• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

1.3. İktisadi Büyümenin Kaynakları

1.3.2. Dış Kaynaklar

1.3.2.1. Dış Ticaret

Bir ülke için ithalat dışarıya gelir transferi anlamına gelirken, milli gelir hesaplarında eksi değer alarak denkleme dahil olur. İthalatın bileşenleri tüketim malları ithalatı ile ara ve sermaye mallarıdır. Yurtiçinden temin edilemeyecek mal ve hizmetlerin tamamı zorunlu olmasa da, tüketim veya üretim sebebiyle ithal edilmesi iktisadi hayatın gereklerindendir. Ara ve sermaye malları olarak tanımlanan gruptaki nal

60 Rodrik, a.g.e., s. 21.

61 Rodrik, a.g.e., s. 76.

ve hizmetler tüketim maddesine dönüşmeden ithal edilerek, yurtiçi üretim ve istihdam kapasitesi yaratılır ve bu yolla dışarıya asgari bir gelir transfer edilerek içeride bir katma değer oluşumu sağlanır. Dolayısıyla iktisadi büyümenin arka planında ithalat da bulunmaktadır ki, örneğin yatırım malı ithalatındaki artış eğilimi, ekonomideki gidişatı anlamada beklentiler hakkında fikir vermesi açısından anlamlı bir göstergedir.

Ekonomi kendi tüketiminin dışında kalan ekonomik kaynakları gerek hammadde gerekse yarı mamul veya mamul olarak gelir elde etmek amacıyla ihraç ederken, bazen kendi ihtiyacından kısarak da ihraçta bulunabilir. Tüketim malı ihracatı ne kadar yüksek ise bu mal veya hizmetlerin nihai hale gelene kadar yurtiçinde üretilmesi ekonomiye azami katma değer kazandırabilir. Ara malları ve yatırım malları ihracatı da ekonominin üretkenliğinin ve dış ticaretteki seviyesinin kritik bir göstergesidir. İktisadi büyüme açısından ihracat doğrudan döviz gelirine denk düşerken, bu gelir içeride paylaşılması, yatırım, üretim ve tüketime yansıması ve vergi geliri yaratmasıyla büyümenin destekleyici unsurlarındandır. İhracatın düzeyi yalnızca ekonominin bulunduğu seviyeyle ilişkili değildir. Uygulanan ekonomi politikaları gereği kurun değerlenmesiyle de çok yakından ilişkilidir. Yerli paranın değerlenmesi ihracatı ucuzlatıp caydırırken, ithalatı cazip hale getirmektedir. Tersi durum ise ithalatı pahalılaştırarak ihracatı teşvik etmektedir. Yerli paranın değer kaybı ihracatı artırmasına rağmen, ekonominin ithalata olan bağımlılığı ölçüsünde dış ticaret açığını da artırabilmektedir. Diğer taraftan döviz kuru belirsizliği de ihracatı negatif, ithalatı ise pozitif etkilemektedir62. Reel döviz kuru oynaklığı hem kısa hem de uzun vadede ihracat üzerinde negatif etkiye sahip olarak, gelecekteki eğilimler hakkında belirsizlik yaratmakta, ihracatçı birimler dış piyasadan çok iç piyasaya yönelerek tepki vermektedirler ve hatta ihracata en negatif etkiyi reel döviz kuru oynaklığının yaptığı savunulmaktadır63.

Hem ihracat ve hem de ithalatın bileşenleri tüketim, ara ve yatırım malları olarak ayrıldığı gibi, tarım, sanayi ve hizmetler olarak da ayrılmaktadır. Ülkede tarımın

62 Sever, Erşan, “Reel Döviz Kuru Belirsizliğinin Ticaret Performansına Etkisi: Türkiye Uygulaması”, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Girişimcilik ve Kalkınma Dergisi, c. 4, sy. 2, Aralık 2009, ss. 77-98, s.1.

63 Köse, Nezir – Ay, Ahmet – Topallı, Nurgün, “Döviz Kuru Oynaklığının İhracata Etkisi: Türkiye Örneği (1995-2008)”, Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, c. 10, sy. 2, 2008, ss. 25-45, s. 25.

ihracatta ağırlıklı olması sanayileşmenin eksikliğini; sanayinin ihracatta payının fazlalığı sanayileşmenin ileri derecede olduğunu, ithalatta payının fazla olması ise ciddi bir sanayileşme sorunu (veya açığı) olduğunu gösterebilmektedir. Turizm ise birçok ülke için önemli bir dış kaynaktır. Yabancı turistlerin ülkeye gezi ya da tatil amaçlı gelerek ülkede tüketim mal ve hizmetlerine harcama yapmaları dolaysız bir gelir transferidir. Diğer taraftan talebin nihai mal ve hizmetlere yönelik olması, bunların üretiminin (büyük ölçüde) içeride yapılması yine katma değer yaratılması yani iktisadi büyümeye katkı anlamına gelmektedir.

Dış ticarette serbestleşme, dünya ekonomisinde önceki dönemlerde de var olmakla beraber özellikle de son dönemde gelişmiş ya da diğer tüm ulusal ekonomilerin değişen düzeylerde içinden geçtiği ve halen devam ettiği bir süreç olmuştur. Literatürde önemli bir yeri olan Ricardo’nun mukayeseli üstünlük teorisine göre, kıt kaynakların etkin dağılımıyla ülkeler gelir bölüşümü ve reel gelir artışında yarar sağlayacaktır64. Klasik teoriden bu yana liberalleşme, etkinliği artırmak kavramını öne sürmekte ve buna göre; “başkalarından ucuza üretemediğini ithal et” ilkesi ile bu amaca uygun bir politikalar demeti tavsiye ederek, bunun dünya çapında ulusal sınırları aşan bir ölçekte gerçekleştirilebileceğini savunmaktadır65. Bu savunuya bağlı olarak neo-klasik büyüme teorilerinin, gelişmiş ülkelerle gelişmekte olanlar arasındaki gelir/refah farkının kapanacağını ileri sürmesine rağmen, bu hipotez gerçekleşmeyerek aksine süreç içinde artmıştır66. Dışa açık büyümenin ekonomilere katkısı son derece sınırlı olmaktadır. Bu yararın sınırlı gerçekleşmesinin yanında, gelişmekte olan ve az gelişmiş ekonomiler gelişmiş ekonomiler için hammadde kaynağı, ucuz işgücü pazarı, yalın üretim alanı ve dış talep kaynağı durumundadır ve refah farkı kapanma eğilimi taşımamaktadır.

Ekonomilerin dış ticarette mukayeseli üstünlük teorisine göre kazançlı çıkacağı yönündeki görüşlere rağmen, farklı gelişmişlik ve gelir düzeyindeki ülkelerin bu süreçten farklı etkilenmeleri söz konusu olmaktadır. Gelişmekte olan ve az gelişmiş

64 Erdoğan, Savaş, “Türkiye’nin İhracat Yapısındaki Değişme ve Büyüme İlişkisi: Koentegrasyon ve Nedensellik Testi Uygulaması, Selçuk Üniversitesi Karaman İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, sy. 10, Haziran, 2006, ss. 30-39, s. 31.

65 Somel, Cem, “Küreselleşen Dünyada Kalkınma Stratejisi Nasıl Olmalı?”, Mülkiye Dergisi, c. 25, sy.

229, 2001, ss.185-200, s. 194.

66 İncekara - Tatoğlu, a.g.e., s. 25.

ülkelerin dış ticaret açıklarının sürekli artışı gözlemlenen bir olgudur. Milli gelire oranı açısından ekonomilerin dışa açıklığının arttığı süreçte, fakirleştiren büyüme teorisi dikkate değerdir. Bhagwati, dış ticaret hadlerinde açık bir bozulmayla beraber elde edilen reel gelir artışının fakirleştiren bir büyüme olduğunu öne sürmektedir67. Gelişmekte olan ülkelerin dış ticaret hadlerindeki eğilim, bu görüşün önemsenmesini zorunlu kılmaktadır. Ayrıca gelir düzeyinin yükselmesine rağmen dış ticaret açıklarının da hem miktar hem milli gelire oranı açısından artışı, bu ekonomilerin makro istikrarını bozucu etki yapmaktadır. Dış ticaret açıklarının finansmanı için alınan yüksek faizli borçlar da ekonominin etkin bir şekilde işlemesini zorlaştırmaktadır68. Borçlanmanın tekrar faiz ödemesi yoluyla dışarıya gelir transferiyle sonuçlanması, dış ticaretten elde edilen ekonomik faydanın taraflar arasında nasıl paylaşıldığının açıklayıcısı durumundadır.