• Sonuç bulunamadı

Kurtuluş savaşı öncesinde halkın büyük çoğunluğunu köylüler oluşturuyordu. Köylülerin önemli bir bölümünün kendisini geçindirecek toprağı dahi yoktu. Köylüler sağlık, eğitim, ulaşım olanaklarından yeterli oranda faydalanamıyorlardı93. Türk halkı I. Dünya Savaşı içinde kaldığı 4 yıl 3 ay zarfında, büyük bir kısmı Çanakkale ve Sarıkamış’ta yatmakta olan pek çok gencini kaybetmişti94. Savaşın ilk on yedi ayında silâh altına alınanların sayısı 2.523.000 kişiyi bulurken, genel seferberlik toplamı ise 2.850.000 kişiye ulaşmaktaydı. Çanakkale’de 86.000 şehit ve kayıp verilmiş, Sarıkamış’ta ise 90.000 kişilik ordu iki haftada 10.000 kişiye düşmüştü. Suriye cephesinde ise 60.000 kişi kaybedilmişti. I. Dünya savaşında Türk tarafının kayıpları 325.000 şehit, 400.000 yaralı, 250.000 esir ve kaybolanlarla birlikte 950.000 kişi olarak tahmin edilmekteydi95.

Anadolu’da ki sekiz milyonluk Türk nüfus, Kurtuluş Savaşının biricik insan kaynağını teşkil edecekti96. Savaştaki kayıplarla birlikte, Türk toplumunun yapısı tamamen değişmişti. Toplumun 18-35 yaşları arasında ki erkek nüfusu, büyük ölçüde tükenmiş durumdaydı. Toplumun üretici ve tüketici üyeleri arasında denge bozulmuş, çocuklar, yaşlılar, her alanda gücünde yararlanılan kadınların, toplam nüfusta ki oranı artmıştı. Ülkenin aydın kesimi sayılan muvazzaf ve yedek subay kadrosu ise geniş ölçüde kaybolmuştu97.

Sonu gelmeyen savaşlar, Anadolu nüfusunun yarısının tarımsal üretimde bulunarak, nüfusun öteki yarısını oluşturan çocukları, yaşlıları, askerleri beslemesini zorunlu hale getirmişti. I. Dünya savaşında silâh altına alınan 2.850.000 kişinin temel

93 Türkan Çetin, “Kurtuluş Savaşı Yıllarında İşgal Bölgesi Köy ve Köylüsü”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, C.1, S.3, 1993. s.176.

94 I. Dünya savaşında katılan her 100 erkekten, ancak 15’i köylerine dönebilmiştir. Bunların bazıları sakat

ve hasta, kalanları ise ya şehit olmuş ya da esir düşmüştür. Bkz. M. Şefik Aker, 57. Tümen ve Aydın

Milli Mücadelesi (1918-1920), Yayına Hazırlayan: Ahmet Tetik, Ayşe Seven, Mahmut Yücel Canbaz,

Genelkurmay ATASE Bşk. Yay., Ankara 2006, s. 7. Cihan savaşı sonrasına doğru müttefikler yanında savaşa katılarak Anadolu topraklarına talip olan Yunanistan ise 5.000 ölü vermiştir. Bkz. İHG, Der. Ömer Sami COŞAR, 15 Mayıs 1919, No:1.

95 Alptekin Müderrisoğlu, Kurtuluş Savaşı Mali Kaynakları, C.1, İstanbul 1988, s.24. 96 Sabahattin Selek, Anadolu İhtilali, Burçak Yay., İstanbul 1968, s.62.

işgücünü oluşturan kesim olduğu düşünülürse, iş gücündeki açık daha iyi anlaşılabilmektedir. Savaş esnasında at, katır, eşek, deve gibi tarımsal iş gücünde yararlanılan hayvanların ordu emrine alınmasıyla, hayvan iş gücünde de önemli boşluklar doğmuştu. Askeri amaçlarla orduya alınan her hayvan, kaynakları zaten sınırlı olan tarım iş gücündeki boşluğun, daha da artmasına neden olmuştu98. Temel sanayinin kurulamadığı bu dönemde her türlü mamul madde satın alınır durumdaydı. On işçiden fazla işçi çalıştıran 300’e yakın sanayi müessesesinin, 170’e yakını İstanbul ve çevresinde, 60 kadarı ise İzmir’de olup, kalanı da diğer şehirlerde bulunmaktaydı. Sanayi müesseselerinin %90’a yakın kısmı yabancıların elindeydi. Özellikle Ege bölgesindeki müesseselerin pek çoğu, Rumlar tarafından işletilmekteydi. Görüldüğü gibi halk Milli Mücadele’yi her türlü sanayiden yoksun olarak yürütülmek zorunda kalacaktı99.

Türklerle beraber bir milyona yakın Rum ahali, yarım milyon kadarda Ermeni ahali Anadolu’da yaşamakta idi. Türk Milleti İstiklal kaygısına düşünce, dış tehditler kadar içteki unsurlardan da korunmak zorunda kalacaktı. Rumlar Batı Anadolu’da İzmir, Aydın, Manisa, Akhisar, Menemen gibi birçok yerde nüfus yüzdesinin önemli bir kısmını oluşturuyorlardı. Kuşadası’nda 11.000 Türk’e karşılık 9.000 Rum, Söke’de 21.000 Türk’e karşılık 16.000 Rum bulunmaktaydı. Urla, Ayvalık ve Erdek’te Rumlar Türklerden daha fazlaydı. Milli Mücadele’de yalnız Ayvalık’ın bir köyünün 400 mevcutlu bir Rum çetesi çıkardığı düşünülürse durumun ciddiyeti daha iyi anlaşılabilecekti100.

Milli Mücadele öncesinde Türk toplumu ağalar ve eşraf, din adamları, aydınlar, halk olmak üzere dört sosyal gruba ayrılıyordu101. Her grupta Milli Mücadeleye taraftar olanların yanında, düşman olanlarda vardı. Bölgede bulunan vali, mutasarrıf, kaymakam, belediye reisi, müftü gibi toplumun ileri gelenlerinin, halkın üzerinde büyük etkiye sahip olmaları bakımından, Kuva-yı Milliye safında veya karşısında yer almaları

98I. Dünya Savaşı başında at:1.050.850, katır:144.600, eşek: 1.373.700, deve: 314.200; savaş sonuda ise

at: 630.000, katır: 850.000, eşek: 825.000, deve: 950.000’dir. Bkz. Müderrisoğlu, a.g.e., s.77.

99 Müderrisoğlu, a.g.e., s.71. 100 Selek, a.g.e., s.62.

101 Selek, a.g.e., s.63, Duruma en iyi örnek, İzmir Valisi İzzet Bey, Manisa Mutasarrıfı Hüsnü Bey,

Burdur ve Antalya Mutasarrıflarının tutumudur. İşgal günü Yunan askeri ve yerli Rumların hakaretlerine maruz kalan Vali İzzet Bey, Metropolitin talebi üzerine makamına tekrar oturmuştur. İşgal kuvvetlerinin, “Rumlar yağma ve katliam” yaptığını itiraf etmesine karşı, Vali Bey “olayların oldukça abartıldığı” yönünde açıklama yapmıştır. Mutasarrıf Hüsnü Bey Yunanlıları Manisa’ya davet etmiştir. Aydın Belediye Reisi ise İşgal Kumandanına, Aydın işgaline halkın muvafakat edeceğine dair telgraf çekmiştir. Bkz. İHG, Der. Ömer Sami COŞAR, 17 Mayıs 1919, No:3.

mücadeleyi büyük ölçüde etkilemişti102. Eşraftan bazıları, eski zorbalık ve derebeyliklerinin verdiği alışkanlıkla, Yunan işgali sırasında hasis menfaatlerini sürdürmek için, halkın mücadeleye katılmasını engellemeye çalışmışlardı103.

Mücadele öncesi yönetimdeki bozukluklara karşı, köylünün hoşnutsuzluğunun bir göstergesi olan eşkıya hareketleri, Batı Anadolu’nun pek çok yerinde görülmekteydi104. Devlet adaletine duyulan güvenin sarsılması, devletin vergi ve asker toplamakla görevlendirdiği kişilerin, halk üzerinde ki baskıcı tutumu gibi nedenler, bölgede var olan tepkisel potansiyelin kullanılarak, toplumun yoksul ve siyasi bakımdan güçsüz kesiminde bir başkaldırı hareketine neden olmuştu105. Efe, Batı Anadolu’da tarımın ticaretleşmesi sonucu, toplumsal katmanlar arasındaki eşitsizliğin en fazla belirginleştiği çeteciye verilen attır. Eric Habsbawn’a dayanarak Doğu Ergil’de, bunların toplum sosyal bilim yazınında “sosyal haydut” olarak sınıflandırılması gerektiğini vurgulamıştır. Sosyal olarak nitelendirilmelerinin nedeni ise yasadışı davranışlarının bireysel olmaktan çok toplumsal olaylara dayanması ve toplumda bu yasadışılığın benimsenip desteklenmesidir106.

Yol kesip adam öldüren, köy basıp soygun yapan ve “Zeybeklik” denilen bu kötü alışkanlık, çoğunlukla köylüler arasından çıkmaktaydı. Zeybeklik ruhunun bir kural olarak ortaya çıkıp kökleşmesinde, Osmanlı İmparatorluğunun toprak yönetiminin ortaya çıkardığı, sosyal adaletsizlik büyük rol oynadı107. Küçük görülme, yoksulluk, toprağın ve ağanın tutsağı olma, arazi ile birlikte satılma, devletin tüm angarya işlerini yüklenme, köylüde hiç geçmeyen bir onur yarası açarken, köylüyü çalıp çırpmaya da alıştırmıştı. Halktaki bu yaygın huzursuzluk, zeybekliği kaçınılmaz hale getirmişti108.

102 Aydınel, a.g.e., ss.59-60. 103 Selek, a.g.e., s.63.

104 Asaf Gökbel, Milli Mücadelede Aydın, Aydın 1964, s.44. 105 Yapucu a.g.m., s.50.

106 Çetin, a.g.m., s.180.

107 Zeybekler ayaklarına yemeni dediğimiz çarık türünden bir pabuç, parçaları diz kapağından dizlik

denilen bir don, artlarına içlik veya işlik, çuha işlemeli bir cepken giyerler. Bellerine yün veya ipek kumaşlar sararak üstüne silahlık kuşanırlardı. Bkz. Gökbel, a.g.e., s.49, Zeybek; dikkatli, ağırbaşlı, gözü pek olacaktır. Zeybek, Selçuklu Devletinin, Bizans sınırları boyunca oluşturduğu bir askeri kuruluşun ismidir. Selçukilerde ki bu askeri kuruluşun görevi küçük gruplar halinde hududu sık sık aşarak Bizans topraklarındaki halkı rahatsız etmek onları korkutmaktır. Selçuklu Devleti yıkıldıktan sonra, uçlardaki Menteşe, Aydın, Saruhan Karesi Beylikleri ve zamanında bu zeybeklik devam etmiş ve zamanla Batı Anadolu Türklerinin siyasal ve toplumsal yaşamına girerek yerleşmiştir. Bizanslılar Anadolu’dan sökülüp çıkarılınca, alıştıkları bu yaşamdan vazgeçmemişler, yol kesiciliğe başlamışlar, köy ve kasaba soygunculuğunu sürdürmüşlerdir. Bkz. Kemal Özkaynak, Efelerden Haber, Aydın, Ocak 2004, s.5 vd., “Zeybekler içinde de zeybeklikle bagdaşmayacak şekilde davrananlar; yağma, talan, gasp, hırsızlık gibi olaylara karışan Çalıkakıcılara rastlanıyordu.” Müslim Özbalkan, “Milli Mücadelede”İlk” Başkaldırış:

Yörük Ali Efe ve Malgaç Baskını”, Milli Mücadele’de Nazilli Cephesi Ve Önderleri, Aydın 2006, s.27. 108 Yapucu, a.g.m., s.51.

Birkaç ayda paraya doyan, çuha elbiseler giyen, zaptiye ve paşaları arkasında gezdiren zeybekler, köylülerin adeta kahramanı haline gelmişlerdi. Köylüler zeybeklere seve seve yataklık eder, silah ve mermisini bulur, hatta güvenlik güçlerini yanıltırlardı109. Bu şekilde uzun bir tarihi geçmişi olan ve mevcut yapıya karşı gösterilen tepkinin ürünü olan zeybek kültürü, I. Dünya savaşı sonrası güven ve asayişin, devlet otoritesinin kalmadığı ortamda daha da yaygın hale gelmişti. Mondros Mütarekesinden sonra pek çok asker kaçağının olması ise, zeybeklerin sayılarının artmasında doğrudan etkili oldu110.

I. Dünya savaşında her aileden birkaç şehit verilmesi, harplerin getirdiği sosyal, ekonomik kargaşa, halkın askerlere olan güvenini de azaltmıştı. Albay M. Şefik’e göre halk, özellikle subayları milletin bu duruma düşmesinde tek sorumlu olarak görüyorlardı111. Halkın mücadeleye ikna edilmesi için köy köy dolaşan Celal Bayar, İzmir’den panik halinde kaçıp gelen askerlerin Aydın’daki 57. Tümen erlerini oldukça olumsuz etkileyerek firarlarına sebep olduğunu belirttikten sonra, “ortada dayanılacak

maneviyatı sağlam toplu bir kuvvet pek az kalmıştır. Halk ve askerler savunma ve teslim yanlısı olarak ikiye ayrılmıştır112”diyerek mevcut vaziyeti ortaya koymuştur. Halkın

oldukça sıkıntılı ve kararsız olduğu bu dönemde, Alaşehir Kaymakamı olan Bezmi Nusret (Kaygusuz) Bey harp bitkinliğinin zayıf ruhlarda büyük endişe yarattığından bahsederek jandarma bölüğünden pek çok neferin çareyi kaçmakta bulduğundan yakınmıştır113. Halk savaşa yol açar korkusuyla askeri görevlileri bulundukları yerlere almak istememiştir114. Tire Şube Başkanı Vekili Yüzbaşı Mehmet, 18 Mayıs’ta Aydın’daki Tümen Komutanı Albay M. Şefik’e gönderdiği telgrafta, asayişi sağlayabildiğini fakat halkın ihtilale yol açacağı düşüncesiyle subay ve askerlerin ilçeden hemen ayrılmalarını istediklerini bildirerek halkın mücadele yönündeki isteksizliğini ortaya koymuştur115.

Akhisar’da her tarafa Yunan bayrakları asılmıştı. Rumların yanında, Türklerden de Yunan bayrakları almada acele edenler vardı. Yunan ordusunun şehre girmesi halinde canını ve malını kurtarmak için, yerli Rumlara yaltaklık eden az değildi. Albay

109 Gökbel, a.g.e., s.48. 110 Gökbel, a.g.e., s.47. 111 Aker, a.g.e., s.8.

112 Celal Bayar, Bende Yazdım, C.6, İstanbul 1968, s.1909. 113 Bezmi Nusret Kaygusuz, Bir Roman Gibi, İzmir 1955, s.168.

114 Muhittin Ünal, Miralay Bekir Sami Günsav’ın Kurtuluş Savaşı Anıları, Cem yay., İstanbul 2002,

s.44.

Bekir Sami, Akhisar Kaymakamının da bulunduğu bir gurubun oteline gelmesi üzerine, vaziyeti anlatmış ve mücadeleden başka çare olmadığını açıklamıştır. Fakat guruptan birinin kalkarak namus ve vatanı hükümetin düşüneceğini, hiçbir şey yapmaya kadir olmadıklarından alınlarında ne yazılı ise ona razı olduklarını söyleyerek böyle bir kaygılarının olmadığını belirtmesi, mücadele için bir süre daha beklenileceğini göstermekte idi116.

Alaşehir’deki Rum azınlık, Türklere karşı girişilecek hareketler için oldukça örgütlü durumdaydılar. Kasabada pek çok Türk, bir Rum’la dost olarak, “Dostluk

Belgesi” alma yarışındaydı. Memurların çoğu ise, Yunanlılar geldiğinde de yerlerinde

kalabilmek için, Rumlarla adeta birlikte çalışmaktaydılar. Albay Bekir Sami Alaşehir’e gelen dört hocanın cami cami gezerek, Yunan ordusunun Padişah’ın isteği ve davetiyle geldiğini, karşı konulmaması gerektiğini, kötü niyetlilere inanılarak Yunanlılara hürmetsizlik edilmemesini halka telkin ettiklerini öğrenmişti117. Ayrıca Albay Bekir Sami Eşme’de elleri bayraklı çocukların, kendini karşılamaya geldiğini görünce önce sevinmiş fakat çocukların ellerinde Yunan bayrakları olduğunu görünce çok müteessir olmuştu118. Nitekim bu düşüncedeki kişiler, ilerde mücadele taraftarlarına oldukça zor günler yaşatacaklardı. Halkın mücadeleye dört elle sarıldığı dönemlerde bile bu tarz bir düşünüşün uzantısı olan muhalif gruplar, yılmadan mücadeleyi engelleme yolundaki çalışmalarına devam edeceklerdir.

Halkın sakin ve güvenli bir yaşam özlemine karşı, Türk yurdunun müdafaası için asıl mücadele bundan sonra başlayacaktı. Türk halkı yaşadığı tüm bu olumsuzluklar nedeniyle başlangıçta İngiltere, Fransa ve İtalya gibi büyük devletlere karşı yenilgiyi kabul edip işgallere karşı çıkmayacaklardı. Fakat Yunanistan gibi bir zamanlar kendi hâkimiyetlerinde azınlık durumunda yaşayan bir topluluğun, vatanlarını işgaline de razı olmayacaklardır. Nitekim İzmir’in işgal edileceğinin duyulması üzerine, bir Türk subayının Yarbay Smith’e; Türk ulusunun büyük bir ulus olduğunu, henüz

116 Bu durum karşısında Albay Bekir Sami, “Şeref ve haysiyetten bu denli yoksun insanların varlığı beni

kahretti. Savaş yılgınlığı, sefil bir yönetimin aşıladığı itaat düşüncesi ve Rum propagandaları Türklüğü ne hale sokmuştu. Bu ne acı bir gerçekti, hepsini kovdum.” demektedir. Bkz. Ünal, a.g.e., s. 37-38. 117 Bu büyük fitne karşısında kayıtsız kalamayan Albay Bekir Sami Bey, tabancasını çıkararak bu dört

hocayı yere sermiştir. Bkz. Ünal, a.g.e., s.71.

118 Bu duruma çok kızan Albay Bekir Sami Bey, bir hışımla Kaymakam’ın odasına gitmiştir.

Kaymakam, bu hareketin Alaşehir Metropolitinin düşüncesi ve Eşme halkının Yunanlılardan zarar görmemesi için yapıldığını söylemesi üzerine, dört aileden ibaret Rumları çağırmıştır. Onların, “Buralar Yunanistan olacaktır. Yunan askeri ve hükümeti medenidir, Metropolitin şefkat ve yardımseverliğinden, sizin içinde yardım istenebilir.” Şeklindeki konuşmaları, Albay Bekir Sami Bey’i çok kızdırmış ve kurduğu darağacı ile dördünü de astırmıştır. Bkz. Ünal, a.g.e., s.73.

ölmediklerini ve er geç işgallere layık oldukları karşılığın verileceğini söylemesi de, ilerde doğacak mücadele azmini göstermekteydi119.