• Sonuç bulunamadı

90 elimine eder. Bu sebepten dolayı metafizik gelenekte görünen hümanizm öznenin istek-lerini bastıran bir mahiyete sahiptir ve modern düşüncede bu daha da yoğunlaşmıştır zira öznellik burada bilimsel nesnelliğe uydurulmuş ve onun saf bir işlevi haline getirilmiş-tir.347

91 şüpheden arınma metodu olarak dillendirdiği cogito ergo sum önermesi artık Freud ve Lacan sonrası dönemde temellendirilmesi zor bir hal almıştır.350 Lacan, bilinçdışının kar-tezyen öznenin temellerine ilişkin revizyonunun birbirine eklemlenmesinin önemli oldu-ğuna dikkat çeker.351 Böylelikle Lacan, bilinçdışının kavranması yoluyla öznenin neliğini keşfetmeyi amaçlamaktadır. Lacan’ın bilinçdışı öznesi bilinçdışı dil yapıları tarafından belirlenmesiyle de dikkat çeker çünkü sabit ve değişmez yapılar değil dinamik, karmaşık ve çok boyutlu bir yapı olarak gerçekleşmektedir. Bu bakımdan Lacan’ın öznesi bölün-müş olduğundan merkezi yoktur ve bu özneye farklılıklar eklemlenir. Lacan’ın bu yakla-şımı post-antropolojik felsefelerin karakteristik insan tasavvurlarıyla paralellik içermesi bakımından önemlidir.

Lacan’a göre sözcenin öznesi vardır ve onu tespit etmek zor değildir. Ben, ben dediğim zaman fiilen konuşmakta olan kişi olmama rağmen özne her zaman sözcenin öznesi olamamaktadır çünkü sözceler ben içermemektedir. “Ben olmadığında bile, ‘yağ-mur yağıyor’ dediğimizde bile bir sözceleme öznesi vardır. Artık cümlede kavranabilir olmasa bile bir özne vardır.”352 Dolayısıyla Lacan, özneye dair bizi ilgilendiren kısmın söylemin yaratıcısı olan özne değil söylem tarafından oluşturulan özne ve sözcelemenin öznesi olduğunu söyler. Bu da “tam olmayan”, “bölünmüş”, dil ve bilinçdışı tarafından belirlenen öznenin özünü teşkil eder.

Lacan’ı araştırmamız açısından önemli kılan bir diğer husus ise öteki meselesidir.

Ötekiliği, büyük Öteki (Autre) ve küçük öteki (autre) şeklinde iki başlık altında inceleyen Lacan, aynı zamanda Freud’un id-ego-süperego üçlemesini, simgesel-imgesel-Gerçek olarak revize eder. Bu üç kavram Lacan’ın özne anlayışının odak noktasını oluşturur. İn-san psikesinin temel oluşturucu yapısını haritalandırmaya çalışan Lacan, tıpkı diğer yapı-salcılar gibi dilden hareket eder öyle ki dikkat çekici ifadelerinden biri de kuşkusuz bilin-çaltının bir dil gibi yapılandığı iddiasıdır. Lacan’ın çalışmamız açısından önemi onun ge-rek kendiliği gege-rekse özneyi konumlandırdığı yer bakımından farklı bir perspektif sun-masıdır. Ben’i öznellik nosyonu kapsamında ele alan Lacan onu özneden ayırmak ve “bö-lünmüş” ya da “yabancılaşmış” bir yapı olarak değerlendirir.

Özne terimi, Lacan’ın yapıtında en dolambaçlı güzergahlardan birini takip eder.

Lacan’ın teorisi birey ile toplum problematiğini ele alarak benliğin toplumsal ve dilsel oluşumuna ilişkin bir perspektif sunması bakımından önemlidir. Çünkü onun teorisi top-lum ve birey arasında bir ayırım gözetmemektedir. Bu husus hümanistik düşünceyi ol-dukça sarsan bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir. Çünkü bireyin istisnai statüsü bulun-duğu konumdan alaşağı edilmiştir.

Bilinçdışına ve bilinçdışının dilini kullanmaya yönelik vurgusu Lacan’ın mında oldukça öne çıkan donelerdir. Yapısal antropoloji ve dilbilimine dayalı olan kura-mında en dikkat çeken husus kuşkusuz ben’in, başkalarının ve dünyanın bilgisinin dil ile

350 Malcolm Bowie, Lacan, çev.: V. Pekel Şener, Ankara: Dost Kitabevi Yayınları, 2007, s. 79.

351 Jacques Lacan, Psikanalizin Dört Temel Kavramı, çev. Nilüfer Erdem, İstanbul: Metis Yayınları, 2013, s. 245.

352 Jacques Lacan, Benim Öğrettiklerim, Haz. Volkan Çelebi, çev.: Murat Erşen, İstanbul: MonoKL Ya-yınları, 2012, s. 54.

92 edinildiğinin ve her insanın ayrı bir varlık teki olarak kendisinin ayırdına varmasının ön-koşulunun dil olduğunu söyler.353

Sarup’un da belirttiği üzere Lacan’ın, kişiliğin salt “zihin”le sınırlı tutulamayaca-ğını çünkü kişiliğin bütün bir varlığı ilgilendirdiği yönündeki yaklaşımı üzerinde durul-ması gereken bir husustur. Lacan için biyoloji her durumda daima insan öznesi tarafından yorumlanmakta ve dil tarafından kırılarak yansıtılmaktadır. Bu da dilden önce “beden”

diye bir şeyin varlığının söz konusu olmadığı anlamına gelmektedir.354 Lacan’ın biyoloji üzerine görüşlerinden yola çıkarak belirtilmedir ki o, biyoloji karşıtı bir tutum sergilemiş olup fizyolojik indirgemeciliği yadsımaktan geri durmamıştır. Bu durum Kartezyen düa-lizmin Lacan açısından pek de önemsenmediğinin açık bir kanıtı niteliğindedir. Nitekim Lacan’ın bu yaklaşımı onun anti-hümanistik hat üzerinde konumlandırılmasına da sebe-biyet vermiştir.

“Bir özne hiçbir şeyden nasıl doğabilir? Hiçbir varlığın olmadığı bir gezegende bir şeyin olması için ne yapmalı? Cevap vermek için, ‘yoksunluk’ kelimesini kullanmak zorundayız.”355 Öznenin çok özel mantıksal bir süreçten nasıl doğabildiğini soran Lacan bu şekilde bizim de kendimizi sorguladığımızı belirterek bilinçdışı öznenin nasıl doğduğu sorusunu yöneltir.

Kısacası, Lacan için, bilinçdışı öznenin doğuşu ancak gerçek içinde bir ve bir tek elemanın oyulması yoluyla çukurlaşmış bir delikten yola çıkılarak anlaşılabilir.

Başka bir deyişle, özne Bir olarak ancak -sonsuzcasına dolu anlamında- gerçek’in bir eksiklik tarafından etkilendiği yerde vuku bulur. Bir kez daha terimleri değiş-tirelim ve şöyle diyelim: Eğer gerçek Her şeyin mümkün olduğu yerse, bilinçdışı özne tam olarak bir imkânsız engelinin dikildiği yerde doğacaktır.356

Lacan’a göre öznenin inşasında ideolojik bir belirlenim söz konusu olup bunun genel olarak edinilen dil vasıtasıyla şekillendiği söylenebilir. Görüldüğü üzere Lacan’la birlikte yapısalcılıkta oldukça net bir biçimde hümanizm eleştirisi mutlak belirlenimi aşma gayreti olarak açığa çıkmaktadır.357

Lacan, özneyi başka varlıklardan ayrı kılan hususun konuşabilme yetisi olduğunu ve dilden bağımsız hiçbir öznenin olmadığını söylemesiyle dikkat çeker. Lechte’nin de belirttiği üzere Lacan, bilincin oluşmasında dile merkezi bir statü yükleyerek dilin görün-tüden gerçekliğe geçiş sağlayan bir araç olduğunu bildirerek insan olmanın yalnızca sim-geler vasıtasıyla mümkün olabileceğini savunur.358 Böylelikle Lacan’ın benliğin kurul-masında dile verdiği ayrıcalıklı konum benliğin inşasında dilin sahip olduğu rolü açığa çıkarması bakımından önemlidir.

353 Madan Sarup, Post-Yapısalcılık ve Postmodernizm, çev. A. Güçlü, Ankara: Pharmakon Yayınları, 2017, s. 24.

354 Sarup, Post-Yapısalcılık ve Postmodernizm, s. 23.

355 J. D. Nasio, Jacques Lacan’ın Kuramı Üzerine Beş Ders, çev.: Özge Erşen ve Murat Erşen, Ankara:

İmge Kitabevi, 2007, s. 106.

356 Nasio, Jacques Lacan’ın Kuramı Üzerine Beş Ders, s. 107.

357 Tuncay Saygın, “Yapısalcılıktan Postyapısalcılığa”, Postyapısalcılık, der.: Armağan Öztürk, Ankara:

Phoenix Yayınevi, 2010, s. 15.

358 John Lechte, Elli Çağdaş Düşünür, çev.: Barış Yıldırım, İstanbul: Açılım Kitap, 2006, s. 134.

93 Sarup’a göre Lacan, benlik ve toplum arasındaki ayrılıkları reddetmekle kalmaz aynı zamanda bireyi özne haline getiren unsurun dil olduğunu vurgulayarak toplumun tek tek her bireyi kendi içinde taşıdığının da altını çizer. Böylelikle kişinin kendisinin ben olarak farkına varmasının ön koşulu dil aynı zamanda kültür, yasa ve yasakları içinde barındıran bir bütün olarak benliği damgalayıp şekillendirir. Dil olmadan insan öznesinin olamayacağını savunan Lacan buna rağmen öznenin de sadece dile indirgenemeyeceğini savunmaktan geri durmaz.359

Lacan’ın psikanalitik kuramının önemli nosyonlarından biri de özne kavramıdır.

Freud için de benzer şekilde özne kavramının küçümsenmeyecek derecede önemli oldu-ğuna dikkat çeken Lacan bu durumu şöyle ifade eder; “Binlerce yıllık felsefe geleneğin-den beri, özneye ilişkin kamufle edilmeye çalışılan her şeyi hayata geri döndüren bir bul-dozer harekatıdır bu.”360 Bu bağlamda Özellikle belirtilmelidir ki Lacan’ın özne anlayışı genel anlamda Freudyen olup Freud’un psikanalizmi onun düşünceleri üzerinde oldukça etkilidir. Lacan’a göre her ne kadar özneyi dünyayla tanıştıran Descartes olsa da Freud’un özneye şu yeni sözlerle hitap ettiğini belirtir: “Burada, rüyanın alanında, evindesin.”361 Dolayısıyla Lacan’a göre öznenin gerçek bir temellendirmesini Descartes değil Freud yapmış olup özneye müphem olanı ve bilinmeyeni keşfetmesini sağlayarak ona evini işa-ret etmiştir.

Sonuç olarak belirtilmelidir ki Lacan’ın dile verdiği öncelik ve geliştirdiği dil ku-ramı dikkate alınacak olursa insanlar edindikleri dil yoluyla toplumsallaşmakta olup biz-leri özne olarak kuran bizatihi dilin kendisi olmakta ve bu açıdan birey ve toplum aynı kademede değerlendirilmektedir. Dolayısıyla toplum her bireyi kapsamaktadır. Onun özne kuramının Kartezyen özneden en belirgin ayırımı da kuşkusuz burada yatmaktadır.

Özellikle belirtilmedir ki Lacan yapısalcılığa ağırlık verirken kesinlikle özneyi yok say-mamaktadır.

Benzer Belgeler