• Sonuç bulunamadı

Çevre Hakkı ve Hukuku, Çevre Koruma Araçları

3.1. Uluslararası Çevre Politikaları

3.1.3. Çevre Hakkı ve Hukuku, Çevre Koruma Araçları

Çevre hakkı ifadesi 1972 yılında Birleşmiş Milletler Çevre Konferansında yayınlanan Stockholm Bildirgesinde kullanılmıştır. Daha sonraki süreçlerde de 1992 yılında düzenlenen Rio Konferansında ve devam eden yıllarda da devletlerin anayasa ve kanunlarında yer bulmuştur. Çevre hakkı, birinci kuşak hakkı olan yaşam hakkı ve ikinci kuşak hak olan sağlık hakkı ile direk bağlantılıdır. Çünkü yaşam hakkının güvencesi çevre hakkıdır. İnsanların varlıklarını sürdürebilmesi sağlıklı ve ekolojik bir dengeye sahip çevre ile mümkündür. Yaşamsal tüm ihtiyaçlar sağlıklı bir çevrede oluşur, Temiz ve güvenilir su, temiz ve güvenilir gıda, nefes almak, bedenen ve ruhen sağlıklı olmak için doğal bir çevre gerekir. Çevreye gelebilecek her türlü zarar tüm canlıların yaşamını, neslini ciddi tehlikeye atar. Bu nedenle çevre hakkı yaşam hakkında ayrı düşünülemez. Çevre korunması ve geliştirilmesi Çevre Hakkının konusunu teşkil eder. Anayasamızın 56. Maddesinde “sağlıklı ve dengeli” ifadesi kullanılarak çevre konusunun ve ekolojik dengenin önemi belirtilmektedir. Çevre Kanununda ise, “çevre” ; canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları biyolojik, fiziksel, sosyal, ekonomik ve kültürel ortam olarak tanımlanır. Bu bağlamda da çevre hakkının konusunu belirler. Madde “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.” hükmü ile yaşam hakkının ancak sağlıklı ve dengeli bir çevrede gerçekleşebileceğini belirtmektedir. Burada dikkat çekilmek istenilen nokta Anayasa’nın bu düzenlemeyi “Ekonomik ve Sosyal Haklar ve Ödevler” bölüm başlığı altında yapmış olmasıdır. Bilindiği gibi bu bölümdeki 65. madde sosyal ve ekonomik hak ve ödevlerin “ekonomik istikrarın korunması gözetilerek, malî kaynakların yeterliliği” ölçüsünde yerine getirileceği belirtilmektedir. Çevre hakkı ile sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olan birey, aynı zamanda böyle bir çevreden yararlanabilmek için onu korumak, geliştirmek ve yönetmekle ödevlidir. Tüm bireylerin çevre hakkı vardır. Fakat aynı bireyler çevreyi de bozmama yükümlülüğü altındadır

Çevre hakkı, doğal çevrenin yanında, yapay çevreyi de içine alır. Yapay çevre, insanoğlunun yaşadığı yerde yaptığı değişiklikler ile fiziksel ve kimyasal yöntemlerle, doğal çevreyi etkilemesi sonucu oluşturduğu çevre olarak tanımlanabilir. Çevre hakkının sahipleri, bireyler, birey toplulukları, gelecek kuşaklar ve devletler olmak üzere 4 grupta incelenir. Hatta Kaboğlu’na göre çevre hakkı başta hayvanlar olmak üzere tüm canlıları ilgilendirmektedir (Dadak, 2015: 316-317).

69 Deklarasyonda yer alan 7 ülkede devletlerin kalkınma anlayışlarının şimdiki ve gelecek kuşakların çevresel ihtiyaçlarına zarar vermemesi istenmekte, yanı sürdürülebilir kalkınma anlayışının benimsemeleri öğütlenmektedir. Bunun içinde ülkeler öncelikle kendi öz kaynaklarını kullanırken sınır ötesi çevresel zarar vermemeyi taahhüt altına alınmalı ve meydana getirdikleri zararlar bakımından ise, uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde tazminat ödemeyi baştan kabul etmelidirler.

Sürdürebilir kalkınmanın başarılı olabilmesi için yoksulluğun oradan kaldırılması gerekmektedir. Burada asıl görev gelişmiş ülkeler düşmektedir. Bu ülkeler üretim ve tüketim modelleri ile nüfus politilarını sürdürülebil kılmaktadır. Burada ise ülke yönetimlerinin takipçisi kendi kamuoyları olmak zorundadır, çünkü çevre ancak ilgili bütün vatandaşların geniş çaplı bilgilendirilmesi ve kararlara katılımı yoluyla en iyi şekilde korunabilir. Nihayet deklarasyon barış, kalkınma ve çevre korumanın birbirine içten bağlı olduklarını ve ayrılmamaları gerektiğini vurgulamaktadır. Tüm ülkelerin, artan nüfus, sanayileşme ve kentleşme vb. olgular karşısında çevrenin korunmasına, doğal yaşam ortamının tahrip edilmesine dönük olarak sorumluluklarına işaret etmiş ve tüm ülke hükûmetleri ve bireyleri çevre sorunun dünya için önemini görmeye ve kendi hükümet politikalarına çevrenin korunmasına ilişkin duyarlılıkların benimsenmesine davet etmiştir.

İnsan hakları arasında çevre hakkı kavramının yer alması, bugün birçok ülkenin kendi anayasalarında, insanların sağlıklı bir çevrede yaşama haklarına yer vermelerini sağlamıştır. Böylelikle, çevrenin korunması, iyileştirilmesi, gelişmesi kavramları artık hukuksal bir zemin kazanmıştır. Çevre hakkı kavramının anayasalarda düzenlenmesi, iklim problemlerinin çözümünde, denetim mekanizmasının oluşmasını ve yükümlülüklerin yerine getirilmemesi halinde cezai yaptırımların olmasını sağlamıştır (Uysal, 2009:193).

Çevre hakkının en belirgin ve mühim özelliği ekolojik anlamı bakımından diğer haklar ile bu hakların karşı kaşıya kalması durumunda çevre hakkının avantajlı olmasıdır. Ancak insan hakları insan ve doğa arasındaki durumu da düzenlemeye çalışır Sistemin, doğanın bir üyesi olan insan ve çevre birbirinden ayrılamaz. Çevre hakkının insan hakları içerisinde yer bulması, ülkelerin kendi anayasalarına bu konu hakkında maddeler eklemesine neden olmuştur. Böylece çevre konusu hukuksal bir zemin kazanmıştır.

70 Sanayileşme ile başlayan süreç, bugün gezegenimizin ve üzerinde yaşayan canlıların yaşamını tehlikeye atacak boyutta insan faaliyetlerinin ve çevreye olan baskının arttığı bir dönemdir. Doğanın varlığı ciddi risk altındadır. Ekolojik denge bozulmuştur. Bu nedenle ekolojik haklarda diğer haklar gibi başta insan olmak üzere tüm canlıları ilgilendirmektedir. Dünya tüm canlılarındır ve tüm canlıların sağlıklı bir doğa içerisinde yaşama hakkı vardır. Doğanın ellerinden alınması artık yaşama alanının ve imkânının kalmaması demektir.

Çevre hakkı kavramının insan hakları arasında 3 kuşak haklar arasında yer alması, bugün birçok ülkenin kendi anayasalarında, insanların sağlıklı bir çevrede yaşama haklarına yer vermelerini sağlamıştır. Böylelikle, çevrenin korunması, iyileştirilmesi, gelişmesi kavramları artık hukuksal bir zemin kazanmıştır. Çevre hakkı kavramının anayasalarda düzenlenmesi, iklim problemlerinin çözümünde, denetim mekanizmasının oluşmasını ve yükümlülüklerin yerine getirilmemesi halinde cezai yaptırımların olmasını sağlamıştır.(Uysal, Oğuz., 2009:193) Dolayısyla insan hakları insan ve doğa arasındaki durumu da düzenlemeye çalışır Yaşam sirkülasyonu içerisinde doğanın bir üyesi olan insan ve çevre birbirinden ayrılamaz bir yapı taşlarının örüntüsü gibidir. Çevre hakkının insan hakları içerisinde yer bulması, ülkelerin kendi anayasalarına bu konu hakkında maddeler eklemesine neden olmuştur. Böylece çevre konusu hukuksal bir zemine oturtulması üçüncü kuşak haklar içerisinde kabul görmesini sağlamıştır.