• Sonuç bulunamadı

B) DOĞU-BATI ÇATIġMASININ TARĠHSEL TEMELLERĠ VE GÜNÜMÜZE

6. Sosyokültürel YaĢam KoĢulları

1.3. Emin Ma‟luf‟un Eserleri

1.3.16. Doğudan Uzakta

2012 yılında “Les Désorientés” adıyla kaleme alınan eser, esasen Emin Ma‟luf‟un birebir gerçek hayatından izler taĢır. Eserin olay örgüsü savaĢtan uzaklaĢan gurbetteki Doğu kimlikli Ģahıslarla Batılı kimlikler arasındaki savaĢ, toplumbilimi, kültür, dil ve din bağlamındaki tartıĢmalar, sorunlar ve bu sorunlara

35

çözüm önerileri üzerine inĢa edilmektedir. Göç gibi kitlesel bir problem üzerine eğilen olay örgüsünde Doğu-Batı çatıĢması her yönüyle gözler önüne serilmektedir.

Kitapta geçen kahramanlar “Naim, Albert, Ramiz, Ramzi, Semiramis, Murad, Tania, Adam, Ev Sahibi ve Dolares” isimlerinden oluĢmaktadır. Özellikle Adam ile Ramiz arasındaki mektuplaĢmalar ve Naim ile yan bir ara kahraman olan ev sahibi arasındaki sözlü tartıĢmalar kitabın asıl konusunu özetler niteliktedir.

Olay örgüsü kısaca Ģu Ģekilde cereyan etmektedir: Tarihçi bir akademisyen olan Adam, savaĢın ardından otuz sene sonra, ülkesini bırakmayan çok yakın arkadaĢlarından birisi olan Murat‟ın vefat etmek üzere olduğunu öğrenir öğrenmez arkadaĢının son anlarına yetiĢmek için ülkesine doğru hareket eder. Esasen dostu Murat‟la uzun senelerdir hiçbir araya gelememiĢtir. Cenazenin ardından hemen Fransa‟ya geri dönmeyi planlar. Ülkeye ulaĢır ulaĢmaz bir günlük olarak karĢılık konuĢturma tekniği ile mektuplaĢma havasında eser baĢlar ve bu Ģekilde devam eder.

Eserin devamında Ortadoğu, savaĢ, kalanlar ve göç edenler sorgulanmaktadır. Bununla birlikte Batı‟nın riyakârlığı ve dünya genel olarak değerlendirilmektedir. SavaĢın gölgesinde geliĢen aĢk, sevgi ve arkadaĢlıklara yer verilmektedir. Temel olay örgüsü, savaĢ üzerinden ilerleyip savaĢın sadece Ģehirleri, mahalleri yıkmadığını aynı zamanda anıları, çocukluğu, gençliği, yetiĢkinliği, dini, dili, kültürü ve tabiatı da yıktığını görüĢü üzerine geliĢmektedir.

SavaĢın yıkıcı etkisini gösterme adına eser, Simone Weil‟in Ģu sözleri ile baĢlar:

“Kaba kuvvetle ilişkiye maruz bırakılan her şey alçalır. Darbeyi indiren de darbeyi yiyen de aynı kirlenmeyi yaşar.”

36

ĠKĠNCĠ BÖLÜM

EMĠN MA’LUF’UN ROMANLARINDA DOĞU- BATI ÇATIġMASI

2.1. Sosyal ve Kültürel ÇatıĢmalar

Emin Ma‟luf Doğu ile Batının ayrımını bir tarafgirlik yanıyla değil olanı olduğu haliyle yansıtma tarafından ele alır. Eserlerinde Doğu ile Batı daima tüm yönleriyle analiz edilir. Maalof‟un aslında temel ütopyası Doğu ile Batı sentezini ortaya çıkarmaktır. Çünkü ona göre tarafgir olmak ayrıĢmaya ve nihayetinde trajedilere sahne olacaktır. Bu bağlamda kendini tanımlarken ne Doğu kimliğinden vazgeçer ne de kazandığı Batı kimliğinden. Bu ikisini de daima hissetmeyi ve yaĢamayı bir gereksinim haline getirir. Bu doğrultuda kendi kimlik sentezini

Ölümcül Kimlikler adlı eserinde Ģu Ģekilde ifade eder:

“Yani bana soru soranlara sabırla Lübnan'da doğduğumu, yirmi yedi yaşına kadar orada yaşadığımı, Arapçanın anadilim olduğunu, Dumas ve Dickens'i, Güliver'in Seyahatlerini ilk kez Arapça çevirisinden keşfettiğimi ve çocukluğun ilk sevinçlerini atalarımın köyü olan dağ köyümde tattığımı, ilerde romanlarımda esinleneceğim bazı öyküleri orada dinlediğimi açıklıyorum. Bunu nasıl unutabilirim? Bunlardan nasıl olur da kopabilirim? Ama öte yandan, yirmi iki yıldan beri Fransa topraklarında yaşamaktayım, onun suyunu ve şarabını içiyorum, ellerim her gün onun o eski taşlarını okşamakta, kitaplarımı onun diliyle yazıyorum, o artık benim için asla yabancı bir ülke olamaz” (Maalouf, 2017c: 9).

Ma‟luf‟un eserlerinde Doğu ve Batı sentezi her zaman derinlemesine hissedilen bir imge halinde yer almıĢtır. Bu sentezi yaparken kullandığı olay örgüsü daima göç üzerine inĢa edilmiĢtir. Göç ile kendi topraklarında uzaklaĢan Doğulu kimliklerin Batı sentezi ile geliĢimleri daima iĢlenir. Bu durum da yukarıda ifade ettiği gibi Ma‟luf‟un aslında kendi hayatının bir yansıması olarak değerlendirilebilir:

37

“Bana, türlü yolculukların beni alıp götürdüğü yerlerde geçirdiğim kırk yıl bağışladı: zekâm Roma'da gelişti, tutkum Kahire'de, üzüncüm Fas'ta, Çocukluk saflığımsa daha Granada'da” (Maalouf,

2003: 11).

Toplumsal bağlamda Doğu- Batı çatıĢmasını tetikleyen en önemli olgunun küresel bağlamdaki kimlik sorunu ile daha da Ģiddetlendiğine dikkat çeken Ma‟luf, kimlik arayıĢlarının veya dikte edilen kimliklerin bir refleksi olarak çatıĢma ortamının doğacağına dair tespitlerini ifade eder. Bununla birlikte tüm bu çatıĢma ortamının somut olarak saha da hissetmekle kalmayıp sosyal ve kültürel hayatın bütün manevi çerçevesine etki edeceğine dair tespitlerini aktarmaktadır. Ona göre asıl çatıĢmayı tetikleyen esasın aĢırı bir biçimde vurgulanan ve dikte edilen kimlik olgusunun bir dayatma teorisiyle diğer toplulukları boyunduruğu altına almasıyla geliĢim göstermektedir. Küresel bağlamda bu dikte edilen kimliklere karĢı atağa geçen yeni kimlikler daima kendilerinin varlığını daha belirgin ifade etmek için ve üzerlerindeki tahakkümü reddetmek için bir arayıĢ içerisine gireceğinden insanlığın yeni çatıĢma ortamı kan dökücü çılgınlar boyutuna geçecektir:

“Küreselleşme çağında, hepimizin etrafını kuşatan bu süratli, baş döndürücü kaynaşmayla birlikte yeni bir kimlik kavramı kendini dayatıyor- acilen! Ne yapacağını bilemez haldeki milyarlarca insana kimliklerinin aşırı vurgulanması ile her türlü kimliğin kaybı, bütünleşme ile ayrışma arasında bir seçimi dayatmakla yetinemeyiz. Oysa bu alanda hâlâ geçerli olan kavramın içerdiği budur. Eğer çağdaşlarımız çoğul kimliklerini benimsemeye yüreklendirilmezse, kimlik ihtiyaçlarını farklı kültürlere samimi ve komplekslerden arınmış bir açılmayla uzlaştıramazlarsa, kendilerini kendini yadsımayla ötekini yadsıma arasında seçim yapmak zorunda hissederlerse, bizler kan dökücü çılgınlardan oluşan ordular, yolunu kaybetmişlerden oluşan ordular kurmak durumunda olacağız”

38