• Sonuç bulunamadı

Okan Üniversitesi mütevelli heyetinin çok değerli başkanı, değerli rektörle- rimiz, çok değerli genel müdürlerimiz, çok değerli akademisyenler, sayın eski müsteşarım ve eski milletvekilim, çok değerli öğrenciler, bu seçkin topluluğa hitap etmekten dolayı son derece mutluyum. Bu organizasyonu yapan Okan Üniversitesine, Yıldız Teknik Üniversitesine, İstanbul Teknik Üniversitesine çok teşekkür ediyor ve kendilerini kutluyorum. Bu çalıştay, Türkiye’nin gözler- den kaçan çok önemli bir konusunu, bir çalıştay konusu yapmak suretiyle, bu konudaki sorunları aşmada, çok önemli bir adıma öncülük edilen son derece önemli bir çalıştaydır. Bu organizasyona konuk olmaktan ve bana konuşma fır- satı verilmiş olmasından dolayı hem mutluyum hem de beni davet eden Sn. Ül- ger’e teşekkür ediyorum. Davet edilmemde siyasetçi kimliğimin ikinci planda geldiğini, siyasi yaşamımın öncesinde geçmişte yaptığım bazı görevler nede- niyle benim bu konuyla ilişkili olduğumun düşünüldüğünü düşünüyorum. An- cak siyasetçi kimliğim ister istemez burada söyleyeceklerimin bir parça siyasete kayması gibi bir durumu da beraberinde getirebilir. O niyetle huzurunuzda de- ğilim tabiî ki ama söyleyeceklerim bir siyasetçinin sözleri olarak değerlendirile- cektir ister istemez ancak ben gerçekten Türkiye’nin arazi yönetimi konusun- daki sorunları nedir, buna nasıl bakıyorum bunu ifade etmek için huzurunuzda- yım.

Paneller dizisinin başlığı çok doğru bir başlık: Sürdürülebilir Arazi Yöne- timi. Sürdürülebilirlik kavramı, 1992’de Rio’da yapılan Dünya Çevre ve Kal- kınma Konferansıyla Dünya’nın gündemine gelmiş olan bir kavram. Rio zirve- siyle birlikte artık çevre faktörü de büyüme sürecinde, ekonomik süreçte, karar alma süreçlerinde bir faktör olarak dikkate alınmaktadır, alınmalıdır. Rio zirve- sinin bütün ülkelere vermiş olduğu mesaj budur. Daha sonra Güney Afrika’da yapılan Johannesburg zirvesi bu konuda bir diğer adımdır ve umuyorum ki 2012 yılında yenilenecek olan Rio’daki 2. Zirve, bu konuda dünya ülkelerine, insan- lığa çok büyük bir katkı sunacaktır.

Sürdürülebilirlik kavramı önemli. Dünya nüfusu artıyor. 19. yy’ın başında 700 milyon olan nüfus, 20. yy.’ın başında 1,5 milyardı, bugün 7 milyara doğru gidiyor. Yani 20.yy’ın başına kıyasla 4 katı aşan, 4 kattan fazlaya ulaşan bir ar- tış sözkonusu. 20. yy’da çok önemli değişiklikler oldu. Büyük teknolojik deği- şiklikler oldu. Üretim süreçleri değişti. Bütün bunlar toplum hayatında, birey hayatında çok büyük değişikliklere yol açtı. Nüfus artıyor, öte taraftan nüfus ar-

tışı yanında kente göç kavramı var. Dünyada her yıl 60 milyon insan şehirlere göç ediyor. Bir yandan nüfus artışı bir yandan kentlere göçün hızlanması, küreselleşme sürecinin bütün bunların hızlandırılması ve ülkelerin büyüme yarışına girmesi arazi yönetimini çok daha önemli hale getirmektedir. Arazi artmıyor, arazi sabit. Dolayısıyla mevcut araziyi Dünyada ve Türkiye’de iyi kullanmalıyız. Bugün dünya nüfusunun yaklaşık yarıya yakın kısmı dünyadaki arazinin yaklaşık %5’ini oluşturan kentsel alanlarda oturuyor yani yerleşik. O nedenle kentsel arazi yönetimi nüfus artışı ve kente göç kavramıyla birlikte çok daha önemli hale geliyor. Türkiye açısından olayı birkaç rakamla örneklemek istersek, şöyle söyleyebilirim, Türkiye’nin nüfus artış hızı, Dünya nüfus artış hızı ortalamasına aşağı yukarı eşittir, %1.3’lerdedir. Ama kentsel nüfus artışı hızı, %2,7’dir. Bu bizde arazi planlamasının çok önemli hale getirmektedir. Tarımsal arazinin planlaması da şüphesiz önemli ancak kentsel arazilerin planlamasını çok daha önemli bir sorun olarak görüyorum. Türkiye’de nüfus artışının ve kente göçün kentlerde nasıl bir sorun yarattığına değinecek olursam, şunları söylemek isterim, İstanbul’un nüfusu önemli ölçüde artıyor. İstanbul’un nüfusu 60’lı yıllarda 2 milyonun altındaydı. 90’lı yıllarda 8 milyon dolayın- daydı. Şimdi 13.2 milyon nüfus var. Sayın başbakanın 2023 projesi İstanbul’u 17 milyon nüfusa çıkarmak veya uygulanan politikalar aynen devam ederse nü- fusun 17 milyon olarak planlandığı anlaşılıyor. Bu tabiî ki bir plandan çok bir öngörüye dayanıyor. Eğer arazi yönetimi gerçekten Türkiye’de olabilseydi ya- pılabilseydi böyle bir şemsiye kavram etrafında bütün kurumlar toplanıp ger- çekten de önemli çerçeve bir düzenleme yapılabilseydi, İstanbul’un nüfusunu bu kadar arttırmazdık. Belki de eğer bu düzenleme yapılmazsa 17 milyonla de- ğil çok daha fazla nüfusa doğru İstanbul koşacaktır. Sn. Okan güzel bir cümle söyledi: İki şey önemlidir dedi. Bir arazi, konut yani sonuçta arazi insanların yaşamak için en temel ihtiyacı olan konutun en önemli girdisidir. Bu önemli. Ondan sonra eğitim önemli. Evet eğitim hakikaten önemli. Ancak bizim Avrupa Birliği’ni yakalamamız için kentlere göç eden insanlara nitelikli eğitim vermek gibi bir seçeneğimiz varken, ülke olarak böyle bir yolu tercih edebilir, bu yolda çok ciddi mesafeler katedebilirdik. Bu yolla eğitimli insanı yaratıp, Avrupa Bir- liği’ne Türkiye’yi, Türk insanını eklemleyebilirdik. Ama bunun yerine ülke ola- rak bir ikinci yolu tercih ediyoruz. Kentsel rantları vatandaşlara dağıtmak sure- tiyle, o rantlar etrafında bir kent oluşturuyoruz. O rantla insanları büyük kent- lere yerleştirmeye çalışıyoruz. Bu ikinci yol doğru bir yol değildir. Bu rantların bittiği veya azaldığı yerlerde, kamuda yeni projeler, yeni köprüler yaratırsınız... İstanbul’da iki şehir dersiniz, Ankara’ya yetmez bir şehir daha dersiniz, bütün bunlar arazi yönetiminin olmadığı bir süreci ifade etmektedir.

Türkiye’de maalesef arazi yönetimi yok. Sayın Müsteşar burada çok güzel projeler ifade ettiler. Bunlara CHP olarak sonsuz derecede destek vereceğimizi ifade etmek isterim. Ancak sayın müsteşarın bu iyi niyeti veya tek taraflı bir ta- kım kararları; bu stratejinin bozulmasını engellemeye yetmez. Bir anda bir ba- kıyorsunuz, İstanbul nereye doğru gider, gidiyor derken, bir anda İstanbul’da nüfus artışını tetikleyecek, İstanbul’u 25-30 milyona doğru çıkaracak olan bir projeyi duyabiliyoruz. Arazi yönetimi konusunda Türkiye’de kurumlar arasında bir eşgüdüm, bir işbirliği yoktur. Bir dağınıklık vardır. Osmanlı İmparator- luğu’nun 1858 yılında yürürlüğe koyduğu arazi kanunnamesi, Türkiye’de arazi yönetimi konusunda atılmış çok ciddi bir adımdır, ilk adımdır. O döneme kı- yasla olağanüstü modern bir düzenlemedir. İlk defa miri araziden özel mülki- yete geçişi düzenleyen bir kanunnamedir. Miri arazi bugünkü hazine arazileri- nin milli emlakin yönetiminde olan arazilerin temelini oluşturur. Bugün milli emlakin, hazinenin daha doğrusu, sahip olduğu varlığın Türkiye yüzölçümüne oranı %7’dir. Kadastro hedefine bunu oranlarsak %11.3’tür. Yani 480.000 km2lik bir kadastro hedefi olduğu anlaşılıyor. Daha doğrusu böyle bir alanın planlandığı tahmin ediliyor. %11’lik bir alandır. Devletin özel mülkiyetindeki yerlerin yüzölçümü, bir eksik bilgi vermiş olmayayım. Kadastro hedefi dışın- daki diğer yerler, şu an devletin hükümet tasarrufunda olan, bugün veya yakın gelecekte bir ekonomik kullanım değeri olmayan yerlerdir. Ancak Türkiye’nin arazi yönetimi konusunda atması gereken ilk adımlardan birisi, Türkiye’nin tüm yüzölçümünü kadastroya dahil etmektir. Yani, evet envanter anlamında. Kadast- royu sadece mülkiyetin tespitine yönelik bir işlem olarak görmemek gerekir. Tam tersine ülkenin varlığı nedir, bu yüzölçümünün, bu arazinin, ülkenin yü- zölçümünün dağılımı nedir, ne kadarı göldür, ne kadarı dağdır, ne kadarı nehir- dir, ne kadarı tarım arazisidir, taşlıktır, bütün bunların envanterini yapmak açı- sından Türkiye kendisine öncelikle böyle bir kadastro hedefini belirlemek zo- rundadır. Kadastro hedefini değiştirmek zorundadır. Kurumlar arasında eşgü- düm yoktur dedim. Milli Emlak Genel Müdürlüğü vardır. Çok önemli bir bi- rimdir. Öte yandan tapu ve kadastro işlemlerini yürüten çok önemli bir genel müdürlüğümüz, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü var. Orman Bakanlığımız var. Orman Genel Müdürlüğümüz var. Diğer kamu kurumları var, belediyeler var, Vakıflar Genel Müdürlüğü var. Büyük bir arazi varlığı kamunun yöneti- mindedir ama kamunun bu kurumları arasında bir koordinasyon yoktur. Bir arazi yönetimi kavramı, şemsiye kavram etrafında bu kurumları koordine etmek gerekir. Arazi yönetiminin bir diğer boyutu planlamadır. Planlama, arazi yöne- timinin bir diğer unsurudur. Ancak planlamada da Türkiye’de olağanüstü dağı- nık bir yapı olduğunu görüyoruz. Örneğin bugün şehirlerimizde TOKİ bir plan yapan kurum olarak sistemimize girmiştir. TOKİ hiçbir ilkeye, kurala bağlı ol-

maksızın plan yapabilmektedir. Bu durum son derece sakıncalıdır. Ömerli barajı etrafında vatandaşlarımız özel mülkiyetlerindeki taşınmazlara herhangi bir şe- kilde bir inşaat yapamazken, imar planları buna müsaade etmediği için, bir bina yapamazken aynı yerde TOKİ kendi kanunundan gelen imar planı yetkisini kullanmak suretiyle su koruma havzası kavramını bir kenara atarak imar planı yapıp o alanı yerleşime açabilmektedir. Bakın hızlı konut yapalım, Türkiye’nin konut ihtiyacını karşılayalım uğruna TOKİ’ye verilen yetki bugün bizim kent- teki yaşayan milyonlarca insanımızın hayatını, sağlığını tehlikeye düşürecek şe- kilde kullanılmaktadır. Biraz önce Türkiye’nin kentsel nüfus artış hızı %2.7 de- dim. Bu devam edecek yani bu hız belki aşağı çok fazla düşmeyecek, bir 10 sene önce %3’lerdeydi, şimdi %2.7’ye düşmüş ama bu artış kente göç devam ettiği sürece bizim kentlerdeki imar planı faaliyetimiz bu imar planlarını yapan kentsel arsa üretimini yapan kurumlarımızın daha iyi çalışmasını gerektiriyor. Bu boşluk zamanında bu mekanizmanın iyi çalışamaması bugün sağlıksız yapı- laşmayı gündemine getirmiştir. Zamanında plan otoritelerinin iyi çalışmaması mülkiyet konusundaki problemlerin çözülememesi, 2B arazilerinin yerleşime açılması gibi bir sonucu yaratmıştır. Vatandaş başını bir sokacağı bir ev yapa- caktır. O nedenle imarlı arsa yoksa imarsız arsaya 2B arazisine konutunu yap- mıştır, yapabilmiştir. Yine 2B arazileri mülkiyet sorununun ötesinde, mülkiyet sorunu tabiî ki çözülmelidir, çözülecektir ama onun ötesinde bir imar planı me- selesidir. Bir kentleşme meselesidir. Umuyorum Türkiye bunları da çözecektir. Daha söyleyeceğim başka şeyler var ama esas olan panellerin yapılması orada akademisyenlerin, konunun uzmanlarının görüşlerini ifade etmesidir. Ben bu vesileyle bunları ifade etme ihtiyacı duydum. Teşekkür ediyorum dinlediğiniz için. Panellerin başarılı geçmesini ve kamu yönetimine ışık tutmasını diliyorum. Sevgiler saygılar sunuyorum.