• Sonuç bulunamadı

Batı Ġdeasında Doğu YaĢamları

B) DOĞU-BATI ÇATIġMASININ TARĠHSEL TEMELLERĠ VE GÜNÜMÜZE

6. Sosyokültürel YaĢam KoĢulları

1.3. Emin Ma‟luf‟un Eserleri

2.1.3. Batı Ġdeasında Doğu YaĢamları

Batı ideasındaki doyumsuz kaynak arayıĢı ve sömürücü politikaları Doğu kimliği üzerinde derin izler bırakmıĢ bunula da kalmayıp adeta dolaylı olarak kendine de zarar vermeye baĢlamıĢtır. Bunu yaparken de sığındığı akli tavır ve bilim kalkanı hem Doğu coğrafyasına hem de kendi yaĢadığı dünyaya zarar vermektedir. Fakat tüm bunların farkında olmayan Batı, Doğuyu bilime feda edecek kadar gözünü karartmıĢtır. Bu durumu analiz eden Ma‟luf, Batının bu Doğu zararlısı tavrını eleĢtirerek bir çözüm noktası sunar ve dünyanın Doğu ve Batı olarak ayrılamayacağını ifade eder. Bunu yaparken hem Doğuyu hem de Batıyı tek bir ulus kavramı olarak sembolize eder ve bu ulusa “insanlık” adını verir:

"Utanmaz, küçük, aşağılık hesaplar, eskimiş, geleneksel, kokuşmuş bilim yüzünden vatanımız olan Dünya ve ulusumuz olan insanlık, Tarih'in en karışık dönemini yaşamaktadır ve Tanrı'nın gönderdiği afet gibi bir mazerete sığınmayacaktır” (Maalouf, 2018a:

115).

Ma‟luf bir kültüre saygılı olmanın temel ölçütünü o kültürdeki sanat, müzik, tiyatro, dil, din, edebiyat ve toplumsal normların tanınmasıyla olabileceğine inanır ve bu doğrultuda bunlara karĢı olmanın bir ilkel “apartheid” davranıĢı olduğunu ifade eder. HoĢgörüyü engelleyen unsurları ise Ģu Ģekilde sıralar:

“Bunun tersine, zorbalığa, baskıya, hoşgörüsüzlüğe ya da kast sistemine, zoraki evliliklere, kadın sünnetine, namus suçlarına ya da kadınların kul köle edilmesine, bilgisizliğe, savrukluğa, kayırıcılığa, rüşvetin yaygınlaşmasına, yabancı düşmanlığına ya da ırkçılığa, bunların farklı bir kültüre ait oldukları bahanesiyle göz yummak, saygı göstermek değildir, bence üstü kapalı biçimde o kültürü aşağılamaktır, bir Apartheid davranışıdır; isterse iyi niyetle yapılmış olsun” (Maalouf, 2017b: 80)

49

Tarihsel süreçteki Doğu Batı özgürlüğünü dini zeminde ele alan Ma‟luf, asıl hoĢgörünün Ġslami coğrafyada etkin olarak hissedildiğini ifade eder ve ardından bu hoĢgörünün günümüz modern Müslüman topluluklara gelindiğinde eskiye nazaran daha azaldığına da dikkat çekmektedir. Müslüman toplumlarda hoĢgörünün yerini yavaĢ yavaĢ Ġslamiyet‟in özünden uzaklaĢtığına iĢaret eder. Tarihsel süreçteki bu analizlerinin Ġslamiyet ve Hristiyanlık üzerinden Ģu Ģekilde kıyaslar:

“Hıristiyan dünyasıyla Müslüman dünyası arasında karşılaştırmalı tarih uygulaması yapılsa, bir yanda, uzun süre hoşgörüyü tanımamış, içinde açıkça totaliter eğilimler taşıyan ama yavaş yavaş bir açıklık dinine dönüşen bir din; öte yandaysa açıklığı içinde barındıran ama yavaş yavaş hoşgörüsüz ve totaliter hareketlere doğru sapan bir dinin ortaya çıktığı görülür” (Maalouf,

2017c: 52).

Batı dünyasındaki hoĢgörüsüz tavrı tarihsel süreçteki değiĢen Hristiyanlık sistemine bağlayan Ma‟luf, Ġsevi liderlerin haçlı seferlerinden baĢlayarak günümüze kadar hoĢgörüyü ikinci plana atmalarının Batıdaki Doğulu kimliklere olan hoĢgörüyü bitireceği üzerine tespitlerini Felemenk bir papaz üzerinden sembolize ederek Ģu Ģekilde aktarır:

“Kendi lüks ve güzellik anlayışlarını Roma'ya yerleştiren Floransalı Medicilerden gelme papanın yerini, altmış üç yaşındaki, hoşgörüsüz, "aziz, erdemli, sıkıcı, kel kafalı, ayrıca da pinti" bir Felemenk almıştı. Bu tanımlamayı, Hıristiyanlığın yeni papasından hiç mi hiç hoşlanmamış olan Maddalena yapmıştı” (Maalouf, 2003:

323).

Ma‟luf Doğunun hoĢgörüsünü bir lale bahçesi üzerinden tasvir ediyor. Batının hoĢgörüsüzlüğünü de yuvarlanan bir su aygırına benzetiyor:

“Batı'daysa barbarlık hoşgörüsüzlükten ve karanlıkçılıktan kaynaklanmıyor; oradaki barbarlığın nedeni kibir ve duyarsızlık. Amerikan ordusu Antik Mezopotamya'da lale tarlasındaki suaygırı

50

gibi yuvarlanıyor. Özgürlük, demokrasi, meşru müdafaa ve insan hakları adına, insanlar hırpalanıyor, dayak yiyor, öldürülüyor”

(Maalouf, 2017b: 45).

Doğunun kendi içindeki hoĢgörü düzlemi çok eski çağlardaki medeniyetler üzerinden sembolize edilerek ifade edilir. Doğunun da aslında kendi arasında Batıda var olan dini hoĢgörüdeki noksanlıklarını Ģu Ģekilde ifade eder:

“Dicle kıyısının unutulmuş bir köşesindeki hurma bahçesinde, insan istediği dini seçebilir. Ama burada, başkentte susulur. İsa'dan, Baal'den, Nabu'dan, Musa'dan söz etmek istenirse, dört duvar arasında, yerin altında söz edilir” (Maalouf, 2018b: 30).

Kimi zaman hoĢgörü kavramını dinlerin özünde gizlenen potansiyel reddetme ve yok sayma refleksi ile dile getirmektedir. Bu yönüyle de dinlere genel bir eleĢtiride bulunur. Bir Müslümanın Hristiyan‟a sen cehenneme gideceksin dediği gibi bir Hristiyan‟ında Müslümana sen cehenneme gideceksin deyiĢinin altında bu potansiyel hoĢgörüsüzlüğün yattığını ifade eder:

“Dinsel ya da dindışı bütün öğretiler dogmatizmin ve hoşgörüsüzlüğün tohumlarını taşırlar içlerinde; bazı kişilerde bu tohumlar açığa çıkar, bazılarındaysa gizli kalır” (Maalouf, 2017b:

45).

Batıdaki dini hoĢgörünün yavaĢ ilerlediğini ifade eden yazar, Batıdaki hoĢgörü temsiliyetinin Amsterdam üzerinden ifade eder. Batının yeniliklere açık bir yönüne değinen Ma‟luf, tarihsel süreçteki din hürriyetini Amsterdam üzerinde sembolize eder. Böylelikle Amsterdam‟ı kalıplaĢmıĢ Batı profili içinde değerlendirmez:

“Amsterdam'da meydana gelen bir olayı bile bile örnek verdim. Avrupa'nın, 17. yüzyıldan başlayarak, dinsel hoşgörüye doğru ağır ilerleyişinde öncü bir rol üstlenmiş bir kenttir Amsterdam. Öte yandan, belediye çalışanının mahalle imamına

51

danışırken, kentte her zaman egemen olmuş açılım ruhu doğrultusunda hareket ettiğini düşündüğüne de eminim”

(Maalouf,2017b: 80).

Batıdaki hoĢgörü bu Ģekilde iken Doğu bloğunda yer alan hoĢgörü kavramı Ġslamiyet‟le bütünleĢmiĢtir. Bu durum üzerine dikkat çeken Ma‟luf Müslüman coğrafyada asıl hoĢgörünün olduğunu ifade eder. Fakat Ġslam coğrafyasındaki özgürlüğün modern dönemlerden daha önceki dönemlerde tam anlamıyla yerli yerinde olduğu üzerine de eleĢtirilerde bulunur:

“Müslüman ülkelerde geçerli olan "hoşgörü protokolü" artık yeni ölçülere uymuyordu. Tartışılmış, yenilenmiş yeni durumlara uyarlanmış mıydı? Temelde hayır. Hatta, hoşgörü ilkelerinin, çağdaşlarımızın beklentilerine daha uygun bir doğrultuda yeniden değerlendirilmek yerine, bazen dar hedeflere göre elden geçirildiği bile söylenebilirdi... Öyle ki, Müslüman dünyası yüzyıllar boyunca özgürlüğün öncülüğünü yaparken, kendini geride buldu” (Maalouf,

2017c: 51).

Ma‟luf, Doğu ve Batı bloğunda topluluklardaki nefret algısını ve yabancılaĢmayı ortadan kaldırarak hoĢgörülü olmanın önünde yer alan bütün problemlere Ģu Ģekilde çözüm önerileri sunar:

“Cins, ırk, etnik, din ya da başka bir kıstasa göre ayırımcılığa yol açan sapık icatlar yoluyla insan soyunun her türlü istismarına son vermek;

—Dünyanın Kuzey ve Güney yöresi arasında hızlandırılmış bir yakınlaşmayı, her yoldan geliştirmek;

—Öfke ve hoşgörüsüzlüğün artmasına karşı kamuoyunu ve sorumluları sürekli uyarmaktır” (Maalouf, 2017c: 90).

52