• Sonuç bulunamadı

Küresel Isınma ve İklim Değişikliği

1.4. Çevre Kavramı ve Tanımı

2.1.4. Küresel Isınma ve İklim Değişikliği

“Atmosfer çeşitli gazlardan oluşur. Güneş ışınları atmosferi geçerek yeryüzün ısıtır. Atmosferdeki CO2, CH4, N2O, CFC (kloroflorokarbon) gibi gazlar güneşten yeryüzüne gelen ısının bir kısmını tutarak yeryüzünün belirli sıcaklık derecesinde kalmasını sağlar. Atmosferin ısısyı tutma özelliği sayesinde denizlerin, okyanusların donması engelenmiş olur. Atmosferin bu ısınma ve ısıyı tutma özelliğine sera etkisi denir” (Akın, 2006: 30). Küresel ısınmanın beklenenden daha hızlı geliştiği ve söz konusu sürecin bir sonucu olarak, bütün dünyada iklimsel felaketlerinin arttığı belirtilmektedir.

45 Küresel ısınma genel olarak yeryüzü atmosferinin “sera etkisi” sonucu sıcaklığın atmasına bağlı olarak gerçekleşmesidir. Bu açıdan “Küresel Isınma” tanımı, “Sera Etkisi” tanımı ile birlikte açıklamak doğru olacaktır. Atmasfordeki gazların gelen güneş ışınımına karşı geçirgen yapıda olması, buna karşılık geri salınan uzun dalgalı yer ışınımına daha az geçirgen olması nedeniyle Yerküre’nin beklenenden daha fazla ısınmasını veya soğumasını sağlayan ve ısı dengesini sağlayan doğal bir süreçtir. Bu ısınma sonucunda doğal düzen bozulmaya maruz kalmıştır.

Küresel ısınma, atmosfere salınan gazlar sayesinde sera etkisine maruz kalarak dünya üzerinde olumsuz etkiye bırakmıştır. Bu olumsuzluk dünya üzeinde canlıların yaşamında bir takım olumsuzluklara yol açlmıştır. Bu ısınma, sonucunda kutuplar ve yakın bölgelerindeki buzlararı eriterek canlı yaşamını tehlike altına almaktadır.

“Küresel ısınma sonucunda, diğer iklim öğelerinden de (hava hareketleri, yağışlar, nemlilik vb.) etkilenenek, dünya ikliminin uzun jeolojik devirlerdekinin aksine, son 15-20 yıl gibi çok kısa bir dönemde hızla değişmesi” iklim değişikliği sirkülasyonunu betimlemektedir.. Daha dar anlamıyla, “sıcaklık artışı ile birlikte, yukarıda sayılan diğer iklim çeşitlerinin de tüm kara ve sular dünyasında dramatik bir şekilde değişimi anlamını taşımaktadır İklim değişikliği küreselleşen dünyamızda karşılaşılan en önemli sorunlardan biridir. Maalesef yapılan araştırmalara göre insanlar iklim değişikliğinin en birinci sebebi olarak sayılmaktadır (IPCC, 2007:5).

Türkiye’nin, uluslararası alanda küresel iklim değişikliği konusunda katıldığı ilk toplantı, 1990 yılında Cenevre’de düzenlenen, İkinci Dünya İklim Konferansıdır. Ancak, 1990 yılında gerçekleştirilen İkinci Dünya İklim Konferansından sonra Türkiye, uluslararası arenada küresel iklim müzakerelerine katılmakla birlikte, 2004 yılından önceki dönem kamu ile sınırlı kalmıştır.

1992 yılında kabul edilen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, iklim değişikliği sorununa karşı mücadele de küresel birlikteliğin temelini oluşturmak amacıyla kabul edilmiştir. 21 Mart 1994 tarihinde de yürürlüğe girmiştir. Bu sözleşmenin hedefi küresel ısınmaya neden olan atmosferdeki sera gazlarının oranının düşürülmesi ya da artışının engellenmesidir.

Türkiye uluslararası arenadaki iklim toplantılarını takip etmiştir ancak iklim politikalarının gerçek anlamda 2004 yılında başladığını söylemek mümkündür. İklim

46 Değişikliği Koordinasyon Kurulu’da (İDKK), Türkiye’nin statüsünün değiştiği, Marakeş’te 2001 yılında yapılan zirve ile aynı yıldır. Ülkemizin BMİDÇS’ne 2004 yılında taraf olmasından sonra küresel iklim değişikliği artık bir politika durumuna gelmeye başlamıştır ve farkındalık oluşmuştur. Ayrıca 2004 yılında Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından Ankara İklim Konferansı düzenlenmiştir. Bu konferansa, uluslararası alanda katılım olmuş, konu gündeme taşınması nedeni ile ilgi çekmiş, özel sektör ve sivil toplumlarda sürece dâhil olmuştur. 2006 ve 2007 yılları döneminde ülkemizde yaşanan kuraklık konuyu daha da önemli hale getirmiştir (Şahin, 2014: 9, 24). Yükselen Dünya ısısı dünyadaki deniz seviyesinin yükselmesine, buzulların erimesine, çok değişkenli ve aşırı hava durumlarına neden olacağı beklenmekte ve global ısınmanın tarım ürünlerini etkileyeceği düşünülmektedir. Küresel iklim değişikliği elbette sadece sıcaklık değerlerindeki artışta kendini göstermeyecektir. Sıcaklık değerlerinin değişmesi ile birlikte ekolojik sistemin dengesinin bozulması, seller, kuraklık, fırtınalar, buzulların erimesi, insan ve her türlü canlı yaşamının tehlike altına girmesi söz konusudur.

Küresel ısınma insan tarafından atmosfere verilen gazların sera etkisi yaratması sonucunda, dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasıdır. Güneş ve yer radyasyonun tutarak, atmosferin ısınmasında önemli rol oynayan sera gazları iklim sisteminde vazgeçilmez bir yere sahiptir. Yapılan hesaplamalar sera gazlarının bulunmaması halinde yeryüzü sıcaklığının bugüne göre 300 C daha soğuk olacağını göstermiştir. Son yıllarda çeşitli

insan aktiviteleri sonucu ortaya çıkan, karbondioksit, metan, ozon, diazot monoksit gibi gazlardan oluşan sera gazları, yeryüzü sıcaklığında belirgin artışlara sebep oluyor. Troposferin ısınmasında stratosferin de soğumasında en önemli etken olarak sera etkisinin artması gösterilmektedir. Sera gazlarının artmasında tarımsal faaliyetlerin etkisi olsa dahi, dünya üzerinde yaşamın sağlıklı bir şekilde sürmesi, tarımsal faaliyetlere bağlıdır. İklim değişikliğinin meydana getirdiği sıcaklık yükselmelerinin karbondioksit oranını da yükseltmesi, kısa vadede tarım ürünlerinin miktarında olumlu etkiler yapabilir. Ancak uzun vadede biyo çeşitliğin azalmasına, verimin ve miktarın düşmesine sebep olabilir. Tarım üretiminin artmasını, sıcaklıkla birlikte karbondioksitin oranının yükselmesi ile tek başına açıklamak doğru değildir. Bilim insanlarının yaptığı çalışmalar küresel iklim değişikliğinin yararından çok hayati zararları olacağını ortaya koymuştur. Şu konuyu da belirtmekte fayda bulunmaktadır. Sıcaklık değerleri ile birlikte

47 karbondioksit artışının her ürün için yararlı olmadığı, önemli temel gıda bitkilerini olumsuz etkileneceği belirtilmektedir. (Uysal, Oğuz, 2009:55-56).

Küresel ısınmaya bağlı olarak dünyanın bazı bölgelerinde kasırgalar, seller ve taşkınların şiddeti ve sıklığı artarken bazı bölgelerde uzun süreli, şiddetli kuraklıklar ve çölleşme etkili olmaktadır. Kışın sıcaklıklar artmakta, ilkbahar erken gelmekte sonbahar gecikmekte, hayvanların göç dönemleri değişmekte, yani iklim değişmektedir. Bu değişikliklere dayanamayan bitki ve hayvan türleri de azalmakta yada tamamen yok olmaktadır.Örneğin,1960’ların sonlarından bu yana Kuzey Yarımkürede kar örtüsünde yüzde 10’luk bir azalma meydana gelmiştir.20.yüzyıl boyunca deniz seviyelerinde de 10- 25 cm arasında bir artış olduğu saptanmıştır.(www.küresel-isinma.org).

Küresel iklim değişikliği ile mücadele sorununda istikrarlı, ısrarlı bir şekilde başarılı bir sonuç isteyen Avrupa Birliği, başarısız bir zirve neticesinde, iklim konusundaki bu çabalarında değişikliğe gitmiştir. Üye ülkeler arasındaki görüş ayrılığı, Avrupa Birliğinin ortak bir açıklamadan uzak kalması sonucunu doğurmuştur. Kendi içinde bu çabaları devam eden birlik, dış aktörlerin konuya dair fikirlerine hâkim olmak ve onların tutumlarını değiştirmek konusunda zayıf kalmıştır, (Erdoğan, 2018: 703-718). Küresel iklim değişikliği ile mücadelede, yaşanılan onca probleme ve soruna rağmen günümüzde halen, çözüm anlamında, ülkelerin kendi ulusal çıkarları ağır gelmektedir. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve Çin, bu konuda geri adımda kalmayı tercih ederlerken, ülke çıkarları ilk sıradadır. Avrupa Birliği ise, küresel iklim değişikliği sorununa çözüm üretebilmek adına lider rolünü üstlenmiştir ve yükümlülüklerini yerine getirme gayreti içerisindedir. Avrupa Birliğinin bu alanda kat ettiği yolların ve başarılarının, ekonomik çıkarları ile küresel iklim değişikliği sorununun çözümü için yeni anlaşmalara ilişkin çalışmalar yaptığı gözlemlenmektedir.

Küresel ısınmanın durdurulabilmesi ekoloji temelli politikalarla gerçekleşebilecektir. Bu bağlamda, ülkelerin sera gazı azaltım yükümlülüklerini yerine getirmesi, rüzgâr enerjisi, güneş enerjisi, jeotermal enerji gibi yenilenebilir verimli enerji kaynaklarına geçmeleri gerekmektedir. Aynı zamanda, ekonomi, teknoloji, sanayi, endüstri gibi sektörlerin politikalarının yanı sıra, tarım, hayvancılık, ormanlık bölgeler gibi alanlarda da, iklim değişikliğine uyum sağlayacak stratejiler geliştirilmeli, planlı etkin bir program çerçevesinde, istikrarlı bir şekilde uygulanmasına ilişkin stratejiler

48 benimsenmelidir. Küresel iklim değişikliği nedeniyle ortaya çıkan yağış rejimlerindeki düzensizlik, aşırı yağışlarla birlikte, sel ve taşkın olayları, insanların ve diğer canlıların yaşam alanlarına beslenme kaynaklarına maddi manevi büyük zararlar vermektedir. Kentlerin alt yapı üst yapı sorunları, hayvanların telef olması, tarım alanlarının, insanlarının iş alanlarının, zarar görmesine neden olmaktadır.

Türkiye, 1995 Berlin ve 1996 da Cenevre de yapılan Taraflar Konferansına katılım sağladığ görülmektedir. Kyoto Protokolü 1997 yılında düzenlenen 3. Taraflar Konferansında imza edilmiştir. Bu müzakerelere ülkemizden bakan seviyesinde katılım gerçekleşmiştir. Türkiye bu yılda henüz sözleşmeye taraf olmamıştı. Bu sebeple, Kyoto Protokolü müzakerelerinde de taraf konumunda değildi. Ek-1 listesinde yer almamıza karşın, protokolde sera gazı emisyon indirim ve sınırlama sorumluluğu olan ülkelerin sıralandığı Ek- B listesinde de yer almamıştır. Türkiye’nin isteği ek listelerden çıkmaktır. Bu isteğinin gerçekleşmesi ile sözleşmeye taraf olacağını belirtmiştir. Türkiye, 1997 yılında Kyoto’da Türkiye Durum Raporunu, 1998 yılında düzenlenen 4. Taraflar Konferansında da İklim Değişikliği Ulusal raporunu sunmuştur. Bu raporda özel durumumuzdan bahsedilmiştir. Devam eden süreçte, 1999 yılında 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı dâhilinde İklim Değişikliği Özel İhtisas Komisyonu oluşturulmuştur. 1999 senesinde Bonn’daki taraflar konferansında Türkiye’nin eklerden çıkma talebi olumlu karşılık bulmamıştır. Marakeş Zirvesi öncesinde 2001 senesinde, Başbakanlık Genelgesi ile İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu (İDKK) oluşturulmuştur. 2001 yılında Marakeş’te düzenlenen 7. Taraflar Konferansında talebimiz doğrultusunda, Ek-2 listesinden çıkarılarak, Ek-1 listesinde yer almamız onaylanmıştır. Bu olumlu gelişme neticesinde Türkiye, BMİDÇS’ne taraf olmaya karar vermiştir. Kanun 16/10/2003 tarihinde TBMM’de onaylanmış, 20/10/2003 tarihinde de Resmi Gazete de yayımlanmıştır. Türkiye 24/05/2004 tarihinde sözleşmeye taraf olmuştur (Şahin, 2014: 24)

Türkiye’nin küresel iklim değişikliği konusunda belirlediği vizyonu ise kalkınma, gelişme politikalarını stratejilerini, iklim değişikliği politikaları ile uyumlu hale getirmek, verimli enerjiyi oluşturmuş, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını çoğaltmış, çevreye duyarlı, iklim değişikliği ile mücadele konusunda aktif, vatandaşlarına yüksek refah seviyeli karbon yoğunluğu düşük bir yaşam standardı sunabilen ülke olmaktır

49