• Sonuç bulunamadı

41

42

tepkilerini eylemleştirmeyi ifade etmektedir. Dijital aktivizm, geniş kitlelere hızlı ve etkileşimsel olarak ulaşabilmektedir. Fazla bir maliyet gerektirmeden geniş kitlelere ulaşması bakımından örgütlenme gücü yadsınamaz bir gerçek olarak değerlendirilmektedir (Yeğen, 2014: 90).

Sosyal anlamda ise internette zorunluluk veya tesadüf yerine ilgi alanları doğrultusunda seçim yaparak bir araya gelen sanal grupların sosyalleşmesi mümkün olmaktadır (Güdücü, 2006: 110). Bu anlamda sanal dünyada gün geçtikçe artan çeşitlilikteki sosyal cemaatler toplumsal yaşamda gerçek anlamda ilgi odaklarına uygun bir gruba yerleşemeyen kişilerin kendini ifade edebileceği mecraları bulmasına olanak tanımaktadır. Farklı sınıflardan veya farklı toplumsal alt yapılardan kadınların ortak sorunu haline gelen erkek tahakkümü toplumsal hayatın her alanında kendini göstermektedir. Kadının iş yaşamına dâhil olması bile çoğu zaman erkeğin iznine tabi olmaktadır. Bununla birlikte gireceği sosyal gruplar, kazandığı paranın yönetimi, bedensel hakları genel olarak eril tahakküm tarafından kuşatılmışken, bir sosyal medya mecrası aracılığıyla kendi tercih ettiği bir gruba üye olması veya hikâyesini buradan sayıca fazla gruplara duyurabilmesi kadın kamusallığı açısından kilit öneme sahiptir.

Özellikle de bu mecralar vasıtasıyla hikâyesini paylaşırken maddi bir gelir elde etmesi ise ekonomik şiddetten bir nebze uzaklaşmasına ve alternatif bir gelir kapısı yaratabilmesine olanak sağlayabilmektedir.

İnternetin kamusal alan olma potansiyeline yönelik olumsuz yaklaşanların temel vurgusu ise internetin ekonomik ve politik olarak toplumda var olan eşitsizlikleri sürdürmesi üzerinedir. Özellikle yeni medyaya vatandaşların erişimi konusunda var olan sınırlılıklar yeni medyaya şüpheci yaklaşanların temel itirazlarındandır. Ayrıca bu yaklaşıma göre internet ortamında gizlice oluşturulabilen sanal gerçeklik Baudrillard’ın deyimiyle simülarklar yaratabilmektedir. Böylece sahte kimliklerle dolu bir sanal dünya

43

ise hâkim söyleme karşı alternatif bir söylem üretme gücü tartışmalı olarak görülmektedir. Sanal ortam kişilere hiç olmadığı birisi gibi görünebileceği kimlikler üretme fırsatı yaratabilmektedir. Bu durum ise gerçekle sanal arasındaki oluşan yarıkların karşı kamu oluşturma potansiyelini sarsmaktadır. İnternetin bu potansiyelini şüpheci anlayışla ele alan Turkle, bu durumu psikanalitik kültürden, sanal ortamda inşa edilen kimliklerin öne çıktığı bilgisayar kültürüne geçişi olarak değerlendirmektedir (Turkle, 1999: 647).

İnternetin kamusal alan olma potansiyeline şüphecilerden gelen bir diğer itiraz ise sanal ortamdaki iletilerin belirli bir hız odaklı özelliğinden dolayı derinlikten yoksun tartışmalara sahne olmasıyla ilgilidir. Buna göre kişiler bu ortamda hızlı bir şekilde değişen gündemle birlikte bir enformasyon bombardımanına tutulurlar. Bu bombardımanla birlikte oluşan bilgi kirliliği çerçevesinde sağlıklı bir karşı kamu yaratılabilmesi ve tartışma ortamı sağlanabilmesi ise mümkün görülmemektedir.

Bununla birlikte kişilerin internet ortamında katıldığı kampanyalar, e-protestolar, imza kampanyaları, anketler ise bir tür vicdani rahatlama yöntemi olarak kullanılır ve toplumsal yaşamda Coser’ın “emniyet sübabı” kavramına karşılık gelen bir hale bürünür.

“ ‘Cliktivizm’ olarak adlandırılan bu vicdani rahatlama, kişiye gerçek uzama dair sorumluluklarından ve endişelerinden sıyrıldığı yanılsamasını hissettirir. Bu yönüyle de internet ortamındaki tartışmaların kişiye sağladığı söz konusu rahatlama, kamusal meselelere dair duyarlılıkları ve algılamaları aşındırarak, kamusal tartışmaların internet ortamındaki faaliyetlere hapsolmasına neden olur”

(Turgut ve Aslantürk, 2014: 150).

Bu ise gerçek toplumsal değişmelere sebep veren alternatif söylemin oluşmadan engellenmesine ve sağlıklı bir kamusal tartışma ortamının oluşamamasına neden olmaktadır. İnternetin devrimlerle ilişkisinin abartıldığını savunan Morozov ise sosyal medyanın en çok diktatörlerin işine yaradığını belirtmektedir. İnternetin karanlık

44

yönüne vurgu yapan Morozov, siber takip ve taciz teknolojilerinin otoriter rejimler tarafından satın alındığına ve teknolojinin siyasiler tarafından yönetildiğine dikkat çekmektedir. Ona göre baskıcı rejimler blog sahiplerine eğitim verir ve onlara ücret karşılığında propaganda yaptırırlar. Kendilerine muhalif olanların bilgisayarına casus yazılımlar(spyware) aracılığıyla ulaşarak, sosyal medyadaki paylaşımları gizlice takip etmektedirler. Sonrasında ise elde ettikleri veriler ile siber saldırılar gerçekleştirerek, muhalifleri taciz ederler. “Çok yaratıcı olan diktatörler ise halkın kafasını karıştırıp, gerçek sorunları önemsiz kılmak için internet aracılığıyla eğlenceler, fuzuli sorunlar yaratırlar” 3

Bir başka açıdan ise internetteki kamusal tartışmaların derinlikten yoksun oluşunu fiziksel alanın eksikliğine bağlayan görüşler bulunmaktadır. Buna göre Habermas’ın

“ideal konuşma durumu” olarak tanımladığı kamusal tartışma zemininin online olarak pek mümkün olmadığı itirazı bulunmaktadır (Turgut ve Aslantürk, 2014: 151). Bu itirazın temelinde ise etkili tartışma kabiliyetinin nitelikli olarak öğrenildiği açık alan toplantıları, sokaktaki konuşmalar gibi eylemliliklerin eksikliği gerekçe gösterilmektedir (Coleman; akt. İosifidis, 2011: 624). Ancak günümüz koşullarında kamusal alanı zaman ve mekânla sınırlamak ve yalnız yüz yüze olanları kamusal tartışma sınırları içerisinde kabul etmek pek gerçekçi ve güncel görünmemektedir.

İnternetin geldiği son noktada; kamuoyuna yalnızca bilgiyi taşıyan bir araç olmaktan çok öteye geçtiği açıkça ortadadır. Bu haliyle internet, insanlar arasındaki iletişim ağlarının kurulup sürdürüldüğü ortak bir kamusal ortam olarak değerlendirilebilir.

“Kamusal alanın toplumsal zemini yalnızca mekânla ilişkili değildir. Kamusal alanın görünürlüğü ya da aleniyeti, ortak sorunlar üzerinde akıl yürüten kamusal topluluktan yükselen her perspektifin, kendini söylemsel düzeyde sınırlandırmadan ifade ederek, bu kamusallaşmış fikirlerin eleştirel bir kamusal topluluğun denetimine tabi kılınması olarak ele alındığında günümüz

3 Ezgi Başaran, “Özgürlükler “Twit”le Gelmez: Siber ütopyacılığa karşı siber realizm”, Yeni Medya, erişim tarihi 02.04.2017, http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ezgi-basaran/ozgurlukler-twitle-gelmez-1041390/

45

toplumlarında insanlar arasındaki iletişimi sağlamada aracı olan teknolojik mekânlarda kamusal alan tartışmasının içine dâhil edilmek durumunda kalmaktadır” (Timisi, 2003 : 142).

Özellikle kadınlar açısından ele alacak olursak yeni kamusal varoluş mekânlarının yeni medya olduğu görülmektedir. Söz konusu araçlar vasıtasıyla görüşlerini paylaşabildikleri gibi hemcinsleriyle de etkileşime girme olanakları bulmaktadırlar.

Genel olarak internetin kamusal alan olma potansiyeline yönelik olumsuz perspektiften gelen itirazların önemini göz ardı etmek, feminist karşıt kamu potansiyeli araştırılan bu mecraların önemli risklerini göz ardı etmek anlamına gelmektedir ki bu durum araştırmanın niteliğine uygun düşmemektedir. Ancak bununla birlikte toplumun genel anlamda “sözü kesilen” bireylerinin seslerini iletebildiği, kendini ifade etme olanağı bulabildiği kendisi gibi olanlarla bir araya gelip değerlendirmede bulunabildiği böyle bir teknolojik alanın iyimser bir indirgemeciliğe düşülmeden araştırılması önem arz etmektedir. Geleneksel medya, devlet kurumları, siyasi partiler ve hatta çoğu muhalif örgütün erkek egemen yapıda olduğu toplumsal hayatta kadınların kendini ifade etme şansı bulduğu ve bu anlamda feminist karşıt kamu potansiyeli taşıyan yeni medya mecraları detaylı olarak incelenmeyi hak etmektedir.

Toplumda hâkim gruplar (genellikle eril yapılar) alternatif ifade biçimlerini aşağılayarak itibarsızlaştırır ve engeller. Bu şekilde bastırılan gruplar, görüşlerini ifade edemediklerinde kendilerini anlatmanın yolu olarak, ya hâkim ifade biçimlerini kullanmak zorunda kalır ya da susarlar. Söz konusu baskın grupların egemen olduğu kamusal alanlardaki eril iletişim şekillerine bakıldığında, çoğunlukla kadınların sözlerinin kesildiği veya aşağılandığı görülmektedir. Feminist karşıt-kamularda kadınlar söylediklerinin önemsizleştirilmesi ve aşağılanması, sözlerinin kesilmesi, duymazdan gelinmesi gibi müdahaleler olmaksızın kendilerini çok daha rahat ifade edip isteklerini, görüşlerini daha belirgin biçimde ortaya koyabilirler. (Çobanoğlu ve Keniş, 2008: 3)

46

Bu çalışma kapsamında bir yeni medya mecrası olarak webloglar; feminist karşıt kamu modeline uygunluğu bağlamında ele alınacaktır. Bu nedenle weblogların yapısal özellikleri daha detaylı incelenerek, feminist karşı kamuların yukarıda sıralanan özelliklerine uyumluluğu ölçüsünde değerlendirilecektir.