• Sonuç bulunamadı

İbrahim Hakkı Paşa Hükümeti ( 12 Ocak 1910 – 28 Eylül 1911)

BÖLÜM 2. 1908 -1914 YILLARI ARASINDA MECLİS-İ VÜKELA

2.1. Divan-ı Hümayun’dan Meclis-i Vükela’ya

2.3.6. İbrahim Hakkı Paşa Hükümeti ( 12 Ocak 1910 – 28 Eylül 1911)

Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa’nı istifası üzerine Roma sefiri İbrahim Hakkı Paşa, İstanbul’a gelerek, padişahın 12 Ocak 1910 tarihli hatt-ı hümayunu249 ile yeni sadrazam olmuştur. 25 bin kuruş maaş ve 5 bin kuruş tahsisat250 ile sadrazamlığa getirilen İbrahim Hakkı Paşa kabinesinde şeyhülislamlığa Hüseyin Hüsnü Efendi getirilirken kabineye alınan Mahmut Şevket Paşa Harbiye Nezareti’ne getirilmiştir251. İbrahim Hakkı Paşa kabinesinde bu isimler dışında Hariciye Nazırı olarak Rifat Paşa, Adliye Nazırı Necmeddin Molla Bey, Şura-yı Devlet Reisi Necmeddin Molla Bey, Dâhiliye Nazırı Talat Bey, Maliye Nazırı Mehmed Cavid Bey, Evkaf-ı Hümayun Nazırı Şerif Ali Haydar Bey, Bahriye Nazırı Halil Paşa, Maarif Nazırı Emrullah Efendi, Ticaret ve Nafia Nazırı Hallaçyan Efendi, Orman Maadin ve Ziraat Nazırı Mavrokordato Efendi, Posta Telgraf ve Telefon Nazırı Nail Bey getirilmiştir. Bu kabineye daha sonra İbrahim Hakkı Paşa, Halil Bey, Nail Bey, Hayri Bey, Salih Paşa, Mahmud Muhtar Bey, Babanzade İ. Hakkı Bey, Abdurrahman Şeref Bey, Cavid Bey ve Hulusi Beyler ilave edilerek252, ölen ya da istifa eden bakanların boş kalan koltukları doldurulmuştur.

Yeni kurulan hükümetin iki önemli özelliği vardır. İlki İttihat ve Terakkili nazırların sayısının bu kabinede yüksek olması, Dâhiliye Nezareti’nde Talat Bey, Maliyede Cavit Beyler muhafaza edildiği gibi, Maarif Nezareti’ne Bağdat Mebusu İsmail Hakkı, Evkaf-ı Hümayun’a Niğde Mebusu Hayri Beyler getirilmiştir. AyrEvkaf-ıca Adliye NazEvkaf-ırEvkaf-ı ve Şura-yEvkaf-ı Devlet Reisi olan Necmettin Molla ve Hariciye Nazırı Rifat Paşa da bulunmaktadırlar253. Şeyhülislam Hüseyin Hüsnü Efendi istifa ettikten sonra254 İttihat ve Terakki’ye yakınlığı ile bilinen Musa Kazım Efendi Şeyhülislam olmuştur. Bu kabinenin ikinci önemli özelliği Mahmut Şevket Paşa’nın harbiye nazırı olarak kabineye alınmış olmasıdır, bundaki amaç Mahmut Şevket Paşa’nın dışarıdan

249 Takvim-i Vekayi, 31 Kanunuevvel 1325 (Gazetenin ana sayfasının üst kısmında 31 Kanunuevvel 1325 yazarken ikinci sayfanın üzerinde 30 Kanunuevvel yazmaktadır).

250 Muharrem Dördüncü, “Sadrazam İbrahim Hakkı Paşa’nın Hayatı ve Avrupa Seyahati”, Afyon Kocatepe

Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt.17, Sayı.1, 2015, ss. 79-97, s.88.

251 Simavi, s.104-105.

252 Güneş, Türkiye’de Hükümetler, s.108.

253 Akşin, Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, s.274-275.

254 Kaynakların çoğunda Şeyhülislam olarak Musa Kazım Efendi’nin adı vardır, ancak İhsan Güneş’in verdiği listede Hüseyin Hüsnü Efendi’nin şeyhülislam olduğu yazmaktadır. Ancak Temmuz 1910’da istifa ettiğine göre muhtemelen ondan sonra yerine Musa Kazım Efendi geçmiştir. Bkz. Güneş, Türkiye’de Hükümetler, s. 108; Mehmet İpşirli, “Hüseyin Hüsnü Efendi”, TDV İslam Ansiklopedisi, C.18, İstanbul: TDV Yayınları, 1998, s.553.

83

müdahalesini engelleyip bazı konularda onu ikna etmeyi başarabilecekleri düşüncesi olmuşsa ancak zaman bu konuda başarılı olunamadığını göstermiştir255.

İbrahim Hakkı Paşa’nın sadrazamlık yaptığı 1910 senesi Girit sorunu hariç tutulursa Osmanlı Devleti’nin karışık ilişkilerden ve yabancı devlet baskısından uzak kaldığı ilk ve son yıl olmuştur. Üstelik İbrahim Hakkı Paşa, Hüseyin Hilmi Paşa’nın istifa etme sebebi olan “Lynch imtiyazı” meselesinde de Hüseyin Hilmi Paşa’nın aldığı kararı değiştirip hatta daha ileri de giderek, Irak ve çevresinde İngilizlere vaat edilmiş bazı imtiyazlardan da caymıştır. Dışarıdaki bu sükûnete karşın, imparatorluğun içinde büyük bir karmaşa hâkim olmuştur. 1910 yılının başlarında İstanbul’u ziyaret eden Sırbistan Hariciye Nazırı Milanoviç “Hakkı Paşa’nın pozisyonu sağlam değildi; karşısında

cemiyet vardı, daha önemlisi ordu vardı ve son olarak yeni düzene karşı olan çeşitli unsurlar vardı”256 sözleriyle hem sadrazamın hem Osmanlı Devleti’nin siyasi havasını

özetlemiştir.

İbrahim Hakkı Paşa 25 Ocak 1910’da okuduğu hükümet programında artık sıkıyönetimin kalkmış olduğundan bahsetmiş, Mahmut Şevket Paşa’yı kabineye almasındaki amacı da bu olmuştur ancak Mahmut Şevket Paşa’nın kabinedeki varlığı hem İbrahim Hakkı Paşa’yı hem de reform yanlısı kabineyi zor durumda bırakmıştır257. Çünkü reform için para gerekmektedir ancak Mahmut Şevket Paşa önce ülkenin güvenliği söylemiyle, parayı harbiyeye akıtmak istemektedir.

Sultan Abdülhamid’in hal edilmesinden sonra, Sultan Abdülhamid’in sarayında bulunup ordunun kasasına konulmuş olan 550 bin kusur lira reformlar için gerekmiş ancak Mahmut Şevket Paşa bu parayı Maliye Nezareti’ne vermeyi reddetmiştir. Yeni düzenin çabaları sayesinde devlet gelirlerinde artış olup, bu artıştan gelen para iktisadi fayda sağlayacak alanlara ayrılmak istendiğinde Mahmut Şevket Paşa buna da karşı çıkarak ordunun ve güvenliğin önem ve aciliyetini öne sürerek bu gelirlerin de Harbiye Nezareti’ne aktarılmasını istemiştir. 16 Haziran 1910’da konu mecliste görüşülürken Mahmut Şevket Paşa, Harbiye Nezareti için ayrılmış olan 9,5 milyonluk bütçesinin dışında 5 milyonluk bütçe daha istediğinde Maliye Nazırı Cavit Bey’in itirazı ile karşılaşmış buna rağmen isteğinde ısrar ettiğinde meclis Mahmut Şevket Paşa’nın

255 Akşin, Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, s.274-275.

256 Ahmad, İttihat ve Terakki, s.93.

84

talebini yerine getirmiştir. Üstelik bu tartışmalar adeta sadrazamın dışında cereyan etmiş, paraya ihtiyacı olan Maliye Nazırı Cavit Bey de borç para bulabilmek için Fransa’ya gitmek durumunda kalmıştır258.

İbrahim Hakkı Paşa kabinesi döneminde yaşanan bir iç sıkıntı da bu kabinenin kısa zamanda İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin güdümüne girmesi olmuştur. Bakanlıklardaki İttihatlı nazır çokluğu, aslında durumun böyle olacağını en başından göstermiştir. Bu dönemde liyakatsiz kişiler önemli mevkilere getirilmiş, bu durum da hükümete duyulan güveni sarsmıştır. İttihatçıların tayin ettiği Kosova Valisi Mazhar Bey’in tutumu dolayısıyla Arnavutlar 1 Nisan 1910’da isyan etmiş, hükümet bölge mebuslarının tavsiyelerini dinlemek yerine şiddete başvurmuştur259. Harbiye Nazırının olayları silahla bastırmaya çalışması isyanın genişlemesine neden olmuştur260. İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne muhalefetin arttığı bu dönemde, cemiyet muhalefete karşı sindirme politikası gütmüş, Sada-yı Millet gazetesi başyazarı Ahmed Samim’in sokak ortasında öldürülmesine karşın katilinin bulunamaması iç huzursuzluğun artmasına neden olmuştur. Meclis içinde oluşan muhalefet, hükümeti gensorularla sıkıştırmaya başlamıştır. Bu durum Balkanlar başta olmak üzere ülkenin her yerinde karışıklık çıkmasına neden olmuştur. İbrahim Hakkı Paşa kabinesi Balkanlarda iç huzuru sağlamak amacıyla 3 Temmuz 1910’da Kiliseler Kanunu’nu çıkarmıştır261. Çünkü İttihatçılara göre Balkanlardaki anlaşmazlığın sebebi burada yaşayan farklı unsurlar arasındaki kilise anlaşmazlığından kaynaklanmaktadır. Hüseyin Cahid Tanin’de yayınlanan yazısında “Bugün anlaşılıyor ki Makedonya’da bulunan Rum, Bulgar, Sırp

ve Ulah Cemaatleri kilise ve mektep esasları etrafında birbiriyle kabul etmez derecede yekdiğerine hissiyat-ı hasmane gösteriyor.”262 sözleriyle cemiyetin düşüncesini dile getirmiştir.

Ancak Kiliseler Kanunu çıkarmak ilerleyen tarihlerde Osmanlı Devleti’nin başına bela olmuş, aralarındaki anlaşmazlık son bulan Bulgar, Sırp, Karadağ ve Yunan Devletleri

258 1910 yılının sonbaharında Mahmut Şevket Paşa bazı ihtiyaçları için Maliye’den ödenek istediğinde ise kendisine Harbiye bütçesindeki parasından harcaması gerektiği söylendiğinde görevinden istifa etmiştir. Bu durum İttihat ve Terakki açısından hoş karşılanmamıştır bkz. Akşin, Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, s.276-277.

259 O kadar ki Arnavutlardan silah toplanırken, erkekler eşlerinin, analarının ve kızlarının karşısında dayak atılıp hakarete uğramışlardır. Bkz. Simavi, s.125-126.

260 Zekeriye Kurşun, “İbrahim Hakkı Paşa”, TDV İslam Ansiklopedisi, C.21, İstanbul: TDV Yayınları, 2000, s.311

261 Kurşun, s.311.

85

Osmanlı Devleti’ne karşı Balkan İttifakını263 oluşturarak Osmanlı Devleti’ni hezimete uğratmışlardır264.

İbrahim Hakkı Paşa, ülkenin karışıklık yaşadığı bir sırada (Temmuz 1910) hava değişimi bahanesiyle Avrupa seyahatine çıkmıştır. Bu seyahat esnasında Meclis-i Vükela’ya Şeyhülislam Musa Kazım Efendi, sadaret işlerine ise Adliye Nazırı Necmeddin Molla vekâlet etmiş, bu durum da İttihat ve Terakki’nin hükümet işlerine müdahalesini kolaylaştırmıştır. Ancak İbrahim Hakkı Paşa’nın yaptığı en büyük hata Trablusgarp ve İtalya hakkındaki politikası olmuştur. İtalya’nın Trablusgarp ve Bingazi üzerindeki istilacı emelleri bilindiğinden bu iki vilayette daha önceki yıllarda bazı tedbirler alınarak, vilayetler tahkim edilmiş, yerli halk silahlandırılmıştır265. Üstelik Roma elçiliğinde bulunduğu için İtalyanların amaçlarını iyi bilmesi gereken Hakkı Paşa, sadrazam olduktan sonra önceki tedbirlerin aksi yönünde hareket ederek bölgedeki mevcut askeri birliği Yemen’e göndermiş, buradaki askeri malzemeleri de İstanbul’a naklettirmiştir. İtalyanlara karşı koymaya çalışan Trablusgarp valisi ve kumandanı İbrahim Paşa da görevinden alınıp yerine yeni biri gönderilmediğinden bölgede otorite boşluğu yaşanmıştır. Bu durumdan yararlanan İtalya, asayişin sağlanamamasının ticari çıkarlarını zedelediğini öne sürerek Babıâli’ye gönderdiği 28 Eylül 1911 tarihli bir nota ile Trablusgarp’ın kendisine teslimini istemiştir266. Bu olay üzerine Heyet-i Vükela, âyan ve mebusan reislerinin de katılımı ile derhal sarayda toplanarak, 24 saat içinde cevap bekleyen İtalya’ya devletlerin anlaşmaları ve devletin hukuk hâkimiyeti ile uygun düşecek imtiyazların verilmesi konusunda tereddüt edilmeyeceğini, mademki İtalya’nın maksadı iktisadi menfaatleridir, bu esas üzerine müzakere kabul edeceğini bildirmiştir. Ancak İtalya bu cevaba karşın 29 Eylül’de gönderdiği notasında Osmanlı Devleti’ne

263 Bu kanun için yalnızca Cemiyeti sorumlu tutmak doğru olmasa gerekir. Çünkü bu sorunla ilgili daha önce Meclis-i Mebusan’da yapılan görüşmeler sırasında DâhMeclis-ilMeclis-iye Nazırı ve daha önce 6 sene RumelMeclis-i MüfettMeclis-işlMeclis-iğMeclis-i yapmış olan Hüseyin Hilmi Paşa da acilen bu unsurları barıştıracak bir kanun yapılması gerektiğinden, bir kiliseler kanunun gerekliliğinden bahsetmiştir. Bkz. MMZC, D.I, C.I, İ.S.I, 17 Kanuni Sani 1324, s.370; MMZC, D.I, C.I, İ.S.I, 19 Kanuni Sani 1324, s.423.

264 Hüseyin Cahid’in yine Tanin’de kaleme aldığı “Bulgarlarla Rumlar” isimli yazısı, bize Balkanlardaki anlaşmazlık hakkında İttihat ve Terakki’nin farkındalığı ile ilgili önemli bir noktayı göstermektedir. Yazıdan gördüğümüz kadarıyla İttihat ve Terakki Cemiyeti, Sultan Abdülhamid’in buradaki unsurlar arasındaki sıkıntıları bilerek çözmediğini ve aralarındaki düşmanlıktan yararlanma siyaseti güttüğünü bilmektedir. Ancak onlara göre doğru olan Osmanlı unsurları arasındaki güven ve sevginin oluşturulmasıdır. Bkz. Hüseyin Cahid, “Bulgarlarla Rumlar”, Tanin Gazetesi, 27 Ağustos 1909. Fakat ileriki bir tarihte bu unsurların bir araya gelerek Osmanlı Devleti ile savaşması, İttihat ve Terakki’nin ileriyi görmek konusunda başarılı olamadığını göstermiştir.

265 Kurşun, s.312.

86

savaş ilan etmiştir267. Bu durum İbrahim Hakkı Paşa kabinesinin de sonu olmuştur, İbrahim Hakkı Paşa daha savaş ilanını duymadan, ilk ültümatom geldiği gün yani 28 Eylül’de Sultan Reşad’ın başmabeyncisi Lütfü Simavi’yi kendi hanesine çağırarak, kabinesinin istifaya karar verdiğini bildirmiş ayrıca böylesi zor bir mevkide Âyan Reisi Said Paşa’nın iş başına gelmesinin uygun olacağını bildirmiştir. İbrahim Hakkı Paşa istifasını sunmuşsa da sarayda Meclis-i Vükelayla birlikte sabah üçe kadar süren toplantıda hazır bulunmuştur268. İlginç olan ise ne,“Vaktiyle benim durumuma düşen

sadrazamların padişahlar tarafından boyunları vurulurdu” özeleştirisini yapan İbrahim

Hakkı Paşa’nın ne de kabinesinin İtalya konusunda ihmalkâr davranıp, işlerin bu raddeye gelmesine sebebiyet vermelerinden dolayı sorumlu tutulmamış olmasıdır269, sadece Mebusan Meclisi’nde yapılan bir toplantı esnasında Trablusgarp mebusları Naci ve Sadık Beyler duruma tepki gösterip İbrahim Hakkı Paşa ve kabinesi hakkında çok ağır sözler dile getirmiştir:“Tarih-i Ümemde bu derece basiretsizlik, bu kadar lâkaydî

ve atalet, bu mikyasta rubb-u vatandan mahrumiyet görülmemiştir. Biz Trablusgarp Mebusları, müvekkillerimizin sadayı vicdanlarına tercüman olarak şu felâket-i elîmeden dolayı Hakkı Paşa ve rüfekasını muvacehe-i millette itham ediyoruz.

Hakkı Paşa Kabinesinin haricî, dâhilî, malî ve harbî basiretsizliği, Kanunu Esasî-i Osmaînîn bu muazzam üss-ü Devlet ve Meırutiyetin ilk maddesini ihlâl etmiştir.

Biz Meclis-i Mebusanı işbu feryadımızla ifayı vazifeye davet ediyoruz.

Trablusgarp Mebusları Kanunu Esasinin 31 inci maddesine tevfikan haiz bulundukları salâhiyeti bil istimâl şu teşebbüsleri ile istikbâl-i vatanı tehdit eden mühlik bir lâkaydîden Osmanlılığı tahlîs ile hiss-i mesuliyet ve lüzum-u mücazâtı temin ve tesise muvaffak olurlarsa umum vatana belki bir hizmet etmiş olmak emeli ile müteselli olacaklardır”270 mebuslar bu işin sorumlularının Divan-ı Âli’ye sevkini istemişlerse de

neticede bir şey yapılmamıştır271.

267 Simavi, s.205.

268 Simavi, s.205.

269 Ahmet Bedevi Kuran, İnkılâp Tarihimiz ve Jön Türkler, 2. Baskı, İstanbul: Kaynak Yayınları, 2000, s.364.

270 MMZC, D.I, C.I, İ.S.IV, 10 Teşrini Evvel 1327, S.69-70.

87