de Şeyhülislam Cemalettin Efendi, Meclis-i Vükela’da bir beyanname yazarak yayınlanması için bunu ertesi gün gazetelere dağıtmıştır. Beyannamede padişahın Kanun-ı Esasi’ye sadakati, bunu lütfedenin zaten O olduğu, bundan sonra hiçbir vakit bunun bozulmasına izin vermeyeceği, kasım başlarında meclisin ne olursa olsun açılacağını yazmış, ardından padişaha karşı tabiiyet ve sadakate yakışmayacak her türlü iş ve dilekten sakınılması gerektiğini eklemeyi de ihmal etmemiştir185.

Beyannameden 2 gün sonra 28 Temmuz’da ise Cemaleddin Efendi İstanbul’da bulunan bazı İttihat ve Terakki üyelerini davet ederek padişahın, Kanun-ı Esasi’ye sadık kalacağına dair yemin ettiğini bildirmiştir. Bu yemin hükümet erkânı arasında münakaşaya sebep olurken halkın toplanıp gösteri yapmasını da engellememiştir. Padişah 31 Temmuz günü Cuma selamlığına giderken Yıldız Sarayı’nın ve çevresinin etrafı çok kalabalıktır. Bu kalabalık içinde yabancı elçiler de vardır ve padişah selamlık esnasında, yabancı elçilerin de gözü önünde bir kez daha Kanun-ı Esasi’ye sadık kalacağını tekrarlamıştır. Ayrıca siyasal af çıkarılıp, hafiyeliğin de lağvedilmesi suretiyle padişahın meşrutiyet konusunda samimi olduğunu göstermek için peşpeşe uygulamalara gidilmişse de, padişahın samimiyetine inanmak kolay olmamıştır186. Padişah, insanları Kanun-ı Esasi’ye bağlılığı konusunda ikna etmeye çabalarken, beklenmedik anda gelen meşrutiyet, bürokratik kadroyu kargaşaya sürüklemiş, hükümetin morali bozulurken bürokratik mekanizma işlemez olmuştur. Nüfuz ve güçlerinin sınırını kestiremeyen kabine üyeleri, tüm insiyatiflerini kaybetmiş üstelik kabine Meşrutiyet’in ilan tarihi olan 23 Temmuz’dan yalnızca bir gün önce kurulduğundan ne yapacağını bilmez bir hale düşmüştür. Meşrutiyet’i özgürlük ve

184 Sultan Abdülhamid bu konu hakkında duyduğu endişeyi Sadrazam Said Paşa’ya “Meclis-i Mebusan’ın açılmasını buyurduk. Şimdi seçim yapılarak mebusların bir an önce toplanmasını sağlamak gerekirken, halkın sevincini göstermesi vesilesiyle böyle bölük bölük saraya, hükümet dairelerine gitmeleri, takım takım sokaklarda dolaşmaları sürerse asıl işler bırakılmış ve ülkenin huzuru kaçmış olur. Bu bakımdan gerekli önlemler alınmalıdır” sözleri ile dile getirmiştir. Bkz. Şeyhülislam Cemaleddin Efendi Siyasi Hatıralarım, Haz: Selim Kutsan (hzl.). İstanbul: Nehir Yayınları, 1990, s.26.

185 Bayur, C.I, K.II, s.67.

68

vergilerin verilmemesi olarak algılayan halk kanun ve nizam müesseselerinin yıkıldığını düşünerek kendi sorunlarını kendisi çözmeye karar vermiş, Trabzonluların yaptığı gibi ülkenin pek çok yerinde halk, Babıâli’ye ismini verdikleri vali ya da memurların görevden alınmasını aksi takdirde onu makamından zorla indirmeleri gerektiğini söyleyen telgraflar göndermiştir187. Ülkenin her yanından bu tür telgraflar yağarken Dâhiliye Nazırı Memduh Paşa ve Sadrazam Said Paşa hakkında gazetelerde peşpeşe olumsuz yazılar yayınlanmaya başlamış, yazıların yanısıra şifahi tehditler de söz konusu olmuştur. Meşrutiyet’in ilanından bir hafta sonraki cumartesi günü, yeni atanan Başmabeynci Nuri Paşa ve Said Paşa vasıtasıyla ayrıntılı bir hatt-ı hümayun oluşturulup halkın kaygısını gidermek için Binek Taşı’nda halka okunma yoluna gidilmişse de harbiye ve bahriye nazırlarının padişah tarafından atanacak olduğunu yazan madde dolayısıyla halkın galeyana gelmesi engellenememiştir. Bu galeyan Said Paşa aleyhtarlığını arttırmıştır. Yalnız Said Paşa’ya değil Babıâli’den çıkan diğer vükela üyelerine de tehditler söz konusu olmuştur. Bu durum Heyet-i Vükela’nın istifa etmesine neden olmuş188 ancak 1 Ağustos 1908’de yeni kabine oluşturulduğunda halk yine memnun olmamıştır. Çünkü kabineyi kuran kişi padişahın emriyle yine Said Paşa olmuştur189. Üstelik Bahriye Nazırı olan Hasan Rami Paşa da değiştirilmeyip yerinde bırakılmış, halkın “iş başında iş görebilecek genç ve dinç adamlar isteriz” söylemine karşın hareketliliği çok olan Dâhiliye Nezareti’ne 80 yaşını geçmiş olan Hacı Akif Paşa, Şura-yı Devlet Riyaseti’ne -yani kanun ve nizamları tetkik merciine- Türkçesi oldukça sınırlı olan Turhan Paşa, Orman ve Meadin ve Ziraat Nezareti’ne fen işlerinden hiç anlamayan Tevfik Paşa, Maliye Nezareti’ne ise Maliye Müsteşarı Ragıp Bey atanmıştır. Harbiye ve Bahriye Nazırları meselesi ise Said Paşa’nın mevkiini sarstığı gibi yeni kabinenin de sonunu getirmiştir190. Çünkü bu bakanlıklar da padişah tarafından belirlenmiş, bu duruma ilk tepki Şeyhülislam Cemaleddin Efendi’den gelerek Kanun-ı Esasi’nin padişaha böyle bir hak vermediği söylemi ile istifasına neden olmuştur. Ancak

187 Feroz Ahmad kitabında valiyi görevden alanın Dâhiliye Nazırı Memduh Paşa olduğunu yazar ancak Ali Fuat Türkgeldi’nin yazdıklarına bakıldığı vakit Trabzonlular telgraf başına geçip Trabzon valisinin azl edilmesini istedikleri sırada Memduh Paşa görevden alınmış, o olaylar esnasında Dâhiliye başında Hacı Akif Paşa bulunmaktadır, Hacı Akif Paşa’nın görevi 3 gün sürmüş olsa da valinin şehirden gönderilmesi kararını veren de bu 3 günlük görevi esnasında olmuştur. 1911’deki Said Paşa hükümetine kadar Dâhiliye Nezareti’nde Memduh ismi geçmemektedir. Üstelik 1911 Said Paşa Hükümetindeki Memduh Bey ile 1908 Said Paşa hükümetindeki Memduh Paşa aynı kişi midir bilinmez. Karşılaştırma için bkz. Feroz Ahmad, İttihat ve Terakki, s.31; Ali Fuat Türkgeldi,

Görüp İşittiklerim, 3. Baskı, Ankara, TTK Yayınları, 1987, s.3-4.

188 Türkgeldi, s.3.

189 Bayur, C.I, K.II, s.71.

69

Şeyhülislam Efendi’nin istifası padişah tarafından kabul edilmemiştir. Diğer yandan Selanik’ten gelen Talat ve Cavid Beyler ile görüşme yapan Said Paşa, Şeyhülislam Cemaleddin Efendi’nin itirazına benzer bir itirazla karşılaşınca bahriye ve harbiye nazırlarını atamanın padişahın hakkı olduğu konusunda ısrar etmiş ancak cemiyet harbiye nazırı olarak Trablusgarp Kumandanı Recep Paşa’nın atanmasında ısrarcı olmuştur. Bu durum Said Paşa’yı zor bir durumda bırakarak istifaya yöneltmiştir. Çünkü Meclis-i Vükela’nın önemli bir unsuru olan şeyhülislam da Said Paşa’nın düşüncesinin karşısındadır. Kanun-ı Esasi’ye göre vekiller arasında çıkacak önemli bir anlaşmazlık kabineyi istifaya itmektedir191. Bundan dolayı sadrazam istifasını vermiş192 dolayısıyla II. Said Paşa kabinesi de yalnızca üç gün görevde kalmıştır193.