• Sonuç bulunamadı

Doğu ile Batı Arasında KalmıĢ Sosyal Doğu Çıkmazlığı

B) DOĞU-BATI ÇATIġMASININ TARĠHSEL TEMELLERĠ VE GÜNÜMÜZE

6. Sosyokültürel YaĢam KoĢulları

1.3. Emin Ma‟luf‟un Eserleri

2.1.4. Doğu ile Batı Arasında KalmıĢ Sosyal Doğu Çıkmazlığı

Doğu coğrafyası daima savaĢlar ve zulümlerin merkezi haline gelmiĢtir. Bu durum karĢısında dünya tarihinin asıl merkezi halinde yer almıĢtır. Bütün bu olumsuz tablo karĢısında kimi zaman hicretler ya da daha modern yüzüne bakan yanıyla göçler, daima yaĢanmıĢtır. Bu göçlerin bir kaçıĢ mı yoksa bir mücadele mi olduğu hep tartıĢılagelmiĢtir. Göçlerin neticesinde ne tam olarak Batıyı yeni bir kimlik olarak içselleĢtiren ne de Doğuyu tamamen silen bir kimlik oluĢumu söz konusu olmamıĢtır. Daima mücadele ile kaçıĢ arasında sıkıĢan Doğu kimlikler var olmuĢtur. Bu duruma iĢaret eden Ma‟luf Ģunları ifade eder:

“Kısacası onu erdemleri mahvetti; beni ise kusurlarım kurtardı. Yakınlarını korumak, atalarının ona miras bıraktıklarını elinde tutmak için yırtıcı bir hayvan gibi savaştı. Ben bunu yapmadım. Benim yetiştiğim sanatçı ailesinde aşılanan erdemler bunlar değildi. Ne o fiziksel cesarete ne o vazife duygusuna ne de o sadakate sahiptim. İlk katliamlar başlar başlamaz çekip gittim, kaçtım; ellerim temiz kaldı. Namuslu bir kaçak olarak kazandığım tabansızca bir imtiyazdı bu” (Maalouf, 2017a: 18).

Ma‟luf, Batı karĢısında geliĢmeyen Doğu kimliğini daima ikiyüzlülük olarak görür. Çünkü ataerkil bir yapıdaki Doğu toplumunda cehaletin nesilden nesile kırılamayan kalıplaĢmıĢ versiyonlarının aktarılması Batı karĢısında gerilemeye sebebiyet vermiĢtir. Atalarından gelen cahil ve gerçekle ilgisi olmayan bütün olguları terk edemeyen Doğu profilinin diğer yandan Batıyı taklit etme mücadelesi içine girmesi ikiyüzlülük olarak değerlendirilir:

“Hep iki yüzümüz var bizim; biri atalarımızı, biri Batı'yı taklit etmek için” (Maalouf, 2018e: 108).

Ma‟luf ‟un Doğuyu eleĢtirmesinin sebepleri arasında en çok dikkat çeken husus cehalet ve bu cehalete bağlı olarak küresel bağlamda geliĢmelere kapanmıĢ köhneleĢme üzerinedir. Asıl medeniyet tasavvurunun Akdeniz havzasında ortaya çıktığını ve Ģekillendiğini ifade eden yazar, günümüze yakın birkaç yüzyıllık

53

dönemde aynı havzanın ters oranda gerilediğine iĢaret eder. Doğudaki yenileĢme ve geliĢme tepkilerinin daha çok Ģekilsel olduğuna dikkat çeken yazar, asıl problemin özgün bir çerçevenin yakalanamayıp sürekli olarak taklitçilik ve Ģekilcilik üzerine geliĢtirilen bir modernleĢme tasavvurunun yapılması daima eleĢtirilir:

“Doğulular, Batı'nın onları geçmiş olduğunu gördüler, ama bunun nedenini bir türlü anlamadılar. Bir gün, yakasına çiçek iliştirmiş bir Batılı gördüler. Demek buymuş, dediler kendi kendilerine, ileri olmasının nedeni! Biz de yakalarımıza çiçekler takarsak, onları yakalarız! Başka bir sefer, alınlarına düşmüş bir kâkülle gördüler onları. İşte işin sırrı! dediler kendi kendilerine. Sonra kâküllerini gözlerine dek düşürmeye başladılar. Ne zaman anlayacaksınız bilmem, bir yanda temel değerler bir yanda sıradan modalar olduğunu? Batı'yı taklit etmeyi istemek yetmez; hangi konuda izlenmeyi hak ettiğini, hangi konuda etmediğini de bilmek gerekir!” (Maalouf, 2018e: 108).

Doğudaki modernleĢmede diğer bir cepheden değerlendiren Ma‟luf, dedesi Butros üzerinden dile getirir. Dedesi BatılılaĢma bağlamında taklitçiliğin sadece Ģekilde kalmayacağının uyarılarında bulunarak modernleĢme noktasında asıl sıkıntının Batıyı maymun gibi Ģuursuz olarak taklit etmek olarak değerlendirir:

“Doğulu geleneklere baş eğenlerle Batılılara öykünenlerin arasına mesafe koymayı yeğliyordu. Ne var ki bu fark, gerçek olmaktan çok, görünüşte var olan bir farktı: Dedem, Doğuluların Batılıları örnek almasını çok istiyordu, onun eleştirileri daha çok, Öteki'ni, onun ileri oluşunun derin nedenlerini anlamaya çalışmadan maymun gibi taklit edenlere yönelikti” (Maalouf, 2018e: 337).

Batı karĢısında geri kalan köhneleĢmiĢ Doğuyu, Arap kimliği üzerinden sembolize eden Ma‟luf, bu problemin analizine iki cepheden bakmayı tercih eder. Batının manevi bilinçaltını bir hegemonya olarak kullanmasını adeta bir haçlı birliği halinde ezici bloklaĢmaları kurmalarını eleĢtiren yazar, Doğuda eleĢtirdiği ise manevi

54

bilincin daha doğrusu medeniyet ütopyası içinde uyuĢukluktan uzak bir Müslümanlığın olmayıĢı üzerine olmuĢtur:

“Bugün Arap âleminde eleştirdiğim şey, ondaki manevi bilincin eksikliği; Batı'da eleştirdiğim şeyse, manevi bilincini bir egemenlik aracına dönüştürme eğilimidir. “Bunlar çok ağır suçlamalar, üstelik bana iki kat daha fazla acı veriyor; ama bağıra bağıra geliyorum diyen gerilemenin kökenlerine karşı savaş açma iddiasındaki bir kitapta bunlara değinmeden edemem” (Maalouf,

2017b: 68).

Sosyal hayat içerisindeki teolojik merkezli uygulamalar ve dinde yeri olmayan fakat dikte edilen cahilane adetlerin Doğu toplumunda hem kadın kimliğini hem de erkek kimliğini bitiren unsurlar olarak değerlendirilmiĢtir. Bu cehaletle modern geliĢmiĢ bir medeniyet tasavvurunun yapılamayacağını dile getiren yazar, köhneleĢmiĢ dıĢarıya kapalı erkek ve kadın kimliğini Ģu Ģekilde aktarır:

“Her erkek nasıl ayda bir kere de olsa “şeyhin elini görmek üzere” şatoya çıkmak zorundaysa, bütün kadınlar da günlük ya da mevsimlik işlere yardım etmek üzere şatoya çıkmak zorundaydılar; bu onların bağlılıklarını gösterme yoluydu” (Maalouf, 2018c: 21).

Tüm bu gerilemeler veya evrensel geliĢmelere bir Ģekilde kapalı kalma veya yakalayamama problemlerinden dolayı Doğu toplumları daima Batı karĢısında geri plana düĢmüĢtür. Bu gerileyiĢin en bariz göstergesi teknoloji, ekonomi ve devlet argümanı üzerinde görülmüĢtür. Batı kaydettiği ilerlemeleri yeni bir boyuta taĢırken Doğu toplumu henüz o ilerlemeye zemin oluĢturabilecek özgürlükçü bir idareyi ve adaleti tesis etmemiĢti. Bu sebepledir ki birçok emperyalist projeler çok çabuk meyvesini vermiĢ nihayetinde Doğu bloğu kendi arasında ayrıĢtırılmıĢtır. Bu durumuna dikkat çeken Nidal, ev sahibi ile Doğu Batı çerçevesini tartıĢırken adeta bir özeleĢtiri yapmaktan geri kalmaz. Doğunun geri kalmasında adeta Doğulu bir gözle özeleĢtiri yapan Nidal, Doğunun bir an önce kendi yanlıĢlıklarıyla yüzleĢip ders alması gerektiğine vurgu yapmaktadır:

55

“İki taraf da kusurlu demek, mutlaka yüzde elli-yüzde elli manasına gelmez. Esas şu manaya gelir: Niçin ötekilerin kazanıp bizim kaybettiğimizi anlamaya çalışalım. Bana diyorsun ki: Ülkelerimizi istila ettiler, işgal ettiler, bizi aşağıladılar. Aklıma gelen ilk soru şu: Bunları yapmalarını niye engelleyemedik? Yoksa biz şiddet karşıtıyız da ondan mı? Hayır, değiliz. O zaman nasıl oldu da bizi istila edip, boyun eğdirip, aşağılayabildiler? Bana diyeceksin ki, çünkü biz zayıfız, bölünmüşüz, örgütsüzüz, teçhizatımız yetersiz. İyi de niye zayıfız? Niye Batı'nınkiler kadar güçlü silahlar üretmekten aciziz? Sanayimiz niye geri? Sanayi devrimi niye bizde değil de Avrupa' da gerçekleşti? Niye biz az gelişmiş, zayıf ve bağımlı ülkeler olarak kaldık? Başkalarının suçu, başkalarının suçu diye hiç durmadan yineleyebiliriz. Ama er geç kendi eksiklerimizle, kendi kusurlarımızla, kendi sakatlıklarımızla yüzleşmemiz gerekecek. Er geç kendi yenilgimizle, bizimki gibi bir medeniyetin uğradığı devasa tarihsel bozgunla yüzleşmemiz gerekecek” (Maalouf, 2017a: 321-

322).

Doğu coğrafyasındaki göçlerin sebepleri arasında Batılı güçlerin bölgedeki oluĢturduğu kaos ortamı ilk sırada gelmektedir. Bu sebepledir ki Doğu kimliği daha müreffeh bir hayat sürme adına Batıyı tercih eder. Batıya olan göçler beraberinde birçok problemi de Doğurur. Aslında Doğu kimliği kendi ülkesindeki Batılılardan kaçarken bir yönüyle yine o Batılıların olduğu yere göçmüĢtür. Bu noktada bir toplumsal sorun olarak Doğulu göçmen kimliği ortaya çıkar.

Göçmen Müslümanların ortak sorunu dinsel, dilsel, ırksal ve kültürel anlamda alt kültür olarak nitelendirilmeleri ve bulundukları ülke kültürünün en yüksek değerlerinin ortaya koyularak yabancılaĢtırılmalarıdır. Örneğin; iĢlenen bir aile cinayeti göçmenlere ait bir unsur olarak kabul edilirken, kendi kültürlerinde böyle bir vaka ile karĢılaĢtıklarında suçun bireyselliği ve topluma mal edilmemesi yaklaĢımı göçmen kültüre yönelik kötü imajın yaratılmasında etkili olmuĢtur. Göçmen kültüründe bu olayların meydana gelmesiyle birlikte suçun göçmen kültüre

56

mal edilmesi kamuoyunda barbar Müslüman imajını oluĢturmaktadır (Bilici, 2007: 19).

Batı‟da sergilenen Müslüman karĢıtı imaj karĢısında kendisini dıĢlanmıĢ ve yabancı hisseden Müslümanlar, yaĢadıkları bölgelerin kültürleriyle paylaĢımda bulunmamaları nedeniyle bu yabancılığı daha fazla hissetmeye baĢlamıĢlardır. Göç ettikleri ülkelerde, ırk, dil, din olarak farklı olmaları onlara azınlık psikolojisi yaĢatırken, diğer taraftan akıllarının bir köĢesinde vatan olarak gördükleri ve herhangi bir sebeple dönebilecekleri bir yer olduklarını bilmeleri kendilerini yerli değil, göçmen olarak görmelerine yol açmıĢtır. Bu noktada söz konusu psikoloji ile Batıya entegre oldukları söylenemez (Baloğlu, 2016: s. 35).

Göç olgusu, Ma‟luf „un hemen hemen bütün eserlerinde dikkat çeken temel olay örgüsü içerisinde yer alan bir unsurdur. Kendi yaĢamından olsa gerektir ki göç, yazarın edebi Ģahsiyetinde daima ayrı bir değerlendirme ile yer alır. Ma‟luf göçten bahsederken “Batıdaki medeniyetle tanıĢma” ve “kendi medeniyetinden bir kaçıĢ” olarak herhangi bir tarafgir yaklaĢım sergilemez. Çünkü ona göre göç olgusu basit olarak değerlendirilemeyecek kadar derin duygusal birimi içinde barındırır. Aslında ona göre bu bazen bir yazgı, bazen bir mücadele, bazen bir arayıĢ, bazen de bir medeniyet tasavvurunu yakalama üzerine olmuĢtur. Göç edenle göç etmeyen arasındaki bu değerlendirmeleri yapan Ma‟luf‟un aslında her iki cephenin de büyük yıkımlar yaĢadığına iĢaret eder:

“Memlekette kalan kardeşin açlığa, savaşa ve Osmanlı İmparatorluğu'nun çökmesine karşılık hayatta kalması, öte yandan, dünyayı saran karışıklığın dışında kalan bir adaya göç eden öteki kardeşin, fişek gibi giden pahalı arabasının direksiyonunda, kendi servetinin kurbanı olarak öbür dünyaya gitmesi! Butros'un yaptığı yalnızca bu olayın yersizliğini gözlemek; o, hayatta kaldığı için kendini kutlamakla birlikte, kardeşinin ölümünün kendisi için bir ufkun silinip gitmesi, bir umudun kaybolması anlamına geldiğini seziyor” (Maalouf, 2018e: 279).

57

Batıya göçen Doğulu profillerin sebeplerini her yönüyle ortaya koymaya çalıĢan yazar, bunu bir savunma mekanizması üzerinden bekli de kendi hayatından içselleĢtirerek aktarır. Çünkü Ma‟luf da Lübnan‟dan savaĢ ve adaletsiz bir ortamdan Fransa‟ya sığınan bir ailede kendi edebi Ģahsiyetini ĢekillendirmiĢtir. Bu doğrultuda göç olgusunu bizzat her yönüyle yaĢayan birisidir. Bu sebepledir ki göç onun eserlerinde temel olay örgüsü unsurları arasında yer alır. Sürekli olarak farklı ve hızlı mekân geçiĢleri bu durumun göstergesi olarak ifade edilebilir. Doğulu bir karakteri temsil eden Murat üzerinden dile getirilmiĢ. Doğuyu Batıya göç ettiren temel sebepler Murat‟ın dilinden Ģu Ģekilde nakledilmiĢtir:

“Ama bu, eğer ortada bir kusur varsa, bu kusurun bana ait olduğunu göstermez. Her insanın gitmeye hakkı vardır, onu kalmak için ikna etmesi gereken ülkesidir- koca koca laflar etmeye meraklı siyasetçiler ne derse desin. Ülken senin için ne yapabilir diye sorma, sen ülken için ne yapabilirsin, onu düşün. Milyardersen, üstelik kırk üç yaşında ABD başkanı seçilmişsen bunu söylemek kolay! Ama ülkende ne çalışabiliyor ne tedavi olabiliyor ne barınabiliyor ne eğitim alabiliyor ne özgürce oy kullanabiliyor ne görüşlerini ifade edebiliyor ne de sokaklarda dilediğin gibi dolaşabiliyorsan, falın F. Kennedy'nin bu meşhur sözü kaç para eder ki? Beş para etmez!

Önce ülken sana karşı belli taahhütleri yerine getirecek. Orada tüm haklara sahip bir yurttaş olarak görüleceksin, baskıya, ayrımcılığa, hak etmediğin mahrumiyetlere maruz kalmayacaksın. Ülken ve yöneticileri sana bunları sağlamak zorunda, yoksa sen de onlara hiçbir şey borçlu olmazsın” (Maalouf, 2017a: 61-62).