• Sonuç bulunamadı

18. VE 19 YÜZYILLARDA AVRUPA’DA BEDEN EĞİTİMİ AKIMLARI

4.3. Avrupa Kökenli Beden Eğitimi Akımlarının Türkiye’ye Girişi

4.3.2. İsveç Jimnastiği’nin Türkiye’ye Girişi

Politik etkilerle birlikte askeri ve sivil okullarda yer alan jimnastik derslerinin önce Fransız etkisiyle Jahn-Amoros, ardından Alman etkisi ile daha ağırlıklı olarak Alman jimnastiği şeklinde görüldüğü ülkede 19. yüzyıl sonlarına doğru İsveç jimnastiğinin yavaş yavaş kendini göstermeye başladığı ve dönemin aydınlarının makalelerinde kendine yer bulduğu görülmektedir.

Başlangıçta daha çok tıbbi jimnastik yönünün ön planda olduğu ve süreli yayınlarda GCI’da eğitim gören yabancıların tıbbi jimnastik ve masaj üzerine ilanlar verdiği görülmektedir (İsveç usulüyle darüt-tedavi-i tıbbi, 1319; Matmazel Rasmussen, 1324; Institut de gymnastique, 1909)1. İsveç jimnastiğine ayırdığı yer ve tarihi bakımından Rıza Tevfik’in Nevsal-i Afiyet’te yazdığı makale dönemdeki anlayışı yansıtması açısından önemlidir. Rıza Tevfik’e göre hareket vücudun temel ihtiyaçlarından olmakla beraber

1 Diğer bazı ilanlar için ayrıca bkz. Institut de gymnastique, Stamboul, 31 Ekim 1908, s. 3; Institut de gymnastique, Stamboul, 5 Kasım 1908, s. 3; Institut Kinésithérapique, Stamboul, 11 Kasım 1908, s. 2; Institut de gymnastique, Stamboul, 11 Kasım 1908, s. 3; Institut de gymnastique, Stamboul, 20 Kasım 1908, s. 3.

82

insan sağlığının devamlılığı için de en önemli araçlardan biridir. 1899’da yazdığı makalesinde hareket ihtiyacından bahsettikten sonra dönemin jimnastik akımlarından kısaca söz ederek Alman ve İsveç jimnastiğinin farkları üzerinde özellikle durmaktadır. Alman jimnastiğinin bireysel olarak insanı kuvvetlendirmeye yönelik olmasıyla birlikte sağlık ve sıhhatin İsveç jimnastiği ile düzeltilebileceğini, bazı fiziksel rahatsızlık ve kusurların yine bu jimnastik yoluyla giderilebileceğini, dayanıklılığı arttırmak konusunda Alman jimnastiğine göre daha uygun olduğunu ve İsveç jimnastiğinin bilimsel temellere dayandığını okuyucularına aktarmaktadır (Rıza Tevfik, 1315).

İsveç’in en önemli ihraç ürünü olan İsveç jimnastiğini yurtdışında tanıtma ve benimsetme niyetleri çerçevesinde 1906 Atina Ara Olimpiyatları’na katılacak olan İsveçli jimnastikçilerin Atina’ya gitmeden önce İstanbul’a uğrayıp jimnastik talimleri yapmak istemelerine rağmen uygun bir mekan olmadığı gerekçesi ile reddedilmeleri (BOA, Y.A.HUS., 501-43; BOA, İ.HUS., 140-1324/S025) dönemde İsveç jimnastiğine bakış açısı bakımından önemlidir.

Henüz İsveç’e gitmeden önce çağdaşı aydınların uyarıları ve kendi deneyimlerinden yola çıkarak jimnastik anlayışı değişime uğrayan ve beden eğitimi ve jimnastiğe ilişkin görev ve çalışmaları ile kamuoyu tarafından iyi tanınan Selim Sırrı Bey’in İsveç jimnastiğinin savunuculuğunu üstlenmesi Alman jimnastiğine karşı başlayan değişimin ilk adımlarını oluşturmuştur. Nitekim öncüsü Ling’in fazlasıyla üzerinde duruduğu tıbbi jimnastik fonksiyonu (Rothstein, 1853) ülkedeki ilk görünüm biçimi olmakla beraber, Selim Sırrı Bey, İsveç jimnastiğinin pedagojik yönünün ortaya konulması ve toplumun her kesiminden uygulanabilir olmasına ilişkin kamuoyu farkındalığı ve bilincini bu dönemden itibaren geliştirmeye çalışmış ve İsveç’e eğitim görmek için gitmeye karar vermiştir.

Selim Sırrı Bey’in İsveç’ten dönüşünden sonra askerlikten istifasının ardından Maarif Nezareti’nde üstlendiği etkin görevler ile akımın en önemli ve en etkili öncüsü olmuş, tek başına yaptığı çalışmalarla kendinden sonrakilerin yolunu aydınlatmış, kısa sürede İsveç jimnastiğinin diğerlerinden ayrılması, kabul görmesi ve yaygınlaşmasını sağlamıştır. Nitekim, Selim Sırrı Bey sayesinde II. Meşrutiyet öncesinden itibaren daha çok tedavi edici, iyileştirici bir formatta gelişen İsveç jimnastikleri, Cumhuriyet’e geçişle birlikte rejimin genel sağlık politikasındaki “tedavicilikten” “sıhhıyeciliğe” dönüş ile çakışınca popülaritesi ve meşruiyeti artmıştır (Akın, 2005). Bu nedenle İsveç jimnastiğinin

83

Türkiye’deki asıl görünümünü Selim Sırrı Tarcan merkezinde değerlendirmek doğru olacaktır. Bu noktadan itibaren Selim Sırrı Bey’in özellikle II. Meşrutiyet döneminde ivme kazanan ve Cumhuriyet’e uzanan İsveç jimnastiğine ilişkin faaliyetleri tüm yönleriyle değerlendirilmeye çalışılacaktır.

85

5. BÖLÜM

SELİM SIRRI TARCAN VE İSVEÇ JİMNASTİGİ’NİN

TÜRK EGİTİM SİSTEMİNE ENTEGRASYONU

Danimarka (1814) ve İsveç (1824), beden eğitimini yasal düzenlemelerle okulların zorunlu dersi hale getiren ilk ülkelerdir. Avrupa ülkelerinin birçoğu ise ancak 1850-1880 yılları arasında zorunlu okul beden eğitimine geçebilmiştir. 19. yüzyılın ikinci yarısında tüm Avrupa’da okul beden eğitiminde kullanılan dört sistem gelişmiştir: Pehr Henrik Ling’in oğlu Hjalmar Ling ve takipçisi Törngren’in İsveç sistemi, Fransız Amoros-Laisen-Sistemi, Alman Spiess-Maulsche Turn sistemi ile Public Schools’larda spor ve oyun yoluyla karakter oluşturmayı hedefleyen İngiliz spor eğitim sistemi. Bunlar arasında İsveç Ling sistemi en popüler ve Avrupa ölçeğinde okul beden eğitimi dersleri kapsamında en etkileyici olanıdır. Fakat aynı ölçüde İngiliz spor ve oyun eğitimi okulların ders dışı öğle sonrası aktivitelerinde tercih edilmektedir (Raul, 2009).

Türkiye’de ise Tanzimat ile başlayan yenileşme hareketleri ile birlikte önce askeri okullarda, ardından sivil okullarda görülmeye başlanan beden eğitimi dersi ilk başlarda askeri amaçlarla kendini göstermiş, dönemin aydınlarının Türk gençliğinin zihinsel gelişimi kadar bedensel gelişminin önemi üzerinde durmaları vasıtasıyla Avrupa’daki örneklerden yola çıkılarak II. Meşrutiyet döneminden itibaren okul programlarında kendine daha fazla yer bulmaya ve yaygınlaşmaya başlamıştır. Selim Sırrı Tarcan’ın İsveç’ten dönüşünün ardından edindiği etkin görevler ile İsveç jimnastiği kısa sürede okullara ve okul programlarına girmiş, gerekli kamusal ve yasal dayanakların oluşturulmasıyla Cumhuriyet’e geçiş öncesinde yapılanmasını Selim Sırrı Tarcan merkezinde emin adımlarla sürdürmüştür.

Cumhuriyet rejimine geçişle birlikte beden eğitimi ve spor, aydınlanmış yurttaşın inşasında ana faktörlerden biri olmuştur. Hatta Cumhuriyet, Osmanlı’nın “Avrupa’nın hasta adamı”

86

imajından kurtulmak için beden eğitimi yoluyla sağlıklı yurttaşların inşasına büyük öncelik vermiştir (Lüküslü ve Dinçşahin, 2013). Atatürk henüz Cumhuriyet yönetimi oluşturulmadan eğitimle ilgili görüşlerini ortaya koymuş ve eğitimin her türlü yabancı etkiden uzak, geçmişin karanlık hurafelerinden arındırılmış, tamamıyla milli karakterli ve yerli bir eğitim olması gerektiğinin altını çizmiştir (Türkmen, 2013). Öztürkmen ve Atabeyoğlu, Mustafa Kemal Atatürk’ün beden eğitimine verdiği önemin üzerinde durarak, günlük spor gazetesi L’auto’nun; “Dünya’da beden eğitimini zorunlu hale getiren ilk lider” olarak nitelendirdiğinden bahsetmektedir (Atabeyoğlu, 1989; Öztürkmen, 2002).

Tanyer’de (2010), Atatürk’ün beden eğitimi konusundaki hassasiyetini 1923 yılında Eskişehir’i ziyareti esnasında maarif müdürü ile geçen konuşmasını örnek vererek şöyle aktarır:

Gazi Paşa: ... İdman talimleri yapıyor musunuz? Maarif Müdürü: Evet, efendim yapıyoruz.

Gazi Paşa: Terbiye-i bedeniye çok mühim bir meseledir. Hangi usulü takip ediyorsunuz? Maarif Müdürü: Alman, İsveç…

Gazi Paşa: Alman mı, İsveç mi, yoksa başka bir usulü mü? Bu mes’ele çok mühimdir. Ulûm ve fünûn tedrisine hasrolunacak gayretin burada da ibrazı lâzımdır. Evlâdı memlekete hangi usuldeki terbiye-i bedeniyenin müsmir olacağını bilmek iktizâ eder.

Maarif Müdürü: Bendenizin ihtisasım yoktur.

Gazi Paşa: Gerçi benim de ihtisasım yoktur. Fakat yapılacak usul, semere verecek usuller olmalıdır. Bu hususta çocuk yetiştirenlerin, aile reislerinin de, babaların da fikirleri olmak lâzım gelir. Yoksa her çocuğu, herhangi bir terbiye-i bedeniye mualliminin eline veremeyiz. Biz de mekteplerden geçtik, fakat bize bunu ne yaptıran, ne de yapan ehemmiyetini takdir etti. Ruhî ve dimaği mesâilde terbiye-i bedeniyenin tesiri malûmdur.

15 Ocak 1923, Eskişehir