• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

3.5. Mali Disiplinin Büyümeye Katkısı

3.6.1. Kamu Açıklarının Kontrolü

2002-2007 döneminde mali disiplinin gerçekleşen büyümeye katkısına paralel olarak kamu açıklarının önemli ölçüde üstesinden gelinmiştir. Bu performansta uygulanan para politikaları sonucu enflasyonun düşürülmesi de bulunmakla beraber dönem küresel likidite bolluğunun yaşandığı bir süreçtir. Bu süreçte ekonomiye dahil olan dış kaynaklar özel tasarruf açığına karşılık gelmiştir. Kamu tasarruf açığının giderilmesine rağmen dış ticaret, cari işlemler ve ödemeler dengesinden de çıkarılabileceği gibi Türkiye ekonomisi dışarıdan borçlanarak ve sermaye hareketlerinin etkisiyle bir büyüme dönemi yaşamıştır. TL değerlenmesi ve reel faiz kanalıyla artan dış kaynak kullanımı, fon piyasasını genişletmiş, kamunun fon kullanımı nispeten kolaylaşarak borçların çevrilebilirliği sağlanmıştır. Ekonominin kullandığı dış kaynaklar mali disiplinin sağlanmasına yardımcı olurken, diğer taraftan Türkiye ekonomisi özel sektörün yüksek dış borçluluğuyla karşılaşmıştır.

Gerçekleşen büyümenin sonuçları açısından kamu açıkları azalırken, özel kesim yüksek dış borçluluğa ulaşmış, kamu yatırımları ve istihdama etkisi azalmış, kamu harcamalarının azalışı ekonomide eksik rekabete sahip birimlere sosyo-ekonomik maliyet yüklemiştir. Özel kesimin borçluluğu artarken kamunun borçlarında ortaya çıkan olumlu gelişmeler aşağıdaki tabloda yer almaktadır. Borç stoku ve vade açısından kamu borçlarının görünümü büyüme döneminde olumlu iken, kamu kesiminin yeni denge seviyesi 2009 kriziyle test edilmektedir.

Tablo 3.6.1.1. Kamu Borçları

2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009

GSYİH % 6,8 -5,7 6,2 5,3 9,4 8,4 6,9 4,7 0,7 -4,7

Net Kamu İç Borç Stoku

/ GSYİH 28,8 38,9 36,2 37,9 35,7 35,2 30 28,1 26,1 29,8 Net Kamu Dış Borç

Stoku / GSYİH 14,3 27,6 25,2 17,2 13,4 6,5 4 1,3 2 2,7 Toplam Kamu Net Borç

Stoku / GSYİH 43,1 66,5 61,5 55,1 49 41,6 34 29,5 28,2 32,5 Uzun Vadeli Kamu Dış

Borcu 84,8 85,1 88,9 92,2 94,9 96,3 96,6 97,6 99,1 94,4 İç borç faizi % 36,2 99,6 62,7 46 24,7 16,3 18,1 18,4 19,2 11,6 Nakit İç Borçlanmanın

Ortalama Vadesi(Ay) 9,4 19,2 9,4 11,6 14,8 27,7 28 33,8 31,1 32,8 Bütçe Açığı /GSYİH 7,9 11,9 11,5 8,8 5,2 1,1 0,6 1,6 1,8 5,5 KKBG/GSYİH 8,9 12,1 10 7,3 3,6 -0,3 -2 0,1 1,6 6,4 Kaynak: www.maliye.gov.tr, www.hazine.gov.tr, www.tcmb.gov.tr, www.sgb.gov.tr

Nakit İç Borçlanmanın Ortalama Vadesi: Söz konusu ayda gerçekleşen her bir ihalenin, miktar ile ağırlıklandırılmış vadelerinin ortalaması alınmıştır.

Yukarıdaki tabloda büyüme dönemi boyunca kamunun net borç stokunun istikrarlı bir düşüşü görülmektedir. Bu düşüşün ardında kamunun dış borçlarındaki keskin azalış olmakla beraber iç borçlarda da faiz düşüşüyle elde edilen gelişmeler de bulunmaktadır. İç borçlarda GSYİH’nın %38’i seviyesinden %28 seviyesine bir düşüş olurken, dış borçlar da ise bu oran %27’den %1,3 gibi çok olumlu bir seviyeye ulaşmıştır. Özel sektörün borç yükünün artışı, döviz rezervleri ve kur politikası yoluyla ekonominin dengeleri için risk unsuru olmasına karşın kamunun borç servisindeki gelişmeler yalnızca düşen oranlardan ibaret olmamıştır. Toplam net borç stoku GSYİH’ya oranla yarısına düşen kamunun mali performansı, nakit iç borçlanmanın vadesine de olumlu yansımıştır. Dönem başında 9.4 ay olan ortalama vade, dönem sonunda 34 aya ulaşmıştır. 2009 yılının Mart ayında ise kriz koşullarından dolayı ortalama vade 11 ay gibi kısa bir süreye de ulaşmış fakat bu geçici olumsuzluk yıl içinde giderilmiştir. Dış borçlarda da 5 yıl üzeri vadeyi gösteren uzun vadeli borçların oranı toplam net kamu dış borcunun neredeyse tamamına yaklaşmıştır. Bütçe ağının

%12 seviyesinden %1,6’ya indiği büyüme döneminde kamunun borçlanma gereği de paralel bir seyir izlemiş ve %1’in altına inmiştir. Bu gelişmenin ardında cari fiyatlarla GSYİH’nın iki buçuk katına ulaşmasına rağmen dönem başında 50 milyar TL düzeyinde olan faiz harcamalarının 6 yıl boyunca seviyesini koruması da bulunmaktadır.

Türkiye’nin üyelik amacını taşıdığı Avrupa Birliği, bugün en büyük sorunu olarak gördüğü işsizlikle mücadele edebilmek, ekonomik büyümeyi sağlamak ve ekonomik-parasal birliği yerleştirmek amacıyla kamu borçlarını ve bütçe açıklarını belli oranlarda tutmayı zorunlu kılmaktadır466. Maastricht Kriterlerine göre toplam kamu borçlarında GSYİH’nın %60’ı, bütçe açığında ise %3’ü sınır olarak belirlenmiştir.

Türkiye ekonomisinde 2008 yılı itibarıyla toplam kamu net borç stoku %28,2 ve bütçe açığı ise %1,8’dir. Bu veriler büyüme döneminde Maastricht Kriterlerine ulaşıldığını göstermekle birlikte, 2009 yılının kriz ortamı bu oranları bir miktar artırmıştır.

Bütçe açığının GSYİH’ya olan oranı büyüme döneminde GSYİH artışının altına düşmüştür. Bu oranın büyüme hızından yüksek olması ekonomi üzerinde makroekonomik olumsuzluk yaratacak ölçüde bir baskı unsurudur. Büyüme hızından düşük olması ise makroekonomik istikrar önünde kamu kesimi dengelerinin engel oluşturmadığını veya daha az engel taşıdığını gösterir. 2002-2007 büyüme döneminde bu gerçekleşerek, bütçe açığının seviyesi büyüme hızının oldukça altına inmiştir.

Bütçe açığının azalması, faizler üzerinde yukarı doğru baskıyı hafifletirken, yatırımların maliyetinin azalmasına yol açarak yatırım artışlarına da katkı sağlamaktadır. Büyümenin ardında yatırımların bulunduğu dikkate alınırsa, bütçe açıklarının risk unsuru olmaktan çıkması ekonomik büyümeye olan dolaylı katkısını görünür kılmaktadır. Kamu mali disiplininin sağlanması, borçlanma faizinin düşmesine de etki ederken, diğer taraftan faiz giderlerinin milli gelire oranı da düşmektedir.

Dönemde bütçe açıklarının azalmasında özelleştirme gelirleri de etkide bulunmuştur. Bu gelirlerin arka planında ekonomideki diğer unsurların nasıl etkilendiği

466 Aytaç, Deniz, “Maastricht Antlaşması Yakınlaşma Kriterleri Çerçevesinde Bütçe Disiplini ve Türkiye İle Karşılaştırma”, Sosyo-Ekonomi Dergisi, www.hacettepe.edu.tr, Temmuz-Aralık 2006, ss. 137-151, ss. 149-150.

ayrı bir araştırma konusu olmakla beraber, bu gelirlerin GSYİH büyümesi üzerinde de bütçe açıkları vasıtasıyla sınırlı ama olumlu etkisi olduğu söylenebilir. Gelirlerin arttığı son 3 yıl, büyümenin de yavaşladığı üç yıl olması, gelirlerin büyüme üzerinde etkisinin de bu derece sınırlı olduğu, büyümeden ziyade bütçe açıklarının kapatılmasında olumlu etki oynadığı verilerden çıkarılabilmektedir.

Bütçe verileri, enflasyon, faiz, büyüme oranı ile birlikte okunduğunda olumlu bir tablo ortaya çıkmaktadır. Azalan açıklar sayesinde, faiz ve enflasyon üzerindeki baskı azalmış, bu sayede enflasyon düşüşüne rağmen büyüme yaşanabilmiştir. Reel faizlerin de düştüğü bu süreçte, ekonomik birimler spekülatif rantiyer tipi birikimden kısmen uzaklaşmış, kaynaklar reel ekonomiye, nispeten daha fazla yönelebilmiştir. Fakat ekonominin başka bir zaafı büyüyerek, sermaye hareketlerine duyarlılığı artmıştır.

Bütçe açığının Türkiye gibi dış kaynaklara ihtiyacı süreklilik arz eden gelişmekte olan bir ülke için ciddi bir zaaf olduğu kronik enflasyon döneminden çıkartılabilir. İstikrarsız büyümenin temel sebeplerinden olan yüksek kamu açıkları bu dönemde giderilmiş, büyüme kamu harcamalarında artış yerine, faiz, kur ve enflasyon düşüşleri yoluyla desteklenmiştir.