• Sonuç bulunamadı

İZMİR’İN İŞGALİNİN AYDIN’A YANSIMALARI

Yunanlıların İzmir’i işgali kısa sürede ülkenin her yerine yayılmıştı. Vatanın pek çok yerinden Yunan işgalinin kabul edilemeyeceği yönünde protesto telgrafları

256 Bayar, a.g.e., C.6, s.1822, İzmir işgal edildiğinde, farklı farklı tepkilerin ortaya çıktığını belirtir.

Bunlardan birincisi, kağıt üzerinde Osmanlı İdaresi devam ettiğinden, Paris Konferansının sonucunun beklenmesini isteyenler, ikincisi baştan beri böyle bir işgal hareketini sezinleyip, teşkilatlanmasını öneren Müdafaa-i Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti Üyeleri, üçüncüsü ise, İstanbul yönetiminin tepkileridir ki; bunlar Paris Konferansı kararlarına saygı göstermekle beraber, Yunan emri vakilerine karşı saldırı öğesi taşımayan salt bir savunma taraftarı olanlardır. İzmir’in işgali ile Ege bölgesindeki silahlı kuvvetlerin merkezi yok olduğundan ordunun ve Jandarmanın bu bölgede yeniden düzenlenmesi ilk yapılacak işti. Bkz. Tekeli, İlkin, a.g.e., s. 75.

257 Bayar, a.g.e., C.6, s.1823. 258 Pallis, a.g.e., s.34. 259 Tekeli, İlkin, a.g.e., s.74.

gönderildi. Aydın ise gerek İzmir’den kaçanların yaşanan olayları anlatmaları ve gerekse İzmir’den sonra Yunan işgal listesinin başında yer alması bakımından, işgalinden en çok etkilenen yerlerden biri oldu.

İşgal haberini öğrenen Albay M. Şefik 57. Tümen binasına giderek, 57. Tümen Kurmay Başkanı Yüzbaşı Selahattin ve diğer arkadaşlarını çağırdı260. Bu arada Aydın Mutasarrıf Vekili ve Yazı İşleri Müdürü yanında beş ya da yedi kişiyle beraber Komutanlık binasına gelmişti. Gelenler ülkenin aydınlarından sayılıp, çoğu Hürriyet ve İtilaf Partisinin Aydın Merkez üyelerindendi. Telgrafla aldıkları bilginin, İzmir’in önce İtilaf devletleri askeri tarafından, sonrada Yunanlılar tarafından işgal edildiği haberinden ibaret olduğunu, İzmir telgrafhanesiyle işgal sebebiyle muhaberenin kesintiye uğradığını ve işgal hakkında tam bir bilgi alamadıklarını ifade ettiler261.

Aydın’da İttihat ve Terakki Partisini temsil eden bir heyet yoktu. Ancak halka rehber olabilecek Hürriyet ve İtilaf Partisinin Merkez Heyeti olup, bu heyet işgalden çok önce kurulmuş olan “Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin” Aydın Merkez Heyetini de temsil ediyordu. Fakat Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti işlerinde bir ciddiyet görülememişti262. Albay M. Şefik binaya gelen Hürriyet ve İtilaf Partili olduklarına inandığı kişiler ve Kaymakamla yaptığı görüşmede, Milletin İzmir’in işgaline sessiz kalması durumunda, bir emrivaki ile İzmir’in Yunanistan’a ilhak edileceğini, Türk’e artık İzmir’de yaşam hakkı tanınmayacağını, Türk’ün Konya bozkırlarında hapsedileceğini anlattı. İstanbul Hükümetinin ise açıktan mücadeleyi göze almasının, İtilaf Devletlerine yeni bir savaş ilan etmek olduğundan, hükümetin böyle bir mücadeleyi göze almayacağını belirtti. Fakat İstanbul’un milletin mücadelesini gönülden istediğini, çünkü milletin mücadelesi hükümetin savaş ilan ettiği anlamına gelmeyeceğinden hükümetinde bundan sorumlu tutulamayacağını, Milletin hürriyet ve gelecek nesiller için silaha sarılmak zorunda olduğunu açıkladı263. Binada hazır bulunanlardan bazılarının, “Fransızlar, İngilizler, Yunanlılara yardım etmez mi?”, “Hükümet, Milletin direnişine engel olmaz mı?” gibi sorulara cevap verildikten sonra, konu silah ve cephanenin ne şekilde tedarik edileceğine geldiğinde Albay M. Şefik şu açıklamada bulunmuştu:

260 Aker, a.g.e., s.51. 261 Gökbel, a.g.e., ss.78-79. 262 Aker, a.g.e., s.52. 263 Aker, a.g.e., s.53.

“Depolarımızda büyük miktarda silah ve cephane var. Silahların

mekanizma kapaklarının İstanbul’a gönderilmesine dair emirler almıştık, fakat gönderilmesine izin vermedim… Şimdi binlerce silah, 57. Tümen bölgesinin çeşitli yerlerindedir. Cephanemizde boldur. Bütün silah ve mühimmat milletin malıdır. Millet ortak karar verdiği anda bu silah ve cephaneye el koyar; bu yasal bir haktır. Hükümetin buna itiraz etmeye, ya da engel olmaya ne hakkı ne de gücü vardır. Bu haddi değildir.”

Albay M. Şefik konuşmasının devamında, tüm subayların da milletle beraber çalışacağını, yeter ki milletin bir karar vermesini, teşkilatı birlikte yapacaklarını ekledi. Orada bulunanlar, evvela bir miting yaparak işgalin protesto edileceğini, sonra da Hürriyet ve İtilaf Kulübünün genel kurulu toplanarak, mukavemet konusunun görüşüleceğini söyleyerek ayrıldılar264.

15 Mayıs sabahı Reddi İlhak Kurulu üyeleri, Mutasarrıf Vekilinden miting için resmi izin istediler. Vekil “Halkın heyecana kapılarak taşkınlıklara sebep olabileceği” bahanesiyle izin vermedi. Fakat Reddi İlhak Kurulu, Mutasarrıf Vekilini dinlemeyerek miting düzenleme kararı aldı. Mitingde Sultani Okulu öğretmenlerinden biri kısa bir konuşma yaptı. Halk vatanın her karış toprağı için, Milletinin son damlasına kadar kanını akıtacağına ve İzmir’in işgaline kesinlikle karşı olduğuna yemin etti. İstanbul’da ki İtilaf Devletleri temsilcilerine ise, bir protesto telgrafları çekilmesine karar verildi265. Halkın kafası oldukça karışık olduğundan, mitinge beklenen ölçüde katılım olmadı ve kalabalık erkenden dağıldı266.

Daha sonra Yörük Ali Efe’nin yaveri olan Şükrü Oğuz Alpkaya, Aydınlıların işgale direniş konusunda kararsız kalmalarını, İzmir’den kaçıp gelenlerin yalan yanlış haberlerine, yerli Rumların olumsuz propagandalarına ve Hürriyet ve İtilafçıların işgale bakışlarına bağlamıştır267. İzmir’den trenle gelenlerin, “İzmir’e çıkan Yunanlılara karşı,

Türkler tarafından silah kullanıldığı için, Yunanlılarda silah kullanmaya mecbur olmuştur. Eğer Türkler silah kullanmasaydı Yunanlılarda silah kullanmayacaktı. Türk devlet memurları vazifeleri başındadır. İtilaf Devletleri de işgali uygun

264 Aydınel, a.g.e., s.85.

265 Gökbel, a.g.e., s.82, Albay M. Şefik eserinde, bir Sultani öğrencisinin yazılı kısa bir metin okumasıyla

kalabalığın dağıldığından bahseder. Bkz. Aker, a.g.e., s.54.

266 Şükrü Oğuz Alpkaya, Yörük Ali Efe, Der. Atilla Oral, Demkar Yay., İstanbul 2009, s.170. 267 Alpkaya, a.g.e., s.193.

görmektedir…268” şeklinde ki haberleri, Aydın halkı arasında hızlı şekilde yayılmıştı. İzmir’den kaçıp gelen askerlerin verdiği bütün haberler Yunanlıları lehine işlerken, bu tür haberler 57. Tümen askeri üzerinde de etkisini göstermekte ve birliğe mensup erlerin mühim bir kısmının firarına sebep olmaktaydı. Albay M. Şefik’in 23 Mayıs’taki gönderdiği telgrafta mevcut durumdan şu şekilde bahsedilmiştir:

“Ahalimizin maneviyatı kırılmıştır. Bunda başlıca sebep Yunanlıların

Rum ahaliden tertip ederek, ileri sürdükleri çetelerin işledikleri mezalimdir. Hele bazı yaşlı ve muhtaç kimseleri, bataklıklara atılarak telef edildikleri söylentileri halkı dehşete düşürüyor. Bu baskılar karşısında gururu incinen halk, galeyana gelmiş durumda mücadeleye hazırdır.”

Yunanlıların Rum ahaliden tertip ederek, İslam ahali üzerine gönderdikleri çetelerin işledikleri cinayetler, halktan bazılarını mücadeleye sevk ederken, bazılarının daha da sinerek, koşulsuz Yunan işgalini kabule sebep olmaktaydı269. Mehmet Kavaslıgil anı defterine, İzmir’in işgali sonrasında Aydın’da ki durumu şöyle kaydetmişti:

“Halk oldukça heyecanlıydı. Bir örgüt kurmak için akşam bizim evde yedek subay Kadızade Bahri, Halim, Hafız Zeki, ismini bilmediğim bir bey ve kardeşim toplandık. Hepimiz Yunanlılara silahla karşı durmak fikrini savunuyorduk. Ama hemen silaha sarılamıyor, fikir ve eylem birliği sağlayamıyorduk. Hepimiz şaşmıştık, aklımız karışmıştı. Hiçbir karar vermeden dağıldık270.”

Şükrü Oğuz Alpkaya’da arkadaşları Necmi, Zekai, Ali (Gadban), Yusuf Ziya ile Aydın’a vardıklarında ileri gelenlerle irtibat kurarak onlarla mücadele fikrini görüştüklerini belirtir. Hatta bir toplantıda, Yunan ile mücadele yönünde ateşli konuşmalar yapıldığı ve herkesin oldukça etkilendiğinin düşünüldüğü sırada varlıklı yaşlı bir zatın çıkarak; bugünkü durum karşısında erkekliklerini kaybettiklerini, topla, tüfekle ilerleyen orduya kendilerinin hiçbir şey yapamayacağını, Mutasarrıfın dahi Yunanlıları karşılanmaya hazırlandığını, dini, vatanı ve namusu hükümetin düşünmesi

268İHG, Der. Ömer Sami COŞAR, 19 Mayıs 1919, No:5. 269 Bkz. Türkmen, a.g.e., s.65.

gerektiğini söyleyerek, “sizler bize iyilik etmek istiyorsanız burayı hemen terk edin" demesi, mücadele taraftarlarını oldukça üzmüştür271.

16 Mayıs akşamı Gümrük önünde ki Eski Belediye Dairesinde şehrin ileri gelenlerinin, zenginlerin, gençlerin, yedek subayların ve halktan bazı kişilerin katıldığı bir toplantı yapıldı. Toplantıda Yunan ilerlemesinin durdurulması için bir savunma hattının oluşturulması yönünde fikir birliği sağlandıysa da, kuruluşun yaşaması için gerekli paranın bulunması konusunda bir türlü fikir birliği sağlanamamıştı272. Özellikle zenginler mücadele fikrine hiçte sıcak bakmazken, mücadeleye ılımlı bakan bazı zenginlerde maddi destek vermekten kaçınmaktaydı. Zenginler sonunun ne olacağı bilinmeyen bir amaç ve harekete para harcamaktansa, Yunanlıların gelmesini daha zararsız buluyorlardı273.

İzmir garnizonunu terk ederek Tire’ye gelen subay ve erata, Aydın’a gelmeleri bildirilmişse de erat tamamen dağılmıştı. Yalnız Binbaşı Aziz ile birkaç subay Aydın’a gelebilmişti. Durum ise giderek kötüleşmekteydi. Söke’deki garnizonlardan eratlar guruplar halinde firara başlamışlardı. Firarileri yakalamak için Jandarma refakatinde çıkarılan eratında bir kısmı yollarda firar etmişti. Firar hadisesine pek çok yerde rastlamak mümkündü274. 57. Tümen Komutanı Albay M. Şefik, “İzmir ve Aydın’dan

memleketlerine gitmek üzere firar eden zayıf iradeli bazı erlerin, yollar üzerindeki kıtalara uğrayarak onları da firara teşvik ettiklerini” bildirdi. Albay M. Şefik bunların

yakalanmalarını ve “DUR” emrine itaat etmeyenlere tereddütsüz ateş edilmesini emretmişti275. Aydın’da Tümen karargâhından ve 18 atlıdan ibaret Süvari Müfrezesinin tamamı, atlarıyla birlikte geceleyin kâmilen firar ettiler. 57. Tümene bağlı birliklerde firarın önünün alınamaması sonucu, birçok yerde askerlerle Jandarmalar arasında silahlı çatışmalar olmuştu. Söke’den 135. Alay Komutanı Mazhar Bey’in 57. Tümen Komutanlığına gönderdiği telgraf firar sorununu en açık şekilde ortaya koyması

271 Alpkaya, a.g.e., s.171. 272 Gökbel, a.g.e., s.84.

273 Gökbel, zenginlerin menfaatlerine zarar gelmesi korkusuyla, pek çok yerde aynı davrandıklarından

bahseder. Bayar’ın, 17 Mart’ta toplanan Müdafaa-i Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti Kongresinde, “tek kurtuluşun silahla mücadele olduğunu söylemesine karşı, buna arkadaşlarını dahi ikna edememesi; Manisa, Akhisar, Salihli ve Alaşehir’de direniş için çalışan Albay Bekir Sami’nin de, zenginlerin aynı tutumuyla karşılaşması ve yine İstanbul’dan halkı direnişe hazırlamak için gelen Vasıf Bey’inde, zenginlerin karşı koymasıyla geri dönmesi, zenginlerin tavrına örnek olarak verir” Bkz. Gökbel, a.g.e., s.94.

274 Selçuk’ta 56. Tümene ait mühimmat deposunu bekleyen erlerin çoğunun firar etmesi ve yerli Rumların

burayı basarak silahlara el koyma tehlikesine karşı, sivil Türklerden 5 kişilik muhafız teşkilatı oluşturulmuştur. Bkz. İHG, Der. Ömer Sami COŞAR, 19 Mayıs 1919, No:5.

bakımından şöyledir: “Askere yapılan tüm nasihatler netice vermiyor. Bu gece bütün

nöbetçiler ile bunlara katılan bölükler mevcudunun büyük kısmı ve fırıncılar firar etmiştir. Halen Alay merkezinde topu topu 73 asker kalmıştır. Bunlarında Alaya sadakati meçhuldür. Şu hal karşısında ne yapılacağının emredilmesi maruzdur276.”

Bölgesinde durumun çok nazik olduğunu, askerin devamlı firar ettiğini, Yunanlıların ilerledikleri yerlerde Rumların tecavüze başladıklarını Harbiye Nezaretine bildiren Albay M. Şefik, “durumu düzeltmek için Kuva-yı Milliye teşkilatı vücuda

getirmenin en iyi tedbir olabileceğini” belirtmişti. Harbiye Nezareti Başkanı Cevat Paşa

ise, raporun altına “son fıkra gayet mühimdir. Acele etmek lazımdır” şeklinde kayıt düşmüştü. Devam eden muhaberelerde Harbiye Nezareti, “Ahali tarafından

Yunanlıların hüsnü kabul görmesi, Aydın vilayetinin akıbeti için telafisi mümkün olmayan zararlar doğuracaktır. Bunun ahaliye pek seri suretle anlatılmasını rica ederim. Askerin dağılması vahameti, pek büyük fena akıbetlere yol açar. Bütün subaylar heyeti işe çok ehemmiyetle sarılmalıdır277” demişti.

Mevcut durumda İstanbul’dan yardım alınamayacağını gören Albay M. Şefik’in, Yunan işgali karşısında halkın direniş yönünde organize edilmesinden başka çare olmadığını belirtmesi, mücadelenin şekillenmesi bakımından önemlidir. Yunanlıların “hüsn-ü kabul” görmesi durumunda mücadele adına yapılacak bir şeyin kalmayacağını çok iyi bilen Harbiye Nezareti, Yunan işgalinin doğuracağı sakıncaların mutlaka halka anlatılmasını ve halkın moralini bozacak firar olaylarına karşıda gerekli tedbirlerin alınmasını zorunlu görmüştür.

Albay M. Şefik özellikle bazı Hürriyet ve İtilaf partililerin muzır propaganda ve faaliyetlerinden yakınmıştır. İttihatçılar Aydın çarşılarında, “Mukavemet hakkında

teşvike kapılmayınız, felaket getirir. Memleketimizde subayların tek dikili ağacı bile yoktur… Biz hükümetten daha mı iyi biliriz! Elbette bize zararı var ki hükümet sükûneti emrediyor” şeklinde propaganda yapıyorlardı278. Gerek olumsuz propagandayı önlemek, gerekse mücadele azmini artırmak adına, Albay M. Şefik bir takım tedbirler düşündü. Kuşadası ve Söke bölgesinde meydana gelmesi muhtemel olayları önlemek ve Yunanlıları Selçuk’ta yani Kara Menderes nehri köprüsün de durdurmak için 135. Alay’ı toplayarak takviye etmeye çalıştı. 18 Mayıs tarihinde Burdur Askerlik Dairesi

276İHG, Der. Ömer Sami COŞAR, 24 Mayıs 1919, No:10. 277İHG, Der. Ömer Sami COŞAR, 24 Mayıs 1919, No:10. 278İHG, Der. Ömer Sami COŞAR, 28 Mayıs 1919, No:13.

Başkanlığına bir telgraf göndererek, “sevk edilecek askerlerin Aydın’a gönderilmesini” istedi. Milli onur sahibi halkın gönüllü olarak birliklere katılmalarına dair emir çıkarttı279. Ödemiş ve çevresindeki Askerlik Şubelerine, bölgelerinde İzmir’de ki 56. Tümene bağlı birlik varsa bildirmelerini ve irtibat kurulması emrini verdi. 16 Mayıs gecesi İzmir’den Aydın’a gelen 50-60 kadar asker, trenden indirilerek birliklere dağıtıldı. Aynı gece Aydın’a gelen tren yolcularının getirdiği olumsuz haberler karşısında Albay M. Şefik, üst subaylara askerlerde mücadele azmini uyandıracak konuşmalar yapmaları emrini verdi280. Bir kısım Jandarma ve askerin görevlerinden ayrılmalarından dolayı, şehrin asayişini sağlamak amacıyla genç subaylara asker kıyafeti giydirerek sokaklarda devriye kıtaları dolaştırmaya başladı.

Mevcut durumda halkın mücadeleye katılmayacağını gören Albay M. Şefik, silahlı mukavemet kararlılığını kendi birliklerine verdiği emirlerle uygulamaya başladı. 16 Mayıs tarihinde Söke Yunanlılar tarafından işgal edilirse, nasıl hareket edileceğini soran 135. Alay Komutanı Yarbay Mazhar’a Albay M. Şefik; “silah ve mevki terki gibi

tekliflere fiilen mukabele ederek, namus ve askerlik vazifesini tam olarak uygulayınız”

cevabını verdi. 175. Alayın 3. Taburunda Üsteğmen Mülazım-ı Evvel Mehmet Bey’in Yunan çetelerinin katliam hazırlığında olduklarını bildirerek harekat tarzını sorması üzerine Albay M. Şefik, “mücadele için oradaki İslam ahalinin elleri kolları yok

mudur? Depodan silah veriniz ve onları mukabeleye sevk ve tahrik ediniz281”şeklinde

cevap vermiştir. Albay M. Şefik ayrıca, “savaşmaya hazır ahalide küçük bir kuvvet

varsa da, zamanın da düzenli ve gizli bir teşkilat kurulamaması yüzünden, bunlardan da faydalanılamamaktadır. Halen Aydın kamuoyunda mezalimden kurtulmak için Yunanlıları karşılamaya meyletmek açık bir şekilde ne yazık ki baş göstermiştir”

diyerek durumdan yakınmaktaydı282.

Aydın’da zenginlerden oluşan bir grup durumlarını muhafaza etmek için, Kuşadası’nda İtalyanlara giderek halkın Aydın’da İtalyanları görmek istediğini

279 Aker, a.g.e., s.68.

280 Aker, a.g.e., s.69. Albay M. Şefik’e göre, “Milleti, şuursuzca bir meydana toplayarak silah başına

davet etmenin sonucu, yalnız sonuçsuz kalmak değil; Tümen Komutanlığı gibi Milli Mücadelede yararlanabilecek önemli bir kuvvetin kaybedilmesi de olabilirdi. Bu durumda da, Yunanlılara karşı planlanan mücadele başlatılamazdı." Bkz. Aker, a.g.e., s.51.

281 Aydınel, a.g.e., s.85.

282 Albay M. Şefik, nüfuzlu zengin kimselerin mücadeleye katiyen taraftar olmadıklarını açıkladıktan

sonra, “ha deyince etrafında 40-50 kişiyi toplayacak zeybek ruhlu, ehli vatana müracaat zorunluluğu vardı” diyerek, Kuva-yı Milliye teşkilatının omurgasını efeler, zeybekler ile kızanların oluşturacağını belirtir. “Zamanında düzenli ve gizli teşkilatın kurulamaması yüzünden” ifadesi ise Mondros Mütarekesi sonrası, İzmir’in işgali gün gibi açıkken ne merkezi Hükümet, ne de mahalli olarak işgali önleyici ciddi bir tedbir alınmamıştır. Bkz. Aydınel, a.g.e., s.88.

bildirmişti. İtalyanlar bu gruba, halkın bizi istediğine dair elinizde ne var diye sorduklarında cevap veremeyen heyet gerisin geri dönmek zorunda kalmıştır. Aydın Belediye Başkanı da, İzmir’in Yunanlılar tarafından işgaline ses çıkarmayıp, hatta evinin balkonuna büyük bir Yunan bayrağı asmıştı. Müftü ise kim nereye çekerse oraya gidecek karakterde biriydi283.

Yunanlıların işgal bölgelerini nereye kadar genişleteceklerini, Türklerde Rumlarda merak etmekte idi. Ege Bölgesindeki Rumlar, özellikle Aydın ve Manisa sancakları, Yunanlıların bir an evvel harekete geçerek işgal sahalarını genişletmeleri için sürekli kurullar gönderiyordu. Aydın’da 22 Mayıs Perşembe günü, Ramazan Paşa Cami’inde bir toplantı daha yapıldı. Aydın’ın zenginleri silahlı direnişe ısrarla karşı çıkıyordu. Uzun tartışmalar sonunda Aydın’ı işgale gelecek Yunan kuvvetlerine, hiçbir şekilde karşılık verilmemesi ve olay çıkarılmamasına karar verildi284.

Bahsedilenlerden de anlaşılacağı gibi Aydın halkı oldukça kararsız durumdadır. Mücadele yönünde potansiyel olmakla beraber, bunun henüz harekete geçirilemediği görülmektedir. Fakat bu durum en fazla Aydın’a Yunanlıların girmesine kadar devam edecektir. Yunanlıların şehre girdikten sonra yapacakları, Aydınlı vatanseverlerinde direnişten başka yolun olmadığını kısa sürede görmesini sağlayacaktır.

D-MUĞLA’DA DURUM VE İZMİR’İN İŞGALİNİN MUĞLA’YA