• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

1.4. İktisadi Büyümeye Teorik Yaklaşımlar

1.4.7. Finansal Serbestleşme ve İktisadi Büyüme

Küresel ekonominin geçirdiği evreler gözlemlendiğinde ekonomik dönüşümlerin bunalım veya tıkanma dönemlerinin ertesine geldiği bilinmektedir. Bunalım dönemlerinde para-sermaye ile reel üretim arasındaki ilişkinin zayıflaması ve finansal kesimin kendini değerlendirme yollarını yalnızca ulusal değil, uluslararası düzeyde de aramaya başlaması yüksek getiri sağlayan alanların dünya ölçeğinde finansal sermayenin kullanımına açılmasını gerektirmiştir182. Nitekim 1970’lere gelindiğinde birçok ülkede finansal baskıya dayalı olarak finansal derinlik bulunmamaktaydı. Bu ülkeler, sermaye hareketlerinde sınırlamanın egemen olduğu gelişmekte olan ve az gelişmiş ekonomilerdi. Bu bağlamda 1970’lerin getirdiği dönüşüm, finansal serbestleşme süreci olmuştur. Yaşanan ekonomik dönüşümle birçok ülke ekonomisi özellikle 1980’lerden itibaren finansal serbestleşmeye gitmiş ve bu süreçte söz konusu ülkelerin dışa açıklığı artmıştır.

Finansal liberalizasyon/serbestleşme; genellikle hükümetlerin, gelişmiş ülkelerin uluslararası finansal faaliyetlerini kendi ülkelerine çekmek için bankacılık ve finans sistemi üzerindeki denetim ve kısıtlamaları kaldırdığı ya da önemli bir ölçüde azalttığı deregülasyon uygulamalarının bir sonucu olarak gösterilmekte ve ekonomilerin uluslararası sermaye akımlarına açılma süreci olarak ifade edilmektedir183. Finansal serbestleşme ve büyüme ilişkisi hakkındaki teorik yaklaşım temelde şu doğrultudadır184; finansal piyasalar ve aracılar, finansal fonksiyonların (tasarrufların mobilitesi, kaynak dağılımı, kurumsal kontrolün sağlanması, risk yönetiminin kolaylaşması, mal ve hizmet ticaretinin kolaylaşması) artışına yol açacak, sermaye birikimi ve teknolojik yenilik

181 Taban, a.g.e., ss. 106-107.

182 Köne, Aylin Çiğdem, “Para Sermayenin Yeniden Yapılandırılması: Türk Özel Bankacılık Sektörü Örneği”, Doğuş Üniversitesi Dergisi, c. 4, sy. 2, 2003, ss. 233-246, s. 234.

183 Durusoy, Serap, “Finansal Liberalleşmenin Sorgulanmasının Nedenleri”, www.dtm.gov.tr, ts., s. 2.

184 Altunç, Ömer Faruk, “Türkiye’de Finansal Gelişme ve İktisadi Büyüme Arasındaki Nedenselliğin Ampirik Bir Analizi”, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Ekim, 2008, ss. 113-127, s.114.

kanalıyla büyümeye destek olacaktır. Ayrıca ulusal tasarrufların çoğalmasıyla finansal sektörün gelişmesi, sermayenin maliyetinin azalmasını sağlayacaktır185.

Finansal serbestleşmenin makroekonomik etkileri hakkındaki teorik temel büyük ölçüde McKinnon-Shaw tarafından oluşturulmuş olup bu yaklaşım, nominal faizler üzerindeki sınırlamaların kaldırılmasının, tasarrufları ve yatırımları artırarak ekonomik büyümeyi hızlandıracağını ve enflasyonu aşağıya çekeceğini öngörmektedir186. Finansal baskı ve finansal derinlik kavramları üzerine oturan bu yaklaşımda, mali sektör üzerindeki kısıtlama ve müdahaleler finansal baskı olarak tanımlanıp finansal derinleşmeyi önlediği savunulmaktadır187. Nitekim finansal baskı ortamında düşük veya negatif reel faizlerin olması, sermaye kaçışına neden olurken aynı zamanda tasarrufların atıl alanlara kaymasına da sebep olarak, fonların üretken yatırım alanlarına gitmesi engellenmekte ve yatırım-büyüme üzerinde olumsuz etki yapabilmektedir188.

McKinnon-Shaw yaklaşımında finansal serbestleşme ile ortaya çıkan sonuçlar şu yolu izleyecektir;189 reel faiz oranları artacak, bu artış iç tasarrufları finansal aracılara çekerek yatırımlar için kullanılabilir fonları büyütecektir. Ayrıca yüksek reel faiz getirisi yüksek yatırım projelerini teşvik edeceğinden verimli yatırımlar da artacaktır.

Sonuçta üretimdeki artış ekonomik büyümeyi hızlandıracak ve istikrarlı bir yapıya kavuşturacaktır. Literatürde ise finansal dışa açıklığın birbirinin aksi yönde iki tür etkisi öne çıkmaktadır; yabancı yatırımlar ve yabancı sermaye finansal derinliği artırarak büyümeyi hızlandıracağı savunusuna karşı siyasi ve ekonomik açıdan yeterliliğe sahip olmayan ülkelerde yabancı yükümlülüklerin artmasının ekonominin kırılganlığını artırarak ülkeleri kriz ortamına sürükleyeceği ileri sürülmektedir190.

185 Dinar, Gülenay Baş, “Finansal Liberalizasyon ve Ekonomik Büyüme: Bir Literatür Çalışması”, Anadolu Uluslararası İktisat Kongresi Tebliği, Eskişehir, 17-19 Haziran 2009, ss.1-14, s. 5.

186 Saygılı, Fatih, “Finansal Serbestleştirmenin Türkiye’de Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları Üzerindeki Etkisi”, Ege Akademik Bakış Dergisi, c.1, sy. 1, 2001, ss. 165-179, s. 168.

187 Tükel, Özge, Finansal Serbestleşmenin Türkiye’nin Ekonomik Performansı Üzerine Etkileri, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi) İstanbul, 2007, s. 24.

188 Eser, Kadir, “Mali Baskı Altındaki Gelişmekte Olan Ülkelerde Uygulanan Finansal Liberalizasyon Politikalarının Etkinliği”, Ekonomik Yaklaşım Dergisi, c. 4, sy. 10, 1993, ss. 83-100, s. 89.

189 Musullugil, a.g.e., s. 188.

190 Korkmaz, Turhan - Çevik, Emrah İsmail - Birkan, Elif, “Finansal Dışa Açıklığın Ekonomik Büyüme ve Finansal Krizler Üzerindeki Etkisi: Türkiye Örneği”, Journal of Yaşar University, c.5, sy. 17, 2010, ss. 2821-2831, s. 2824.

Finansal serbestleştirmenin yararları konusunda öne sürülen görüşlere göre;

gelişmiş ülkelerden diğerlerine sermaye akımının olmasıyla kaynak dağılımında etkinlik sağlanacak, yabancı sermaye iç tasarrufları destekleyerek yatırımları ve büyümeyi artıracak, böylelikle sürdürülebilir büyüme sağlanıp aynı zamanda dış rekabet dolayısıyla finansal sektörlere de etkinlik gelecektir191. Bu süreçte, finansal aracılar;

tasarrufların mobilizasyonu, risk yönetimi, yatırım fırsatları hakkında bilgi sağlanması, ödünç verenlerle alanların sürekli gözlemlenmesi ve mal ve hizmetlerin değişiminin kolaylaşması yoluyla büyüme üzerinde olumlu etkiler göstermektedir192.

Sonuç olarak finansal liberalizasyon teorilerinin ana fikri; reel faiz, tasarruf ve yatırım üzerinden iktisadi büyümenin etkilenmesidir193. Bu teorilerin başta geleni olan McKinnon-Shaw Hipotezi, tutarlı teorik bir çerçeveye sahip olmakla beraber ülkelerin, politik ve kültürel şartları göz ardı edilmiş, makro ekonomik açıdan verimlilik, enflasyon ve büyüme yönleri eksik bırakılmış, kurumsal olmayan finansal piyasalara gereken önem verilmemiş, bu sektörlerin iyi bir organizasyonla yatırımların finansmanında başarılı olabilecekleri önemsenmemiştir194. Bu doğrultuda iktisadi büyümeyi de kapsayan kalkınmanın finansmanı özelleştiğinde, gelişmekte olan ülkelerin dış kaynak sıkıntıları büyük ölçüde hafifleyeceği beklentisine rağmen (yapılan bir çok ampirik çalışmanın desteklediği gibi) bu gerçekleşmediği gibi özel sermaye akımları da kalkınmaya katkı yapacak üretken amaçlarla kullanılamamıştır195. Nitekim sermaye hareketlerinin başta gelen sebebi, gelişmiş ülkelerde sermaye birikimin hızlı olmasından dolayı oluşan yüksek sermaye stokunun, anavatanında düşük getiri yerine gelişmekte olan ve azgelişmiş ekonomilerde yüksek getiri arayışına yönelmesidir196. Bu olgu sermayenin artan seviyede finansal kesime yönelerek biriken sermayenin reel kesimden uzaklaşmasına da yol açmaktadır. Ekonomilerin yapısal zaaflarından ve hem

191 Saygılı, a.g.e., s.169.

192 Demir, Yusuf – Öztürk, Erdoğan - Albeni, Mesut, “Türkiye’de Finansal Piyasalar ile Ekonomik Büyüme İlişkisi”, Kahramanmaraş Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Aralık, 2007, ss. 438-455, s. 443.

193 Musullugil, a.g.e., s. 189.

194 Durgun, Özlem, “Küreselleşme Sürecinde Finansal Serbestleşmenin Gelişmekte Olan Ülkelere Etkileri”, Mevzuat Dergisi, Yıl 9, sy. 111, Mart, 2007, ss. 1-18, s. 3.

195 Saygılı, a.g.e., s. 175.

196 Güven, Semih, “Sermaye Hareketlerinin Nedenleri, Etkileri ve Türkiye Örneği”, İktisat İşletme ve Finans Dergisi, Bilgesel Yayıncılık, Ağustos, 2001, ss. 79-98, s. 85.

dışsal hem de içsel koşullarından dolayı serbestleşmeden büyüme üzerinde beklenen olumlu sonuçlar son derece sınırlı kalmış, denetim gibi sigortalardan yoksun bir finansal serbestleştirme ile ekonomiler arbitraj oranı üzerinden sermaye hareketlerine bağımlı ve duyarlı hale gelmişlerdir.

Finansal serbestleşme sürecinde, özellikle de 1980’lerde gelişmekte olan ve azgelişmiş ülkelerin çoğunda sabit döviz kuru rejimi olduğundan, ülkelerin belli sorunları uluslararası finansman ile birleşerek döviz kuru rejimlerinin yıkılmasına, sermaye akışının aniden tersine dönerek bu rejimlerin çöküşüne ve finansal krizlerin yaşanmasına sebep olabilmektedir197. Sermaye girişiyle yerli para reel olarak değer kazanırken, bunu izleyen üretim, tüketim ve yatırım artışı sonrasındaki 3-5 sene arasında tüm bu göstergelerde daralma ortaya çıkarak uygulama krizlerle son bulmuştur198. Bu sebeple ülkeler rezerv birikimine yönelmektedir. Finansal serbestleşme sonucunda iç tasarruf yetersizliği olan ülkelerde rezerv biriktirme bir ekonomi politikası aracı olmuş, böylelikle bu ülkelerin dış borçlarında artış gerçekleşmiştir199.

Temel argümana göre; faiz kontrolleri ve sermaye hareketlerinin kısıtlandığı finansal baskı ortamında faiz oranı ve döviz kuru piyasa koşulları tarafından belirlenecekleri düzeyden daha aşağıda belirlendiğinden dolayı, ulusal paranın aşırı değerlenmesi söz konusudur ve bunun çözümü de finansal serbestleşmedir200. Oysa serbestleşme ile sorun tersine dönmüş, bu sefer de spekülatif güdülerin de etkisiyle faizlerde aşırı yükselme olmuştur. Kaldı ki sermaye çekmek isteyen ülkede nominal faizin seviyesi en az, dış reel faiz, artı ülkenin riziko primi, artı devalüasyon beklentisini aşan bir düzeyde olmasını gerektirir201. Faiz yükselişleri yatırım ortamını zorlaştırdığı gibi maliyet yönlü enflasyonun artışını da beraberinde getirmiştir. Nitekim Taylor’un yapısalcı yaklaşımına göre, faiz maliyetinin işletme sermayesi maliyetine eklenmesi

197 Paincheira, Juan Pablo, “Finansallaşma Çağında Gelişmekte Olan Ülkeler: Açık Birikiminden Rezerv Birikimine”, Maliye Finans Yazıları, www.finanskulup.org.tr, c. 22, sy. 82, Ocak, 2009, ss.1-13, s.11.

198 Yentürk, a.g.e., s. 17.

199 Paincheira, a.g.e., s. 12.

200 Karaçor, Zeynep, “Öğrenen Ekonomi Türkiye: Kasım 2000- Şubat 2001 Krizinin Öğrettikleri”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sy. 16, 2006, ss. 379-391, s. 380.

201 Kazgan, Gülten, Küreselleşme ve Ulus Devlet Yeni Ekonomik Düzen, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2005, s. 194.

gerekmekte; bu ise üretim maliyetini artırıp fiyatlara yansıyarak enflasyonu hızlandırmaktadır202. Dolayısıyla sermaye hareketlerinin serbestleştirilmesi, mali piyasaların etkinliğini artırırken bir yandan da bu piyasaların kırılganlığını da artırmakta ve risklerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır203.

Sermaye hareketlerinde serbestlik ile ülkelere doğrudan yatırımlar ve dolaylı sermaye girişleri artmış fakat finansal amaçlı hareketler doğrudan yatırıma yönelen sermaye hareketlerinden daha fazla olmuştur. Finansal araçların yüksek getiriye sahip olmasıyla yatırımların reel alanlardan çok finansal alanlara yönelmesi, McKinnon-Shaw yaklaşımının yatırımları ve iktisadi büyümeyi artıracağı hipotezini desteklememektedir204. Reel getirilerin önemini yitirmesiyle spekülatif güdülerin üretken yatırımlara baskın çıkması ve sermaye denetimini engellemesi ile sermaye piyasalarında krizlerin oluşumuna katkı ortaya çıkmaktadır205. Sermaye hareketleri doğrudan yatırımları çok aşan düzeyde portföy yatırımlarını içerdiğinde, toplam talebin artmasına neden olarak enflasyonist baskıya, kur değerlenmesine ve ödemeler dengesinde bozulmaya yol açmaktadır206.

Bu süreçte özellikle kısa vadeli sermaye hareketlerinin ekonomiler üzerindeki etkisi dikkate değerdir. Kronik kamu ve cari işlem açıkları, tasarruf-yatırım dengesizliği gibi yapısal nedenlerden kaynaklanan sorunları olan gelişmekte olan ve azgelişmiş ülkelerde kısa vadeli sermaye hareketleri bu problemlerin çözümüne katkı sağlamayıp sorunları derinleştirmektedir207. Makroekonomik istikrarın sağlanamadığı ekonomilerde cari açığın sürdürülebilirliğini etkileyen faktörlerin (yatırım-tasarruf oranı, ekonomik büyüme, döviz kuru rejimi, politika uygulayıcıların kredibilitesi, politikaların sürdürülebilirliği, ülkenin dışa açıklığı, sermaye hareketlerinin yapısı ve cari işlemler

202 Eser, a.g.e., s. 90.

203 Güven, a.g.e., s. 86.

204 Dinar, a.g.e., s. 12.

205 Durusoy, a.g.e., s. 3.

206 Güven, a.g.e., s. 84.

207 Karaaba, İlker, Küreselleşme ve Kısa Vadeli Sermaye Hareketlerinin Gelişmekte Olan Ülkelerde Yaşanan Ekonomik Krizlere Etkisi, Maltepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul, 2006, s.118.

açığının hacmi208) olumsuz yönleri, sermaye hareketlerinin ortaya çıkardığı riskle birleşerek krizlere kaynaklık etmektedir.

Sermaye hareketlerinin kısa vadeli fonlar olması, ilgili ülkelerde enflasyonist bir baskı yaratabilmekte, döviz kurlarının aşırı değerlenmesine yol açarak, cari işlemler açığına neden olabilmekte ve ayrıca yurt içi yatırım ve tasarruflar üzerinde olumsuz etkiler yaratıp ve dış şoklar için yeni kanallar açtığından makroekonomik istikrarsızlığın da kaynağı olabilmektedir209. Bu koşullar altında yüksek arbitraj oranı üzerinden gelen ve cari açık belli düzeye çıktığında çıkışa geçen kısa vadeli sermaye hareketleri ekonomilerin olumsuz koşullarını derinleştirmektedir. Ayrıca bütçe açıklarının durumuna göre de sermaye hareketleri ile dolaylı bir bağ ortaya çıkabilmektedir. Kamu tasarrufunun negatif olması özel tasarrufları çekmekte, bu sebeple yatırımlar dış tasarruflarla desteklenerek dış kaynak ihtiyacını artırmakta, bu da yüksek reel faizle değerlenen yerli paranın dış ticaret açığını artırmasına neden olabilmektedir210.

Finansal serbestlikle birlikte faiz oranının yükselmesi, yerli paranın ikamesi, dış borçların artması, bankacılık sektörünün kırılganlaşması, firmaların finansal yapılarının bozulması gibi birçok faktör yatırımları olumsuz etkilerken; finansal serbestlikle ortaya çıkan döviz kurundaki değerlenme ve tüketim talebinin yükselmesi gibi olguların ancak ticarete konu olmayan sektörler üzerinde olumlu etkileri ortaya çıkmaktadır211. Sermaye hareketleriyle birlikte, faiz ve döviz kurunun serbest bırakılması da para ikamesine ve faiz-kur makasına sebep olmaktadır212. Finansal serbestleşmeyle halk vergi baskısına sokulmadan kamu finanse edilip dış kaynak girişiyle ekonomi rahatlamakta; yerli paranın değerlenmesiyle enflasyonun dizginlenmesi kolaylaşmakta ve fakat bu şekilde ekonomi yapay bir büyüme ve refah artışıyla karşılaşmaktadır213. Bütün bu süreç, istikrarsızlık - kısa vadeli sermaye girişi - ithalat artışı - ihracat artışı – büyüme - cari açık - istikrarsızlık şeklinde bir döngü ortaya çıkarıp, ülkeleri önce kısa süreli büyümeye

208 Bozok, Sabriye, Türkiye’nin Cari Açıkları Çerçevesinde Sermaye Hareketlerinin Analizi, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), 2008, ss. 25-30.

209 Kar - Kara - Kaplan, a.g.e., s.1.

210 Aksu, Hayati - Başar, Selim, “Türkiye İçin İkiz Açıklar Hipotezinin Tahmini: Bir Sınır Testi Uygulaması”, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, c. 64, sy. 4, 2009, ss. 1-14, s. 3.

211 Yentürk, a.g.e., s. 17.

212 Eser, a.g.e., s. 99.

213 Kazgan, 2005, s. 205.

sonra da finansal kaynaklı krizlere sürüklemektedir214. Bu ülkelerde finansal istikrar sermaye akımının tersinme dönme riskiyle her zaman tehdit altındadır. Dolayısıyla arbitraj kazançları arayan sermaye, kalkınmanın finansmanına yaygın bir istikrarsızlık öğesi sokmuştur215.

Finansal krizler öncesinde bazı makroekonomik göstergelerdeki değişimler ekonomik aktörlerce kriz sinyali olarak algılanmaktadır. Bu göstergelerin arasında finansal serbestleşmeyle gelen sermaye hareketleriyle ilintili olan yüksek reel faiz, büyüyen dış ticaret ve cari açık, kısa vadeli dış borcun yüksekliği gibi unsurlar bulunmaktadır. Kısa vadeli borçların rezervler içindeki oranının yüksekliğinin neden olabileceği potansiyel bir likidite problemi, gelişmekte olan ülkelerde önemli bir kırılganlığa ve krize sebep olabilmektedir216. Oysa finansal serbestleştirmenin savunucuları bu krizleri, bu ülkelerin finans sektörünün gelişmemiş olmasına ve ekonomi yönetimlerinin ev ödevini düzgün yapmamasına bağlamaktadırlar217.

GOÜ’lerde finansal serbestleşmeden edinilen tecrübelere göre218; finansal piyasaların küçük olduğu ekonomide serbestleşme sermaye hareketlerinin döviz kuru değişikliklerine fazla duyarlı olmasını sağlayabilir, yüksek reel faizler de aşırı düşük veya negatif faiz oranları gibi makro dengesizliklere yol açabilir, finansal derinlik göstergeleri kaynakların daha etkin kullanıldığını her zaman gösterememektedir, tamamen serbest finansal sistem etkin çalışacak varsayımı gerçekçi değildir, bu nedenle başarılı bir finansal liberalizasyon için fiyat istikrarı ve makroekonomik istikrar sağlanarak bu ülkelerdeki ekonomik aktörlerin de rekabetçi yeni araç ve yöntemlerle donatılmaları gerekmektedir.

Sonuç olarak finansal serbestleştirme ile büyüme arasındaki beklenen bağ mevcut küresel ekonomi koşullarında kurulamamış, ekonomilerin var olan zaafları ve koşulları teorinin öne sürdüğü durumların oluşumunu engellemiş, pratik gelişmeler farklı olmuştur. Finansal serbestleştirmenin ekonomik büyüme üzerine etkisi son derece

214 Karaaba, a.g.e., s.119.

215 Saygılı, a.g.e., s. 176.

216 Rodrik, Dani - Velasco A., “Short Term Capital Flows”, NBER Working Paper Series, No. 7364, 1999, s. 1.

217 Kula, a.g.e., s. 144.

218 Eser, a.g.e., s. 96-98.

sınırlı olmuş ve var olan büyüme de kısa süreli spekülatif bir büyüme olma eğilimi göstermiştir. Bu nedenle, gerek portföy yatırımlarından ve gerekse kısa vadeli sermaye hareketlerinden optimum bir şekilde yararlanabilmek için gelişmiş bir sermaye piyasasının yanı sıra bütçe açıklarından uzak bir mali sistem, kontrol altına alınmış bir enflasyon ve iyi işleyen bir finansal sektörün gerekliliği şarttır219.

219 Kar, Muhsin - Kara, M. Akif, “Türkiye’ye Yönelik Sermaye Hareketleri ve Krizler”, www.dtm.gov.tr, ts., s. 3.

II. BÖLÜM

TÜRKİYE EKONOMİSİNDE

İKTİSADİ BÜYÜMEYE TARİHSEL BAKIŞ

Türkiye ekonomisi cumhuriyetin ilanından sonra gerek iç gerekse dış koşulların etkisiyle farklı dönemlerden geçmiştir ve bu dönemler kısa süreli ayrımları gerektirmekle beraber çalışmanın kapsadığı dönem itibarıyla ana hatlarıyla 3 bölümde ele alınacaktır. İlk olarak 1963 yılında makro hedefleri kapsayan planlı döneme geçilmesinden önceki dönem ekonomik gelişmeleriyle değerlendirilecek ve ardından ithal ikameci dönem incelenecektir. Üçüncü bölümde de ekonomide radikal değişikliklerin gerçekleştiği 1980 yılıyla başlayan ve ihracata dayalı sanayileşmenin hedeflendiği dışa açık dönemdeki ekonomik gelişmeler açıklanmaya çalışılacaktır.

2.1. Planlı Dönem Öncesi Türkiye Ekonomisi

Cumhuriyet’in ilanından hemen önce ticarette gayrimüslimlerin çoğunluk olduğu ekonomi, sanayide geri kalmış, tarıma dayalı, dış ticarette dışa bağımlı, iç ekonomik bağları zayıf ve iktisadi gelişmeyi sürdüremeyecek kadar cılız bir burjuvaziye sahipti ve cumhuriyet dönemine de bu sorunlarla devir olmaktaydı220. Yetişmiş insan eksikliği, sanayileşmede Avrupa ülkelerine kıyasla oldukça geride kalma gibi belirgin unsurlar cumhuriyetin ilk yılarındaki ekonomik gelişmeleri kısıtlamakta ve gerekli atılımları engellemekteydi. Buna rağmen ilk yıllarda özel sektöre öncelik veren bir

“milli iktisat politikası” benimsenmiş ve bunun yanında devlet ekonominin yönlendirilmesi amacıyla kurumsal yapıyı hızla oluşturma çabasına girmiştir221.

Cumhuriyetin ilk on yılında özellikle de sanayileşme alanında önemli bir başarı sağlanamayarak özel sektör önderliğindeki gelişme son derece sınırlı kalmıştır. Birinci dünya savaşı yıllarında sanayi ve tarımda üretim kapasitesi oldukça genişlemiş olan

220 Boratav, Korkut, Türkiye İktisat Tarihi, Gerçek Yayınevi, 1990, s. 11-13.

221 Şahin, Hüseyin, Türkiye Ekonomisi, Ezgi Kitabevi Yayınları, Bursa, 2000, s. 36.

dünya ekonomisi, savaş sonrasında yavaşlayan talep karşısında çok ciddi arz fazlalığı nedeniyle 1929 yılında derin bir krize girmiştir222. Amerika merkezli bu kriz kısa sürede dünya piyasalarına da yansıyarak tüm ekonomileri etkilemiş ve bu süreçte liberal ekonomik sistemin tıkanıklığını gidermek için devletin ekonomiye çok geniş ve sistematik bir şekilde müdahalesi söz konusu olmuştur. Liberal sanayileşme politikasıyla gelişmiş ülkelerle aradaki sanayileşme farkının kapatılamayacağı anlaşılarak 1929 buhranının ardından dünyadaki değişime paralel Türkiye ekonomisinde de devletin ekonomiye etkili müdahalesi söz konusu olmuştur223.

Bu gelişmeler doğrultusunda 1933 yılından itibaren Türkiye ekonomisi, devletçi sanayileşme sürecine girmiştir. İlk on yılda, dünya ekonomisine ve onun her türlü etkilemesine açık olan ekonomi yeniden inşa sürecindeyken, sonrasındaki devletçilik dönemi özel sermaye birikimine engel değil onu yaratmaya dönük bir bakış açısına sahiptir224. Bu dönemde dünya ekonomisindeki gelişmelerin etkisiyle devlet eliyle sanayileşmenin yürütülmesi gerekli hale gelmiştir. Yaygın üretim malları ülke içinde üretilmeye başlanmış, yatırım ve ara malları üreten kuruluşlar faaliyete geçirilmiş ve iktisat politikalarının yöneldiği amaç ve elde edilen sonuçlar bakımından İkinci Dünya Savaşı’na kadar süren bu dönem ilk sanayileşme dönemi olmuştur225. Dönem, İkinci Dünya Savaşı ile kesintiye uğramıştır.

Savaş yıllarında her an savaşa girme olasılığı karşısında uygulanan seferberlik kamu harcamalarını artırdığı gibi, faal nüfusun önemli bir kısmını üretimden çekmekle özellikle tarımda işgücü kıtlığı yaratmış ve bu da tarımsal üretimin düşmesi sonucunu doğurmuştur226. Ekonominin üretim daralması sonucu ortaya çıkan gelir kaybı toplumun her kesimine yansımıştır. Gelir dağılımında da önemli bir bozulmanın yaşandığı savaş yılları sonrasında dünya ekonomisinde ortaya çıkan gelişmelerden de etkilenerek devletçilik gerilemeye başlamış ve liberal dönemin ön koşulları belirmeye

222 Tokgöz, Erdinç, Türkiye’nin İktisadi Gelişme Tarihi, İmaj Yayıncılık, Ankara, 1999, s. 42.

223 Şahin, Hüseyin, a.g.e., s. 49.

224 Sönmez, Mustafa, Türkiye Ekonomisinin 80 Yılı, İstanbul Ticaret Odası Yayınları, İstanbul, 2004, s. 14

225 Boratav, 1990, a.g.e., s. 45.

226 Sönmez, 2004, a.g.e., s. 66.

başlamıştır. İçe dönük değil, dışa açık kalkınma modeli seçilmiş ve açık ekonomi koşullarında dış ticaret serbestliği getirilmiştir227.

Tüm bu gelişmeler, kapitalist dünya ekonomisindeki dönüşüme de bağlı olarak gerçekleşmekteydi. Serbest ticaret ve sermaye hareketlerinde serbestlik üzerine oturan kapitalist ekonomik sistemden bağımsız olamayan Türkiye ekonomisi, 1950’ye kadar olan dönemde devletçilikten kopuş yaşamıştır. 1950’lerin başında Türkiye’de liberal uygulamalar hakim durumdadır. Bu dönemde sanayileşme özel kesim eliyle yürütülmeye çalışılarak dış ticarette yeni düzenlemeler olurken, üç temel iktisat politikası belirmekteydi; tarım sektörüne öncelik, sanayileşmeyi özel sektöre bırakmak ve dış ticarette liberalizasyon228. Bu dönüşümde açığa çıkan ekonomi politikalarının başta gelen özellikleri; iç ve dış ticarette serbest piyasa koşullarının egemen kılınması, özel girişimciliğin her düzeyde desteklenmesi, genel olarak devletçiliğin ve özel olarak

Tüm bu gelişmeler, kapitalist dünya ekonomisindeki dönüşüme de bağlı olarak gerçekleşmekteydi. Serbest ticaret ve sermaye hareketlerinde serbestlik üzerine oturan kapitalist ekonomik sistemden bağımsız olamayan Türkiye ekonomisi, 1950’ye kadar olan dönemde devletçilikten kopuş yaşamıştır. 1950’lerin başında Türkiye’de liberal uygulamalar hakim durumdadır. Bu dönemde sanayileşme özel kesim eliyle yürütülmeye çalışılarak dış ticarette yeni düzenlemeler olurken, üç temel iktisat politikası belirmekteydi; tarım sektörüne öncelik, sanayileşmeyi özel sektöre bırakmak ve dış ticarette liberalizasyon228. Bu dönüşümde açığa çıkan ekonomi politikalarının başta gelen özellikleri; iç ve dış ticarette serbest piyasa koşullarının egemen kılınması, özel girişimciliğin her düzeyde desteklenmesi, genel olarak devletçiliğin ve özel olarak