• Sonuç bulunamadı

Doğulu ve Batılı Kadın Erkek Kimliği

B) DOĞU-BATI ÇATIġMASININ TARĠHSEL TEMELLERĠ VE GÜNÜMÜZE

6. Sosyokültürel YaĢam KoĢulları

1.3. Emin Ma‟luf‟un Eserleri

2.1.1. Doğulu ve Batılı Kadın Erkek Kimliği

Yazarın eserlerinde Doğu ve Batı ikileminde en çok dikkat çeken kimlik sorunsalı erkek cinsiyet üzerine olmuĢtur. Doğulu veya Batılı erkek kimliğini ortaya koyarken yazar adeta bulunulan sosyal durumu da yansıtmaktadır. Sosyal hayatın akıĢı içerisinde her detayı yansıtmaya çalıĢan yazar özellikle Doğulu erkek kimliği üzerinden medeniyet tasavvuru yapmayı hedeflemiĢ bunu yaparken de Batılı bir bakıĢ acısını da ifade etmekten geri kalmamıĢtır. Ma‟luf‟un eserlerine bakıldığında Doğulu erkek kimliğinin aksaklıkları genellikle köhneleĢmiĢ Arap kimliği üzerinden dile getirilmiĢtir. Doğu erkek kimliği bağlamında bozulan Müslüman kimlik Afrikalı Leo‟da “el-Hive Hanları” üzerinden Ģu Ģekilde dile getirilir:

“El yazmaları Roma'da bulunan Afrika'nın Tanıtımı adlı kitabımda anlattığım gibi bu erkekler kadınlar gibi giyinir, boyanır, takılar takar, sakallarını tıraş eder, tiz sesle konuşur, günlerini yün eğirerek geçirirlerdi. Fas halkı onları yalnızca cenaze törenlerinde görürdü, çünkü üzüntüyü çoğaltmak için, kadın ağıtçıların yanı sıra bunlar da tutulurdu. Her birinin, tıpkı bir kadının kocasıyla yaşadığı gibi birlikte olduğu bir erkek sevgilisi vardı. Tanrı bizi yanlış yollara sapmaktan korusun!” (Maalouf, 2003: 100).

Din ve inancı bir yaptırım gücü olarak kullanan ve dini kendi menfaatleri doğrultusunda aracı olarak gören köhneleĢmiĢ Doğu erkek kimliği sapık bir Ģeyh üzerinden ifade edilir:

“Acı çeken tek kadın o değildi, ama şeyhin cinsellikte ölçüyü kaçırması esas olarak erkeklere acı veriyor, onları öfkelendiriyordu. Bazıları bu durumun diğerlerinin karılarının, kız kardeşlerinin, kızlarının başına geldiğine inanır görünse de, kendi şereflerine leke düşeceği endişesiyle yaşıyorlardı hep” (Tanios, 2018c: 23-24).

Batılı erkekler eserlerde çift yönlü olarak verilmiĢtir. Hem medeniyet tasavvuru yapan Batılı kimlikler hem de barbarlıklarıyla öne çıkan Batılı kimlikler dikkat çeker. Roma‟yı iĢgal eden kara çetelerin mezalimi Ģu Ģekilde aktarılır:

39

“Askerlerin, kahkahalar atarak kiliselerin mihraplarında rahibelere tecavüz ettikten sonra boğduklarını söylesem inanır mısınız? Manastırların yağmalandığını, rahiplere alışkanlıklarının bıraktırıldığını, kırbaç zoruyla haçları çiğnettiklerini, lanetlenmiş şeytana taptıklarını söylemek zorunda bırakıldıklarını, kütüphanelerdeki eski el yazmalarının, çevresinde askerlerin dans ettikleri kocaman ateşlerde yakıldığım, hiçbir parmağın, sarayın, evin yağmalanmaktan kurtulamadığını, çoğu yoksul sekiz bin kişinin öldürüldüğünü, varsılların ise fidye ödenene değin tutsak edildiğini söylesem inanır mısınız?” (Maalouf, 2003: 366).

Batı içindeki kendini yalnız hisseden Doğulu erkek kimliğinin yapısı daima ele alan Ma‟luf, bu yalnızlığı sosyal yaĢan akıĢı içerisindeki dini yükümlülükler üzerinden dile getirmiĢtir. Bunu Granada‟da bulunan bir Müslüman aile üzerinden yansıtan yazar, Doğulu erkek kimliğinin içinde bulunduğu zorluğu Batı ile olan din yaĢamının farklılıkları veya zıtlıkları üzerinden ifade etmiĢtir. Batı kültürü içindeki Doğu kimliği adeta bir yalnızlık ve ötekileĢmiĢ bir yapı, oruç imgesi üzerinden analiz edilir:

“O yıl kutsal ay Ramazan yaz ortalarına rastlamıştı. Granada halkı günün sıcağında çabuk öfkeye kapıldığı için babam, çok seyrek olarak, gece basmadan önce sokağa çıkardı. Sık sık kavga olduğu için ağırbaşlı anlamlı bir yüz Tanrı'ya saygı işareti sayılırdı. Bunaltıcı sıcak altında, iç çatışmalardan bunalmış, dıştansa inançsızlarca tehdit altında bulunan bu kentte, ancak oruç tutmayan, ya da, Müslümanların yazgısıyla hiçbir ilgisi olmayan biri gülümseyebilir veya dostça davranabilirdi” (Maalouf, 2003: 15).

BatılılaĢma noktasında ikilemde kalan Doğu erkek profili de Maalof‟un en çok değindiği imgelerden biridir. Yazar BatılılaĢma yolunda kimlik çatıĢmasına giren Doğulu erkek profili üzerinden tespitlerde bulunur ve bu ikilemin yarattığı çıkmazı Ģu Ģekilde ifade eder.

40

“Doğulu erkek ve Avrupalılaşmış erişkin ruhumla bütünüyle altüst olmuş durumdayım. Dedem buna katlanamamıştı, bu yüzden onu suçlamıyorum. Bu adada kalmayı seçmediği için onun adına ve bizim adımıza biraz üzülüyorum yalnızca” (Maalouf: 2018e: 256).

Ayrıca erkeğin cinsel tercihleri karĢısında temel tabiatını bozmaması gerektiğine vurgu yapan Ma‟luf, Doğu kimliği olarak bir homoseksüel erkek çerçevesini kati surette kabul etmeyerek bunu kendi öz değerleriyle çatıĢtığını ifade eder. Böylelikle Doğulu erkeğin kendi kimlik değerleriyle çatıĢtığını aktarır. Bu gibi bir tablonun toplumun temel dinamiklerini bozduğu kanısıyla “Tanrı bizi yanlış

yollara sapmaktan korusun!” ifadesine yer verir:

“El yazmaları Roma'da bulunan Afrika'nın Tanıtımı adlı kitabımda anlattığım gibi bu erkekler kadınlar gibi giyinir, boyanır, takılar takar, sakallarını tıraş eder, tiz sesle konuşur, günlerini yün eğirerek geçirirlerdi. Fas halkı onları yalnızca cenaze törenlerinde görürdü, çünkü üzüntüyü çoğaltmak için, kadın ağıtçıların yanı sıra bunlar da tutulurdu. Her birinin, tıpkı bir kadının kocasıyla yaşadığı gibi birlikte olduğu bir erkek sevgilisi vardı. Tanrı bizi yanlış yollara sapmaktan korusun!” (Maalouf, 2003: 100).

Müslüman Doğulu kadın toplumun en hassas halkası konumunda yer alır. Hem kıyafetiyle hem de temsil ettiği normalar itibariyle Müslüman coğrafyanın en önem verdiği imgeler arasında yer alır (Uzunoğlu, 2018: 225). Doğu kimliğinde kadın erkeğe göre hareket kabiliyeti daha sınırlı bir çerçevede yer alır. Daima mahremiyet sosyal akıĢın en temel düsturu haline gelmiĢtir. O kadar hassaslaĢan bu kadın mahremiyeti, zamanla mekânda erkeğin olması ya da olmaması faktörünü de ortadan kaldırmıĢ daima standart bir mahremiyet çizgisi ĢekillendirilmiĢtir:

“Kitapçı Süleyman'ın kızısın sen. Allah'tan korkan, Onun yolundan ayrılmayan iyi bir adam o. Kadın konuşurken ona doğru yürüdüm. Seni birçok kez onunla Konasyer çıkmazında, teyzen

41

Tamime'ye giderken gördüm. Görünürde hiçbir erkek olmamasına karşın peçesiyle yüzünü kapatmıştı” (Maalouf, 2003: 25).

Doğulu kadın profili cahiliye döneminde izler taĢımaya devam eder. Satılık bir mal veya bir hizmetçi gibi kullanılan kadın tipi cariye, köle ve ikinci sınıf insan kaideleriyle dikkat çeker. Cinsiyet farklılığından gelen değerlilik algısını üzerinde hissetmeyen kadın daima karĢı cinse hizmet etmek ve karĢı cinse erkek bir çocuk doğurma mücadelesi ile kendini memnun etmeye çalıĢır. Tüm bunlar aslında cahiliye döneminden kalan kuruntulardır:

“Selma kuruntularla kıvranıyor, rahat uyuyamıyordu; Verda ise daha geç Doğursa bile, bir erkek çocuk dünyaya getirirse çok mutlu olacaktı, çünkü yasalarımıza göre, kölelikten geldiği için tatlı hoppalıklarından vazgeçmesi beklenmeden Özgür bir kadın olabilecekti” (Maalouf, 2003:17).

Tam bu noktada Batılı kadın algısı Doğunun aksine daha değerli bir yapıda karĢımıza çıkar. Erkek ve kadın cinsiyetinin ayrımının olmadığı doğan çocuğun kız veya erkek oluĢunun bir Ģey ifade etmediği Batı kimliğinde kadın daha hümanist bir çerçevede değerlendirilmiĢtir:

“Üzerinde durmama gerek var mı bilmiyorum ama anketin yapıldığı tarihte, Kuzey Avrupa yeryüzünün en az maçocu yöresiydi. Kız bebekler de, erkekler kadar sevinçle karşılanıyordu. Ama oralarda bile, felaketin yıkıntıları büyük olabilirdi. (Maalouf,2018a:

97).

Doğulu kadın kimliği daima erkeğin gölgesinde sosyal yaĢam içinde yerini tamamlar. Eğer evliyse kocası değilse babası tarafından himaye edilen Doğu kadın kimliği baskın bir refleksle karĢımıza çıkmaz; aksine daima erkeğin himayesinin tamamladığı bir sosyal iĢleyiĢ içerisinde vücut bulur:

42

“Önemli değil, ben Doğulu itaatkâr bir eşim, kocam olmadan taahhüde giremem. O gün o boşsa, ben de boşum demektir”

(Maalouf, 2017a: 246).

Ma‟luf, hem Batı hem de Doğu çerçevesinde kadının önemine vurgu yapar aslında geleceğin onların elinde olduğuna iĢaret eder. Çünkü kadınlardan dünyaya gelen nesillerin geleceği Ģekillendirdiğinden kadınlara gelebilecek bir zararın küresel bağlamda büyük olumsuzluklara ve yıkımlara sebebiyet vereceği üzerinde duru. Ayrıca doğacak olan çocuğun erkek olması için önceden bir belirleyici bilimsel yöntemler geliĢtirilmiĢ olsa ve kız çocukların Doğumu engellense dünyanın sonunun geleceğine iĢaret eder. Böylelikle cahiliye kuruntularının aslında insanın sonunun olduğunu da sembolize ederek aktarır:

"Şayet gelecekte, erkekler ile kadınlar çocuklarının cinsiyetini tayin edebilirlerse, bazı uluslar sadece erkekleri seçer. Böylece üremez olurlar, kaybolup giderler” (Maalouf,2018a: 29).

Ma‟luf bütün kimlik ve tiplerinde Doğu ile Batı arasında bir bağ kurmaya çalıĢır. Bu doğrultuda Doğulu kadındaki baĢını örtme öğretisinin aslında Hristiyanlıkta da olduğunu dile getirir. Kadının yaradılıĢı ile hem Kur‟an‟daki hem de Ġncil‟deki yaradılıĢ çerçevesine telmihte bulunan Ma‟luf, Batılı kadının aslında kendi inanç sitemi ile çatıĢtığını Aziz Pavlus üzerinden ortaya koyar:

“Aziz Pavlus, Korinthoslulara Birinci Mektup'ta "Erkek başını örtmemeli; o, Tanrı'nın benzeri ve yüceliğidir. Kadın da erkeğin yüceliğidir. Çünkü erkek kadından değil, kadın erkekten yaratıldı. Erkek kadın için değil, kadın erkek için yaratıldı. Bu nedenle ve melekler uğruna kadının başı üzerinde yetkisi olmalıdır" dememiş miydi? Öte yandan, gün geçtikçe, bir başka zamana ait olan bu sözler, toplum nezdinde geçerliliğini yitirmiş, Katolik kadınları başlarını örtmeye kimse zorlamaz olmuştu ve bu ilerlemenin bir daha tartışma konusu yapılmayacağı da akla yatkın geliyor” (Maalouf, 2017b: 80).

43

Doğu bloğunda kadın nüfusunun azlığına iĢaret eden yazar, aslında kadına verilen değerin azlığı üzerinde bir imgesel kurgu oluĢturur. Maalof‟un asıl vurguladığı Doğu kadınının Müslüman coğrafyadaki öneminin ne denli oluĢu üzerinedir. Hem doğurganlığı üzerine imgesel bir tavır takınılan Doğulu kadın, nüfusun ve medeniyetin bereketi olarak görülmektedir. Kadının olmayıĢı ise kesin bir kaosla sonuçlanacağı kaçınılma olarak görülür:

“Yakın-Doğu'nun büyük kentlerinden biri hakkında elimde gizli bir rapor var. Bugün on yedi yaşından küçük, bir buçuk milyon erkek, üç yüz binden az kız var. Bir yıl, iki yıl, on yıl, yirmi yıl sonra bu kentin sokaklarının ne hale geleceğini düşünmeye bile cesaret edemiyorum. Ne denli uzağa baksam, sadece şiddet, gerileme ve kargaşa görüyorum” (Maalouf, 2018a: 115).

Doğu kadın kimliğinde mahremiyet ve cinsel yaĢam bile belli bir kurala tabidir. Bütün bu kurallara haram-helal çizgisinde ele alınır. Çoğu zaman bu dini normların kadın-erkek iliĢkisinde sosyal hayatı Ģekillendiren en temel öğreti haline gelmiĢtir. Bu sebepledir ki bu helal haram çizgisi toplumda canlı tutulması için bazı ritüeller bile ortaya çıkmıĢtır. Aslında bu ritüellerin kimisi kadına verilen değeri ortadan kaldırmakta ve mahremiyeti ifĢa edecek düzeye gelmektedir. Tüm bunların birer cahil Doğu ritüeli olduğu üzerinde tespitlerde bulunan Ma‟luf, cinsel yaĢam itibariyle kadının toplumdaki yerini Ģu Ģekilde ifade eder:

“Burada gelenek böyledir. Her ay, kadın kirlendiğinde, kocası onu evden kovar ve herkese, ona yaklaşmadığını göstermiş olur. Kadın sokakta, bir sundurmanın altına sığınır ve bir hafta orada kalır. Ama şimdi, kirli olsunlar, olmasınlar eve alınıyorlar, askerlerin onları alıp götüreceklerinden korkulduğu için” (Maalouf,

44

Doğulu kadın kimliğinin asıl ağır basan yönü ise dünyaya getirdiği nesiller üzerinde sorumluluk hissinin ağır oluĢudur. Doğuda annelik kimliği daima merhamet ve iyilik üzerine inĢa edilir. Asıl temel ise baĢkasına zarar veremeyecek iyi nesilleri büyütme ve yararlı Müslüman evlat profilini tesis etme üzerine olmuĢtur:

Doğulu annelerin çoğu gibi, sahip olduğu tüm yetenekler sayesinde büyük oğlunun Amerika' da nasıl olsa parlak bir başarı elde edeceğini, böylelikle ailesine, memlekette yapabileceğinden çok daha fazla yardımcı olabileceğini de düşünmüştür herhalde

(Maalouf, 2018e: 402).

Batılı ideada her Ģeye rağmen Doğulu kadın profilinin daima menfi anlamda algılandığının altı çizilmiĢ ve tarihsel süreçte rolleri ve misyonları değiĢen Doğu kadını karĢısında Batının takındığı tavır ise daima eleĢtirel bir bağlamda olmuĢtur. Batı‟daki Doğulu kadın profili çeĢitli sebeplerle ülkesinden göç eden “misafir iĢçinin evden çıkmayan eĢi” olarak değerlendirilmektedir (Martı, 2018: 37). Bununla birlikte Doğu kadını, daima özgürlüğü olmayan, ezilmiĢ ve söz sahibi olmayan birey güruhları olarak sınıflandırılmasına da dikkat çeken yazar esasen bu düĢüncenin temellerinin tamamen tarihi bir nefretin yansıması olarak da dile getirilmiĢtir. Bu düĢünceler etrafında Doğu ile Batı kadınının temel farkları ortaya konularak bu durum karĢılıklı olarak aile kutsiyeti üzerinden Ģu Ģekilde ifade edilmiĢtir:

“- Birçok Avrupalının bir karısı, bir metresi ve her ikisinden de çocukları vardır; ama İslam iki karı alabilirsin der demez, çifte evlilik fikri utanç verici, garip, ahlaksız bir olay halini alır ve gayrı meşru ilişki saygıdeğer olarak gösterilir. Belki de ülkelerimizin kadınlar konusundaki genel bilançosu pek parlak olmadığı için böyle oluyor, ne dersin? Eğer buradaki kadınlar özgürce çalışabilselerdi, özgürce yolculuk edebilselerdi, özgürce giyinebilselerdi...

-Nedeni gerçekten bu mu sanıyorsun?

Batı'yı ilgilendirenin kadınlarımızın özgürleşmesi olduğuna gerçekten inanıyor musun? Sence, bizden gelen her şeye karşı

45

yüzyıllardır sistemli bir düşmanlık yapılmıyor mu? Eskiden bizim Şark ülkelerini efemine erkekleri ve şehvet düşkünü kadınları yüzünden eleştirirlermiş; bugün de aşırı edepli olmakla suçlanıyoruz. Onların gözünde, ne yaparsak yapalım hep kabahatliyiz” (Maalouf, 2017a: 316).

Diğer bir yandan Batılı ve Doğulu kadın profilindeki farklılığa feminist bir yaklaĢımla dikkat çekilmek istenmiĢtir. Köydeki bütün Doğulu kadınları hizmetinde bulunmaları için emreden adeta onları köleleri haline getiren ġeyh‟e bir gün bir Batılı bir papaz karısı gelir ve ona Batılı bir kadının temel ideası olan feminist bir bakıĢ açısıyla yaklaĢıp onun bütün otoritesini yıkar. ġeyh‟in karĢı koyamayacağı reflekslerle onun üstesinden gelir:

“Şeyh şaşkınlığından kurtulamadan, Huriye Kadın, şeyhin elini yakalamıştı bile, sonra da taşıdığı nesnenin üzerindeki örtüyü açtı. Bu bir İncil'di. Şeyhin elini, bütün otoritesiyle tutup İncil'e bastırdı. Karşısındaki başka kim olsa Şeyh sertçe karşı koyardı, ama Huriye Kadın‟ın karşısında tamamen uysaldı. Bu kadının kendine güveni onda her zaman eğlenceli bir hayranlık uyandırmıştı”

(Maalouf, 2018c: 54).