• Sonuç bulunamadı

4. Temel Kavramlar

4.1. Kült Nedir?

Kültürel araştırmalarda, özellikle inanış ve uygulama nitelikli araştırmalarda sıklıkla kullanılan “kült” terimi, “atalar kültü”, “dağ kültü”, “ağaç kültü”, “su kültü”, “Hızır kültü”, “velî kültü” gibi ifadelerde yer almaktadır. “Kült” sözcüğünün aslı Fransızca “culte” olup, sözcük İngilizceye “cult”, Almancaya “kult” olarak geçmiştir. Culte, “1. Tapma, tapınma, tapınış, tapınç. 2. Din; mezhep. 3. Ayin,

ibadet. 4. Saygı, derin saygı; büyük sevgi” (Büyük Fransızca-Türkçe Sözlük, 1999, 355); cult, “Mezhep; çığır; inanç, tapınma” (İngilizce-Türkçe Redhouse Sözlüğü, 1994, 229); kult, “1. Kült; tapma, tapınma. 2. Din, mezhep; ibadet, ayin. 3. Mec.

Aşırı düzeyde, çok derin saygı ve sevgi; taparcasına sevme” (Almanca-Türkçe Sözlük, 1993, 613) anlamlarına gelmektedir. Kült, Gordon Marshal’ın Sosyoloji Sözlüğü’nde de bu sözlüklerdeki anlamlara benzer şekilde “Tanrı’ya bağlılığı

tezahür ettiren, batınî (esoterique), metafizik bağımlılık ve eylemdir” (Marshall, 2005, 441) şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımda da “tapma” ve “din” anlamları bulunmaktadır.

Türkçe Sözlük’te Batı’daki anlamlarıyla kullanılan “kült” sözcüğü, “1.

Tapma, tapınma. 2. Din. 3. Dinî tören, ibadet, ayin” (Türkçe Sözlük, 2005, 1282), olarak geçmektedir. Orhan Hançerlioğlu, İnanç Sözlüğü Dinler-Mezhepler- Tarikatler-Efsaneler isimli sözlüğünde, sözcüğün “Tapım… Batı dillerinde tapım

16

(Fr. Culte, Al. Kult, ing. Cult)” (Hançerlioğlu, 1993, 281) anlamını dile getirdiğini ifade etmektedir. Kudret Emiroğlu ile Aydın Suavi’nin hazırladıkları Antropoloji Sözlüğü’nde kült üzerine, “Kutsal olarak bilinen varlıklar çevresinde oluşmuş,

saygı, tapınma, dua, kurban ve ritler gerektiren, özel yer ve zamanlarda bayram ve törenleri bulunan, kült araçlarıyla cemaat liderlerini içeren inanç ve tapınış. Topluluğun başat ya da Ortodoks dinsel geleneğinden sapan dinsel hareket ya da örgüt tipi. Terimin kullanımı tarikat teriminden her zaman açıkça ayırt edilmemekle birlikte, bu ikincisi, genellikle bir azınlık din koduna bağlı daha örgütlü, otoriter ve kapalı grupları tanımlamada kullanılmaktadır (Emiroğlu ve Aydın, 2009, 519) şeklinde bilgi verilmiştir. Sedat Veyis Örnek ise, Etnoloji Sözlüğü’nde “kült”ü

“Yüce ve kutsal olarak bilinen varlıklara karşı gösterilen saygı, onlara tapınış”

olarak tanımladıktan sonra, “Bu saygı ve tapınış duayı, kurbanı, belli ritleri

gerektirmektedir. Tapınaklar, toplantı evleri, kutsal olarak bilinen alanlar, tepeler, mağaralar, nehirler kült yeri olarak kullanılır; kült için bayram ve tören gibi belli zamanlar seçilir; kült araçları bulundurulur; en önemlisi de bu amaçla toplanmış bir cemaat ile cemaati yöneten bir lider gereklidir” diye açıklama yapmıştır (Örnek, 1971, 148-149). Ancak “kült”ün daha çok Batılı kullanımıyla sözlüklerde yer alan “din” ve “tapınım” anlamları, Türk inanış sisteminde geçerli değildir. Başka bir ifadeyle “atalar kültü”, “dağ kültü”, “ağaç kültü” gibi ifadelerde yer alan “kült”, bu varlıkların “din” olduğunu, bu varlıklar etrafındaki inanış ve uygulamaların da “tapınma” olduğunu anlatmaz. Kült, bir varlığın Tanrı değil, tanrısal olduğunu anlatır. Dolayısıyla etrafında bir kült oluşan ya da etrafında bir inanış ve uygulama sistemi olan varlıklar, tanrı değil, tanrısal ve kutsal varlıklardır. Kült’ün Türk inanış sistemindeki bu kullanımı üzerine bazı araştırmacılar değişik açılardan kült kavramına yaklaşmışlardır (Örnek, 1971, 148-149). Gürbüz Erginer, Kurban- Kurbanın Kökenleri ve Anadolu’da Kanlı Kurban Ritüelleri isimli çalışmasında “kült” üzerinde durarak, “kült”ün tapınım, özellikle doğaüstü olduğu tasarımlanan kişiler, objeler veya onların sembolik temsilcileriyle ilişki kurmayı içeren geleneksel ritüeller topluluğu anlamına geldiğini, bir “kült”ün belirli bir tanrısallık veya sosyal grup ile birleştirilmiş düşünceler, etkinlikler ve uygulamalar koleksiyonunu içerdiğini (Erginer, 1997, 41) ifade etmektedir. Fuzuli Bayat ise, “kült” ve “inanç” meselesini bir arada değerlendirerek şunları söylemektedir: “Kült ve inanç, insan

17

karanlık, yararlı ve yararsız, kutsal ve sıradan vs. kalıplaşmış zıtlıklar dahilidir- sistemidir. Kült ve inanç, sözlü metinlerde ve ritüellerde topluma iletilen ve toplumca yaşanılan örgülerdir. Kült ve inanç düzeyinin sözlü bir metin biçiminde sağlanması bizimki veya biz şeklinde algılanan inanç öbeğinin gizliliğinin onlar veya yabancı kategorisine girenlerden korunmasıdır ki, toplum tarafından her zaman düşünülmüştür. Bir tarafta kültürü ve inancı yaşatan, kuşaktan kuşağa aktarılmasını sağlayan bir sözlü kültür aracı olan hafıza ve hafızada kolayca kalan simgeler, diğer tarafta topluma yabancı olan, dışa kapalı ve anlaşılmaz olan gizemli sistem, işte bu iki öğe mitolojiyi ve mitolojik çağın insanını en çok düşündüren mesele olmuştur. İster anlatıma dayalı metin olsun ister gösteriye dayalı ritüel olsun kültler, simge ve gizem prensibi üzerinde oluşturulmuştur” (Bayat, 2007b, 79). Bayat’a göre “kült”, “Türk mitolojisinde doğaüstü varlıklar şeklinde tasarlanan yüce ve kutsal varlıklara

gösterilen saygı, ihtiram ve bazen de tapınmadır. Özellikle belli kavramların ve olguların koruyucusu olarak bilinen tanrısal varlıkların kültleşmesi Türk mitolojisinde yaygın bir öğedir. Kült kavramına giren varlıklar, iye kategorisiyle her ne kadar benzerlik gösterse de genel bir yapı içinde bulunması ve tanrısal olması açısından özel bir statü göstermektedir” (Bayat, 2007b, 80).

Bütün bu açıklamalarda “kült”ün, kutsal varlıklar etrafında gelişip saygı ve hürmet gerektiren, tapınımla iç içe inanış ve davranışlar kalıbı olarak algılandığı görülmektedir. Ancak bu kutsal varlıklar etrafında yapılanan inanış ve uygulamalar sisteminin bu varlıklara yönelik bir “tapınma” olması, Türk inanış sistemi ile bağdaşmamaktadır. Çünkü Türk inanış sisteminde tek tanrı inanışı esastır. Asıl olan Tanrı’dır, etrafında bir kült oluşturan diğer varlıklar ise tanrısal ve kutsaldır. Tanrı ile tanrısal varlıkların birbiri olan ilişkisi ise, temsili bir görünüm arz etmektedir.

Tanrı’nın tezahürü olan tanrısal ve dolayısıyla kutsal olan varlıklar ile ilgili inanış ve uygulamalar bütünüdür, şeklinde tanımlanabilir. Ahmet Yaşar Ocak, Bektaşi Menakıpnamelerinde İslâm Öncesi İnanç Motifleri isimli eserinde, bir kültün mevcudiyeti için, üç şartın bir araya gelmesiyle gerçekleşebileceğini belirtmiştir: “a) Külte konu olabilecek bir nesne veya şahsın mevcudiyeti, b) Bu

nesne veya şahıstan insanlara fayda yahut zarar gelebileceği inancının bulunması, c) Bu inancın sonucu olarak faydayı celbedecek ve zararı uzaklaştıracak ziyaretler, adaklar, kurbanlar ve benzeri uygulamaların varlığı” (Ocak, 1983a, 70).

18

Türbe ve yatır ziyaretlerinin temelinde de bu üç şart olmazsa olmaz konumundadır. Velînin varlığı, velînin öldükten sonra cezp edici özelliğinin devam etmesi ve adak adamak, atalar kültünün türbe ve yatırlarda tezahürü demektir.