• Sonuç bulunamadı

Küresel Tek Dil Diktesi ve Doğunun Arapçası

B) DOĞU-BATI ÇATIġMASININ TARĠHSEL TEMELLERĠ VE GÜNÜMÜZE

6. Sosyokültürel YaĢam KoĢulları

1.3. Emin Ma‟luf‟un Eserleri

2.1.5. Küresel Tek Dil Diktesi ve Doğunun Arapçası

Ma‟luf, dil konusunda eserlerinde çok renklilikten yana olurken dilin kimlik üzerindeki etkisini daima içselleĢtirmiĢtir. Ona göre dil kültür kimliğinin temel ögesidir. Bir birey ve beraberinde temsil ettiği toplum ancak o dille ayakta kalır ve geleceğe aktarılır. Dili konuĢanın azlığının veya çokluğunun bir önemi olmadığına

58

iĢaret eden yazar, kültür bağlamındaki, aidiyet duygusuna dikkat çekmektedir. Ma‟luf‟un kimlik, kültür ve dil arasında kurduğu bağ Ģu Ģekilde aktarılır:

“Önce, her insanın kimliğini oluşturan bir dile ihtiyacı olduğunu saptamak için; bu dil bazen yüz binlerce kişinin ortak dili olabilir, bazen de sadece birkaç bin kişinin, bunun pek bir önemi yok; bu aşamada tek önemli olan, aidiyet duygusudur. Her birimizin bu güçlü ve güven verici kimlik bağına ihtiyacı var”

(Maalouf,2017c: 109).

Kimi zaman bu dilleri olay örgüsü ile bütünleĢtirmeyi baĢaran yazar, kimi zaman da bu dilleri dominant bir olgu haline getirmiĢtir. Özellikle bu baskın ve dikte tavrı günümüzde de küresel dil olarak algılanan Ġngilizce üzerinden dile getirilerek adeta bir eleĢtiriyi de sembolize eder. Suku'l-Garb‟ta bir misyoner okulunda eğitim alıp misyoner bir öğretmen haline gelen Butros üzerinden bu eleĢtiriye dair izler yer alır. Butros, bir topluluğa Ģu Ģekilde seslenir:

“Sayın Baylar, Burada hazır bulunanların büyük çoğunluğunun beni anlamayacağım bilsem de size İngilizce sesleneceğim. Amacımın bilgiçlik taslamak olduğunu sanmayın; yalnızca size bu dili öğrenmenin ne kadar kolay olduğunu göstermek ve günümüzde, ödenebileceğiniz diller arasında en gereklisi olduğunu kanıtlamak istiyorum. . . Bunu, İngilizcenin ne denli yararlı olduğunu gösteren bir dizi kanıt izliyor: Tüccarlar, seyyahlar, doktorlar, eczacıdır, mühendisler, öğretmenler... Ve bilgiye açlık duyan herkes için çok yararlı bir dil bu; İngilizce kitaplarda, hiç kuşkunuz olmasın, tüm alanlar için, sayısız bilgi var; oysa başka diller için aynı şeyi söyleyemeyiz.

Konuşmacı, daha sonra, özellikle yurttaştan için ekliyor: İngilizce gereklidir, çünkü aramızdaki yoksullar da zenginler de günün birinde Amerika'ya ya da Avustralya 'ya gitmek zorunda kalacaklar; hemen şimdi değilse bile, yakın bir gelecekte

59

ve /zerkesin bildiği nedenlerle. O zaman, içlerinde yaşadığı ve çalıştığı insanların dilini konuşamayan biri için bu bir zavallılık olmaz mı?” (Maalouf, 2018e: 61-62).

Göç ve gurbetteki yaĢamlar üzerinden anadilin kaybedilmesine itiraz edip bunu bir asli kimlik gereksinimi olarak gören Ma‟luf, gurbetteki insanların kendi anadillerini bilmelerinin ve korumalarının en doğal hakları olduğunu dile getirmiĢtir. Bununla birlikte devletlerin bünyelerine çeĢitli sebeplerle gelen veya tarihten bu yana var olan insanların kendi dillerini öğrenmelerine olanak sağlayıp saygı duymaları gerektiği üzerine dikkat çeker. Ancak bu saygı çerçevesinde tek dil diktesinden kurtulup zengin ve renkli bir dünya insanlık kimliğine ulaĢılabileceği hakkındaki tespitlerini, kültürel kimlik hassasiyetinin korunması noktasında milyonlarca göçmeni bünyesinde barındıran Batıya yaptığı Ģu gönderme ile açıklar:

“Sözlerle, davranışlarla, siyasal kararlarla kendisine şunun söylenmesine ihtiyaç duyuyor o: "Kendiniz olmaktan çıkmadan, tamamen bizden biri olabilirsiniz. " Bu da şu anlama geliyor: "Dilimizi derinlemesine öğrenmek sizin hakkınız ve göreviniz. Ama aynı zamanda anadilinizi unutmamak da hakkınız ve göreviniz, çünkü bizler, size ev sahipliği yapan ulus olarak, değerlerimizi paylaşan, kaygılarımızı anlayan ve dünyadaki bütün halkların seslerini bizlere duyuracak şekilde Türkçeyi, Vietnamcayı, Rusçayı, Arapçayı, Ermeniceyi, Svahili dilini ya da Urducayı kusursuz biçimde konuşabilen insanlara ihtiyaç duyuyoruz aramızda. Ama kültürel kimlik söz konusu olduğunda, onu oluşturan parçalardan yeri en zor doldurulacak olan şey, dildir. Bir göçmen, genellikle, dili sadece başkaları tarafından değil, kendisi tarafından da kullanılmaz hale geldiği için ve kültürü sadece başkalarının değil, kendisinin de gözünden düştüğü için, kendi inancının simgelerini sürekli olarak açığa vurma gereksinimi duyar. Her şey onu buna iter: küresel ortam, köktenci militanların eylemleri ve aynı şekilde göç ülkelerinin tutumu; yetkililerin göçmenlerin dinsel aidiyetlerine takılıp kalarak

60

onların kültürel açıdan kabul görme ihtiyaçlarını göz ardı etmeleri.”

(Maalouf, 2017b: 181).

Batılı dillerin boyunduruğu altında kaybolan anadillerle ilgili Fransızca üzerinden örnek veren Ma‟luf, esasen dilin yıkıcı ve tahrip edici yanına dikkat çekilmiĢtir. Cezayir‟de Müslümanların uğramıĢ olduğu kıyım üzerinden örnek veren yazar, Fransızların ilk olarak dil olgusu ile Cezayirlileri ele geçirdikleri ve bunun neticesinde de yeni bir kimlik olarak “Müslüman Fransız” kimliğini ortaya çıkardıklarına dikkat çekmektedir:

“Bir insanı diline bağlayan göbek bağını koparmaya çalışmak kadar tehlikeli bir şey yoktur. Koparıldığı ya da ağır biçimde zedelendiğinde bu bir felaket halinde bütün bir kişilikte yankılanıyor. Cezayir'i kana boğan fanatizm, dinden çok daha fazla dille ilgili bir hoşnutsuzlukla açıklanabilir; Fransa Cezayirli Müslümanları Hıristiyan yapmaya asla kalkışmamıştır, ama dillerinin yerine çabuk tarafından ve karşılığında onlara gerçek bir yurttaşlık vermeden kendi dilini koymak istemiştir; bu arada belirtmeliyim ki, kendine laik diyen bir devletin uyruklarından bazılarını „Müslüman Fransız‟ sıfatıyla tanımlamasını ve sadece kendi dininden başka bir dine mensup oldukları için bazı haklarından yoksun bırakmasını asla anlamış değilim...” (Maalouf,

2017c: 109).

Ma‟luf, Fransız Akademisi‟nde yapmıĢ olduğu konuĢmada evrensel bir dil kimliği çizmekten kaçınmıĢ ve çok renkliliği kabul etmiĢtir. Çünkü ona göre tek dil diktesi tek bir kimlik oluĢturacağından hem Doğu hem de Batı için hatta bütün dünya için bir yıkım haline gelebilirdi:

“O koltuğa her oturduğumda annemle babamı düşüneceğim babam bana örnek olmasaydı yaşam ama yazmaya adam attım annemin etkisi olmasa Fransızca yazmazdım. Baba tarafında dört kuşaktır Arapçanın yanında kültür dili İngilizceydi. Kız kardeşimle

61

benim Fransız okullarına gitmemiz için onların Besançon rahiplerinin okuluna benimse Cizvit papazlarının okuluna üsteleyen kişi annemdi. İngiliz dili ve Fransız dilinin değerleri konusunda geniş ailemizde her zaman bir tartışma olmuştur. Bu tartışmaya bugün ara verildi. Tüm aile aynı fikirde İngilizce konuşanlarımız Fransızca konuşanlarımız ya da Arapça konuşanlarımız hepimiz bugün Fransa'yı seçiyoruz. Hatta Fransız Akademisi sayesinde bu akşam tüm Lübnanlıların da kendilerine biraz Fransız hissettiğini söyleyebilirim” (Maalouf, 2017e: 66-67).