• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

3.5. Mali Disiplinin Büyümeye Katkısı

3.6.3. Dış Ticaret ve Dış Denge Açıkları

Küreselleşme sürecinde ekonomilerin dışa açılmaları hızlanmış, ulusal pazarlar küresel pazara daha sıkı bağlarla eklemlenirken ekonomiler arasında etkileşim daha da artmıştır. Ülkeler arası dış ticaret ve sermaye hareketleri günümüz ekonomileri için dışında kalınamaz bir gereklilik haline gelmiştir. Bu gerekliliğe göre yapılanan ekonomiler, küresel ekonominin birer parçası haline gelirken, geniş sayıda bir ülke grubunun bu durumdan yararlanma imkanı son derece sınırlıdır. Nitekim, küresel ekonomi (yapısal özelliklerinden dolayı) gelişmiş ülkelerden başlayarak fırsatlar ve kazanımlar sunmaktadır.

Türkiye ekonomisi de söz konusu küresel ekonomik yapıdan, bulunduğu konum itibarıyla olumlu ve olumsuz şekilde etkilenmektedir. Bunun sebebi Türkiye ekonomisinin gelişmekte olan bir ekonomi olmasının yanı sıra, küresel ekonomik rekabet açısından da zaaflar taşımasıdır. Örneğin 2002-2007 döneminde ekonomi hızlı bir büyüme süreci yaşarken, ithalat da hızlı bir artış göstermiştir. İhracat artış hızını geçen ithalat artışları ekonomide umulduğu gibi ihracatçı büyüme yerine ithalata dayalı bir büyümenin gerçekleşmesine sebep olmuştur. Sonuçları açısından büyüme dönemi, dış ticaret ve dış denge konusunda Türkiye ekonomisinin zaaflarını artırmıştır. Değerli TL ile desteklenen ve ithalata dayalı iç talep artışıyla gelen büyüme, ekonominin üretim

kesiminde bağımlılıklar yaratmıştır. Büyüme döneminin dış ticaret verilerinden hazırlanan aşağıdaki tablo, bu bağımlılıkları göstermektedir.

Tablo 3.6.3.1. Dış Ticaretin Bileşenleri

2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 Dış Ticaret Dengesi

milyar $ -26,8 -10 -15,5 -22,1 -34,4 -43,3 -54 -62,8 -69,9 -39 Dış Ticaret Dengesi /

GSYİH -10,1 -5 -6,7 -7,2 -8,8 -9 -10,3 -9,7 -9,4 -6,3 İhracatın İthalatı

Karşılama Oranı 51 75 70 68 65 63 61 63 65 72,4

Ara ve Sermaye Malları

İthalatı / GSYİH 18 18,8 19,8 20,1 21,6 21,1 23,1 22,9 24,2 19,6 Tüketim Malları İhracatı /

Ara Malları ithalatı 38,8 50,4 49 48,5 45 42,5 37,9 35,6 31 40,9 İhracat / Ara Malları

İthalatı 76,9 103,3 95,7 95 93,5 89,6 85,8 86,6 87 102,6 Ara Malları İthalatı /

İthalat 66 73,4 73 71,7 69,2 70 71,4 72,7 75 70,6

Kaynak: www.tuik.gov.tr, verilere dayanılarak yapılan hesaplamalar.

Ortalama %6,8’lik büyüme hızının olduğu 2002-2007 döneminde, ihracatın ithalatı karşılama oranı yaklaşık 7 puan düşerek, %63’e inmiştir. Benzer şekilde ihracatın gerçekleşmesi için de yaklaşık %60-70 seviyesinde ithalata ihtiyaç duyulmaktadır. Mevcut ihracatın, yıldan yıla gittikçe artan bir şekilde bu denli yüksek oranda ithalat gerektirmesi ekonominin büyümek bir yana mevcut durumunu korumak için bile zorlanacağı anlamına gelmektedir. Dönemde tüketim malları ihracatının ara malları ithalatına oranı yaklaşık 15 puan azalmış ve ara-sermaye malları ithalatının GSYİH’ya olan oranı da yaklaşık 3 puan artmıştır. Bu eğilimler ekonomide üretimin bir kısmının ithalatla ikame edildiğini göstermektedir. İhracatın ara malları ithalatına olan oranı on puan azalsa da ithalatın miktar olarak ihracata kıyasla büyüklüğünden dolayı bu eğilim olumlu bulunmamaktadır. Dış ticaret açığının GSYİH’nın %10’una ulaşarak 70 milyar $ sınırına yaklaşması, büyüyen bir ekonomiyle beraber büyüyen bir riske işaret etmektedir.

Bu olumsuzluklar üretimde ve ihracatta ithal girdi kullanımının arttığını göstermektedir. Bu bulgudan Türkiye ekonomisinin büyümesinin ithalat bağımlılığının,

büyümeye ve ortalamayı ifade eden kişi başına milli gelirin yükselmesine rağmen artış halinde olduğu sonucu çıkarılmaktadır. Altı yıllık büyüme döneminin sonunda 70 milyar dolara yaklaşan dış ticaret açığı ve yerli üretimde ithal girdi kullanımının artışı, ekonominin yalnızca dış ticarette değil üretim, istihdam, yatırım ve gelir dağılımı gibi başka açılardan da zaaflarını büyütmektedir. 2000 sonrası küresel ekonomiye entegrasyonun artmasına rağmen, dış ticaret açıkları, cari açıklar, istikrarsız büyüme yılları ve krize açık kırılgan yapı, sağlıklı ve sağlam bir entegrasyonun olmadığını göstermektedir483.

Grafik 3.6.3.1. Dış Ticaret ve Sanayi Üretimi

Kaynak: www.tuik.gov.tr

Yukarıdaki grafik büyüme ile birlikte sanayi üretiminde değişimin ve dış ticaret dengesinin seyrini göstermektedir. Buna göre, büyüme sanayi üretiminde artış ile büyük oranda paralellik taşırken, dış ticaret açığı da artışını sürdürmüştür. 6 yıllık büyüme dönemi ekonominin küresel ekonomiye hızla fakat riskli bir şekilde entegre olduğunu göstermektedir. Bu Türkiye ekonomisinin gelecek dönemlerdeki problemlerini şimdiden görünür kılmaktadır. Sanayi üretiminde artışın sürekli daha yüksek ithalatla (dış ticaret açığıyla) elde edildiği türden bir büyüme eğilimi, ekonominin iç kaynaklarından ve kapasitesindeki değişimlerden ziyade dış koşulların elverişli olup olmamasına bağlı kalacaktır. Bu çeşit bir bağımlılık sürdürülebilir bir büyümeyi kısıtlamaktadır. Grafik, küresel kriz koşulları gibi dış imkanların olumsuza döndüğü bir

483 Özbek, Orkun, “Ekonomik Kriz Belirtisi Olarak Cari Açık-Büyüme İlişkisi”, Ar-Ge Bülten, www.izto.org.tr, Şubat, 2008, ss. 5-11, s. 10.

durumda Türkiye ekonomisinin büyümeden ne ölçüde uzaklaştığını da göstermektedir.

2008 yılının son çeyreğinde küçülme yaşayan ekonomi bu eğilimini 2009 yılının ilk üç çeyreğinde de sürdürmüştür. Dış ticaret açığının azalmasının büyümeden ne götürdüğü sorusunun cevabı (sanayi üretimindeki daralma da göz önüne alınarak), mevcut büyüme modelinin sürdürülemezliğini de ispatlamaktadır.

Türkiye ekonomisinde firmaları, hammadde malzeme ve makine teçhizat ithalatına yönlendiren faktörlere bakıldığında, yurtiçi piyasada arz eksikliği öne çıkmaktadır. Yapılan bir çalışmaya göre484, yurtiçi üretiminin olmaması veya yetersizliği %60 oranla firmaları ithalata yönlendiren sebeplerin başındadır. Kaliteli ve kesintisiz temin sebebine bağlı olarak gerçekleşen ithalatın oranı %19 iken, %14 ile ucuza temin bir diğer ithalat sebebi olarak karşımıza çıkmaktadır Bu oranlar seçilen büyüme modeli bağlamında, ekonominin gereksinimlerini üretme performansının gün geçtikçe azaldığını göstermektedir.

Tablo 3.6.3.2. Ödemeler Dengesi ve Cari Açığın Finansmanı

2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 GSYİH %) 6,8 -5,7 6,2 5,3 9,4 8,4 6,9 4,7 0,7 -4,7

NSH/GSYİH 4,7 -0,8 0,6 1 3,4 4 6,1 5,7 4,9 1,4

NKA/GSYİH 2,2 -4,4 -1,7 0,6 2,3 3,4 4,9 4,8 4,6 1

CD/GSYİH -3,7 1,9 -0,27 -2,5 -3,7 -4,6 -6,1 -5,9 -5,7 -2,3 Reel Faiz Oranı

(Tüfe Bazlı) -2 18,4 25,4 23,3 14,1 8 7,8 9,2 8,3 4,8 Finansal

Arbitraj Oranı -8,3 1,6 32,4 47,2 30,8 23,3 10,7 30,3 20 -6,8 Kaynak: www.tuik.gov.tr, www.tcmb.gov.tr

NSH: Net Sermaye Hareketi NKA: Net Kaynak Aktarımı CD: Cari Denge

Ekonominin dış denge açısından değerlendirilmesi için yukarıdaki tablo geçerli verileri sunmaktadır. Yüksek büyümenin elde edildiği dönemin sonunda 70 milyar dolar dış ticaret açığı, 38 milyar doları aşan cari açık bulunması ve yurtiçi tasarruflardaki

484 Saygılı, Şeref, v.dğr., Türkiye İmalat Sanayinin İthalat Yapısı, www.tcmb.gov.tr, 2009, ss. 37-38.

yetersizlikten dolayı ekonominin sürekli dış kaynaklara bağımlı büyümesi, Türkiye ekonomisinin dış kaynak zaafının artarak sürdüğü anlamına gelmektedir. Dönem boyunca, GSYİH içindeki paylarına göre yurtiçi tasarrufların yatırımlarla arasındaki 5 puanlık fark ve dış kaynak kullanımı, bunun açık göstergesidir. Nitekim, büyüme döneminin ertesinde küresel krizin yaşandığı 2009 yılında cari açığın finansmanı açısından olumsuzluklar bulunmaktadır. Doğrudan yabancı sermaye girişlerindeki keskin düşüş ve özel sektörün dışarıdan kullanabildiği kredinin negatife dönmesi gibi gelişmeler cari açık vererek büyüme elde etmeyi artık imkansız kılmaktadır. Küresel koşulların değişmesiyle cari açığın finansman imkanları gittikçe zorlaşmakta ve finansmanın maliyeti artma eğilimi göstermektedir.

Küresel ekonomi politiğin dayanaklarından biri olan yabancı sermaye olgusu da, Türkiye ekonomisi için yeterince olumlu gelişme göstermemektedir. Büyüme döneminin son 3 yılında, doğrudan yabancı sermaye yatırımları toplamda 55 milyar doları aşsa da, GSYİH’nın %3’ünü geçememesi olumlu değerlendirilmemektedir. Artış eğiliminin korunduğu sürece, olumsuzluğun azalma imkanı bulunmakla beraber, bu imkan ekonominin istikrarıyla gelen bir fırsattır. Ekonomik istikrar riske girdikçe ya da ortadan kalktıkça, yabancı sermaye doğrudan yatırım yerine; faiz-kur makası gibi fırsatlardan yararlanmak üzere kısa vadeli sermaye hareketleri şeklinde ekonomilere dahil olma eğilimi göstermektedirler. Bu zaten zayıf durumda olan ekonomileri daha da kırılgan hale getirmektedir. Çünkü sermaye hareketlerinde egemen anlayış, ürettiğinden fazla tüketen ülkelere belli bir sınırın üzerine çıkılması halinde tolerans göstermemek şeklindedir485. Ve bu yaklaşım, cari açığı yüksek olan ekonomilerde dış kaynak daralmasıyla desteklenen kriz beklentisini güçlendirmektedir. Bu sebeple, Türkiye ekonomisinde yüksek cari açık oranlarının gözlendiği süreçlerde, döviz kurunun gelecekteki yönüne ilişkin bekleyişler özellikle negatife dönmekte veya döviz kurunda yükselme, TL’nin değer kaybı senaryoları gündeme gelmektedir486. Türkiye ekonomisi 1980 sonrası dönemde, küresel ekonomiye entegrasyonunu artırırken sık aralıklarla bu durumları yaşamıştır. Hızlı bir büyüme dönemine rağmen, bu riskleri halen bünyesinde barındırmaktadır.

485 Özbek, a.g.e., s. 5.

486 Erkılıç, a.g.e., s. 85.

Ekonominin büyüme dönemindeki dış alemle olan iktisadi ilişkisine bakıldığında; turizm gelirlerinin 20 milyar $ sınırına yaklaşması, Merkez Bankası’nın net döviz rezervlerinin 70 milyar $, yabancı sermaye yatırımlarının 20 milyar $ ve ihracatın 100 milyar $ seviyesini aşması gibi olumlu gelişmeler yaşanmıştır. Buna rağmen petrol fiyatlarının artışına bağlı olarak ham petrol ithalatı giderlerinin 10 milyar

$ düzeyini geçmesi, enerji ihtiyacının artışıyla gelen yüksek enerji faturası, ithalatın her sektörde özellikle de sanayi sektöründe artarak 170 milyar $ seviyesine yükselmesi gibi olumsuz gelişmeler de olmuştur. İthalattaki bu yüksek seviye, büyümenin üretim ve yatırım artışı yoluyla neden istihdam üzerinde olumlu etkide bulunamadığını da açıklamaktadır.

Dış ticaretin ve dış dengenin finansmanında başta gelen bir unsur olarak dış borçlanma Türkiye ekonomisinde önemli bir rol oynamaktadır ve ekonominin dış borçlanma gereksinimi gelişmekte olan ülke konumunda bulunmasına dayanmaktadır.

Bilindiği üzere, dış borçlanmayı gelişmekte olan ülkeler için gerekli hale getiren sebepler; iç tasarrufların yetersizliği, mevcut kronik ekonomik sorunlar, sanayi üretiminde dış kaynak ihtiyacından dolayı döviz gerekliliği, teknoloji transferinin finansmanı, kaynakların kullanımının verimliliklerinin düşüklüğü gibi sebeplerdir487. Dönemde kamunun dış borçlanmadaki ağırlığının azalmasına rağmen, özel kesimin borçlanmasında belirgin bir yükseliş söz konusudur.

Büyümenin sonuçları açısından, hem dış ticarette ithalat yoluyla, hem de sermaye hareketlerinde yabancı sermaye yatırımları ve kısa vadeli sermaye hareketleri yoluyla dışa bağımlılık artarak devam etmektedir. Küresel ekonomide sermaye akımları hacmindeki bir daralma ekonominin dışarıdan kaynak çekmesini 2009 yılı itibarıyla sınırlamıştır. Ekonominin artan dış kaynak bağımlılığının tersine çevrilmesi için, ulusal ekonomi içerisinde önlemler alınmak zorunluluğu doğmuştur. Nitekim Türkiye ekonomisi dışarıdan borçlanabildikçe büyüyebilmiş, büyüme de gittikçe artan oranda ithalat yapmayı gerektirmiştir488. Dış açıklarına yapısal olarak çözüm üretmek Türkiye ekonomisinin kaçınılmaz gerekliliğidir. Kriz öncesi dönemle kıyaslandığında,

487 Şeker, Murat, “Dış Borçlanmaya Teorik Bir Bakış ve Dış Borçlanmanın Etkileri”, Sosyo-Ekonomi Dergisi, www.hacettepe.edu.tr, Ocak-Haziran 2006, ss.73-92, s. 90.

488 Kumcu, Ercan, “Motor Teklemedikçe Büyürüz”, www.hurriyet.com.tr, 04.04.2006.

1999 yılları arasında yıllık ortalama büyüme %4,1, cari açığın GSYİH’ya olan oranı da

% 0,8 iken; aynı oranlar 2000-2008 dönemi için büyümede %4,8 ve diğerinde

%3,2’dir489. Bu nedenle, sürdürülebilir bir iktisadi büyümeye ulaşılabilmesi için, ekonominin dış kaynaklara olan bağımlılığını azaltmak üzere, yurtiçi tasarrufların artırılması, sanayinin küresel ekonominin standartlarına yaklaşabilmesi ve rekabet gücünün artırılabilmesi gerekmektedir.