• Sonuç bulunamadı

Fuat ilkokul üçüncü sınıfa geçmişti. Her yaz tatilinde babasına Kur'an kursuna gitmek istediğini söylerdi. Bu yaz da aynı isteğini tekrarladı. Fakat Fuat’ın babası daha yaşının küçük olduğunu gerekçe göstererek buna izin vermedi. Fakat babası, Fuat bunda ısrar edince daya- namaz ve kurs hocasıyla görüşür. Hoca aslında küçük çocukları kursa almadıklarını fakat böy- le istekli bir çocuğu kursa almaktan büyük bir zevk duyacağını söyler. Babası bu müjdeyi Fuat’a verince sevincinden havalara uçar:

-Oley!...Baba demek, artık ben de kursa gidebileceğim ha. Oraya gidip Kur'an-ı Kerim öğreneceğim, göreceksin, deyince babası gülerek:

-Tamam da oğlum sen daha çok küçüksün. İnşaallah sen bu sene git bir şeyler öğren, büyüyünce de Kur'an-ı Kerim öğrenirsin, der.

Bu sözler Fuat’ın hiç hoşuna gitmez:

-Hiç de bile ben Kur'an-ı Kerim öğrenecek kadar küçük değilim. İnşaallah Kur'an-ı Ke- rim’i de öğreneceğim, der

Fuat’ın bu azmi babasının çok hoşuna gider. Ve bu sebeple Kur'an-ı Kerim öğrenirse Fuat’a bilgisayar alacağına söz verir. Fuat bu ödülü duyunca daha da çok sevinir. Ve o gece erkenden yatar. Çünkü sabah kurs vardır.

Fuat’ın babası evlerinin altında küçük bir bakkal işletmektedir. Bu yüzden de dükkanını açmak için erkenden kalkar. Kalkınca Fuat’ın oturup cüz çalıştığını görür. Bu durum babası- nın gözlerini yaşartır:

-Anlaşılan sen bilgisayarı alacağa benziyorsun. Maşallah erkenden kalkmışsın Fuat. Fuat babasının sözleriyle birlikte başını cüzden kaldırır. Ve:

-Hayır baba ben bilgisayar almak için değil Kur'an-ı Kerim öğrenmek istediğim için er- ken kalktım diye cevap verir.

Gerçekten Fuat çok istekli gözükmektedir. Bu isteği babasının ve annesinin çok hoşuna gider. Fuat kursa yan komşularının oğlu Hakan’la gidecektir. O yaşça Fuat’tan çok büyüktür.

Hem gidip gelirken de ona göz kulak olacaktır. Biraz sonra kapı çalar, gelen Hakan’dır. Fuat’ı da alarak kursa giderler. Kursa geldiklerinde kendilerine boş bir yer bulurlar ve otururlar. İlk önce kurs hocası gelenlerle tek tek tanışır. Fuat’a da ayrı bir ilgi gösterir. Çünkü Fuat kursa gelenler arasında en küçük olanıdır.

O gün hocaları Kur'an-ı Kerim ve cüz hakkında temel bilgiler verir.Sonra da Kur'an-ı Kerim’in temeli olan harfleri tahtaya yazarak tek tek bunları öğretir. Fuat da hocayı can kula- ğıyla dinliyor ve yaşından beklenmeyecek bir olgunlukla da anlamadığı yerleri hocasına soru- yordu.

Öğlen vakti olunca kurs dağılmıştı. Fuat da Hakan abisiyle birlikte evlerine giderler. Fuat eve çıkmadan önce hemen alt katlarında olan babasının yanına uğradı. Ona o gün kursta ne yaptıklarından bahsetti. Sonra da yemek için evlerine çıktı.

Yemek yedikten sonra da annesi o gün öğrendiklerinden ona sorular sordu. Fuat tüm so- rulanları cevaplamıştı. Bu ona ayrı bir öğrenme azmi veriyordu. İşte bir yaz boyunca bu hal böyle devam etti. Fuat her geçen gün yeni bir şeyler öğreniyordu. O kursa Kur'an-ı Kerim öğrenmek için gitmişti fakat bunun yanında da bir çok dini bilgi öğreniyordu. O da bunları dikkatli bir şekilde dinliyor sonra da akşam anne ve babasına anlatıyordu.

İşte yaz tatilin sonlarına doğru Fuat cüzü başarıyla bitirmiş ve o çok istediği Kur'an-ı Kerim’e geçmişti. Gerçekten çok sevinçliydi. Çünkü sınıfın en küçüğü o olmasına karşın, birçok büyüğünden de önce Kur'an-ı Kerim’ e geçmişti. O bu sevinci yaşarken hocaları yeni bir konuya geçmişti. Ve o gün dini bilgilerden gıybet konusunu anlatmıştı hocaları. Bu konu Fuat’ın çok ilgisini çekmiş ve yine anlamadığı yerleri kendine has bir çocuklukta hocasına sormuştu.

Hocası gıybetin çok yaygın olan manevî bir hastalık olduğunu söylemiş ve insanların bunda ısrar etmelerinin büyük günahlardan olduğunu da belirtmişti. Tabi günahları fazla olan insanların da cennet’e giremeyeceklerini eklemişti. Fuat parmak kaldırarak hocasından söz istedi. Belli ki yine kafasına bir şeyler takılmıştı:

-Tamam da hocam her insan gıybet yapıyor. Mesela geçenlerde annem bir komşu hak- kında birisiyle konuşuyordu. O zaman o da mı gıybet olur?

Fuat’ın bu samimi sorusuna hocası:

ki bu daha da kötüdür, cevabını verdi.

Gerçekten bu konu Fuat’ın zihnini karıştırmıştı. Çünkü hocasının anlattığını hemen he- men her yerde görüyordu. O gün ders bitince Fuat hem Kur'an-ı Kerim’ e geçtiğini anne ve babasına müjdeleyecek, hem de onlara o günkü derste gıybet hakkında öğrendiklerini anlata- caktı.

Yolda giderken içini farklı bir sevinç kaplamıştı. Öyle ya günlerce çalışmasının meyve- sini bu gün almış ve nihayet Kur'an-ı Kerim’e geçmişti. Evlerine gelince ilk olarak babasının yanına gitmek istedi. Fakat bakkalın kalabalık olduğunu görünce önce eve çıktı.

Eve çıktığında komşu kadınların kendilerine misafirliğe geldiğini gördü. Oturmuşlar hep birlikte sohbet ediyorlardır. Gözleri annesini aradı. Kadınlardan birisi annesinin mutfakta olduğunu söyleyince hemen mutfağa gitti. Büyük bir sevinçle:

-Anneciğim sana çok güzel bir şey söyleyeceğim, dedi.

Fakat annesi değil Fuat’ı dinlemek yüzüne bile bakmamıştı. Çünkü mutfakta çay işleriy- le ilgileniyordu. Bir yandan da Fuat’a:

-Oğlum görüyorsun şimdi işim var. Akşam anlatırsın olmaz mı? dedi. Fuat mahcup bir ifadeyle:

-Ama anne..demişse de annesi onu dinlememekte ısrarlıydı. Belki biraz sonra söylerim umuduyla Fuat evin bir köşesine oturmuştu. Annesi de bu arada kadınlarla durmadan konuşu- yordu. Bir ara Fuat’ın kulağına konuştuklarının bir komşuları hakkında olduğu geliverdi. Evet doğru duymuştu. Sokaklarındaki bir gelin hakkında konuşuyorlardı. İçlerinden bir kadın:

-İşte böyle hanımlar. Valla hiç hamarat biri değilmiş o gelin. Yazık oldu oğlana. Diğeri söze katılarak:

-Zaten gelinin boyu birazcık da kısa. Ben yakıştıramamıştım zaten onları, demiş. Fuat’ın annesi de bu söylenenleri destekler mahiyette sözlerle kadınlara eşlik ediyor- muş. Bu konuşulanlar..evet evet, bu konuşulanlar bugün hocalarının da dediği gibi gıybetin ta kendisiymiş işte.

-Oğlum senin şimdi karnın da açtır. Haydi aşağıya git de baban sana bir şeyler versin de karnını doyur, demiş ve hararetle konuşmaya devam etmiş.

Fuat çaresizce babasının yanına inmiş.

-Hiç olmazsa müjdeyi ilk olarak babama veririm diye düşünmüş. Babasının yanına geldiğinde dükkanda mahallenin manavı da varmış. Sokak arası olduğu için işler pek yoğun olmuyor, mahalle esnafı da işte böyle arada birbirlerinin dükkanına giderek sohbet ediyorlar- mış. Fuat manavı görünce babasına bir şey söylememiş. Ve bakkalın bir köşesinde oturmuş. Bu arada bakkala gelen birkaç müşteriyle de ilgilenmiş. Babası da:

-Aferin oğlum, sen biraz daha yardım ette de ben de manav amcanla biraz konuşayım, demiş.

Fuat babasına bir şey diyememiş tabi ve gelen müşterilerle ilgilenmeye başlamış. İster istemez de babasının konuşmalarını duyuyormuş.

Babası:

-İşte abi böyle, şu yeni gelen berber var ya, o önceleri çok ayyaş bir adammış.bana bir yakını söyledi, demiş.

manavsa:

-Deme ya, oysa çok efendi birisine benziyor, belki sevmeyen biri iftira atmıştır. Yoksa ben onun öyle biri olacağına inanmıyorum, demiş.

Tam bu arada bakkala iri yarı bir adam gelmiş. Önce Fuat’ın babası ve manavla ayak üstü sohbet ettikten sonra Fuat’tan bir ekmek alıp dükkandan gitmiş.

O adam dükkandan ayrılır ayrılmaz Fuat’ın babası:

-İşte abi, bu adam da önceden çok içki içerdi. Fakat şimdi bıraktı o mereti. Belli oluyor mu? O yeni gelen berber de böyle biriymiş işte, demiş.

Bu konuşmalar Fuat’ın çok moralini bozmuştur. Hocanın dediği bu günahı insanların ne kadar kolay işlediğini görmek onu çok üzmüştür. Hele bunu yapanlar arasında anne ve babasının da olması onu ayrıca etkilemiştir. O an Kur'an-ı Kerim’ e geçmiş olmanın sevincini bile unutmuştur.

bir şey yiyemeden sofradan kalkar. Annesi bu duruma şaşırır ve:

-Oğlum niye pek bir şey yemedin. Yoksa aç değil misin? Der.

O an Fuat aslında öğlen yemeğini yemediğini yeni fark eder. Morali bozuk olunca bir şey yemek istememiştir. Bir ara annesinin aklına Fuat’ın öğlen kendisine söyleyecekleri gelir ve sorar:

-Hem sen bana öğlen ne diyecektin bakalım. Misafirler olunca seninle de ilgileneme- dim, kusura bakma oğlum!

Annesinin bu sözleri karşısında Fuat önce bir şey söylemez ve sonra birden ağlamaya başlar. Annesi ve babası birden ne olduğunu anlayamaz. Babası yanına gelerek:

-Ne oldu oğlum bu gün kötü bir şey mi oldu? Söylesene diye ısrar eder. Bu arada Fuat annesine sarılarak ağlamasına devam eder. Annesi de ne olduğunu sorunca Fuat:

-Ben sizin için ağlıyorum der. Babası şaşkın bir şekilde:

-Nasıl yani oğlum? Bizim için niye ağlıyorsun ki? Baksana yanındayız. Fuat: -Ben sizin Cennet’e gitmenizi istiyorum. Cennet’in kapısında kalmanızı değil.

Annesi ve babası hala durumu anlamamışlardır. Bunun üzerine Fuat göz yaşlarını si- lip, bugünkü öğrendiklerini anlatmaya başlar. Bu gün de aynı gıybeti kendilerinin yaptığını görünce de bu yüzden çok üzüldüğünü söyler.

Fuat’ın anne ve babası şimdi durumu daha iyi anlamıştır. Küçük dedikleri bir çocukla- rının kendi günahları için bu şekilde ağlaması onların da yüreğini sızlatmıştır. O an yaptıkları hatayı anlamışlardır. Babası:

-Haklısın oğlum. Hem de çok haklısın. Bizim yanlışlarımızı bize gösterdiğin için sağ olasın diyerek eşine döndü ve:

-Görüyor musun hanım. Bizim oğlan büyümüş de günah sevap nedir öğrenmiş. Bizim yanlışlarımızı da bulur olmuş.

Bu söz Fuat da dahil herkesi güldürmüştü. Bu arada Fuat:

hoşuna gider. Çocuklarına sarılıp öperler. Annesi:

-Oğlum artık bilgisayarı hak etti değil mi babası? Deyince,

-Dinini öğrenmek için böyle gayret gösteren bir oğlum olduktan sonra değil bir, bin- lerce bilgisayar ona fena olsun diyerek oğluna bir kez daha sarılır.

Fuat o gece hem Kur'an-ı Kerim’e geçtiği, hem de anne ve babasının gıybet konusunda yaptıkları hatayı anlaması üzerine geç vakte kadar uyuyamaz. Gerçekten çok sevinçlidir. Son- ra Allah’a dua ederek uykuya dalar.

Konu: GIYBET ve İFTİRA Tür: Fabl