• Sonuç bulunamadı

4. GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE RUSYA ve TÜRKİYE’NİN TEMEL ÇATIŞMA

4.2. SSCB’nin Dağılmasından Sonra Kafkasya ve Orta Asya

4.2.2. Orta Asya ve Rus Siyaseti

4.2.2.3. Hazar’ın Statüsü Sorunu

Hazar'ın sahip olduğu büyük potansiyele rağmen bölge kaynaklarının yeterince işlenebildiği konusunda olumlu konuşmak güçtür zira henüz statüsünün belirlenememiş olması Hazar kaynaklarının işletilmesini zora sokmuştur. Pek çok petrol kuyusunun geleceği doğrudan Hazar’ın statüsüyle biçimlenecektir. Azeri kıyılarından 120 mil açıktaki petrolün çıkarılmasıyla ilgili batılı şirketlerle Azerbaycan arasında imzalanan sözleşmeler için statü sorunu geçerlidir. Sözleşmeler Hazar’ın bir dreniz olarak tek taraflı kullanımını öngörüyor. Aynı zamanda Türkmenistan kendine ait gördüğü Hazar’ın orta kısmındaki petrol sahalarında Azeri-İngiliz petrol işletme taleplerini yasadışı ilan etmiştir.

Rusya Hazar’ı kıyıdaş devletlerin ortaklaşa mülkiyetindeki bir göl olarak nitelemektedir. Rusya’nın önerisine göre her bir kıyıdaş ülkeye 12 millik karasuları hakkı verilmeli ve gölün kalan bölgesi ortak kullanıma açılmalıdır.

Hazar bir göl olarak tanımlanırsa uluslar arası sınır göl statüsü kazanır. Sınır gölleri için kabul edilmiş uluslararası sınır belirleme yöntemi olmadığından örnekler hukuka kaynaklık edecektir. Sınır gölleri bütün kıyı devletlerinin sahillerinden eşit uzaklıkta çizilen merkez hattıyla ve bu merkez hattın üzerindeki kara sınırlarının son noktasından çizilen bir dikey hatla ulusal sektörlere bölünebilir ancak Rusya Federasyonu, Hazar’ın ulusal sektörlere bölünmesini istememektedir çünkü böyle bir durumda Rusya, Türkmenistan ve İran’la ortak sınırını kaybeder.

Sınır göllerinin sınırlarının belirlenmesiyle ilgili bir diğer yöntem her bir kıyı devletinin 12 millik kara sularına sahip olması ve gölün geri kalanının ortak kullanıma açık olmasıdır.

Rusya’nın yürüttüğü politikanın nedeni; deniz statüsünü kazanmış bir Hazar’ın 1982 sözleşmesinin kapsamına girecek olmasıdır. Sözleşmeye göre Hazar, karasularına, münhasır ekonomi bölgelerine, kıta sahanlığına her bir kıyı devletinin kendi doğal kaynaklarını işleme hakkıyla beraber bölünür. Böyle bir durumda Rusya’nın payına düşen kısım doğal kaynaklar bakımından zengin olmayacaktır. Diğer bir nokta Hazar'ı açık denizlere bağlayan Volga-Don ve Volga-Baltık Denizi su yollarının Hazar’ın deniz statüsünü kazanması durumunda uluslararası su yolu niteliği kazanacak ve bu yolla Hazar’ın uluslar arası denizciliğe açık hale gelecek olmasıdır (NUĞMAN, 1998, s. 83-85).

Azerbaycan ve Kazakistan Hazar’ın göl değil, deniz olduğunu ileri sürmekte ve ulusal sektörlere bölünmesini savunmaktadırlar. Kazakistan’ın Hazar’daki en zengin rezervlere yani 10 milyar ton petrol ve 2 trilyon metreküp doğalgaza sahip olduğu biliniyor.

Başlarda bu görüşe karşı çıkan Rusya, son dönemlerde deniz dibinin bu prensibe göre bölünmesini kabul etmiş olmasına karşın deniz yüzeyi ile üzerindeki hava sahasının 5 kıyıdaş ülkenin ortak kullanımında olması gerektiğini temel alan bir politika izliyor.

13 Mayıs 2002’de Putin ve Nazarbayev’in Hazar’da ve iki ülkenin sınırlarında yer alan 3 petrol/gaz sahasının ortak paylaşımına ilişkin imzalanan iki anlaşma bu yaklaşımın somut örneğini oluşturdu. 14 Mayıs 2002’de Azeri Parlamentosu Rusya ile Hazar’ın deniz tabanının bölüşülmesine dair bir anlaşmayı onayladı.

Rusya deniz tabanının ulusal sektörlere bölünmesini kabul eden yaklaşımı karşılığında deniz yüzeyi ve Hazar’ın üzerindeki hava sahasının kıyıdaş ülkelerce ortak kullanımı konusunda Azerbaycan ve Kazakistan’ın desteğini almış görünüyor (PAMİR, 2002, s. 83).

Bölgedeki rakiplerine göre en güçlü donanmaya sahip Rusya’nın Hazar’ın deniz yüzeyi ve hava sahası üzerinde kıyı devletlerinin ortaklaşa kullanımını sağlayabilmesi büyük

başarıdır. Böylece Rusya, Hazar sularının zımnen jandarmalığını ele geçirmiştir. Bu sayede Hazar sularında yapılan tüm çalışmaları kontrol etme, çalışmalara müdahale edebilme fırsatına sahip olabilecektir. Nitekim Putin’in bu anlaşmalardan hemen önce Nisan 2002’de Astrahan’daki Rus deniz üssüne uğraması ve önümüzdeki yaza Hazar’da tatbikat yapılması ve Rus filosunun modernize edilmesi talimatını vermesi ortaya atılan düşünceleri kanıtlamaktadır.

“İran’la paralel biçimde Hazar’daki Rus kuvvetleri de tahkim ediliyor. Rusya 20 bin askeriyle bu bulanık sulardaki en büyük askeri güç. Rus kuvvetleri geçtiğimiz günlerde amfibi gemiler, devriye ve anti gemi helikopterleri, dört füze gemisi ve hızlı saldırı uçakları ile takviye edildi… Rusya bölgede Amerikan etkisini daraltma politikası uyarınca İran’la birlikte hareket etmeye çalışıyor. Batılı devletler ve tekellerinin hamleleri Rus yönetimini daha aktif olmaya zorluyor. Bu da bölgede Rusya ile İran bir tarafta ABD, Azerbaycan ve Türkiye diğer tarafta olmak üzere tehlikeli bir kutuplaşmaya yol açıyor” (BUTTANRI, 2004, s. 94).

Rusya’nın bölgede bu sayede artırdığı nüfuzundan ABD kadar İran da rahatsızlık duymuştur.

İran’ın Hazar’daki petrol varlığı Anzali petrol sahasıyla sınırlıdır. Bu açıdan gerçekte İran’ın Hazar sorunundaki tutumu siyasi çıkar hesaplarına dayanmaktadır denebilir. ABD’nin İran’ın petrol anlaşmalarının dışında tutulması için baskı yapması ve İran üzerinden geçecek bütün boru hattı senaryolarına karşı çıkması İran’ın bölge dışı aktörlerin konuya ilişkin müdahalesine olumsuz bakmasına neden olmuştur. Bu durum bölgedeki nüfuzunu kırdığı için bölge dışı aktörlerin soruna karışmalarını önleme amacındaki Rus politikalarıyla örtüşmektedir.

Rusya Federasyonu’nun attığı karlı adımlar karşısında Hazar’da yalnızlaşan İran’ın konuya ilişkin daha saldırgan bir tutum içine girdiğini söylemek mümkündür. Uzun süre İran ve Rusya Hazar’ın statüsü konusunda ortaklaşa biçimde sorunu sürüncemede tutarak bölgede enerji kaynaklarının Batılı dev şirketler tarafından işletilebilmesine engel olmuşlardı.

Sorunun çözümünde, Rusya tarafından yalnız bırakılan İran'ın taviz vermesi en olası seçenektir. Zaten, İran'ın petrol şirketi de, resmî politikanın aksine, Azerbaycan'la off-shore yatakları konusunda bir anlaşma imzalamıştır ki, bu da zımnen İran'ın, Azeri ve Türkmen yataklarının işletimine katılması karşılığında tezinden vazgeçebileceği anlamında yorumlanabilir. Temmuz 2001'de İran hava ve deniz kuvvetlerinin Azerbaycan ve İran kıyılarından 90'ar mil açıkta bulunan bir petrol yatağında çalışma yapan BP gemisini zorla uzaklaştırması, İran'ın tutumundaki katılığından ziyade, sektörel bölüşümde bu alanın kendi

payına düştüğünü kanıtlamak istemesi anlamına gelebilir. Bu olasılığı kuvvetlendiren bir unsur da, İran'ın sektörel bölüşüme karşı olmasına rağmen böyle bir çözüme gidilirse, tüm kıyıdaş devletlerin 1/5 pay almaları gerektiğine dair talebidir. Oysa sektörel bölüşüm sonucu İran'ın payı 1/10 olacaktır (Atay AKDEVELİOĞLU, “İran’ın Orta Asya, Afganistan ve Azerbaycan Politikası”; www.stradigma.com/turkce/21/11/2003/makale.04 html).

Bu anlamda Rusya, İran’ın taviz vermesi durumunda karşı karşıya kalacağı zararları telafi edebilmek bakımından Buşehr nükleer santral inşaatının alt yapısının yapılması işini üstlenmiş ve İran’a 7 milyar dolarlık silah satmıştır.

Yaşanan olaylar sonucunda İran-Rusya ittifakının çatırdamasına rağmen İran ve Rusya arasındaki ilişkilerin devam edebilmesinin birkaç sebebi vardır; İran, Rusya için silah ve nükleer teknoloji ihracat pazarıdır ve buradan gelen gelir Rusya’nın ekonomisine önemli katkı sağlamaktadır. İkinci olarak İran’la işbirliği, Moskova’nın ABD’den bağımsız bir politika geliştirdiğinin göstergesidir. İran-Rusya işbirliği bölge dışı güçlerin ve özellikle Türkiye’nin Orta Asya ve Kafkaslara etkisini sınırlamak açısından önem taşımaktadır. Son olarak her iki devlet, genel olarak ekonomik ortak konumundadır. Buna Putin’in güney sınırlarındaki Rus etkinliğini pekiştirmenin bir aracı olarak İran’la iyi ilişkileri zorunlu görmesi de eklenebilir. İran konusunda Rusya’nın Washington yanlısı tutumu İran’ı kaybetmek anlamına gelecektir ki bu da Rusya Federasyonu’nun yukarı da bahsedilen amaçlarıyla uyuşmaz.

İran tarafı da Rusya ile ilişkilerini olabildiğince stratejik boyuta taşıyarak Rus- Amerikan ilişkilerini zayıflatmayı ve bölge politikasında Rusya’dan azami ölçüde yararlanmayı hesaplamaktadır. Buna karşın Rusya’nın bölgede Amerika Birleşik Devletleri’ni dikkate alan bir politika izlediği de söylenebilir.

Türkmenistan’ın konuya ilişkin tutumu ise nispeten belirsizdir. Başlarda Rus-İran yanlısı tutum takınan Türkmenistan’ın zaman zaman İran-Rus çizgisinden uzaklaştığı görülmektedir ancak Azerbaycan ile petrol yatakları konusunda yaşanan anlaşmazlık nedeniyle bugün için Türkmenistan İran yanlısı bir tutum içindedir.