• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: KURAMSAL VE KAVRAMSAL ÇERÇEVE

1.1.5. Küreselleşmenin Boyutları

1.1.5.3. Kültürel Küreselleşme

Waters, küreselleşmeyi “toplumsal ve kültürel yapılar üzerindeki coğrafya ile ilgili sınırların ortadan kalkması süreci ve insanların da bu sürecin farkında olmaları” şeklinde tanımlamaktadır. Waters’a göre küreselleşme, Avrupa kültürünün göç, sömürgecilik ve kültürel taklitler yoluyla dünya geneline yayılmasının bir sonucudur. Bu bağlamda küreselleşme, semboller düzeyinde gerçekleşecek bir olgudur ve bunun sonucunda ulaşılacak olan kültürel küreselleşmedir. Dünyanın küçülmesi ve küreselliği bir bütün olarak algılama bilincinin yükselmesi, kültürel küreselliğin ortamını oluşturmaktadır. (Waters’tan akt Bolay, 2002:57).

Giddens’a göre “kültürel küreselleşme”, küreselleşmenin en karmaşık ve toplum bilim açısından en önemli alanını oluşturur. Kültürel küreselleşmenin önemi, küreselleşmenin diğer kurumsal boyutlarının kültür üzerinde temellenmesinden ve etkileşiminden kaynaklanır (Giddens, 1998:77).

Küreselleşmenin, kültürler arası farklılaşmaları, parçalanmaları, kutuplaşmaları hatta çatışmaları doğurduğu ileri sürenler vardır. Küreselleşme, kültürel temelde hem bir benimsemeyi hem de bir reddiyeyi içerir. Benimsemeyi, küreselleşmede öncü Batı toplumlarının kültür kodlarının Batı-dışı toplumlarca tüketilmesi şeklinde tanımlamak mümkündür. Bu olguyu “tüketimcilik” olarak tanımlayan Sarıbay’a göre, tüketimcilik ekonomik bir olgudan farklı fakat ondan esinlenen sosyo-kültürel bir tutum ve yaklaşımdır. Tıpkı mal ve para gibi toplumsal ve kültürel şeylerin de edinilmesinin ve gösteriminin vazgeçilmez bir arzu olarak toplumda yerleşmesi, bu arzunun o topluma aidiyet duyguları yaratmada, bireylere toplumsal konum sağlamada nihai olarak kendini

“modern” tarzda var etmede işlevsel olmasıdır. Kültürel bir olgu olarak küreselleşmeyi, türdeşleştirici süreç seklinde görenler, giyimden beslenme tarzına, televizyon dizilerinden bilgisayar programlarına, kadın haklarından eşcinsellerin özgürlüklerine kadar, dünya ölçeğinde tek tip bir kültürün dayatıldığını, dayatılan bu kültürün de esasen batı toplumlarının ortak kültürü olduğunu ileri sürmektedirler. (Sarıbay, 2004:41-42).

Bir başka deyişle tüketimin sosyo-kültürel alanının ve ilişkilerin yerleşik hale gelmesi; bu doğrultuda fikirlerin, imgelerin, anlamların da bir mal gibi tüketilmesi, nihayet insanların kim olduğunun, tüketim alışkanlıklarına ve tüketim kalıplarına ilişkin sembollere bakılarak belirlenmesidir.

Küreselleşme sürecinde toplumlar engellenemez bir biçimde her alanda bir birleriyle ilişki içerisinde bulunmaktadırlar. Appaduari, küresel kültürü beş boyutta ele alır (Appadurai, 1990:297-299). Başkaları tarafından da kabul edilen bu boyutlar şunlardır: a) Etno-mekân: İçinde yaşadığımız dünyayı değiştiren insanların (turistler, göçmenler, mülteciler, misafir işçiler ve hareket halindeki diğer insan grupları) oluşturduğu etkileşim alanını ihtiva etmektedir.

b) Tekno-mekân: Teknoloji akışlarının çeşitli düzeylerde buluşmasını sağlayan ve sınırları hızlı bir şekilde aşarak oluşmuş olan mekandır.

c) Finans-mekân: Uluslararasında büyük miktarlarda ve hacimde hızlı para akışının olduğu ve bu akışın meydana getirdiği piyasa işlemlerinin yapıldığı alandır.

d) Medya-mekân: Gazeteler, dergiler, televizyon, sinema, internet gibi kitle iletişim araçları vasıtasıyla kültürel temasların sıklaşmasına sağlayan alandır.

e) Fikrî-mekân: Özellikle Aydınlanma kökenli ideolojilerin ve fikirlerin dayandığı kavramların (özgürlük, insan hakları ve demokrasi gibi) etkin olduğu alandır. Küreselleşme; toplumlar, bireyler, uluslararası ilişkiler ve insanlık bileşenlerinden yola çıkan, farklı kültürler arasında etkileşim sürecidir. Küreselleşme farklı kültürlerin birbirlerine göre konumlarını dikkate alan bir süreçtir.

Kültürel küreselleşme Rock'n Roll’un, Coca Cola'nın ve futbolun dünya üzerinde yayılmasıyla birlikte ortaya çıkmamıştır. Internet ve diğer teknolojilerin sağladığı olanaklar sayesinde, bireycilik, tüketicilik ve çeşitli dinî ifade tarzları daha önce görülmemiş bir serbestlikle ve yaygınlıkla dünyayı dolaşmaya başlamıştır. Görüntüler ve düşünceler bir yerden diğerine daha kolay ve hızlı bir şekilde gönderilebilir hale geldikçe insanların gündelik yaşamları derinden etkilenir olmuştur. Günümüzde kültürel uygulamalar çoğu kez ulus gibi sabit yerellikleri aşmakta ve sonunda egemen küresel temalarla etkileşim yoluyla yeni anlamlar kazanmaktadır. Küreselleşme dünya üzerindeki insanları birbirine mi benzetmektedir yoksa daha da farklılaştırmakta mıdır? Kültürel küreselleşme konusuna ilişkin tartışmalarda en sık karşılaşılan soru budur. ''Kötümser hiper-küreselci'' olarak adlandırılabileceğimiz bir grup yorumcu, birinci görüşü savunmaktadır. Bunlar dünyada mevcut kültürlerin çeşitliliğini yansıtan bir kültürel gökkuşağına doğru yönelmediğimizi öne sürmektedirler. Bu yorumcular, yorumlarına kanıt olarak Amazon yerlilerinin Nike marka spor ayakkabı giyimlerini, Güney Sahra sakinlerinin Texaco beysbol şapkalarını satın almalarını ve Filistinli gençlerin Ramallah'ın merkezinde Chicago Bulls tişort giymelerini göstermektedir. Anglo-Amerikan değerlerinin ve tüketim mallarının yayılmasını ''Dünyanın Amerikanlaşması'' olarak gören bu kültürel türdeşlik tezi savunucuları, Batı normlarının ve yaşam tarzlarının daha savunmasız kültürleri bastırdığını ileri sürmektedir. Amerikan popüler kültürünün yayılması önü alınmaz bir gelişme gibi görünmektedir (Steger, 2006:100-101).

Keyman; küreselleşmeyi bir taraftan birbirine benzeyen kültürlerin ortaya çıkardığı bir kavram bir taraftan da kendi farklılıklarını ortaya koyan kültürlerin meydana getirdiği bir süreç olarak ifade ederek küreselleşme ve kültür arasındaki etkileşimi ifade etmektedir (Keyman, 2001:114-134). Fakat küreselleşme kültürleri bir çatı altında ya da tek tip Amerikanlaştırma çatısı altında birleştirirken karşısına çıkan engeller vardır. Çünkü kültür toplumu oluşturan fertleri bir taraftan geçmişe bağlarken diğer taraftan da geleceğe taşımaktadır. Bu dünü olduğu gibi bugüne aktarmak değildir. Burada önemli olan milletimiz ve tarihimizin kendi değerlerini ve potansiyellerini layıkıyla değerlendirmektir. Canbolat'a (2002:27-28) göre, küreselleşmeye ulaşma sürecinde birçok ulus devlet kendine has fikir geliştirip belli bir bilinçlenme evresine ulaşmadan küresel kültürün etkisine maruz kalmaktadır. Bu ise sadece kültür sığlığı değil,

ekonomik bağımlılığı da meydana getiren bir olgudur. Küreselleşme kavramı ile ekonomisi, ideolojisi ve siyasal pratikleriyle giderek bütünleşen homojen bir dünya olmakta ve bilgi teknolojisinin getirdiği fırsatlarla artık küreselleşen bir kültürden söz etmek mümkün olmaktadır.

Çağımız kültürünün merkezinde küreselleşme, küreselleşmenin merkezinde ise kültürel pratikler yatar. Kültür ve küreselleşme arasında çok yoğun bir ilişki vardır. Bir milletin hayat tarzı olarak tarif ettiğimiz kültür ile küreselleşme, karşılıklı olarak birbirini etkilemişlerdir. Bu karşılıklı etkileşimi kısaca şöyle sıralayabiliriz; hem küreselleşme büyük dönüşüm ve değişimlerle kültürü derinlemesine etkilemiştir, hem de kültür dönüşümleri meydana getirmede etkili olabilmiştir (Talas, 2003:60). Küreselleşme etkilerinin yoğun yaşandığı günümüz dünyasında ''saflık''tan söz etmek mümkün değildir. Kültürler iletilmekte, karsılaşmakta ve zaman zaman birbirinin içine geçmektedir (Aslanoglu, 2000:174).

Küresel kültür, klasik kültür temelinin dışında sabitleri olmayan bir olgudur. Çünkü küresel kültürün oluşumu ve akışını sağlayan en önemli araçlardan biri iletişim sistemleridir (Karakaş, 2006:17). İletişim küreselliğini Harvey'in ''zaman-mekân sıkışması'' ve Mc Luhan''ın ''küresel köy'' kavramları çarpıcı bir biçimde ifade etmektedir. ''Zaman-mekân sıkışması'' telekomünikasyonun sınırları kaldırarak bir içe çöküş meydana getirdiğini vurgular. Harvey, bu kavramı iletişimin küreselleşmesinin yanı sıra ekonomik ve ekolojik karşılıklı bağımlılığı da içeren genel küreselleşmeyi tanımlamak için de kullanır. Mc Luhan'ın ''küresel köy'' kavramı ise kültürel bir kaybı ifadeeder. Elektronik iletişim araçlarının gelişiminin dünyayı görsel bir yönelimden işitsel bir yönelime kaydırdığı, insanları kültür alanında tembelliğe ittiği ifade edilerek, okur- yazarlığın gerileyeceği, ilkelliğe doğru bir dönüşün yaşanacağı endişesi işlenir. İletişim alanının elektronikleşmesinin tüm dünyada bir eş zamanlılığı meydana getirmesi, dünyanın bir köy topluluğuna dönüştüğü düşüncesini doğurmaktadır (Özyurt, 2005:86).

İletişim ve uydu teknolojilerinin geliştiği, uzak mesafelerin her bakımdan yakınlaştırıldığı küresel dönemde kültürler arası etkileşme kaçınılmazdır. Kültürler arası etkileşimin karşılıklı ve dayatma olmaksızın kendiliğinden oluşması, kültürel yapıyı olumsuz etkilemez. Ne var ki, belirli bir kültürün, diğer kültürlere tek yönlü dayatılması

durumunda, gerekli önlemler alınmadığında milli kültürlerin aşınması, buna bağlı olarak kuşaklar arası “kültürel çatışma” ve “kimlik bunalımının yaşanması muhtemeldir. Küresel kültür ile insanlar tek bir kültüre yönlendirilmek istenmektedir. Bu durum zamanla dünyamızı “tek bir kültüre” mahkûm edecektir. Kültürel küreselleşmeyle, hayat tarzları giderek tekdüzeleşmiş, tüketim kültürü yayılmış, milli kimlik ve kültür zayıflamıştır. Tamamen küresel kültüre bağlanmak veya kendi kültürü içine kalıp dünyayı tanımamak yerine uluslar kendi kültürel değerlerini kaybetmeden dünya değerleriyle bütünleşme politikaları geliştirmelidirler.