• Sonuç bulunamadı

Küreselleşme; emek ve sermaye arasındaki güç dengesini değiştiren, ulusal piyasa sınırlarını aşan ve Çok Uluslu Şirketleri küresel piyasanın temel aktörü olarak görüldüğü değişimler bütünüdür (Koray, 2005: 11-14). Küreselleşme genel olarak 1970 sonrası endüstri toplumlarında ve gelişmiş ülkelerin birbirleri arasında artan rekabet ile doğmuştur.

Ekonomik, kültürel, toplumsal gelişmelerin teknoloji ile bütünleşme süreci bu kavramı açıklamaktadır. Küreselleşme ile ülkeler arasında sınırlar kalkarak, ulusal piyasalar çözülmüş, uluslararası piyasalar ortaya çıkmış, dünya tek pazar haline gelmiştir (Kocabaş, 2004: 34).

Sanayi Devrimi’nin hızlanmasını sağlayan buharlı makinenin demiryolu ve deniz taşımacılığında kullanılması taşıma maliyetlerini düşürdüğü bilinmektedir. Küreselleşme süreci olarak adlandırılan dönemde ise; sermayenin ulusal sınırları aşması bilgi, haberleşme ve taşımacılık maliyetlerinin ucuzlamasıyla olmuştur. Sermayenin ucuz işçi arayışı Çin, Hindistan gibi Güney Doğu Asya’da nüfusu fazla olan ülkelere yatırımların yoğunlaşması sonucunu doğurmuştur. Kanada, Arjantin, Yeni Zelenda, Rusya gibi ülkelerin de pazarları küresel piyasaya dâhil olması ile ticari rekabetler artmış, dünya ekonomisi gelişmeye başlamıştır(Akkaya, 2004: 101-103).

Ekonomi piyasasında hissedilen küreselleşme, sermayenin uluslararası hareketliliğini arttırmıştır. Küreselleşme ve Neo-liberal politikaları sermayenin kısa dönemde kâr elde etme isteklerini arttırmıştır. Kısa vadede daha fazla kâr anlayışı işçiler üzerindeki baskıyı arttırmış ve belirli süreli çalışma, geçici iş ilişkisi gibi çalışma

68 şekillerinin artmasına neden olmuştur. Bu tip çalışma şekillerinin ortaya çıkması sürekli işleri azaltmıştır. Şirketlerin performansa dayalı ücret modelleri, bireysel kariyer planları hazırlaması işçiler arasındaki kolektif bilinci ve dayanışmayı yok etmiştir ( Bourdieu, 1998).

1980’li yıllardan itibaren sosyal bilimciler dünyada emek hareketlerinin durgunluğa girdiği hatta sendikal hareketin kriz içinde olduğuna dair bir fikir birliği içinde bulunmaktadırlar. Grev sayılarındaki düşüş ve örgütlenme kültürünün eski önemini kaybetmesi, insan kaynakları yönetiminin yükselmesi ve sendikalaşma oranındaki düşüş sendikaların içinde bulundukları krizi yönetemediklerinin temel göstergesidir. Sosyal bilimciler örgütlenmiş işçi sınıfının girdiği krizi küreselleşmeye ve Neo-liberal politikalara bağlamaktadır. Nitekim Neo-liberal dönemde gelişen ve değişen dünyada emek hareketleri azalmış ve işçi sınıfı yapısal değişimlere ayak uydurmak zorunda kalmıştır. Özellikle bilgi ve haberleşme alanında yeni sistemler gelişmiştir. Haberleşmenin hız kazanması, teknolojinin gelişmesi; toplumu, kültürü ve işçi sınıfını dönüşümün içine çekmiştir. Bazı yazarlarca “Enformasyon Çağı” olarak adlandırılan bu dönemde işçi sınıfının kolektif mücadele anlayışı değişmekte ve dönüşmektedir (Silver, 2009: 11-12).

Neo-liberal dönemde “Enformasyon Çağı” olarak adlandırılan ve bilgiyi odak noktası haline getiren yeni bir döneme girilmiştir. Bilgi teknolojilerinin kullanımının yükselişte olduğu bu süreçte toplumsal, ekonomik ve teknolojik birtakım gelişmeler yaşanmıştır. Küreselleşme ile bir dizi değişim yaşanmış, bilgi ve iletişim kendi sınırlarını aşmış, bu sayede ucuz küresel haberleşme ağları ile Çok Uluslu Şirketler daha fazla önem kazanmıştır (Şenkal, 2015: 1-2).

Teknolojik gelişmelerle beraber yeni yatırım araçlarının gelişmesi, bilgiye ulaşmanın kolaylaşması ve haberleşme maliyetlerinin azalarak hızlanmasına ve sermayenin küresel anlamda serbestleşmesine yol açmaktadır. Sermayenin ulusal sınırlarını aşarak, uluslararası serbestlik kazanması küreselleşme kavramının dünya çapında ve çok yönlü olduğunu göstermektedir. Küreselleşme sermaye sürecini sadece serbestleştirmekle

69 kalmamış aynı zamanda hacminin artması, büyümesini hızlandırmış yeni yatırım alanları açmıştır (Akkaya, 2004: 100-101).

Sanayi sonrası toplumlarda bilginin öneminin artması ve haberleşme ağlarının hızlanması bireysel tercihlerin ve kariyer planlamasının ön plana çıkmasına neden olmuştur. Bu durum işçilerin örgütlenmesini zorlaştırmış ve sendikaların eski güçlerini kaybetmelerine yol açmıştır. İşçiler sendikaların kendilerine sağladıkları bireysel katkının azaldığını düşünmektedir. İş başvurularında, iş hayatında işveren ve işe alım uzmanları bireysel performansa önem verdikleri için sendikaların faaliyetlerine olan ihtiyaç azalmaktadır. Bunun yanında Neo-liberal dönemden itibaren işçilerin talepleri oldukça çeşitlenmiş, sendikalar toplu pazarlık yapma aşamasında üyelerinin taleplerini karşılamada yetersiz kalmıştır. İşyerlerinde bireyi ön planda tutan uygulamaların artması, işsizlik sorunu, işverenin sendikasızlaştırma politikaları ve tüketim kültürü toplu pazarlık alanının daralmasına neden olmaktadır (Yorgun, 2007:320).

İşverenler 1989’u takip eden yıllarda ücretlerdeki iyileştirmelere karşı telafi edici mekanizmaları uygulamaya koymuştur. İşverenler işten çıkartma ve sendikasızlaştırma politikaları uygulamış sendikanın örgütlenme ve toplu pazarlık gücünü kırmaya çalışmıştır.

Sendikal hareket işverenlerin işsizlik tehditleri ve işsizlik oranlarının yükselmesiyle sekteye uğramıştır (Boratav, 2007: 177).

Hükümetlerin işçilerin sosyal ve siyasi taleplerini karşılaması, sendikal amaç uğrunda işçilerin sorumluluk almak istememeleri sendikal hareketin günden güne daralmasına neden olmuştur. Ekonomide, işgücü piyasasında küresel pazarın gereklerine uymak adına esneklik süreçleri ortaya çıkmıştır. Esnek üretim modellerinin ortaya çıkması ve emek piyasasının esnekleşmesi işçilerin örgütlenmesini zorlaştırmaktadır. İşçilerin hak ve çıkarlarını korumak, refahlarını arttırmak için mücadele veren sendikalar bu dönemde güç kaybetmektedir. Bu dönemde değişiklere ayak uyduramayan, geleneksel yapısını koruyan sendikalar, dezavantajlı grupları da göz ardı etmiştir. Günümüzde artarak devam eden kayıt dışı sektör sendikaya üye işçileri ve temsil gücünü olumsuz etkilemektedir (Yorgun, 2007: 321).

70 Neo-liberal politikaların ve küreselleşmenin etkileriyle Avrupa ve diğer ülkelerde sendikalar adaptasyon sürecine girerken, Türkiye’de sendikalar askeri müdahale dönemindeki baskıcı ortam ve mevzuat değişikliklerine uyum sağlamak zorunda kalmıştır.

Avrupa ve diğer ülkelerdeki sendikalar yeni dönemin getirdiği ekonomik, teknolojik ve sosyal değişiklikler doğrultusunda yapılanmalara yönelmiştir. Türk sendikaları bu uyum ve değişimin dışında kalarak kendi içlerinde krize girmişlerdir (Yorgun, 2005:141).