• Sonuç bulunamadı

4. GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE RUSYA ve TÜRKİYE’NİN TEMEL ÇATIŞMA

4.2. SSCB’nin Dağılmasından Sonra Kafkasya ve Orta Asya

4.2.1. Kafkasya’da Etnik Sorunlar ve Rus Siyaseti

4.2.1.1. Gürcistan’da Etnik Sorunlar ve Rus Siyaseti

4.2.1.1.5. Gürcistan’ın Türkiye Açısından Önemi

Hazar Havzası kaynaklarının dış dünyaya iletilebilmesi için bir köprü başı konumunda olan Gürcistan, Rusya ve SSCB’nin dağılmasından sonra bölgeye ilgisi artan Türkiye tarafından kendi yanına çekilmesi gerekli komşu olarak algılanmaktadır.

Gürcistan Kafkasya, özellikle Azerbaycan ile kara bağlantısını sağlamak bakımından, ve Orta Asya’ya açılan ulaştırma ve ticaret yollarının merkezinde olduğundan Türkiye’nin bu bölgelere yönelik ticari, ekonomik ya da olası askeri faaliyetlerinde köşe taşı durumundadır. Coğrafi açıdan diğer önemli faktör Gürcistan’ın Rusya Federasyonu ve Türkiye arasında bir tampon bölge oluşturmasıdır. Bu nedenle mümkün olabilen ölçülerde bağımsız ve güçlü bir Gürcistan Türkiye’nin güvenlik algılamasında zorunluluk teşkil etmektedir. Buttanrı’ya göre Gürcistan ile ilişkilerimizin temelinde de bu unsur yer almaktadır. Rusya, İran, Ermenistan dikey çevrelemesine Türkiye, Gürcistan, Azerbaycan yatay açılımıyla karşılık verilmektedir (BUTTANRI, 2004, s.162-63).

Gürcistan açısından bakıldığındaysa Türkiye, hem Batıya açılan kapı ve ekonomik gelişmesine katkıda bulunabilecek önemli bir güç, hem de Rusya Federasyonu’nun nüfuzunu dengeleyebilecek bir komşudur. Bu nedenle Gürcistan yönetimi Türkiye ile ilişkilere büyük önem vermektedir.

Her iki tarafı bağlayan diğer bir unsur Bakü-Tiflis- Ceyhan projesine ortak olmadır. Siyasi çıkarlar tarihten gelen Türk- Gürcü çekişmesinin bir kenara itilmesini sağlamış; 1992’nin Temmuz ayında Başbakan Süleyman Demirel bölgeyi ziyaret etmiş ve iki ülke arasında “Dostluk, İşbirliği, İyi Komşuluk Anlaşması” imzalanabilmişti. Sözü edilen anlaşmayla her iki ülke “birbirlerinin toprak bütünlüğüne, egemenliğine, bağımsızlığına, toprak bütünlüğüne saygı göstermeyi” ve “sınırların dokunulmazlığı ile iç işlerine karışmamayı” yükümlendikleri gibi, taraflar “kendi topraklarında karşı tarafın toprak bütünlüğü ve yasal düzenini zor kullanarak değiştirmek isteyen örgüt, grup ve şahısların faaliyetlerine mani olmayı taahhüt” etmişlerdi. Böylece PKK’nın Gürcistan’da faaliyette bulunmasının önüne geçmeye çalışan Türkiye, karşılığında kendi topraklarında Abhaz ayrılıkçıların örgütlenmelerine müsaade etmeyecekti. Önemine atfen Türkiye, Gürcistan’ın desteğini alabilmek için ülkedeki olaylar sırasında sorunların barışçıl yoldan çözümüne katkıda bulunabileceğinin altını çizdi. Açık olarak Rusya’nın aksine Gürcistan’ın toprak bütünlüğü Türkiye’nin çıkarınadır ve bu açıdan Türk-Rus çıkarları Gürcistan konusunda çatışmaktadır.

Hazar petrollerinin Batıya ulaştırılmasında Gürcistan, Türkiye’nin tercih ettiği bir güzergah oldu. Bu çerçevede Türkiye, Gürcistan’ın Rus ekseninden uzaklaştırılmasını sağlamak için girişimlerde bulundu. 21 Ekim 1994’ten itibaren bu ülkede görev yapmakta olan Birleşmiş Milletler Gözlemci Misyonu’na (UNOMİG) 5 askeri gözlemci ile katkıda bulundu. Ülkedeki sorunların çözümlenebilmesi için Gürcü-Abhaz taraflar arasında AGİT ‘in başlattığı Cenevre Süreci çerçevesinde yürütülen diyalogu destekleyerek 7-9 Haziran 1999’da İstanbul’da tarafları bir araya getirerek barış sürecine katkıda bulunmaya çalıştı.

Siyasi girişimlerin yanı sıra Türkiye, ekonomik anlamda da ülkeye yardımcı olmaya çalıştı. Ocak 2000’e kadar bu ülkeye açılan Türk Eximbank kredileri 41.500.000 $ düzeyine ulaştı. Kuruluşundan bu yana Gürcistan’ın en önemli ticari ortağı haline geldi; 1992’de 17.900.000 $ olan ticaret hacmini geliştirerek 1997’de 239.400.000 $, 1998’de 251.800.000 $ düzeyine 2001’de ise 271.280.781 $ düzeyine yükseltti. Gürcistan’ın toplam dış ticaretinin %17’sini (2000 yılı verilerine göre) elinde bulundurmakla Türkiye, sahip olduğu ticari bağları bu ülkeyi siyasi baskı altında tutabilmek için kullanan Rusya (%15.4) karşısında önemli bir alternatif oluşturabildi.

Siyasi ve ekonomik desteğin yanı sıra Türkiye, Gürcü ulusal ordusunun kurulmasına yardım amacıyla bu ülkeye 1998’de 5.500.000 $, 1999’da 3.800.000 $, 2000’de de 4.000.000

$, Temmuz 2002’de 3.750.000 $ aktardı. Türkiye, 1997’de Gürcü subaylara askeri eğitim vermeye ve Gürcistan’daki Marneuli askeri havaalanını onarmaya başladı.

Gürcistan eski devlet başkanı Eduard Şevardanadze’nin stratejik ortaklık olarak adlandırdığı işbirliğine karşılık Gürcistan, Marneuli havaalanından Türk savaş uçaklarının da Mart 2000’den itibaren yararlanabileceğini duyurdu.

Erken petrol güzergahı konusunda Gürcistan lehine Bakü- Supsa hatına destek veren Türkiye’ye karşılık, Gürcistan, ana ihraç boru hattı olarak Bakü-Tiflis-Ceyhan projesine destek verdi; ancak bu destek dönemin devlet başkanı Şevardnadze için pahalıya mal oldu. Zira petrol boru hatları konusunu görüşmek üzere dönemin başbakanı Tansu Çiller’in ziyaretinden yalnızca iki gün önce 29 Ağustos1995’te saldırıya uğradı. Ardından Bakü- Ceyhan hattını desteklediğine dair yaptığı açıklamadan birkaç gün sonra 9 Şubat 1999’da ikinci bir suikast girişimine maruz kalan Şevardnadze, suikastların ve hemen ardından ülkesinde çıkan askeri ayaklanmanın sorumlusunun boru hatlarının ülkesinden geçmesine karşı olan dış güçler olduğunu bizzat açıkladı (AYDIN, 2003, s.416-421).

Bazen olaylara kuş bakışı göz atmak bize yeterli bilgiler verebilir. Burada da Gürcistan’ın önemli konumu bölgede örtülü de olsa rekabet halinde bulunan Türkiye-Rusya arasında bir çatışma alanı oluşturmaktadır. Türkiye için Kafkasya’nın istikrarı hem kendisini bir çatışmaya sürüklemekten alıkoyması bakımından hem de kültürel yakınlık fırsatını ekonomik ve ticari kazanca dönüştürebilmek bakımından önem taşımaktadır. Böylece Türkiye, Gürcistan’ın toprak bütünlüğünden yana tavır almıştır. Tam aksine Rusya açısından Gürcistan’ın bağımsızlığı büyük ölçüde Kafkasya’nın kontrolünün yitirilmesine yol açabilecek bir durumdur.

Bununla birlikte çatışma alanları savaş için olduğu gibi barış ve işbirliği için de bir zemin oluşturabilir. Buna göre Kafkasya’da istikrar enerji güvenliği için gereklidir. Özellikle enerjinin güvenliği Batı Avrupalı büyük tüketiciler için olmazsa olmaz koşuldur. Rusya Federasyonu görünürde kuruluşundan bu yana Batı ile ilişkilerini yoluna koyma, imajını düzeltme çabası içindedir; ancak bölgede sürekli istikrarsızlık kaynağı olacak bir Rusya’nın Batı’dan uzun vadede destek görebilmesi ise zordur. Bunlara ek olarak şu anda bölgede hakimiyet kurma yolunda ilerleyen Rusya, karşısında onun hakimiyetinde bir bölgeyi istemediğini örtülü olarak beyan eden bir Amerikan yönetimi bulmaktadır. Gürcistan’daki Kadife Devrim, Ukrayna’daki Turuncu Devrim bölgedeki Rus faaliyetlerinden rahatsız olan ABD’nin neler yapabileceğini ortaya koyuyor. Bu durum Rusya için kabullenmesi zor bir durumdur ancak kabul edilmesi gereken bir gerçeği görmesini sağlaması bakımından da

hayatidir. Hayatidir; çünkü eğer Rusya bu gerçeği kabullenebilirse Kafkasya’da ve Orta Asya’da Türkiye ve Rusya’nın istikrar için çalışması, iki ülkenin ortaklık oluşturmaları mümkün olabilir. Zira Rusya’nın bölgeye ilişkin politikalarında önemli ölçüde yumuşama yaşanmıştır. “Başlangıçta Hazar havzasında ve Orta Asya’da üretilen tüm petrol ve doğal gazın kendi ülkesi üzerindeki güzergahlarda nakli gibi aşırı taleplerle ortaya çıkan Rusya daha sonraları tutumunu yumuşatmıştır” (BUTTANRI, 2004, s.93).

Aksi halde ABD ve Batı Avrupa ile sürtüşmeli bir Rusya uluslar arası arenada giderek yalnızlaşacaktır.

Bunun yanı sıra eski emellerine geri dönen Rusya, bölgeye zaten adım atmış olan ABD ile özellikle Hazar havzası kaynakları için mücadeleye girebilecektir; ancak bu mücadele bölgeye istikrarsızlık getireceğinden tedirgin Batılı müşteriler söz konusu bölge kaynaklarına ilgi göstermeyeceklerdir. Açık olarak Rusya, eski alışkanlıklarını bir kenara itmek zorunda olduğunu görmelidir.