• Sonuç bulunamadı

TÜRKİYE’DE ARAZİ YÖNETİMİNE İLİŞKİN SORUNLAR

İSTANBUL PLANLAMAS

Planlama eylemi bu açıdan bakıldığında sade ve basit gözükmekle birlikte oldukça karmaşık bir konudur. Özellikle İstanbul gibi büyük bir metropolde çok daha karmaşık ve zor bir hal alır. Çünkü nüfus ve ekonomik faaliyetler doğal dengesi içinde artmak yerine ikinci dünya savaşı sonrasından bu yana doğal ar- tış oranından 3-4 kat daha hızlı artmıştır.

YAPILAŞMA VE DOĞA

Nüfusun hızla artışı kaçınılmaz olarak kontrolsüz yapılaşmayı getirmiş, ilk aşamada tarımsal alanlarda kontrolsüz ve hızlı biçimde yayılmıştır. 1960larda başlayan gecekondulaşma kent çevresinden dışa doğru yapılaşmış ve her on yılda ortalama 1.600 ha alan bağ-bahçe-tarla vasfını yitirerek konut mahalleleri oluşturmuştur.

Bu süreçte tarım alanlarını koruyan bir yasa olmaması yanında, çıkarılan imar affı yasaları da süreci hızlandıran ve sürekli hale getiren temel etmenler ol- muştur.

İlk etapta Zeytinburnu'nda sanayi çevresinde görülen gecekonduların sayısı 1951 yılında 8.500 iken 6 yılda 26.000'e ulaşmıştır. 1960 yılına gelindiğinde toplam nüfusun % 251 gecekonduda yaşar hale gelmiş ve gecekondu konut sa- yısı 78.000'e, 1972 yılında da yaklaşık 195.000'e ulaşmıştır. Bu arada İstanbul'un toplam nüfusu da 1950-1970 yıllarında 980.000 den yaklaşık iki katına yani 2 milyona ulaşmıştır. Özetleyecek olursak 1950 yılında yaklaşık 1 milyon nüfusa sahip olan İstanbul doğal nüfus artışı ile büyümeye devam etmesi durumunda 60 yıl sonra yani 2010 yılında 3 milyon nüfus olması gerekirken bugün 13 mil- yon nüfusa ulaşmıştır. Yapılaşmış alanda bu doğrultuda yaklaşık 100.000 ha ta- rımsal ve doğal alanlar aleyhine artmıştır. Arazi yönetimi açısından bunun iki yönü bulunmaktadır. Bir yönü doğal alanların (tarım, orman, su havzası vb.) hızla yok oluşu iken, diğer yönü de ekonomik açıdan oluşan kontrolsüzlüktür. 100.000 hektarlık alanın bugünkü değeri (ortalama 1.500 $/m2) (1.500.000.000. 000) yaklaşık 1,5 trilyon Amerikan dolarıdır. Bu alanın yaklaşık %30'u kamu arazileri üzerinde işgal yöntemi ile yapılaşırken, yaklaşık %30'uda hisseli ifraz yöntemiyle hiçbir donatı alanı terk edilmeksizin yapılaşmıştı.

İki yıl önce onaylanan İstanbul Metropoliten Planı'nın temel gündemlerinden biri arazi yönetimine ilişkin kararlar olmuştur. Birinci olarak orman ve tarım havza alanlarını korumak, ikinci olarak su havzalarında bulunan mevcut yapı- laşmış alanların rehabilite edilerek sürdürülebilirliğinin sağlanması ve üçüncü olarak nüfus artış hızının 10-20 yıllık süre içinde doğal artış oranlarına çekerek ilk iki maddenin gerçekleşmesini sağlamaktır. Aksi takdirde tarım, orman ve havza alanlarının tahrip edilme sürecini durdurmak ve İstanbul kent yaşamının gelecekte sağlıklı ve sürdürülebilir olmasını sağlamak mümkün olmayacaktır.

Prof. Dr. Ali KAHRİMAN:

Çok teşekkür ediyorum, dinlemiş olduğumuz bu envanter çalışması hakika- ten İstanbul için çok önemli. Prof.Dr. Enver ÜLGER Hocamdan dolayı ben de az çok bu projeyi izlemiştim. Gerçekten önemli işler yapıldığını anlıyorum, bu veri bankası da önemlidir. Umarım bu tür çalışmalar ülke genelinde başka ku- rum ve kuruluşlarımıza da örnek bir çalışma teşkil eder. Evet, şimdi beş değerli konuşmacımız görüşlerini bizimle paylaştılar. Ben hepsine teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar; konuşmamın nedeni şudur: Arazi ile ilgili çalışmalar, sempozyumlar tartışmalar yapılırken sürekli yeni kavramlardan, yeni adlandır- malardan dağınık biçimde çokça söz edilmektedir. Bunlar: Arazi Bilgi Sistemi, Mekânsal Bilgi Sitemi, Coğrafi Bilgi Sitemi, Kadastro Bilgi Sistemi, Yersel Bilgi Sistemi, Kentsel Arazi Düzenlemeleri, Kırsal Arazi Düzenlemeleri vb.dir. Bu kavramlar farklı yerlerde ve farklı amaçlarla söylenmelerine karşın öznesi aynı olan kavramlardır. Bunların öznesi arazidir, topraktır, taşınmazdır. Bunlar- dan yola çıkarak onların mülkiyet haklarından, kullanımından, kentten, kırdan, yerleşmelerden, çevreden söz ederiz.

Dostum Tahsin Yomralıoğlu ile tartışırken arazi/toprak ile çok çeşitli söy- lemler, anlatımlar olmasına karşın bir üst kavram, kapsayıcı bir şemsiye geliş- tirme zorunluluğumuzun olduğu sonucuna vardık. Bunun için de “Arazi Yöne- timi” kavramının daha kapsayıcı, bütünleştirici olduğu sonucuna ulaştık.

Farklı kurumlar, farklı amaçlarla, farklı uygulama yasaları ile araziyi/toprağı kullanıyor, yönetiyor. Bunların bütününden sorumlu bir yapının olması gerek- tiği konusunda hemfikir olduk.

Ülke arazilerinden, onların yönetiminden sorumlu olması gereken bir göz olmalı. Bu göz “big brother” olmamalı. Bu göz dünyalı olmalı, siyasi olmamalı, bilimsel ağırlığı yerinde, yaşamla ilgili olmalı. Bir sistem olmalı. Ve nihaye- tinde bu sistem sürdürülebilir olmalıdır. Bunun adının da “Arazi Yönetimi” ol- ması gerektiği sonucuna vardık. Bunun için bir sivil öncelik örneği olarak “AYÖP”ü kurduk. Biz sürdürülebilir bir arazi yönetiminin nasıl olması gerekti- ğini şekillendirmeyi amaçlıyoruz. Bu çalıştay bunu gerçekleştirmenin ilk adımı- dır. Çalıştaydaki konuların seçimi de tesadüf değildir, bu amaca uygundur.

Örneğin GIS; yani arazi yönetiminin bilgi teknolojisini konu alan bir kısmı. GIS’le uğraşan birçok arkadaş bu konuda görev alabilir, söyleyecek ne kadar sözü varsa söyleyebilir. Ama sonuçta bu, “Arazi Yönetiminin” bir ayağıdır. Bu ayak bir oturumun, sempozyumun, çalıştayın konusu olmalıdır. Kırsal düzenle- meler, kırsal arazi yönetimi üzerine yapılan etkinlik bağımsız olarak, kırsalla il- gili bilgilerin anlatımı ile bitmemeli, sürdürülebilir arazi yönetimi ile ilişkilendi- rilmelidir. Bu çok önemlidir. Çok şey bilindiğini buraya emek veren her arkada- şımızın konusunda uzman olduğunu biliyoruz. Ancak daha olgun ve verimli bir aşamaya geçmeliyiz. Arazi yönetimi konusunda geleceğe yönelik politikalar, eylemler, stratejiler oluşturmalıyız. Emeğimizi, üretimlerimizi yöneticilere, ka- nun yapıcılara kabul ettirebilmeliyiz. O nedenle çalıştayın oturumlarında çok konuşarak değil, her oturumun ileride birer panel, çalıştay olabileceğini düşüne-

rek konuşmalarımızı ona göre ayarlamalıyız. Çalıştay sonundaki formu ciddiye almalıyız. Orada istediğimiz gibi konuşabiliriz. Önerilerimizi, hangi etkinliğin daha öncelikli olması, nerede yapılması gerektiği dâhil, aklımıza ne geliyorsa söyleyebiliriz. Bu çalıştay ile birlikte bir yol haritası çıkarmayı amaçlamaktayız. Bu duygularla hepinizi tekrar saygı ile selamlıyorum.

Prof. Dr. Ali KAHRİMAN:

Saygıdeğer katılımcılar, son derece önemli bir konuyu değerli hocalarımız ve uzmanlarımız ile tartışmış olduk. Önemli görüşler ortaya çıktı. Bu nedenle panelistlerimize katkı ve katılımları için çok teşekkür ediyorum. Siz değerli ko- nuklar ve katılımcılar, büyük bir sabırla ama dikkatle panelimizi bu ana kadar izlediniz, katılımınızla bizleri onurlandırdınız. Hepinize katılım ve katkılarınız için şükranlarımızı sunuyor ve teşekkür ediyorum.

YÖNETİMİ” ÇALIŞTAYI

26-27 MAYIS 2011

3. OTURUM

ÜLKEMİZDE ARAZİ YÖNETİMİ VE KIRSAL ARAZİ