• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: KURAMSAL VE KAVRAMSAL ÇERÇEVE

1.1.6. Küreselleşme Teorileri

1.1.6.3. Giddens’ın Küreselleşme Teorisi

Giddens’ın küreselleşme konusundaki ilk çalışması “Tarihsel Metaryalizmin Çağdaş Eleştirisi” adlı eseridir. Giddens bu çalışmada, kapitalist dünya ekonomisinin işleyişi ve ulus-devletlerin dünya ölçeğinde bir olgu haline gelmesini değerlendirir. Bu iki sürecin

de evrimci ve tekamülcü ilerlemenin bir sonucu olmadığını, var olan sürecin zorunlu bir sonucu olduğunu belirtir. Giddens, aynı zamanda “ Modernliğin Sonuçları” adlı eserinde post-modernizmi eleştirir ve küreselleşmeyi modernliğin gelişmesiyle ilişkilendirerek açıklar (Dirlik, 2009:447-451; Özyurt, 2005:32).

Giddens, küreselleşmeyi 17. yüzyıl Batı modernleşmesinin bir sonucu olarak görmekte ve küreselleşmeyi zaman ve mekansal olarak birbirlerinden oldukça uzakta gelişen olayların yerel oluşumları biçimlendirebilmesi ve bu yolla birbirleri ile ilişkili olan dünya ölçeğindeki toplumsal ilişkilerin giderek yoğunlaşması olarak tanımlamaktadır (Robertson, 1999:51).

Ancak Giddens küreselleşmenin zaman ve mekansal boyutta toplumları birbirlerine fonksiyonel olarak yakınlaşması gibi görülmemesi gerektiğini öne sürmekte ve bölgesel ile yerel olan farklı türden toplumsal formların bu oluşuma tepki gösterebilmesinin de çok mümkün olduğunu belirtmektedir. Giddens buna örnek olarak ta küreselleşme ile ‘ulus-devlet’ ve ‘ulusalcılık’ gibi kavramların öneminin giderek azaldığını özellikle kapitalizmin uluslararasılaşmasının bunda çok etkili olduğunu ancak bölgesel ve yerel düzlemde buna bir tepki olarak ulusalcılık hareketlerinin, bölgesel-kültürel kimliğin güçlenmesi veya yerel özerklik taleplerinin ön plana çıkmasının olası olduğunu belirtmektedir. Giddens, modernliğin yapısal olarak küreselleştirici bir özelliğinin olduğunu ve bu modernlik kapsamına giren her şeyin küreselleşmeden etkileneceğini düşünür (Özyurt, 2005:33).

Giddens, “Modernliğin Sonuçları” adlı eserinde, küreselleşme kavramını kendi toplumsal kuramı içine sokar ve “uzak yerellikleri” birbirine, yerel oluşumların kilometrelerce ötedeki olaylarla bilinçlendirildiği dünya çapındaki toplumsal ilişkilerin yoğunlaşması” olarak tanımlar (Giddens, 1998:68-69). Bu tanım, modernliğin özü itibariyle küreselleştirici” olduğu teziyle eş zamanlı olarak sunulur6. Giddens, ın bu tezi modernliğin dört ana kuramsal boyutu (kapitalizm, endüstriyalizm, gözetleme ve askeri güç) üzerine yaptığı tartışmaya dayalıdır (Giddens, 1998:59-77). Giddens daha sonra bu

6

Modernliğin küresel çapta yayılması anlamında küreselleşmenin belki de en güçlü savunucusu Giddens’tir. Kendisine bu çalışmada bu kadar çok atıfta bulunulmasının nedeni de budur. Giddens’ ın çalışması, tarihsel dönemselleştirmeye dair tüm tereddütlere ragmen, modernliğin toplumsal ve kültürel özelliklerinin, yani zaman-mekan uzaklaşmasının ve yerinden çıkarmanın dinamizminin, çağdaş karmaşık bağlantılık fenomenlerine ilişkin ilgi çekici açıklamalar sunduğunu göstermektedir. Daha detaylı bilgi için bkz: Anthony Giddens, Modernliğin Sonuçları, s.65-70

kuramsal boyutları “küreselleşmenin dört boyutu” (kapitalist dünya ekonomisi, uluslararası iş bölümü, ulus-devlet sistemi ve askeri dünya düzeni) ile ilişkilendirir. İlk bakışta bunlar modernliğin dört boyutunun genişlemiş, küresel hale getirilmiş çeşitlemeleri olarak görülür. Giddens, bu kurumsal boyutların tabiatı üzerinde durarak, hem birbirleriyle karmaşık bir biçimde bağımlı olduklarını, hem birbirlerinden bağımsız özelliklerini, hem de hiçbirinin küreselleşmenin yalnız bir ilkesine indirgenemeyeceğini vurgular. Giddens’a göre “küreselleşme, sadece ekonomi, kültürel, siyasal boyut olarak tek bir süreç değildir. Karmaşık süreçlerin bir araya geldiği bir olgular kümesidir. Üstelik çelişkili ya da birbirine zıt etkenlerin devreye girdiği bir süreçtir. Çoğu insanın gözünde, küreselleşme basitçe gücün ya da etkinin yerel toplulukların elinden alınıp küresel arenaya aktarılmasından ibarettir” (Giddens, 2000a:25).

Giddens, küreselleşmenin tamamen gerçek olduğunu, sonuçlarının kendisini her yerde hissettirdiğini ileri sürer. Bütünleşmiş tek bir dünyada tüm toplumların etkileşimlerinin kaçınılmaz olduğunu dile getirir (Giddens, 2001:45). Gidens’a göre küreselleşme modernliğin bir sonucudur. Bu bağlamda bu durum postmodern bir dönem de değil de modernliğin sonuçlarının evrenselleştiği bir dönemde olmaktadır. Yine o zaman ve mekânda oluşan dönüşümlerle ilgilidir. Söz konusu dönüşümlerin tek merkez olan Batı’dan dağılarak tüm küreye yayıldığını belirtir. Zaman ve mekânın ayrılması ile eylemler belli bir yere bağlı olmaktan çıkmış ve kilometrelerce uzaktaki yerler ile etkileşim içine girilmiştir. Kültürel süreçleri yeterince ele almamış olan Giddens’a göre küreselleşmenin maddi temeli, ulaşım ve iletişim teknolojilerindeki hızlı gelişmeler olmuştur Ancak teknoloji, gelişme yön, biçim ve hızı kendi içinde belirlenmiş yansız bir veri değildir. Ona yön veren bir hâkim kültür mutlaka vardır (Cangızbay, 1997:166). Bu çerçevede küreselleşmenin yansız bir veri olduğuna inanmak oldukça zor gözükmektedir. Bu gün küreselleşme, genelde küreselleştirme doğrultusunda devam etmektedir (Bayrakdar, 2003:150).

Giddens’a göre içinde yaşadığımız dönem, “geç modernlik” koşulları ile tanımlanmaktadır. Geç modernliği açıklayan mekanizmalar ise aynı zamanda küreselleşme mekanizmalarını oluşturmaktadır. Geleneksel toplumlardan modern topluma geçişi açıklayan mekanizmalar günümüzdeki toplumsal analizler için de geçerliliğe sahiptir. Yerel oluşumlar, millerce uzaklıktaki olaylarla şekillenmektedir. Bu

ilişki aynı zamanda diyalektik özellikler göstermektedir. Yerel olaylar kendisini şekillendiren küresel süreçlerden farklı şekilde gelişebilirler (Aslanoğlu, 2000:131; Giddens, 2006:204). Günümüzdeki toplumsal değişmeyi yansıtan küreselleşme süreci dünya yüzeyinde etkili olan sosyal ilişkilerin yoğunlaşmasıyla bağlantılı olarak değerlendirilmektedir.

Giddens’a göre yerelliği belirleyen küresel koşulların etkisidir. Toplum ve bireyin küreselleşme sürecinde yoğun etkileşimde bulunduğu bu çerçevede Giddens, modernliğin düşünümselliği içinde bireysel kimliğin inşa edilebilir bir proje olduğunu belirtmektedir. Modernitenin düşünümsel özelliği birey-toplum ilişkisinde, bireysel kimliğin oluşum sürecine nüfuz etmektedir. Bireysel kimliğin oluşumunu irdeleyen Giddens, gerek kamusal alanda gerekse mahrem alanlardaki ilişkileri sorgulamaktadır. Giddens’ın bireysel kimliğin inşası sürecindeki bir diğer önemli noktası ise, kadının öteki konumundan çıkartılarak özneller arası iletişim içine alınmasıdır (Giddens’tan akt. Aslanoğlu, 2000:134). Giddens, modernliğin sonucu olarak gördüğü küreselleşmeyi köken olarak Batı ile ilişkilendirmektedir. Ne var ki modernlik, küreselleştirici eğilimler açısından Batılı değildir. Modernlik küreselleştiricidir.

Giddens, modernliğin yapısal olarak küreselleştirici olduğunu ve modernlik kapsamına giren hiç kimsenin modernliğin sonuçlarından ve bunlardan biri olan küreselleşmeden kaçamayacağını düşünür. Modernliğin küreselleştirici etkisi, kurumlarının doğasında bulunan, “zaman-uzam uzaklaşması”, “toplumsal sistemlerin yerinden çıkarılması” ve “düşünümsel olarak düzenleme” ve “yeniden düzenleme” den oluşan üç temel karakteristikten kaynaklanır. Bu bağlamda Giddens küreselleşmeyi zaman ve mekan bağlamında ele almaktadır. Modern çağ öncesinde toplumlar kendi yaşamlarını zaman ve mekansal açıdan belirli bir coğrafi bölgeye bağlı olarak düzenlemekteydiler. Modern çağ öncesinde zaman kavramı insan toplumlarının yaşadığı yöreye ilişkin olarak belirlenmişti. Aynı şekilde, Giddens’a göre, toplumsal ilişkiler de belirli bir coğrafi mekana bağlı olarak belirlenmekteydi. Modern çağ öncesindeki toplumlar kendi içine kapalı oldukları için ilişkiler daha çok yüzyüzeydi ve kitle iletişim araçları pek gelişmediğinden başka mekanlardaki insan toplumlarını ne etkileyebiliyor ne de onlardan etkilenebiliyorlardı. Giddens’a göre, küreselleşme ile birlikte gerek zaman kavramı ve gerekse mekan kavramı belirli bir bölgeye bağlı olmaktan çıkmakta ve

bütün dünya toplumlarının ortak kullanımı haline gelmektedir. Yine aynı şekilde teknolojinin gelişmesi, üretimin artışı ve küresel iletişim araçlarının yaygınlaşmaya başlaması toplumsal ilişkileri mekansal anlamda yerellikten çıkarmış küreselleştirmiştir. Artık günümüzde insanoğlu kendi yöresi ile ilgili olmayan bir konu hakkında bilgi sahibi olabilmekte ve dünya sorunları üzerine tartışabilmektedir (Giddens, 1998:203-204).

“Zaman-uzam” uzaklaşması, modernlikle birlikte tekniklerinin yerel bağlardan koparak evrensel bir biçimde kabul görmesi sonucu meydana gelen “zaman” ve “uzamı” algılamadaki değişiklikleri ifade eder. Toplumsal sistemlerin yerinden çıkarılmasını, toplumsal ilişkilerin yerel etkileşim bağlamlarından kaldırılmasını ve “zaman” ile “uzamın” sonsuzluğunda yeniden yapılandırılmasını ifade eder. Düşünümsel olarak düzenleme ve yeniden düzenleme, gelenekten bir kopuşu ve karşıtlığı ifade eder. Düşünümsellik üzerine kurulmuş olan modernlik dünyasında, bilginin sürekli olarak kendini yenileyeceği ve bu nedenle de hiçbir bilginin kesinliğinin olmadığı ve hiçbir olgunun da katı bir örnek olamayacağı kabul edilmelidir. Bu süreçlerden en önemlisi “zaman-uzam” uzaklaşmasıdır. Küreselleşme, “zaman-uzam” uzaklaşmasıyla ortaya çıkan toplumsal ilişkilerin esneme ve genişleme süreci olarak sunulur (Özyurt, 2005:32-34).

Özyurt’a (2005:35) göre kapitalizmin 16. ve 17. yüzyıllarda ortaya çıkmasıyla birlikte, küresel dünya düzeni siyasal güçten daha çok ekonomik güce dayanmaya başlamıştır. Çünkü dünya kapitalist ekonomisi ticaret ve sanayi bağlantı merkezleri yolu ile bütünleşmiştir. Bu nedenle dünyamızdaki ekonomik küreselleşmede en önemli rolü oynayan kapitalist dünya ekonomisidir. Zira uluslararası ekonomik ilişkiler daha çok ülkelerin ve çok uluslu şirketlerin kapitalist türden iş bağlantıları, endüstriyel mal ve hizmetlerin alımıve satımı, dağıtımıve pazarlanması ile belirlenmektedir. Ülkeler arasındaki ekonomik gelişmişlik farklılığı da dünya kapitalist ekonomi düzeninin bir sonucudur. Kapitalist dünya ekonomisinin ana güç merkezleri, kapitalist devletlerdir. Bunlarda kapitalist ekonomik girişimcilik asıl üretim biçimidir. Söz konusu devletin iç ve uluslararası ekonomik siyasaları, ekonomik etkinliğin birçok biçimlerde düzenlenmesini içerir ama kurumsal örgütlenmeleri ekonominin siyasetten ayrılma sürecinde devam eder. Kapitalist dünya ekonomisi sistemleri içinde devletlerin bu

konumu, belli bir devleti merkez alan, ama aynı zamanda da birçok devletle faaliyet gösteren, ticari şirketlerin küresel etkinlikleri için geniş bir alan sağlar.

Giddens’in yaklaşımında, küreselleşmenin bir boyutunu ise “ulus-devlet sistemi” meydana getirmektedir. Giddens’a göre ulus-devletler küresel siyasal düzenin en önemli üyesidirler. Çünkü ulus-devletler bölgesel ve uluslar arası ekonomik politikaların yürütülmesi, uygulanması ve düzenlemesinde oldukça etkin rol almaktadırlar. Ancak küresel siyasal düzende bir ulus-devletin etkin olabilmesi o devletin refah düzeyi ve askeri gücüyle sınırlıdır. Ulus-devletler kendi aralarında siyasal ve ekonomik çıkarlaını korumak ve geliştirmek için tıpkı Avrupa Topluluğu (AT) örneğinde olduğu gibi, “küresel ulus-devlet sistemini” oluşturmaya yönelebilmektedirler. Giddens bu süreci aynı zamanda “devletlerin uluslararası eşgüdümlenmesi” olarak tanımlamakta ve günümüz dünyasında, ulus-devletler sisteminin siyasal ve ekonomik küreselleşmede oldukça etkin bir rol oynadığını belirtmektedir. Ulus-devlet sistemi; modernliğin gelişimine büyük katkılar sağladığı için, dünya ölçeğinde yayılma göstermiştir. Modern dönemde, cephelerin yerini ülke sınırlarının alması ve buna bağlı olarak da uluslar arası ilişkiler kavramının ve uluslar arası kurumların ortaya çıkışı küreselleşmenin önemli boyutlarındandır (Özyurt, 2005).

Küreselleşmenin üçüncü boyutunu ise “dünya askeri düzeni” oluşturmaktadır. Ortak silahlanma ve savunma politikaları yoluyla birden fazla ülkenin (örneğin, NATO) silahlı güçlerini birleştirmesi küreselleşmenin önemli bir boyutunu meydana getirmektedir. Böylece, belirli bir bölgede olan çatışma o bölgedeki ulusların bağlı bulunduğu uluslararası askeri örgütleri kolayca harekete geçirebilmekte ve yerel çatışmalar bütün dünyayı ilgilendirebilen bir küresel sorun haline gelebilmektedir (Giddens, 1998:73-75). Askeri gücün küreselleşmesi ile savaşın endüstrileşmesi, devletlerin birbiriyle kurdukları ittifaklar ve bloklaşmalar, savaşların birden çok cephede ve ikiden fazla ülke arasında doğrudan sivil halkları da etkileyecek biçimde değişime uğraması ifade edilmektedir. Giddens, küreselleşme yerelleşme ilişkisine de değinmiştir (Özyurt, 2005:35-36).

Giddens’a göre küreselleşmenin dördüncü boyutu ise “uluslararası işbölümüdür”. Endürstriyel gelişmeye bağlı olarak gelişmiş ve azgelişmiş ülkeler arasındaki farklılaşmaları kapsamına alan ve sürekli genişleyen bir küresel iş bölümünden söz

etmek mümkündür. Bu yaklaşıma göre, modern endüstri sadece yapılması gereken işlerin düzeyine değil aynı zamanda bölgesel düzeyde var olan iş bölümü çerçevesi içerisinde endüstrinin gelişmişlik düzeyine, sendikalaşma oranına, iş gücünün el becerisine ve hammadde üretimine bağlıdır. Böylece küresel olarak belirli bölgeler üretim merkezleri haline gelirken belirli bölgeler endüstri dışı üretim faaliyetlerinde yoğunlaşmaktadır (Giddens, 1998:76-77).

Giddens’a göre küreselleşme modernitenin bir sonucudur ve bu süreç, kapitalist modernizmin dayandığı ekonomik, siyasal ve kültürel gelişmelerin dünya çapında yaygınlaşmasından başka bir şey değildir. Giddens’in yaklaşımında günümüzdeki küresel gelişmeler modernitenin dünya çapında yaygınlaştığını yani küresselştiğini göstermektedir. Giddens, küreselleşmeyi değişim sürecinin “tarihsel bir kırılmaya” tekabül ettiği noktasından hareketle, sosyal demokrat siyaset anlayışına yeni açılımlar kazandırarak hem dünya çapında hem de bireylerin günlük hayatında var olagelen yapılar ve sürdürülen usullerin çok derinden etkilenerek yeniden şekillenmekte olduğunu belirterek, bu yeni dönemi “geç modernite” (yüksek modernite) olarak nitelendirmektedir. Bu nedenle, Giddens küreselleşme sürecinin “geç modernite” olarak ele alınmasının daha doğru olacağını belirtir (Giddens, 2000a:15, Giddens ve Pierson: 2001, Giddens, 2006:203-214). Bu bağlamda Giddens küreselleşme ile ilgili görüşleri moderniteyi temel alarak açıklamıştır. Moderniteyle birlikte “zaman ve mekan” anlayışının farklılaşmasını küreselleşmenin temel gücü olarak görmektedir.