• Sonuç bulunamadı

25 Haziran 1955 tarihinde Kıbrıs Radyosu’nda yayımlanan bir haberle kamuoyuna duyurulan bir kararla adadaki tedhiş olaylarıyla mücadele etmek üzere Kıbrıs’ta yeni bir polis ihtiyat birliğinin kurulmasına karar verilir. Bu özel birlik Lefkoşa yakınlarında konuşlandırılacak, özel teçhizatla donatılacak ve birliğin komutanlığına İngiliz sömürgelerinde bu konuda tecrübe kazanmış bir İngiliz subayı getirilecektir. EOKA’nın özellikle kırsal bölgelerde ve dağlarda son derece etkili olması üzerine Eylül 1956 tarihinden itibaren Mağusa’daki Polis Müdürlüğü’ne bağlı olarak çalışması planlanan yeni bir teşkilatlanmaya gidilir ve komando teşkilatı ortaya çıkar (Foley, 1964:50-105).

Daha aktif, dinamik ve mobil bir polis teşkilatı kurmayı planlayan İngiliz idaresinin asıl niyeti Türk gençlerinden oluşan bir vurucu tim kurmaktır ve en önemli gayesi EOKA mensuplarını avlamaktır (Foley, 1964:50). Grivas’ın ifadesiyle “doğru zamanda inisiyatifi ele almakta kolaylık sağlamak üzere kurulan” (Demirağ, 2000:50) bu birlikle ilgili olarak durum böyle olunca müracaat eden Rum gençlerinin isteklerine ret cevabı verilir. Ayrıca EOKA da yayınladığı bildirilerle bu teşkilata Rumların girmesine izin vermediğini açıklayınca istekli Rumlar da geri adım atmak zorunda kalırlar (Demirağ, 2000:171).

2 Eylül 1955 tarihinden itibaren Komandolar adını alan bu motorize birliğin kadrosu daha sonra Türklerden seçilen 5 subay, 1 başçavuş, 2 çavuş ve 3 onbaşıdan oluşur ve kadroda böylece toplam 600 Türk genci görev yapmaya başlar (Sayıl, 1985:176). Bu polis teşkilatına girenlerden birisi de TMT için Anamur-Ozanköy (Kazafana) arasında silah naklini gerçekleştirenlerden Kemal Sahilboylu’dur (TMT mensubu Kemal Sahilboylu ile 15 Temmuz 2003 tarihinde Girne’de yapılan görüşme);

“...1955 yılında bu yardımcı polislik işi çıkınca da polisliğe yazıldım. Böyle 10 Ekim 1955 tarihinde Auxiliary Police olarak yazıldım. Burada 7 ay kadar falan görev yaptım. Kenya’dan gelen bir İngiliz yüzbaşısı vardı. Özellikle EOKA’cıların yakalanmasına yardım edecek, onların izlerini takip edebilecek kişilerin yetiştirilmesi için kursa yolladılar bizleri. Bizlerin arasından bir seçim yaptılar ve ben de seçilenler arasındaydım. Girne’de yazıldım ve daha sonra bizi Kenya’ya götürdüler... Dağlarda eğitim yaptık. Daha sonra safaride eğitim yaptık... Buradaki kursta Mehmet Emin, Trabezalı kasap Ahmet Beyaz, Teknecik’ten Ziya, Hüseyin Sadrazam ve Silikulu İbrahim diye toplam 6 kişiydik... O zamanki Kıbrıs Genel valisi bile bize emir veremezdi o zaman bize. O zamanlar bir çok operasyonlar yaptık...”

İyi karakterli, yüz kızartıcı suçlardan mahkum olmamış, 18-30 yaşları arasındaki Türk gençleri bu yeni teşkilatlanma için kaydedilir ve personel göreve başlar (Ortam gazetesi, 22 Nisan 1992). İyi derecede İngilizce ve Rumca konuşan ve İngiliz üniforması giyen bu birlik o günün şartlarında oluşturulan ve TMT’nin nüvesini teşkil eden Volkan’ın direktif ve yönlendirmeleriyle

EOKA’nın korkulu rüyası olur (Kemal Sahilboylu ile 15 Temmuz 2003 tarihinde Girne’de yapılan görüşme).

Türklerin ikna edilerek, rüşvet verilerek veya zorla İngilizlere yardım ettiğini düşünen Grivas, İngilizlerin de Türklerin faaliyetlerine göz yumduğu düşüncesindedir. Doğal olarak Kıbrıslı Rumlar da İngilizlerin polis teşkilatı içerisinde Kıbrıslı Türklerle anlaşma yaptıkları ve kendilerine karşı oldukları düşüncesindedirler. Öte yandan EOKA da İngiliz idaresiyle Kıbrıslı Türklerin işbirliği ve ittifak içerisinde oldukları iddiasıyla 15 Temmuz 1958 günü “Anglo-Türk İşbirliği” başlığıyla özellikle bu teşkilat içerisinde görev yapan “Anglo-Türk polisleri hedef alan sert bir bildiri yayınlar (FO371/136280.208512).

Başarılarla dolu bir safahat geçiren bu polis teşkilatının arkasında ise artık TMT vardır (Erdoğan Balcılar ile 10 Temmuz 2003 tarihinde Lefkoşa’da yapılan görüşme);

“1956’da Special Constable olarak görev yaparken Sorgulama Kısmı’nda görevliydim ve çatışmalarda getirilenler arasında Türkler de vardı. Ben onların üzerlerini arar, taş, bıçak, vs. varsa gizlice alır ve kendi cebime koyarak ortadan kaldırırdım. O dönemde herkes kendi başına hareket ediyor, ancak bir noktada birleşiyordu; Rum’a karşı koymak.”

Ancak yeni bir teşkilatlanmaya gidilmesi ve sadece Kıbrıslı Türklerin bu polis teşkilatına alınmasında İngiltere’nin kendi üzerinde oluşan EOKA baskısını azaltma gayretleri de bulunmaktadır (KKTC Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş ile 8 Temmuz 2003 tarihinde Lefkoşa’da yapılan görüşme);

“...O kadar hesaplı hareket edildiğini ben bilemem ama biz böyle bir kapı açılır açılmaz Dr. Küçük ve ben teşvik ettik. ‘Yazılın’ dedik. Niçin? Çünkü yegane silah kaçırabileceğimiz ve silahımızla geri cepheye çekilebileceğimiz bir kuruluştu ve silahımız yoktu. İngiliz bunu neden yaptı? İngiliz korunmaya muhtaçtı. Rum’a artık güveni kalmamıştı. Türklerden polis yapmak suretiyle bu korumayı elde etti. EOKA terörünün bize de sıçraması zaten beklenirdi ve işin ilginç tarafı EOKA’nın Türklere saldırısı bu özel polislerle başlamadı. Dağdaki, bağdaki çobanı öldürmekle başladı. Sivil halka saldırmakla başladı ve birkaç polise de sıçradı. Dolayısıyla İngiliz 2 halkı ayırmak için bunu yaptı meselesi doğru değildir Türklerin İngilizlere yardım ettiği meselesi de doğru değildir. Müşterek bir düşman vardı. Enosis yapmak istiyorlardı. İngiliz istemiyordu, biz istemiyorduk. Dolayısıyla o günlerde İngiliz’le işbirliği değil, İngiliz’in yanında görünmek, Rum’un yanında görülmemek doğal bir şeydi. Rum’un yanında görülemezdik çünkü Enosis istemeyen herkes bizim milli düşmanımızdır ve ihanetle suçlaNacaktır diye saldırdılar. Bizim Enosis’e evet demeyeceğimizi zaten biliyorlardı. Dolayısıyla biz doğal düşman olarak ilan edildik. Rum komünistler Enosis istemiyorlardı o günlerde. Onlar doğal düşman ilan edildi ve komünistleri epeyi öldürdüler. Dolayısıyla bir güvenlik meselesiyle karşı karşıyaydık. İngiliz bizden yana görülmekle ve bizim polislerimizi, bizim insanımızı polis yapmakla o güveni, o güvenceyi temin ediyordu. Bizim

İngiliz’in savaştığı Enosis’e karşı tedbirli olmamız gerekirdi. Biz de kabul etmiyorduk. Dolayısıyla bizim de bunun yanında olmamamız doğaldı çünkü bizi davet bile etmemişti. Yani bağımsızlık mücadelesi verilmiş de Türkler İngilizlerden yana bağımsızlığa karşı çıkmıştır diye işi yozlaştıranlar vardır. Halbuki Rumlar bağımsızlık mücadelesi vermedi, Enosis mücadelesi verdi. Bu mücadeleyi verirken komünistleri düşman bildi. Rum komünistleri ve bizi yanına almadı. Dolayısıyla bunu iyi değerlendirmek lazımdır...”

Bu arada, TMT’nin Kıbrıs’ta kurulmasından takriben 6 ay sonra İngiliz polis teşkilatı bünyesinde oluşturulan TMT istihbarat birimleri, İngiliz polisinin adadaki İngiliz Genel Valisi’ne gönderdiği asayiş raporlarının birer suretini de önce TMT lideri Albay Vuruşkan’a, oradan da Dışişleri Bakanlığı kuryeleri yoluyla Ankara’daki merkeze ulaştırmaktadır (Mücahit dergisi, 1 Ağustos 1988:10). Söz konusu bu polis kuvvetlerine Kıbrıslı Türklerin girmesi konusunda farklı düşünceleri olanlar da bulunmaktadır (TMT Derneği Başkanı Yılmaz Bora ile 13 Temmuz 2003 tarihinde Girne’de yapılan görüşme);

“Kimilerine göre, deniliyor ki İngilizler, Türkü-Rum’u kapıştırmak için yaptı (bu örgütlenmeyi). Bence o değildir. Öyle bir şey yoktur. Zaten Türk polisinin sayıca artırılmasının sebebi Anayasa gereğidir. Polis kuvvetlerinde %40 Türkler, %60 Rumlar olacaktı. Memurlarda %70 Rum, %30 Türkler olacaktı. Yani polislerde bu %10 daha fazlaydı. Komandolar ek kuvvetlerdir. İngilizler hem komandoları, hem de özel polis kuvvetlerini oluşturdu. Arada Rumlar da vardı ama EOKA onları bertaraf etti. Bu kuvvet tabii Rumlara karşı kurulmuş bir kuvvetti. O aşikar bir şeydi ancak özellikle İngiliz’in yapabileceği fazla bir şey yoktu. Türk de buna hazırdı ve Türk de istiyordu Rum’a karşı mücadele vermek için. Dolayısıyla bu saflara Türk koşarak geldi. Yani hem kendisini korusun, hem karşı tarafı, Rum’u kontrol altına alsın, bilgi alsın ve aktarsın. Zaten bu komandolar arasında, polisler arasında epeyi TMT mensupları da vardı.”

Bir başka görüş ise İngilizlerin yeni oluşturduğu bu polis kuvvetine giren Kıbrıslı Türklerin polis teşkilatından ziyade TMT’ye son derece yararlı olduğu şeklindedir (Nevzat Uzunoğlu ile Girne’de 13 Temmuz 2003 tarihinde yapılan görüşme);

“O zaman polis teşkilatı Rum ve Türklerden teşekkül etmiş ve büyük bir ekseriyeti de Rum. Bunlardan bir çoğu EOKA’cı. Şimdi bir çok karakollara, oraya buraya nöbetçi koymak lazım. Rum polis koyamazlar çünkü İngiliz’in itimadı yok. Mecburen Türk polisler, yardımcı polisler aldı İngilizler ve Türk polislerin oraya gelişi EOKA’ya karşı İngilizleri korumak maksatlıdır. Bu polislerin TMT’ye yardımları çok oldu. Mesela her silah çıkarmada etrafı ablukaya alan Mobile Reserve denilen seyyar polis kuvvetleridir. Oradaki karargahı idare eden polis komutanı, kerkenez ışıklarını yakan polis komutanı ve bunlar TMT’ye alınmış Türk polisleridir.”

Ancak Kıbrıs sorununa kalıcı bir çözüm bulma yolunda başlatılan ikili görüşmeler sonrasında bu Komando Birliği 1959 yılı sonunda lağvedilerek

personelin çoğu 400 İngiliz Sterlini ikramiyesi ödenerek emekliye sevk edilir (Ortam gazetesi, 15 Kasım 1991).