• Sonuç bulunamadı

III. BÖLÜM

7. Jean-Francois Lyotard: Farklılıklara Duyarlılık ve Adalet

Küreselleşmeyle birlikte yeni teknolojilerin hızlıca hayatımıza iştirak etmesi ve yapay zekânın yükselişe geçmesiyle beraber insanlığın eşitlik yolunda ilerlediğine yöne-lik genel bir kanı gerçekleşmiş olsa da durum aksini göstermektedir. Öyle ki içinde bu-lunduğumuz yüzyıl geçmişten günümüze tüm zaman dilimlerinde gözlemlenen bütün eşitsizlikleri geride bırakacak kadar orantısız toplumların doğmasına olanak verecek bir yapının doğması söz konusu edilmekte. Hatta insan türünün farklı biyolojik kastlara ay-rılabileceği sıklıkla dillendirilmekte.

Çalışmamızın önceki etiketlerinde vurguladığımız üzere genetiği değiştirilecek kişilerin ve doğasına çiplerle müdahale edilerek sınırları genişletilecek olan insanların yaşamımızdaki konumları göz önünde tutulacak olursa doğal yapısına dokunulmamış biz-leri alt insanlar olarak diğerbiz-lerini ise üst insanlar şeklinde tasnife maruz bırakacak bir toplum yapısını ve hiyerarşisini ifade edebiliriz. Bildiğimiz hiyerarşik kalıplar (kadın-erkek, beyaz ırk-siyah ırk, Avrupalı-Asyalı) artık teknolojik gelişimlerle boyut değiştirir-ken var olan eşitsizliğin de ne yazık ki yerini eşitlik almamakta hatta eşitlik ve eşitsizlik adalet ve adaletsizlik arasındaki yarılma daha da derinleşeceğe benziyor. Gerek toplum-lararası gerekse toplum içinde görülen eşitsizlik ve adaletsizlik artışının emarelerinden söz etmeye gerek bile yok. Çünkü ekonomik eşitsizliğin en net görüldüğü saha olan biyo-teknolojideki eşitsizlikler biyolojik bir eşitsizliğe dönüşmek üzere. Tıpkı zihinsel ve fi-ziksel güçlerini genişletmek ve ilerletmek isteyen varlıklı bir kesimin neden olabileceği biyolojik kastları tahayyül etmenin pek de güç olmadığı gibi.

237 Audrone Žukauskaite, “Ethics between Particularity and Universality”, Deleuze and Ethics, ed. Nathan Jun ve Daniel W. Smith, Edinburgh: Edinburgh University Press, 2011, s. 191.

238 Zeynep Direk, “Sonsuz Sorumluluğun Paradoksları”, Başkalık Deneyimi: Kıta Avrupa’sı Felsefesi Üzerine Denemeler, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2005, (ss. 154-163), s. 157.

239 Levinas, “Etik ve Sonsuz”, ss. 325-329.

166 İşte böylesi bir paradigma değişikliğine dikkat çeken düşünürlerden biri de kuş-kusuz Lyotard’tır. Bütünlük karşısında savunduğu farklılık görüşü kuşkuş-kusuz Lyotard’ı önemli kılan hususlardan biri olarak çalışmamızda yer bulmaktadır. Lyotard, “kendi post-modern politikasının ana odağı olarak etik ve politik adalet söylemi üzerinde yoğunlaş-ması bakımından, buraya kadar incelediğimiz postmodern teorisyenlerden farklıdır.”240

Adalet her bir vakada, kuralların ya da ilkelerin genelleştirilerek evrensel kılın-masına izin verilmeyen bir koşullu yargı meselesi olacaktır. Ne var ki belli ilkeler adil dil oyunlarında ideal olarak iş görür. Anlaşmazlığın yanı sıra sorgulamaya ve itiraz etmeye de izin verileceğinin, aksi takdirde orada adalet değil terörün olaca-ğının kabul edilmesi gerekir.241

Meta-anlatıların terör ürettiğini belirten Lyotard’a göre ilerleme fikriyle önerilmiş olan meta-anlatıların geçerliliği sona ermiştir. Öyle ki günümüzde ilerlemeci bakışın eşit-lik ve adalet söylemeleriyle kurmayı düşledikleri topluma duyulan güven sönmüştür.

Tüm bunların nedenini evrensel ve tümel anlatılara dayandıran Lyotard böylesi aşkın ve bütüncül evrensel söylemler yerine farkı, çokluğu, heterojenliği mümkün kılacak ve inşa edecek bir kavramsal düzlemi tercih etmektedir.

Farklılıkları dışlayıcı nitelikleriyle ön plana çıkan bütün kavramsallaştırıcı dü-şünme biçimlerine karşı koyan Lyotard’a göre konu adalet olduğunda, adil kararların çoğulluğu-çeşitliliği ve çoğulluk adaletinin gerekliliği gündeme gelmelidir. Sübjektivite metafiziklerinin düalist yapısına itibar etmeyen Lyotard açısından özne merkezli evren-selci söylem yerini öteki merkezli yerel söyleme ikame etmiş olup postmodernite ise her geçen gün büyük bir hızla ilerleyen ve gelişen teknolojiyle ilintili olarak bilimin yeni bir konumu olarak biçimlenmektedir.

Postmodern durum olarak adlandırdığı ve yeni bir perspektif olarak nitelediği postmodernizm görüşü Lyotard açısından “geleneksel doğruluk anlayışlarını sorgulamak eğilimindedir ve bu mutlak, tek mantıkçı doğruluk savlarına yönelik kuşkuculuk, gerçek-ten de radikal etkiler yaratmıştır.”242 Modernizm düşüncesinde insan olgusunu bütünüyle anlaşılamaması onun en büyük başarısızlığı olarak addedilirken mutlak ve genel geçer iddialar postmodern düşüncede çoğulluk ve yerellikle yer değiştirmiştir. İnsani varoluşun tüm gerçekliğinin kavranamamış olması ve yaşamı görmezden gelmesi modern düşün-cede eleştirilerin hedefinde olmuş olup insan tasavvuru oldukça izole bir yapı sergiler.

İzole olan bu insan anlayışı postmodern düşünürler açısından insanın farklı unsurlarının da hesaba katılarak ele alınması gerektiği düşüncesiyle ağırlık kazanır. Sözü edilen yak-laşım modernitede özne kavramına karşılık gelir ve bu özne algısı postmodern düşüncede kabul görmemiş olup sübjektivite metafizikleri olarak değerlendirilmiştir.

Sübjektivite metafiziklerinin temel argümanlarını eleştiren ve farklılığı bütünlüğe tercih eden Lyotard, bedensiz düşünceyi mümkün kılabilmenin arayışında olan ileri ka-pitalizm olarak da anılan tekno-bilimin gücünü, evrenin sonunu da aşacak tarzda ömrü-müzü uzatma gayreti olarak betimlediği The Inhuman: Reflections on Time (İnsanlık Dışı:

240 Best ve Kellner, Postmodern Teori: Eleştirel Soruşturmalar, s. 231.

241 Best ve Kellner, Postmodern Teori: Eleştirel Soruşturmalar, s. 232.

242 Terry Eagleton, Estetiğin İdeolojisi, çev.: Bülent Gözkan vd., İstanbul: Özne Yayınları, 1998, s. 392.

167 Zaman Üzerine Düşünceler) adlı yapıtında, bizi bekleyen hayatın bildiğimizden çok daha farklı olacağına dikkat çeker.

Lyotard’ın tarihin sonuna yönelik bakışını tarihin ve dünyanın sonunu tüm çıplak-lığıyla sergileyen bir yaklaşım olduğunu belirtirsek ifadeleri gerçekten yorumlanmaya değer bir nitelik taşımakta243 olup hukuka ve devlete yönelik yaklaşımı sübjektivist bir tabii hukuk olarak yorumlanabilir.244 Lyotard’ın varsayımına göre insanlardan daha da-yanıklı ve verimli oldukları kabul edilen bilgisayarların dünyadaki hayatı devraldıkları ve bu durumunun bir kâbusun gerçekleştiğinin kanıtı olduğunu belirtir. Tekno-bilim uzman-larının perspektifinden değerlendirilirse, bilgisayarları denetim altında tutmanın insanı denetim altına almaktan çok daha kolay olacağını ifade eden Lyotard’a göre bedenlerimiz esasında birer yükümlülük kaynağıdır.245 Lyotard’ın bu ifadelerinden de anlaşılacağı üzere günümüz dünyasını bekleyen bedensiz yeni oluşumların (yapay zekâ, algoritmalar, yazılımlar ve bilgisayarlar) neden olacağı farklılıklar ve bununla ilintili siyasi ve hukuki oluşumların insana ilişkin denetim mekanizmalarından çok daha kolay kontrol edilebile-ceğini savunur.

Lyotard’ın teknolojik ilerlemelerle insan toplumlarında gözlemlenecek farklılık-lara dikkat çekmesinin yanı sıra onun kimlik ve farklılık söylemlerine yer vermek esa-sında postmodern düşüncedeki adaletin içeriğini anlamamız konusunda bizlere oldukça geniş bir perspektif sunması bakımından önemlidir çünkü farklılıklara duyarlılık konusu Lyotard’ın benimsediği adalet anlayışının odağındadır.

Totalleştirici ve evrenselleştirici teori ve metotlara saldıran ve söylemlerin hete-rojenliğini vurgulayan Lyotard, bütün teorik söylemlerde farklılık ve çoğulluğu savuna-rak kendisini birleştirici teoriye karşı konumlandırır.246 Bu bakımdan Lyotard, bütünlü-ğün reddedilmesi ve farklılıklara öncelik tanınmasından yanadır.247 Modernitenin öne sürdüğü meta-anlatıların totalleştirici yönünü sık sık eleştiren Lyotard’a göre postmoder-niteyle beraber meta-anlatıların evrensellik ve tümellik söylemleri anlamını yitirmiştir.

Esas amacı farklılığın gerek düşünce boyutunda gerekse eylem bazında yer edinmesine olanak sağlamaktır. Daha kapsamlı ifade etmek gerekirse, çoğulluk adaleti bir yanıyla hegemonik baskıcı meta anlatıları sarsma eğilimi gösterirken öte yandan mikro açıdan hem yerel olanı hem de bağlamsal olanı hesaba katan bir adalet anlayışını ifade eder.

“Genel bir adalet teorisine dayalı olarak makro yapıların dönüştürülmesi yoluyla adil bir toplumun yaratılmasını amaçlayan modern adalet anlayışlarına karşı Lyotard, mikro politikada kök salan bir çokluklar adaleti önerir.”248 Bu düşünceden hareketle be-lirtilmelidir ki Lyotard açısından gelişen teknoloji ve buna eşlik eden değişen toplum ya-pısında adaletin söz konusu olması için çokluğun geçerli olması gerekmektedir. Bu ne-denle Lyotard, çokluğun söylemine yer verilmesi gerektiğini ve totaliter olarak nitelen-dirdiği meta-anlatıların parçalanması yoluyla adaletin olanaklı olabileceğini ileri sürer.

243 Sim, Derrida ve Tarihin Sonu, s. 25.

244 Güriz, Feminizm, Postmodernizm ve Hukuk, s. 107.

245 Jean-Francois Lyotard, The Inhuman-Reflections on Time, İng. çev.: Geoffrey Bennington ve Rachel Bowlby, California: Stanford University Press, 1991, ss. 13-14, 53-54.

246 Best ve Kellner, Postmodern Teori: Eleştirel Soruşturmalar, s. 209.

247 L. J. Nicholson, Feminism and Postmodernism, New York: Routledge, 1990, s. 121.

248 Best ve Kellner, Postmodern Teori: Eleştirel Soruşturmalar, s. 231.

168 Lyotard adalete ve yargıya ilişkin bir felsefe geliştirmek adına yeni bir konum arayışıyla arzu söylemi ve politikası yerine bir dil kuramı ve politikası ikame etmeyi ter-cih eder. Dil felsefesine dönerek arzu mikro politikasının saflarından kopar ve bu yöne-limlere kapıyı kapatır. Dolaysıyla postmodern teorinin büyük kısmının tipik olarak sa-vunduğu estetikleştirilmiş politikasını yadsıyarak adalet problematiğini ciddiye alan post-modern teorisyenlerden biri olur. Lyotard’ı politik yargının doğası üzerine düşünmeye ve kuralları sorgulamaya sevk eden husus adaletsizlik ve adalet problemi olduğundan böy-lesi bir durum onu postmodern bir söylem politikası geliştirmeye iter.249

Adalet sorusu sorulmadan politik alana girmenin mümkün olmayacağını ileri sü-ren Lyotard’a göre bugün, politik mevzularda karar verebilmek adına gereksinim duydu-ğumuz düşünce bir bütünlük görüşü veya bir bedenin birliği görüşü olmayıp aksine çok-lukla yahut çeşitlilikle oluşan bir fikir olabilir. Böylesi bir durumda siyasi olana ilişkin söz konusu görüşün “düzenleyici kullanımı, pragmatik açıdan (örneğin bir kararı adil, diğerini adaletsiz kılabilecek kadar) nasıl verimli olabilir, nasıl mevcut olabilir? Acaba bu türden bir çokluk fikriyle düzenlenen bir politika mümkün müdür? Bu çokluğun içinde ve ona göre, adil biçimde karar vermek mümkün müdür?”250 gibi sorular hasıl olacaktır.

Lyotard, bu noktada bu sorunların yanıtlarını bilmediğini söyler ve ekler ancak şu anda sorumuzun çoğulluk sorusu olduğunu ve bir çoğulluk düşüncesi de olabilecek bir adalet görüşü sorusu olduğunun altını çizer. Bunun dil oyunlarının çoğulluğu olacağını belirtir. Her birimizin birçok azınlığa ait olduğunu ve önemli olanın bu azınlıklardan hiç-birinin baskın çıkmaması olduğunu belirten Lyotard için yalnızca bu yolla toplumun adil olduğunu söyleyebiliriz. Yani, esasında azınlıklar, dil sahalarıdır, toplumsal gruplar değil der.251 Adalet, kuralları baz alarak oynamayı ve değişik dil oyunları içinde (teori, etik, estetik vb.) kuralların muhafaza edilmesini kapsar.252

Lyotard, postmodern düşünceye bu hususta düşen görevlerden birinin de adalete ve gerçeğe ilişkin ideallerin formüle edilmesini sağlamak olduğunu bildirir. Lyotard’ın adalet kavramına getirdiği ilginç yorumu bu anlamda dikkat çeker çünkü bu konudaki düşüncesi adaletin “her dil oyununun saflığını” koruması gerektiğine yöneliktir.253 Azın-lık durumunu dile indirgeyen ve toplumsalAzın-lık boyutundan ötede değerlendiren Lyotard, toplumda adaletin tesisini hiçbir azınlığın bir diğeri üzerinde tahakküm kurmaması ile sağlanabileceğini savunmaktadır. Bu durumda adaletin çoğullukla irtibatını dil oyunları-nın çokluğu şeklinde ortaya koyar.

Dilin çoğulluğu Lyotard’a göre bir alan içine konumlanmamızı herhangi bir ev-rensel veya genelleştirilmiş bir meta dil ile söz konusu alana ait yasalar üretmemize ve bunları dilin tüm veçhelerine yaymaya engel teşkil eder.254

Ayrıca hiçbir dil oyunu tekinin, rakip dil oyunları arasında hükme varamayacağını ve tartışmaları otomatik olarak karara bağlayacağı ya da farklılıkları çözüme ka-vuşturacağı varsayılan özgül ilkelere ya da kurallara başvurulamayacağı da kabul

249 Best ve Kellner, Postmodern Teori: Eleştirel Soruşturmalar, ss. 226-227.

250 Lyotard ve Thébaud, Hakkıyla, ss. 175-176.

251 Lyotard ve Thébaud, Hakkıyla, s. 178.

252 Best ve Kellner, Postmodern Teori: Eleştirel Soruşturmalar, s. 229.

253 Murat Yüksel, Hukuka Postmodern Yaklaşım, XII Levha Yayınları, İstanbul, 2010, s. 44.

254 Lyotard ve Thébaud, Hakkıyla, s. 182.

169 edilmeli… Çokkatlılık adaleti, paradoksal olarak, kural koyucu bir evrensel değer tarafından garantilenir. Bu değer her bir oyunun tekil adaletine tam bu adaletin konumlandırılmış olduğu gibi uyulması kuralını getirir.255

Adil olanın dildeki bahsi geçen çoğulluğu korumak olduğunu ancak bu sayede yasa yahut buyruk formlarıyla farklılıklara dair mütehakkim görüşlerin neden olacağı adaletsizlikten sakınımlı kalınabileceğini düşünen Lyotard nazarında256: “Adil olan ço-ğulluğu korumaktır. Ve yasayı dile getirmeye dair her tür girişim, örneğin evrensel buy-ruğun ifade edicisi konumuna yerleşmek, elbette kendini beğenmişliktir ve aslında mutlak adaletsizliktir.”257 Lyotard’ın bu görüşlerinden yola çıkarsak totalleştirici söylemlerin esasında adil olmanın değil gayri adil olmanın müsebbibi olduğu ve esas meselenin dil-deki çoğulluğu destekleyerek ve koruyarak onun yitip gitmesine engel olmanın adaletin sağlanması bakımından önemli olduğunu anlayabiliriz.

Tek, kapsamlı bir adalet teorisine sahip olunamayacağını ve buna ihtiyacımız ol-madığını belirten Lyotard’a göre ihtiyaç duyduğumuz şey “çokluk adaleti”dir. Lyotard’ın dillendirdiği bu çokluk ifadesinin ne anlama geldiği tamamen açık olmamasına rağmen iki şekilde yorumlanabilir. Birinci yoruma göre Lyotard, iyi toplumun adem-i merkezi-yetçi birçok sayıda demokratik, kendi kendini yöneten grup ve üyelerini kendi uygulama-larının normlarını problemleştiren ve durumlarını gerektirdiği gibi değiştirme sorumlulu-ğunu üstlendiği kurumlardan meydana gelen normatif bir vizyon olarak yorumlar. Ancak paradoksal olarak başka bir yorumda, kendi adalet görüşü ile normcu politik teoriyi red-detmektedir. Lyotard’ın çokluk adaleti anlayışı tanınmış ve tartışmalı bir şekilde temel olan siyasal teori türünü engellemektedir: Bu ise göreceli olarak ayrı uygulamaları ve kurumları ayıran sınırları aşan eşitsizlik ve adaletsizliğin makro yapılarının belirlenmesi ve eleştirilmesidir.258

Lyotard’a göre çoğulluk adaleti, kural koyucu bir evrensel değer nezdinde garan-tilenir ki bu durum oldukça paradoksaldır zira bu değer, her bir oyunun tekil adaletine tam da bu adaletin konumlandırıldığı şekilde uyulmasını gerektirir. Bu ise kuralların bi-çimselliği ve hamlelerdeki hayal gücüyle sağlanır.259 Dolayısıyla adaletin ne olduğunu sorduğumuzda yanıt şöyledir: “Her seferinde yeniden değerlendirmek gerekir” ve bunu her daim mizah ve endişe yoluyla yapmamız gerekmektedir. Zira, adil olduğumuzdan yahut olabileceğimizden hiçbir zaman emin olamayız ne var ki doğru olduğumuzdan emin olabiliriz. Lyotard’a göre söylenmesi gereken ilk şey adil bir toplum modeli üret-menin söz konusu olmadığıdır çünkü bir toplum için adalet sorusu, model terimleriyle çözülemez. Çoğunlukta olanın anlamı “çok sayıda olan değil çok korku veren demek-tir.”260

255 Best ve Kellner, Postmodern Teori: Eleştirel Soruşturmalar, s. 232.

256 Küçükalp, Çağdaş Felsefede Farklılık Tartışmaları, s. 118.

257 Lyotard ve Thébaud, Hakkıyla, s. 183.

258 N. Fraser ve L. J. Nicholson, “Social Criticism without Philosophy, An Encounter between Feminism and Postmodernism”, Social Text, No. 21, Universal Abandon? The Politics of Postmodernism 1989, ss.

87-88.

259 J. F. Lyotard & J. L. Thébaud, Just Gaming, İng. çev.: W. Godzich, University of Minnesota Press, 1996, s. 100.

260 Lyotard ve Thébaud, Hakkıyla, ss. 67, 183-184.

170 Lyotard açısından bakıldığında bu farklılıklar arasında arabuluculuk konumunda bir ortak ölçüt bulunmaz ve çoğulluğa ve eş ölçüştürülemezliğe farkındalığı gerektirmek hakikat ve doğruluk söylemlerinin totaliter zulmüne karşı geliştirilecek bir mücadeledir.

Nitekim Kearney’le 1994 senesinde gerçekleştirdiği bir söyleşide hem adalet hem de ada-letsizliğe dair rasyonel anlamda tutarlı bir model yahut bir ölçüt olmadığını ileri sürer.261 Rasyonelleşmeyi ve standartlaşmayı öne çıkaran bakış açısına yönelik bu tepkileriyle Lyotard’ın bu tutumu tek ve kapsamlı bir adalet teorisinin varlığıyla değil çeşitli adalet anlayışlarının varlığıyla açıklanabilir. Böylelikle modernizmin tek ve anlamlı rasyona-lizmi, Lyotard felsefesinde çok anlamlılığa kavuşmuş bulunmaktadır. Bu durum bütünlük vurgusunu elimine ederek meta-anlatıların baskın yönüne ket vurmaktadır.

Ne var ki politik ifadeler yerel, özgül ve stratejik müdahaleler halinde bağlamdan bağlama, vakadan vakaya, hamleden hamleye yol alır. Lyotard nezdinde bizler kural ko-yucu ifadeler oluşturmaya mahkumuz ancak bu ifadeleri bir bir ve ontolojiye yönelmeden ve evrensellik iddiasından kaçmadan inşa etmeliyiz. Öyle ki diyalog “adaletin çoğulluğu”

ve bir “çokkatlılıklar adaleti” düşüncesiyle neticelenirken Lyotard şöyle der:

Evet, ilkin, her biri ayrı bir oyuna özgü kurallarla bağıntılı olarak tanımlanan bir adaletler çokluğu vardır. Bu kurallar ne yapılması gerektiğini buyururlar, öyle ki, düz anlamlı bir ifade ya da bir soru ifadesi ya da kural koyucu bir ifade vb. neyse o olarak algılanır ve ait olduğu oyunun kuralları uyarınca ‘iyi’ kabul edilir. Adalet burada yalnızca kurallara uyulmasından ibaret değildir; tüm oyunlarda olduğu gibi adalet, yeni hamleler icat edebilmek, belki yeni kurallar ve bundan dolayı yeni oyunlar icat edebilmek için kuralların izin verdiğinin sınırlarında iş görmekten oluşur.262

Bir söylem politikası olduğu kadar dil oyunları içerisinde gelişen bir mücadele politikası263 olan Lyotard’ın postmodern politikasında mücadele, verili bir dil oyunu (po-litika, felsefe ve sanat gibi) içerisinde ve belki de bu dil oyunları arasında gerçekleşir. Bu durumda şunu belirtmemiz gerekir ki Lyotard hem her şeyi kapsayan bir dil oyunu hem de imtiyazlı bir söylemin olmadığı değişik dil oyunları arasındaki çekişmeyi hükme bağ-layabilecek genel bir adalet kuramının olmadığı hususunda ısrarcıdır.

Siyasal kuramın etik boyutuna daha fazla uyum sağlamış olan Lyotard etik ilke-lere eşlik eden normların evrensel bağlayıcılığından kaçınmıştır. Evrensel bir adalet kav-ramının ifade edilmesinde meydana gelen risk dilsel, bir başka ifadeyle bilişsel bir tarzın diğerlerine hükmetmesine izin verilmesidir. Lyotard’ın neden adil olunmalı sorusuna ya-nıtı emirleri açıklamayı amaçlamış bir söylem bu emirleri rasyonelleştirmenin neticele-rine, başka önermelerden türevlenmiş varlık ve tarihte veya ruha ya da topluma dair me-tafizik önermelere dönüştürür. Lyotard açısından Levinas’ın ya da Kant’ın konumunda gülünç olan şey, ilke bakımından böyle bir türemeyi ya da tümdengelimi inkâr

etmeleri-261 Richard Kearney, Zihnin Halleri, çev.: İ.Yılmaz, Ankara: BilgeSu Yayınları, 2008, s. 409.

262 Best ve Kellner, Postmodern Teori: Eleştirel Soruşturmalar, ss. 229-230.

263 Lyotard açısından politik mücadele dil içerisinde söylemsel bir müdahale gerçekleştirme kuralları, bi-çimleri, ilkeleri ve konumları tartışmaya açma ve bir yandan da yeni kurallar, ölçütler, hayat biçimleri ve perspektifler önerme meselesidir. Bkz. Best ve Kellner, Postmodern Teori: Eleştirel Soruşturmalar, s. 232.

171 dir. Lyotard’ın ulaştığı sonuç ise etik dil oyununun kökeninin olmadığıdır yani türevle-nebilir değildir. Dolayısıyla “bu, görevin dil oyunlarını çoğaltmak ve inceltmek olduğunu ima etmektedir.”264

İstenç ve arzu felsefesinin bir politika felsefesi üretemeyeceğini kabul eden Lyo-tard’a göre adaletsizlik sorunu olduğundan dolayı estetik bir politikanın oluşması müm-kün değil. Misalen, bilme fonksiyonu bakımından anlamanın önceliğinden bir defa kur-tulduğunda adil ve adaletsiz arasında ayrım yapabilmek için geriye sadece estetik yargı-nın kaldığını onaylamayan Lyotard’a göre estetik yargı hoşnutluk bahşedeni hoşnutsuz-luğa neden olandan ayırmaya müsaade eder. Dolayısıyla adaletle beraber zorunlu olarak bir şeylerin düzenlenmesiyle ilgilenmek zorundayız. Lyotard, “adil hamlelerin daima bir bağlamda yer alan, daima taktik, daima içinde boy gösterdiği bağlamı hesaba katan ham-leler olarak anlaşılması gerektiğini savunur.”265 Minör grupların haklarını önemseyen ve onları temele alan Lyotard için kadın, çocuk, eşcinseller, yoksulluk, vatandaşlık hakları, hayvan ve çevre hakları.266 Bu nedenle Lyotard yeni düşünme biçimlerine gereksinim duyulduğunu ve sosyal bağı oluşturan her bir anlatıya söz hakkı verilerek kendisini ifade etmesine olanak tanınmasıyla hiyerarşik yapının yok olacağına ve toplumda adil bir dü-zenin de oluşacağına inanmaktadır.

Benzer Belgeler