• Sonuç bulunamadı

BİRİNCİ BÖLÜM 1.KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARI VE TELEVİZYON

1.3. Kitle İletişim Çalışmaları

1.3.7. Feminist Medya Araştırmaları

Bu çalışmanın sosyolojik temelli bir etki çalışması olması nedeniyle özellikle konu ile ilgili çalışmalara, yer verilmeye çalışıldı. Ancak çalışma kadın özne üzerinde temellendiği için ele alınmamasının ciddi bir eksiklik oluşturacağı düşüncesi ile kısaca feminist araştırmalara da yer verilmeye çalışılacaktır.

Feminist medya araştırmaları, 1970’lerden itibaren iletişim biliminde gücünü arttırmış ve kadın izleyiciler üzerinde yaptıkları araştırmalar ile özel bir konuma erişmişlerdir. Feminist televizyon eleştirileri 1976’dan başlayarak, 1980’in ortalarına kadar uzanmıştır. Bu dönemin dikkati çeken özelliği, akımın akademi dışından akademi içine doğru yönelmesidir. Feminist eleştiri önceleri kitle iletişim araçlarına düşmanca bir bakış açısına sahip iken 1980’lerde akademik bir pozisyona yerleşmiştir. Bu dönemde onların eleştirel düşünceleri (iletişim ve kadın ile ilgili) ders kitaplarında toplanmıştır. Televizyon ve kadın konusundaki çalışmalarıyla adını duyuranlar arasında Doroty Hobson, Ann Gray, David Morley, Lisbet van Zoonen ve Tania Modleski sayılabilir (Uslu, 2000: 46).

Feminist eleştirmenler, kadının televizyonda sunumu konusuna oldukça eleştirel yaklaşırlar. İlk olarak, kadınların televizyonda olumlu bir obje olarak sunulmasını isterler. Örneğin kadınların sayısı nüfus içindeki sayılarına orantılı olmalıdır ve kız çocuklarına iyi bir model oluşturmaları için olumlu rollerde sunulmalıdır. Bunun yanı sıra kadınların televizyondaki temsili sosyal hayattaki pozisyonlarına uygun olmalıdır. Bir diğer eleştiri ise kadınların daha fazla tüketime yöneltilmesi için kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Eleştirmenler diziler, filmler, yarışmalar ve reklamlar kapitalist sistemin varlığını devam ettirebilmek için tüketime daha çok insan çekmek için kurgulandığını ve bunların başında da kadın izleyicilerin hedeflendiğini belirtirler (Brown, 1990: 201). Feminist eleştirmenler, çoğu zaman Marksist veya yapısalcı düşünceden yola çıkarak, geniş bir toplum teorisi kullanırlar ve araştırma metotları çoğu zaman niteldir (Steeves, 1999: 130).

Feminist medya araştırmaları başlıca üç akımdan oluşmaktadır: Liberal, sosyalist ve radikal feminizm. Her bir akım konuya kendi bakış açısıyla bakmakta ve araştırma yöntemleri de bu farklı bakış açıları doğrultusunda olmaktadır.

Liberal feministler, kapitalist sosyo ekonomik sistemde fırsat eşitliğinin olduğuna inanır. Bu durum, onların inceledikleri her birimi eşit kabul etmelerine ve geleneksel toplum bilimi metodlarını araştırmalarında kullanmalarına yol açmıştır. Bu metodlara cinsiyet ayrımcılığı açısından bakan radikal feminizmden farklı olarak liberal feminizm bu metodların henüz feminist amaçları gerçekleştirmek için kullanılmadığını savunur. Birleşik devletlerde, liberal feminist yaklaşımlar medya, edebiyat ve sözel çalışmalarda yaygın olup, medya alanında çalışmalarını, medya çalışanları, medya etkileri, ünlü kadın gazeteciler üzerinde yoğunlaştırmışlardır. Medya çalışmalarında içerik analizlerini sıkça kullanırlar. Bu çalışmalar az gelişmiş bir teorik çerçeve ile yapılmakla birlikte kadınların kamusal görünürlüklerini arttırmak ve geleneksel klişelere karşı çıkmak amacıyla yapıldıkları aşikardır. Anaakım medya araştırmalarının çoğu üstü örtülü liberal feminist bir perspektife sahiptir (Steeves, 1999: 137-138). Anaakım geleneği kadınlarla ilgili araştırmalarda izleyici etkilerini ele almakta, medya içeriği ve etkileri arasındaki ilişkiye yoğunlaşmaktadır (Uslu, 2000: 47).

Marksist ve sosyalist feministler, kapitalizmin kadınlar üzerindeki baskıda temel etken olduğuna inanırlar. Marksist feministler, sınıfsal baskıyı sorunun başlıca kaynağı olarak ele alırken, sosyalist feministler patriyarkinin de aynı derecede etkili olduğuna inanırlar (Steeves, 1999: 148). Medyada inşa edilen dişilik ideolojilerine ilgi gösteren

sosyalist feministler, yapısalcılık ve göstergebilimi kullanarak yaptıkları bir çok çalışmada medya metinlerini ideolojik çözümleme gayreti içinde olmuşlardır.

Radikal feministlerin, erkek tahakkümünden kurtulmanın yolu olarak, feministler tarafından kontrol edilen ayrı bir basın, kanallar ve izleyicilere sahip olmayı hedefledikleri görüşündedir (Van Zoonen, 2002: 477-479). Radikal feminizmin edebiyat ve sözel çalışmalarda ayrılıkçı düşünceleri çok daha barizdir. Onlara göre kullanılan dil, erkeklerin lehine olduğu için kadınlara özgü yeni bir dil oluşturmak gereklidir. Böylece kadınlara özgü gelenekleri ifade etmek ve kadınların bunları anlayışı çok daha mümkün hale gelecektir. Radikal feminist teoriye dayanan pek az medya araştırması vardır (Steeves, 1999: 133-134).

Radikal feminizmin medya eleştirisinde; erkek patronların ve yapımcıların hakimiyeti nedeniyle medya ataerkil toplumun çıkarları için çalışır. Radikal feministlerin çalışmalarının odak noktası pornografidir. Yapılan çalışmalarda kullanılan dilin polemiğe açık olması, erkeklerin kadınlara yönelik davranışları ve kadınların kendilerini algılayış biçimlerine medyanın etkisi gibi konuları yeterince tartışmamaları gibi nedenlerle radikal feministler eleştirilirler (Van Zoonen, 2002: 477).

Kitle iletişim araçlarının tarihsel gelişimi, bu çalışmanın da bir etki çalışması olması nedeniyle özellikle etki araştırmalarına ağırlık verilerek açıklanmaya çalışıldı. Kitle iletişim araçlarının yaydığı mesajdan, izleyicilerin tutum ve davranışlarının nasıl etkilendiği bu yöndeki araştırmaların ana konusu olmuştur. Daha sonraki yıllarda, sadece etki araştırmaları ile bir yere varılamayacağı ve yolun tıkandığı görüşü ile izleyiciler ve izleyicilerin aldıkları iletileri işlevsel olarak, nasıl kullandıklarına ilişkin yaklaşımlar popülerlik kazanmaya başladı. Ancak bu etki çalışmalarının artık yapılmadığı anlamına gelmez. Sosyal bilimlerdeki gelişmelerin ışığında etki çalışmaları da devam etmektedir (Batmaz vd. 1995: 17).

Bu bakımdan, tutarlı sonuçlara ulaşamayan araştırmacılar, bu konuda daha gerçekçi bulgulara ulaşabilmek amacıyla etnografik araştırmalara yöneldiler. Bu yöntem, araştırmacının insanları televizyon izlerken kendi ortamlarında izlemesine dayanır. Böylelikle birinci elden bilgi sağlanır. Ancak etnografik araştırmalarda büyük eleştiriler almaktadır. En basitinden aile ortamında yapılan gözlemlerde, davranışların yabancı birinin varlığından mutlaka etkileneceğidir. Ayrıca gözlemcinin sadece olayın davranış boyutuna baktığı için karşısındaki bireyin iç dünyasını anlayamayacağı bu yüzden de kendi görüşlerini taraflı olarak yansıtabileceği şüphesi de vardır. Yine izlenen

her aile farklı tipolojilere sahip olduğundan genelleme yapmanın zor olacağı sıklıkla dile getirilmektedir. Son zamanlarda farklı çözüm yolları bulunarak etnografik araştırmalardaki zayıf noktaların aşılmasına çalışılmaktadır (Batmaz vd. 1995: 22). İletişim alanında yapılan araştırmaların bir bütünlük içinde olmasa bile 90’lı yıllardan itibaren giderek artmakta olduğu gözlenmektedir. İletişim araçları konusunda üzerinde ortak bir görüşün sağlandığı bir kuram ise henüz yoktur. Yapılan araştırmalar farklı yönlerden gelişirken, kuramların iletişim alanında adeta bir patlamanın yaşandığı günümüzde önemlerinin de artmasına paralel olarak çok sayıda oldukları söylenebilir (Proulks, 1992: 321).

Bu çalışmada bunların hepsini ayrıntılı olarak ele almak, amacın dışında olduğundan gereksiz görülmüştür. Ancak kuramları mümkün olduğunca ana hatlarıyla ele alarak, kuramsal çerçevenin eksik kalmamasına da özen gösterilmeye çalışılmıştır. Kuramlara, bulguların yorumlanmasında, -gerekli görülen yerlerde- özellikle sosyolojik modellerden yararlanılarak, çalışmanın bilimsel temellerini ve dayanak noktalarını güçlendirmek adına yeniden dönülecektir.