• Sonuç bulunamadı

5. İŞBİRLİĞİ ALANLAR

5.1.1. Kısa Bir Tarihçe

Kalkınmayı amaç edinen genç cumhuriyet yurt içindeki atılımlarıyla kendi kaynaklarıyla kalkınmanın mümkün olabileceğini göstermek istiyordu; ancak bir süre sonra sermaye yatırımları için gerekli olan finansal desteği sağlamak sorun oldu. Bu çerçevede sosyalist ideali yayma amacındaki Rusya’ya yakın durulmuş, böylece Seydişehir Alimünyum Tesisleri, Ereğli Demir Çelik Fabrikası gibi bugün bile Türkiye’nin göz bebeği olan ağır sanayi tesislerinin kurulması sağlanmıştı.

Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve ticari politikalarında her zaman önemli ve öncelikli bir konuma sahip olan eski SSCB ile olan ilişkiler, 1992 yılı başından itibaren Rusya Federasyonu'nun kurulması ve ülkede yaşanan piyasa ekonomisine geçiş süreci ile birlikte daha da önem kazanmış ve bölgenin ekonomik ve siyasi istikrara kavuşması açısından en belirleyici unsurlardan biri haline gelmiştir.

İki ülke arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilerin dönüm noktasını; 1967 tarihinde imzalanan ve SSCB tarafından bazı sınai tesislerin inşası amacıyla Türkiye’ye yaklaşık 200 milyon dolar tutarında kredi açılması ve anılan krediye ait yıllık taksit ve faizlerin geri ödemelerinin Türkiye menşeli mallarla yapılması esasına dayanan anlaşma oluşturmuştur. Türk ihraç mallarının SSCB piyasasına girmesinde ve iki ülke arasındaki ticaret hacminin geliştirilmesinde büyük bir rol oynayan ve “Özel Hesap” olarak bilinen, 1995 yılı sonu itibariyle de tasfiye edilen bu düzenleme çerçevesinde Türkiye açısından o tarihlerde büyük önem arz eden İskenderun Demir Çelik Fabrikası, Seydişehir Alüminyum Tesisleri, Aliağa Petrol Rafinerisi, Orhaneli Termik Santrali gibi önemli sanayi kuruluşlarımızın tesisi için finansman sağlanmıştır.

İki ülke arasında ekonomik işbirliğine yöneliş, aslında Gorbaçov dönemi ile başlar. Gorbaçov’un ülkeyi dışa açma yönündeki politikaları temelde ekonomik ilişkilerin geliştirilebilmesi olanağını yarattı. 1984 yılında yapılan doğal gaz anlaşmasıyla SSCB, 1987 yılından başlayarak Türkiye’ye gaz ihraç ederken Türkiye’de karşılık olarak bu ülkeye olan

ihracatını artırır yani anlaşma gereği alınan gazın bedeli, Rusya’nın ihtiyaç duyarak Türkiye’den satın aldığı malların bedelinden düşülür.

84’deki anlaşma, o güne kadar soğuk yürüyen ilişkiler açısından köşe taşı sayılabilecek nitelikteydi. Zira anlaşmanın ardından ticari ilişkiler büyük ivme kazandı. 80’lerde Türkiye Sovyetler Birliği arasındaki ihracat ve ithalatın toplam tutarı 400 milyon dolar civarındayken 2002 sonu itibariyle rakamlar 4.8 milyar doları gösteriyordu. 2003 yılında ticaret hacmi 8 milyar dolara ulaşacaktır. Türk-Avrasya İş Konseyleri Başkanı Tuğrul Erkin’in deyişiyle Türkiye, “ilk defa kullandığı bir enerji kaynağını ve şehirlerini, sanayini emanet edeceği enerji kaynağını Rusya’ya bağlamıştır”; ayrıca Erkin’e göre o günün tüketim patenti içinde 8 milyar metreküpe varan bir enerjinin Rusya’dan alınmaya kalkışılması” Türkiye’nin Rusya’ya karşı ciddi bir güven beyanıdır (Nazım CAFERSOY, “Türkiye-Rusya Avrasya Stratejik Diyalog Toplantısı”; www.avsam.org/ücretsiz yayınlar/20-22 Ocak 2003).

1984 yılında eski SSCB ile imzalanan ve halihazırda Rusya Federasyonu ile sürdürülmekte olan Doğal Gaz Anlaşması 1996 yılında ifade ettiği yıllık yaklaşık 530 milyon dolarlık büyüklükle, iki ülke arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilerin önemli bir boyutunu teşkil etmekteydi (Bülent ŞAHİNALP, “Türkiye-Rusya Federasyonu Ekonomik ve Ticari İlişkileri; www.dtm.gov.tr/yayinlar/11 Nisan 1997).

Putin’in Aralık 2004’te kalabalık bir iş adamı heyetiyle Türkiye’ye yaptığı ziyaret, ekonomik ilişkilerin geldiği boyuttan Moskova’nın duyduğu memnuniyetin göstergesi sayılabilir.

Türkiye ve Rusya Federasyonu arasında, ekonomilerin birbirini tamamlayıcı yapılarından ötürü çok büyük bir ticai ve ekonomik potansiyel olduğunu düşünenlere göre, ekonomik ilişkiler istenilen düzeye ulaşabilmiş değildir. “İki ülkenin farklı üretim yapılarına sahip olmaları da ülkelerimiz açısından büyük bir potansiyel yaratmaktadır. Zengin doğal kaynaklara ve Türkiye’den farklı bir sanayiye sahip olan Rusya Federasyonu ile ticari ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi, ekonomilerimizin tamamlayıcı yapıları dikkate alındığında, her iki ülkenin çıkarlarına olduğu kadar bölgenin ekonomik kalkınmasına ve hatta bölgede siyasi istikrarın sağlanmasına da hizmet etmiş olacaktır” (Bülent ŞAHİNALP, “Türkiye-Rusya Federasyonu Ekonomik ve Ticari İlişkileri; www.dtm.gov.tr/yayinlar/11 Nisan 1997).

Buna karşın ekonomik işbirliği ortamının doğabilmesi için ülkelerin farklı gelişmişlik düzeyinde olmalarından hareketle iki ülke ekonomisinin birbirini tamamlar nitelikte olmadığını düşünenler de vardır. Zira böyle düşünenlere göre her iki ülke de gelişmekte olan ülkeler kategorisindedir.

Aynı şekilde ticari ilişkiler bakımından bir dengesizlik söz konusudur. Türkiye ile Rusya arasındaki ticarette sürekli Türkiye aleyhine büyüyen bir açığın varlığı ileri sürülmektedir. “148 milyonluk nüfusu ile dünyanın en önemli pazarları arasında yer alan Rusya Federasyonu’nun toplam ithalatı içerisinde Türkiye ihracatının son yıllarda gözlenen olumlu gelişmelere rağmen, ancak yaklaşık % 2’lik bir paya sahip olması, coğrafi yakınlığın ticaret üzerindeki olumlu etkileri de dikkate alındığında, iki ülke arasındaki ticari ve ekonomik ilişkilerin daha da geliştirilmesi zaruretini açıkça ortaya çıkarmaktadır” (Bülent ŞAHİNALP, “Türkiye-Rusya Federasyonu Ekonomik ve Ticari İlişkileri; www.dtm.gov.tr/yayinlar/11 Nisan 1997).

Rus tarafı için böyle bir dengesizlik söz konusu değildir. Oğan’a göre Rusya lehine gibi gözüken ticaret dengesi, gerçekte Rusya’daki müteahhitlik işleri, bavul ticareti ve turizm ile dengelenmektedir ve hatta bu durum bizzat Aralık’taki ziyaret sırasında Putin tarafından ifade edilmiştir (Sinan OĞAN, “Türkiye-Rus İlişkileri: İkili İşbirliğinden Çok Boyutlu Ortaklığa”; www.avsam.org/6 Aralık 2004).