• Sonuç bulunamadı

BEŞİNCİ BÖLÜM 5 BULGULAR VE DEĞERLENDİRME

5.1.1. Kadınların Medeni Durumları

Araştırmamızın öznesi konumundaki kadınların seçiminde kullandığımız kriterlerden biri kadınlarda evli olma şartının aranmasıydı. Ancak bu şart evliliğin mutlaka sürdürülmesi anlamına gelmeyip; kadınların başlarından -o andaki durumu hangi kategoriye girerse girsin- en az bir evlilik geçmiş olması yeterli görülmüştür. Zira evliliğin insan hayatında birey ve aile açısından gerek getirdiği yükümlülükler, gerek hayata bakış açısı ve gerekse psikolojik anlamda yaptığı değişiklikler, bir dönüm noktası olarak kabul edilmektedir.

Tablo 1: Kadınların Medeni Durumlarına Göre Dağılımları

Medeni Durum Sayı %

Evli 358 93,5

Ayrı yaşıyor 5 1,3

Eşi ölmüş 15 3,9

Boşanmış 5 1,3

Toplam 383 100,0

Örneklem grubundaki kadınların medeni durumlarını gösteren tabloda kadınların % 93.5’i evli; % 4’ünün eşi ölmüş; eşinden ayrı yaşayanlar ve boşanmış olanlar ise % 1.3 olarak görülmektedir. Tabloda evli kadınların oranlarının yüksek çıkması daha önce de ifade edildiği gibi kadınlarda evli olma şartının aranmasından kaynaklanmaktadır.

Toplumsal gerçeklik ve bir anlamda nüfus istatistikleri göz önüne alındığında Türk toplumunda evlenme oranlarının hala çok yüksek olduğu görülmektedir. Her genç kızın ve erkeğin idealinde evlenip, yuva kurmak düşüncesi önemli yer tutar. Ancak şu bir gerçektir ki evli olmanın bir bireye yüklediği sorumluluk ve roller, evlenmemiş bir bireyinkilerden oldukça farklıdır. Bu bağlamda kadının televizyon ile olan ilişkisinin etkileri sadece bireysel olarak değil, evli olmanın getirdiği yükümlülükler doğrultusunda ailesinden başlayarak, gündelik yaşam pratiklerinin her alanına yansıma biçimleri henüz böyle bir role (eş, anne, ev hanımı vb.) o anda sahip olmayan genç kızlarla aynı sonuçları elbette vermeyecektir. Çünkü genç kızların böyle bir deneyimleri henüz yoktur.

Evlilikte edinilen farklı statülerin ve bunlara bağlı rollerin uyumunun toplumsal yapının hayati kurumlarından evlilik ve aile kurumuna olumlu anlamda katkısı büyüktür. Çünkü toplumsal yapıdaki en küçük birim ailedir. Onun sağlam temellere sahip olması, toplumun sürekliliği anlamına gelir. Bununla birlikte her evlilik farklı birliktelikler anlamına gelmekte ve bu süreç beraberinde yeni alışkanlıklar, tutum ve davranışlar ile yaşam tarzlarını bireye dayatmaktadır. Bu yönüyle evlilikte geçirilen sürenin, bireyin bu tür kalıpları içselleştirmesi bakımından önemi büyüktür.

Bu bağlamda örneklem grubundaki kadınların evlilik sürelerinde (Ek Tablo 1) 26 yıl ve üzeri diyenler % 23; 11-15 yıl % 19.6; 6-10 yıl % 17; 1-5 yıl % 14.6; 16-20 yıl % 12.8 olarak yer almaktadır.

Eşi ölmüş veya eşinden boşanmış kadınların toplam sayısı 20’dir. Eşini bir yıldan uzun zaman önce kaybeden veya boşanan 12 kadın evlilik süresini

cevaplamamıştır. 8 kadın ise yıl içinde eşini kaybettiği veya eşinden boşandığı için evlilik süresi belirtmiştir.

Örnekleme dahil olan kadınların çoğunluğunun genç olmasına karşılık evlilik süresinin uzunluğu, Türk toplumunda özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde evlilik yaşının düşük olması ile alakalıdır. Çünkü bu bölgelerde kız çocuklarının, - eğitim seviyesinin düşük olduğu kırsal kesimde yoğun olmak üzere- okutulmayıp, erken yaşlarda evlendirilmeleri sık rastlanan bir durumdur.

5.1.2. Kadınların Yaşları

Bireylerin içinde bulundukları yaş kategorilerinin onların duygu ve düşünce dünyalarında, hayata bakış tarzlarında önemli bir değişken olduğu kabul edilmektedir.

Aşağıdaki tabloda örneklem grubunda yer alan kadınların, yaş durumlarına ilişkin bulgular yer almaktadır.

Tablo 2: Kadınların Yaşlarına Göre Dağılımları

Yaş Sayı % 15 – 24 yaş 27 7,0 25 – 34 yaş 152 39,7 35 – 44 yaş 105 27,4 45 – 54 yaş 70 18,3 55 – 64 yaş 23 6,0 65 yaş ve üzeri 6 1,6 Toplam 383 100,0

Bu bakımdan kadın izleyicilerin yaşlarını belirlemeye yönelik soru, TÜİK’in yaş kategorisi dikkate alınarak soruldu. Tablo 2’de görüldüğü gibi kadınların en çok 25- 34 yaş kategorisi ile (% 39.7); 35-44 yaş kategorisinde (% 27) olmaları kadınların yaşlarının 25-44 arasında yoğunlaştıklarının göstergesidir. 15-24 yaş kategorisinde bulunan kadınlar % 7 oranında iken; en az oranda olanlar (% 1.6) 65 yaş ve üzeri grubundakilerdir. Bulgular İlkkaracan’ın Doğu Anadolu Bölgesinde yaptığı araştırmanın bulgularıyla genel itibariyle aynı çıkmıştır. Evli kadınların yarıya yakını (% 46.2) 15-35 yaş arasında iken (1998: 2); bizim çalışmamızda bu oran % 46.7’dir.

Bulgular, Türkiye’nin genç ve dinamik bir nüfusa sahip olduğu gerçeğinin bir yansıması olarak okunabilir. Ayrıca tabloda temsil edildiği üzere genç nüfusun ağırlıklı olmasında, geniş ailelerde yaşlıların soruları cevaplaması için evin genç üyelerini yönlendirmelerinin etkili olduğu da dikkate alınmalıdır.

5.1.3. Kadınların Doğum Yerleri

İnsanların yaşadıkları yerlerin ve bulundukları yerde yaşama sürelerinin onların duygu, düşünce, davranış ve yaşam tarzları üzerinde belirleyici etkisi olduğu söylenebilir.

Aşağıdaki tabloda, örneklem grubundaki kadınların toplumsal kökenlerini yansıtan doğum yerlerine ilişkin verilere yer verilmiştir.

Tablo 3: Kadınların Doğum Yerlerine Göre Dağılımları

Doğum Yeri Sayı %

Köy 62 16.2

İlçe 136 35.5

İl 185 48.3

Toplam 383 100.0

Araştırma kapsamındaki kadınların doğum yerlerini gösteren bulgulara göre; kadınların % 16’sı köy; % 35.5’i ilçe; % 48.3’ü il doğumludur. Köy ve ilçede doğanların oranlarının il doğumlulardan fazla olduğu görülmektedir. Elazığ’ın son yıllarda özellikle terör, deprem, ekonomik vb. nedenlerle göç aldığı bilinmektedir. 2000 yılı genel nüfus sayımı sonuçlarında Elazığ’ın aldığı göç 36 bin kişi olarak belirlenmiş (www.die.gov.tr) olmakla beraber bu istatistiklerin üzerinden dört yıl gibi bir zaman diliminin geçmiş olması terör hadisesinden, Bingöl depreminden ve ekonomik kaygılardan dolayı artan göçün, bu sayının çok daha üstüne çıktığı söylenebilir. Yüz yüze yaptığımız görüşmelerde bu durumu destekleyici bulgulara ulaşılmıştır.

Kadınların yaşam tarzlarını belirlemek için doğum yerleri kadar önemli olan bir başka veri ise kadınların Elazığ’daki yaşama süreleridir. 25 yıl ve üzeri yaşayanlar (Ek Tablo 2) % 40.5 ile en yüksek orandadır. 20-24 yıl yaşayanlar, % 13.8; 5-9 yıl yaşayanlar % 13; 10-14 yıl yaşayanlar %12.8; 1 yıl yaşayanlar % 11.2 ve 15-19 yıl yaşayanlar % 8.4 olarak belirlenmiştir. Elazığ’da uzun süre yaşayanların çokluğu dikkati çekerken, genel anlamda kadınların Elazığ’da bulunma süreleri çoktan aza doğru bir sıra izlemektedir. Kadınların çoğunlukla Elazığ’ın yerlisi olmalarının doğal sonucu olarak 25 ve üzeri seçeneği en yüksek orandadır.

5.1.4. Kadınların Elazığ’da Yaşama Nedenleri

Kadınların, gündelik yaşam biçimlerini, sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel olarak çözümlememizde bize daha anlamlı bulgular sağlayabileceği düşünülerek, Elazığ’da yaşama nedenlerinin tespitine yönelik olarak sorulan sorunun bulguları şöyledir:

Tablo 4: Kadınların Elazığ’da Yaşama Nedenlerine Göre Dağılımları

Elazığ’da Yaşama Nedenleri Sayı %

Buranın yerlisiyim 145 37.9

Evlilik nedeni ile 87 22.7

Tayin nedeni ile 53 13.8

Terör nedeni ile 7 1.8

Deprem nedeni ile 14 3.7

Eğitim nedeni ile 8 2.1

Ekonomik nedenlerle 66 17.2

Diğer 3 0.8

Toplam 383 100.0

Elazığ’ın yerlisi olduğunu belirtenlerin oranı % 37.9, evlilik nedeni ile köyden veya başka bir kentten gelenlerin oranı % 22.7; ekonomik, deprem ve terör gibi nedenlerle gelenlerin toplam oranı % 22.7; tayin nedeni ile 13.8; eğitim nedeni ile % 2.1 oranında oldukları görülmektedir. Diğer seçeneğini işaretleyen 3 kişi ise özel nedenlerden dolayı Elazığ’da yaşamaktadır.

Sonuç itibariyle kadınların % 59.5’inin değişik nedenlerle dışarıdan Elazığ’a göç ettikleri açıktır. Tayin, eğitim, evlilik gibi nedenlerle yapılan göçler, bireyin arzu ve isteğine bağlı olarak çekici faktörler doğrultusunda yapılmakta iken; ekonomik, terör ve depreme bağlı olarak gerçekleşen göçler itici faktörlerden kaynaklanmaktadır.

Özellikle kırsal alandan kentlere yapılan göçte, kadınlar çok büyük sorunlar yaşamaktadırlar. Kente karşı genelde olumsuz tutum geliştiren kadınlar, cehalet, özgüven eksikliği, ekonomik sıkıntılar vb. nedenlerle çoğunlukla kapalı bir hayatı tercih etmektedirler.

Doğu ve Güney Doğu’da göçün kadın üzerindeki etkisini ele alan araştırma özellikle eğitim düzeyi düştükçe, kadınların göçten olumsuz etkilenmelerinin o oranda arttığını ve göç nedeniyle aile içi ilişkilerde değişiklik olduğunu, kadınların özellikle çocuklarıyla olan ilişkilerinin zayıfladığını ortaya koymuştur (İlkkaracan,1998:14). Kadınların bu süreçte, televizyon ile kurdukları ilişki ayrı bir önem taşımaktadır. Zira

televizyon onların dünyaya açılan pencereleri hükmündedir. Araştırmanın ileri safhalarında ulaştığımız bulgular bu ifadelerle örtüşmektedir.

5.1.5. Kadınların Öğrenim Durumları

Televizyon izlerken izleyicinin ondan etkilenme düzeyini belirleyen önemli belirleyicilerden biri eğitim ve kültür seviyesidir. Eğitimli biri izlediklerini başka kaynaklardan araştırmadan kabul etmezken; eğitim seviyesi düşük biri gördüklerini sorgulamadan olduğu gibi kabul etmektedir. Bu bakımdan izleyicilerin televizyon yayınlarına gösterdikleri ilgi öğrenim durumlarına göre değişiklik göstermektedir. İzleyicinin öğrenim ve kültür seviyesi yükseldikçe kendisine akan enformasyon miktarı azalmakta; seviye düştükçe artmaktadır. Düşük kültür seviyesine sahip insanların daha çok televizyon izledikleri dünyanın pek çok ülkesinde kanıtlanırken (Turam, 1996: 16) öğrenim seviyesi düşük ve aynı zamanda çok televizyon izleyen kadınların tutumlarını daha sert bir şekilde değiştirdikleri yapılan araştırmalarla ortaya çıkarılmıştır (Batmaz vd.1995).

Tablo 5: Kadınların Öğrenim Durumlarına Göre Dağılımları

Öğrenim Durumu Sayı %

Okur-yazar değil 67 17.5

Okur-yazar mezun değil 25 6.5

İlkokul 164 42.8

Ortaokul ve dengi 42 11.0

Lise ve dengi 61 15.9

Üniversite ve üstü 24 6.3

Toplam 383 100.0

Tablo 5 kadın izleyicilerin öğrenim durumunu göstermektedir. Tabloda kadınların en çok % 42.8 ile ilkokul mezunu olduğu, onları % 17.5 ile okur-yazar olmayanların takip ettiği görülürken; lise ve dengi okul mezunları % 16; ortaokul ve dengi okul mezunları % 11; okur-yazar olup mezun olmayanlar % 6.5 ve en az oranda % 6 ile üniversite ve üstü mezunu olanlar yer almaktadır.

Bulgular, Uslu (2000), Birgül (1999) tarafından yapılan araştırmanın bulgularıyla örtüşürken, İlkkaracan’ın Doğu Anadolu Bölgesi araştırmasının bulgularıyla tamamen zıt bir görünümdedir. İlkkaracan’ın bulgularında eğitim düzeyi son derece düşüktür. Kadınların % 62.2’si hiç okula gitmemiş ya da ilkokulu terketmiş, % 27.9’u ilkokul mezunu, % 9.8’i ise ortaokul ya da üstü öğrenim görmüştür (1998:2).

Aynı bölgede yapıldığı halde sonuçların farklı çıkması illerin gelişmişlik performansını (eğitim, gelir, sağlık, altyapı, tarım, sanayi vb.) gösteren istatistiklerde bölgedeki pek çok ile göre Elazığ’ın performansının (www.dpt.gov.tr) daha yüksek olması ile açıklanabilir. Aynı zamanda Doğu Anadolu’nun pek çok ilinde okul veya öğretmen olmamasına karşılık Elazığ’ da bu yönüyle sorunun büyük ölçüde çözülmüş olmasının da etkili olduğu düşünülmektedir. Öğrenim seviyesinin bölgede bu kadar düşük olmasında uzun yıllardır yaşanan terör olaylarının da etkisi vardır. Yine bölgede Türkçe dışındaki dillerin sıklıkla konuşulması da eğitim alanında ciddi bir engel oluşturmaktadır.

1997 yılında temel eğitimin zorunlu ve kesintisiz olarak 8 yıla çıkarılması yanı sıra yoğun bir şekilde yürütülen kampanyalar ile kız çocuklarının okullaşma oranları yüzde yüze yaklaştırılmakta, ancak ülkemizde okumaz yazmazlık sorunu özellikle bölgesel bazda ve ileri yaşlardaki kadınlar için devam etmektedir. Son 10-15 yılın bölgesel dağılım verilerine baktığımızda okumaz-yazmazlık oranlarının ciddi düşüşler göstermekle birlikte gelişmişlik düzeyi en yüksek olan Marmara Bölgesindeki kadınların % 13’ü okur yazar değilken, bu oranın Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nde % 46 (KSSGM, 2006) oranında olması bölgeler arasında ciddi bir eğitim farklılığının olduğunun göstergesidir.

Bu göstergelere bakıldığında olumlu olmakla birlikte sonuçlar Elazığ için de iç açıcı değildir. Ülkenin -özellikle kadınlar açısından- ciddi bir eğitim probleminin olduğu bir kez daha anlaşılmaktadır. Kadınların ¼’ü herhangi bir eğitim kurumundan mezun değildir ki bu oldukça yüksek bir orandır. Son yıllarda eğitimi destekleyen yoğun çalışmalara rağmen hala istenen oranlara ulaşılamamıştır. Kadınların eğitiminde görülen bu aksama kuşkusuz toplumda kemikleşmiş geleneksel kalıplarla da ilişkilidir. Yüz yüze yapılan görüşmeler neticesinde özellikle deprem, terör ve ekonomik nedenlerle Elazığ’a yerleşenlerin neredeyse tamamının herhangi bir yerden mezun olmadıkları belirlenmiştir. Bingöl, Diyarbakır, Tunceli gibi Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki illerden, ilçelerden, köylerden gelenler geleneksel ataerkil yapının cinsiyete bakış açısının hala sürdüğünün kanıtıdır.

Ancak bu durum sadece Türk toplumunun kadına bakış açısıyla ilişkilendirilemez. Sorun evrensel niteliktedir. Kuhlman’ın ifadeleri gerçekte anlatılmak istenenlerin özetidir. “Dünya genelinde yazılı kültürün bilinmemesinin altında dört

ortak neden vardır. Bunlar, yoksulluk, işsizlik, kadın olmak ve kırsal kesimde yaşamak.”(1992: 152).

Tablo 6: Kadınların Öğrenim Durumlarının Yaşlarına Göre Dağılımı

Yaş

Kadınların Öğrenim Durumu

Toplam

Okur Yazar Değil

Okur Yazar İlkokul

Mezunu Ortaokul Mezunu Lise Mezunu Üniversite Mezunu 15 – 24 yaş arası S % 0 .0 2 7.4 9 33.3 8 29.6 7 25.9 1 3.7 27 100.0 25 – 34 yaş arası S % 14 9.2 9 5.9 76 50.0 12 7.9 29 19.1 12 7.9 152 100.0 35 – 44 yaş arası S % 25 23.8 4 3.8 43 41.0 14 13.3 12 11.4 7 6.7 105 100.0 45 – 54 yaş arası S % 17 24.3 8 11.4 27 38.6 7 10.0 8 11.4 3 4.3 70 100.0 55 – 64 yaş arası S % 8 34.8% 2 8.7% 7 30.4% 1 4.3% 4 17.4% 1 4.3% 23 100.0% 65 yaş ve üzeri S % 3 50.0% 0 .0% 2 33.3% 0 .0% 1 16.7% 0 .0% 6 100.0% Toplam S % 67 17.5% 25 6.5% 164 42.8% 42 11.0% 61 15.9% 24 6.3% 383 100.0% Tablodaki verilere bakıldığında 15-24 yaş kategorisinde olanlar arasında okur- yazar olmayana rastlanmazken, yaş seviyesi arttıkça okur-yazar olmayanların da düzenli olarak oranlarının arttığı görülmektedir. 65 yaş ve üstünde yer alanların yarısı okur- yazar değildir.

15-24 yaş kategorisindekilerin hepsi okur-yazar olmakla birlikte sadece göçle gelen iki kadın okur-yazar olmakla birlikte herhangi bir öğrenim kurumundan mezun değildir. Bu durum insanların giderek eğitime daha çok önem vermeleri ve bilinç kazanmaları ile açıklanabilir. Halkın bilinçlenmesinde başta televizyon olmak üzere medya araçlarının da etkili olduğu yapılan görüşmeler esnasında açığa çıkmıştır.

15-54 yaş kategorisinde olanların hepsinde yoğunluk ilkokul mezunlarındadır. 55-65 yaş ve üstü kategorisinde ise yoğunluk okur-yazar olmayanlardadır. Tabloda ortaokul ve lise mezunlarının da yine yaş seviyesi düştükçe oranlarının artması eğitimin toplumsal anlamda giderek kabul gördüğünün kanıtıdır. Üniversite ve üstü eğitim gören 24 kadının 19’u 25-44 yaş kategorisinde iken, 65 yaş ve üstünde yüksek öğrenim gören kadına rastlanmamıştır.

5.1.6. Kadınların Şu Andaki Meşguliyetleri

Meslek bir öğrenim kurumunu veya ihtisas alanını bitirerek veya bilgi, görgü ve deneyim sonucunda elde edilen profesyonel beceridir (http:// tuikrapor.tuik.gov.tr.). Ancak bu herkesin bir mesleği olduğu anlamına gelmemelidir. Her ne kadar Marksistlerin ev hanımlığını bir meslek olarak görme eğilimleri olsa da günümüzde ev hanımlarının yaptıkları işler çoğunlukla önemsenmez ve meslek olarak kabul edilmez. Esasında Türkiye İstatistik Kurumunun “ev hanımlığı” konusunda yaptığı tanımlamada da bu açıkça görülmektedir. Tanımda ev hanımları “kendi ev işleri ile (evde yemek pişirme, bulaşık yıkama, çocuk bakma gibi) meşgul olması nedeniyle referans tarihinde bir işte çalışmayan ve iş aramayan 12 ve daha yukarı yaştaki kişilerdir, şeklinde ifade edilmektedir (www. tuikrapor.tuik.gov.tr.).

Kadınların istihdam edilmeleri ile ilgili çalışmalarda çalışan kadınların oranını, tam olarak saptayamamak önemli bir sorun olarak görülmektedir. Tarım ya da tarım dışı sektörlerde ücretsiz aile işçisi olarak çalışanlar, ya da diger sektörlerde ücretli çalışsalar bile düzensiz çalışan veya ev içinde gelir getiren işler yapan kadınlar, kendilerini “çalışıyor” olarak görmek yerine “ev kadını” olarak tanımlamaktadırlar. Zira, ailede ve toplumda egemen olan cinsiyete dayalı iş bölümüne bağlı olarak, evin geçimi kocanın görevidir ve bir çok kadın ücretli çalışmalarının, aile içi görevlerinden çok sonra geldiğine inanmaktadırlar. Kadının çalışması toplum tarafından oldugu kadar, kadınların kendileri tarafından da “çalışma” ya da “iş” olarak görülmemektedir. Bu da kadın istihdamı çalışmalarında bir“görünülmezlik” sorununa yol açmaktadır (İlkkaracan, 1998: 5-6).

Halbuki Türkiye’de 1980’den sonra değişen ekonomik koşullar az da olsa bir istihdam olanağı yaratmıştır. Ancak bu olanaklar da erkekler tarafından kullanılmıştır. İşe giren her 87 erkeğe karşı sadece 13 kadın işe alınmıştır. Daha sonraki yıllarda yaşanan ekonomik sıkıntılar, artan enflasyon gibi nedenlerle iş hacmi daralmış dolayısıyla işsizlik artmış, gerçek ücretler düşmüştür. Ek gelire duyulan ihtiyaç, ister istemez kadınların aile bütçesine katkıda bulunmasını gerektirmiştir. Böylelikle formal sektörden aradıklarını elde edemeyen kadınlar, informal sektöre yönelerek ev dışında hizmetçilik, çocuk bakıcılığı veya evde kendi ürettikleri ürünleri dışarı satarak çalışmaya başlamışlardır (Ecevit,1990:13).

Örneklem grubunda yer alan kadınların meşguliyetlerinin saptanmasına yönelik soruya verilen yanıtlar, aşağıdaki tabloda yer almaktadır.

Tablo 7: Kadınların Şu Andaki Meşguliyetlerinin Dağılımı

Meslek Sayı %

Ev hanımları 355 92.7

Çalışanlar 19 4.4

Emekliler 9 2.9

Toplam 383 100.0

Tablo 7’ye göre büyük bir çoğunluğun % 92.7 oranında ev hanımı olduğu görülmektedir. Herhangi bir işte çalışanlar toplam 19 kişidir. Bunların 11’i memur; geriye kalan 8 kişi işveren, işçi ve serbest meslek sahibidir. Kadınların % 3’ü ise emeklidir.

2000 yılı Genel Nüfus Sayımı sonuçlarına göre Elazığ il genelinde istihdam edilen 73.980 kadının 66.707’si tarım sektöründe çalışmaktadır. Geriye kalan 7273 çalışan kadının, toplam 215.551 kadın nüfusuna oranının düşüklüğü dikkati çekmektedir. Bu bağlamda tabloda ev hanımları oranının yüksek çıkması doğrulanmakla birlikte araştırmamızın gündüz yapılmasının çalışan kadınların çoğunlukla işte olmaları nedeniyle onlara ulaşılmasını engellediği de belirtilmelidir. Ancak bunun araştırmanın güvenirliğini etkileyecek boyutlarda olmadığı -kadınların işgücü piyasasındaki durumları ve şartları göz önüne alındığında- rahatlıkla söylenebilir. Kadınların işgücü piyasasındaki bu az görünürlüklerinin nedenini Özyeğin şu duruma bağlar:

Kadınların çalışma hayatında görülmeyişleri veya az görünüşlerinin altında yatan ana neden ataerkil düzenin kadının ücretli olarak çalışmasına karşı çıkışı, kadının cinselliğine ve namusuna, erkeğin şerefine yönelebilebilecek tehditlerden doğan derin endişeden kaynaklanır. Bu nedenle kadınların yapabilecekleri işlerin çeşidini ve çalışma ortamlarını önemli ölçüde sınırlar (2005: 23).

Konu ile ilgili olarak yüzyüze yapılan görüşmelerde bu durumu destekleyici

bulgulara ulaşılmıştır. Alt gelir grubunda yer alan ve kendini ev hanımı olarak tanıtan kadınlar (örneklem kapsamında veya o an arada bulunan ) aile bütçesine katkı sağlamak amacıyla yakın çevrelerinden gizlice temizliğe gittiklerini belirtmişlerdir. Temizliğe giden kadınlar bu durumu gizleme nedenini temizliğe gitmenin küçültücü bir iş olmasına bağlamaktadırlar.

Bunun yanı sıra para ile el iş yapan kadınların sayısının fazla oluşu da dikkati çeken boyutlardadır. Kadınlar para ile dantel, iğne oyası, yazma kenarı, piko vb. işler yapmaktadırlar. Bazı kadınlar aile bütçesine katkı sağlamak adına yapılan bu işlerden kazandıkları parayı eşlerinden gizlemektedirler. Bunun nedenini daha kötü günlerinin olabileceği, bir kenarda her zaman için biraz para bulundurmakta fayda olacağı, zaten eşlerinin haberinin olması halinde ya çalışmalarının engelleneceği ya da paranın ellerinden alınacağını şeklinde açıklamışlardır. Bu kadınlar işlerinin sürekli olmayışından ve çoğunlukla gizli çalıştıklarından dolayı kendilerini çalışan kadın statüsünde de görmemektedirler.

5.1.7. Kadınların Çocuk Sayısı

Televizyonun, kadınların gündelik yaşamlarındaki yerinin sorgulandığı bu araştırmada kadınların aile yapılarını ve özelliklerini belirlemek bir nevi zorunludur. Bu yöndeki bulgular, kadınların sadece kendi haklarında değil, çocuklarının da televizyonla kurdukları ilişkide, kadınların rolleri ve bilinç düzeyleri açısından önemli açılımlar sağlayabilir. Bu bağlamda tablo 8 araştırma kapsamındaki kadınların çocuk sayılarını göstermektedir.

Tablo 8: Kadınların Çocuk Sayılarının Dağılımı

Çocuk Sayısı Sayı %

Çocuğum yok 23 6.0

Bir çocuğum var 64 16.7

İki çocuğum var 111 29.0

Üç ve daha fazla çocuğum var 185 48.3

Toplam 383 100,0

Örneklem grubuna dahil olan kadınların % 6’sının çocuğunun olmadığı; % 48’inin 3 ve üzeri; % 29’unun 2; % 6’sının ise 1 çocuğa sahip olduğu görülmektedir. Tabloda çocuk sayısının düzenli olarak (çoktan aza doğru) azaldığı dikkati çekmektedir. Elazığ il genelinde kadın nüfus ve bunların yaşayan çocuklarının sayısı, en fazla iki çocuğu olanlar 24 bin; üç çocuklu kadın sayısı 18 bin; 4 çocuklu 14 bin; 5 çocuklu 9 bin; 7 ve üstü çocuk sahibi olanlar 16 bin olarak saptanmıştır (www.die.gov.tr.). Üç ve üstü çocuğa sahip olanların çokluğu bulgularımızla doğrudan örtüşmektedir.

Yüzyüze yapılan görüşmelerde en fazla çocuğa sahip olan kadının (11) alt gelir grubunda yer aldığı, okur-yazarlığının olmadığı ve terör nedeniyle göç ettiği saptanmıştır. Alt gelir grubunda ve eğitim seviyesi düşük kadınların üç ve üstü seçeneğinde yoğunlaştıkları ve ortalama 4-5 çocuğa sahip oldukları dikkati çekmiştir. İki çocuk sahibi olanların oranı da yüksek olmakla birlikte kadınların yaşlarının çoğunlukla genç olması, ileride bu sayının artabileceğine işaret etmektedir.

Tablodaki oranlardan doğurganlık oranlarının yüksek olduğu sonucu çıkarılabilir. Bu durumda çocuk sayısı ve öğrenim düzeyi arasındaki yakın ilişkide dikkate alınmalıdır. Kadın öznelerin yaklaşık dörtte birinin herhangi bir eğitim